08 Aralık 2024

Giderlerse gitsinler ama ya dönmezlerse?

Ne yapmalı? “Beyin göçü” yapmış biri olarak bu soruyu sıkça soruyorum kendime. Ne yapmalı ki bu dalga durmalı ve belki de yeni bir tersine göç başlamalı. Her düşündüğümde de tek bir noktada soluğu alıyorum

Yılın son ayları rapor aylarıdır. STK’lar, düşünce kuruluşları yıl sonuna doğru hep “bir şeylerin” raporlarını açıklarlar. O yüzden aralık ayında bu köşeyi biraz bu raporlara ayırmak istiyorum, hem böylece içinde bulunduğumuz yılın da belli başlıklardaki özetlerini buraya aktarmış oluruz.

Yaklaşık iki ay önce Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ilk defa yükseköğrenim beyin göçü istatistiklerini açıklamıştı. Bu istatistik içerik olarak sınırlı olsa da Türkiye gibi istatistiklere sahiplik açısından zengin ama paylaşma açısından fakir bir ülkede hiç yoktan iyi dedirtmişti. Sonuçlara göre Türkiye’de, yükseköğrenim mezunlarının beyin göçü oranı 2015’ten (yüzde 1,6) 2023’e (yüzde 2) yüzde 0,4 artış göstermişti. (Bu istatistiğin bir parçası da bu yazının yazarı.) Cinsiyet kırılımında ise 2023 yılında yükseköğretim mezunu kadınların beyin göçü oranı yüzde 1,6, erkeklerin beyin göçü oranı yüzde 2 olarak gerçekleşmişti.

İlk bakışta az bir oran gibi görünebilir bu, çünkü 200’den fazla üniversitesi olan ve yılda bir milyona yakın üniversite mezunu üreten bir ülke Türkiye. Ancak sayısal olarak hesapladığımızda sırf bu sayının 2023 için yaklaşık 20 bin mezuna karşılık geldiğini unutmamak lazım. Bir de bu 20 bin mezunun çoğunluğunun ülkenin elde kalan son iyi üniversitelerinden olduğunu dikkate alınca işin ciddiyetini kavramakta fayda var, çünkü artık Türkiye “genç nüfusu” ile övünülen bir ülke olmaktan ziyade giderek yaşlanmaya başlayacak olan bir ülke, dolayısıyla gidenin yerini doldurmak artık pek kolay değil. Yani giderlerse gitsinler diyerek kulak ardı etmenin zamanını geçtik. Zaman çözüm arama zamanı. 

Biraz daha detaylıca bakalım bu duruma ve Türkiye’nin beyin göçü karnesini inceleyelim. Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün Türkiye’nin Beyin Göçü raporu bu alanda ülkemizin kısa bir özetini geçmiş durumda.

Ancak önce beyin göçü ne demek onu tanımlayalım. İlk olarak 1962 yılında İngiltere’den ABD ve Kanada’ya göç eden bilim insanları ve uzmanlar için kullanılan beyin göçü terimi yüksek eğitimli, nitelikli ve uzmanlaşmış bireylerin, genellikle daha iyi yaşam koşulları, iş fırsatları, araştırma olanakları veya kişisel gelişim fırsatları arayışıyla, kendi ülkelerinden daha gelişmiş ülkelere göç etmelerini ifade eder. Bu sadece bir işgücü hareketi değil, bir ülkenin entelektüel sermayesinin, bilgi ve yeteneğinin başka bir ülkeye transferidir aynı zamanda ve altındaki en temel sebep ekonomik ve refah arayışıdır. Keza terim 1962’de kullanılsa da 1950’li yıllarda başlayan bu göç hareketinin altında, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında, daha iyi araştırma olanakları ve yaşam standartları aramak yatar.

Türkiye’deki beyin göçü de dünyadakine benzer bir trend izlemektedir. 1950’li 60’lı yıllarda Amerika’nın özellikle çeşitli üniversitelerine yükseköğrenim almaya giden öğrencilerle başlayan göç dalgası özellikle 90’lı yıllarda artış göstermiş, 2000’lerin sonu 2010’ların başında tersine bir göç dalgası başlasa da çok değil 2010’ların sonu ve 2020’lerin başında tekrar ivmelenmiş ve bir dalgaya dönüştü ki bu dalga artık Türkiye’den göç edenlerin eğitim seviyesi, mevcut iş gücünün kat kat üstünde oluğu bir hale büründü.  Dünya Bankası verilerine göre 2020 yılı içinde Türkiye’den göç eden kişilerin yüzde 21’i yükseköğrenim mezunu iken o dönem ülkedeki işi gücünü sadece yüzde 9.4’ünü yükseköğrenim mezunları oluşturuyordu.

Peki neden Türkiye 2010’lu yılların başındaki o tersine göç dalgasını sürdüremedi ve bugün iyi yetişmiş mezunlarını Avrupa ve Amerika’ya “ihraç eden” bir ülkeye dönüştü? Yukarıda bahsettiğim rapora göre bu sonucun üç temel sebebi var. Birincisi, elbette önceki paragraflarda bahsettiğim gibi ekonomik sebepler. 2018’den beri özellikle her geçen gün etkisi artan ekonomik kriz ortamı Türkiye’deki beyin göçünün bir numaralı sebebi. Bir diğer sebep ise Türkiye'deki kurumların verimsizliği, adil rekabet ortamının eksikliği ve kaynak yetersizliği. Bu durum, nitelikli bireylerin kendilerini geliştirebilecekleri ve potansiyellerini tam olarak kullanabilecekleri ortamların oluşmasını engellediği gibi onların yeni fırsatlar aramasına neden oluyor. Yine aynı rapora göre ise son sebep ise yaşam standartları. Türkiye, yaşam standartları ile alakalı pek çok uluslararası göstergeye göre sonlarda yer alıyor. Örneğin, OECD’nin Daha İyi Yaşam Girişimi sonuçlarına göre Türkiye, 41 ülke arasında 37. sırada yer alıyor. Bu indeksin alt kırılımlarına baktığımızda ise yaşam memnuniyetinde son sırada, sosyal eşitsizlikte ise sondan birinci sırada. Kısacası ülkemizin içinde bulunduğu şartlar, eğitimli insanlarımızı daha iyi bir gelecek aramaya itiyor.

Buraya kadar beyin göçünün ne olduğundan ve neden olduğundan bahsettik. Peki bu yetenek ve bilgi transferinin etkileri neler? İlk sonuç, nitelikli insan kaynağının kaybı tabii ki. Göç eden işgücünün içerideki iş gücünden daha yetkin olması, beyin göçünü hızlandıran nedenlerin daha da büyümesine ve bu da beyin göçünün daha fazla hızlanmasına yol açar. Çözülmedikçe giderek büyüyen bir döngü halini alır kısacası.

Rapora göre beyin göçünün Türkiye’ye yönelik olası bir diğer olumsuz etkisi ise eğitim yatırımlarının kaydı. Daha geçtiğimiz hafta TÜİK’in açıkladığı Eğitim Harcamaları İstatistiklerine göre 2023 yılında yükseköğretimde öğrenci başına 84 bin 759, ortaöğretimde 44 bin 558 ve ortaokulda da 40 bin 639 bin lira harcanıyor. Beyin göçü demek ise bu harcamalarının hepsinin kendi ülkemizin gelişimine katkı olarak dönmesi yerine gelişmiş ülkelerin ilerlemesine katkı sağlamak demek oluyor bir başka deyişle.

Ne yapmalı? “Beyin göçü” yapmış biri olarak bu soruyu sıkça soruyorum kendime. Ne yapmalı ki bu dalga durmalı ve belki de yeni bir tersine göç başlamalı. Her düşündüğümde de tek bir noktada soluğu alıyorum.

Türkiye’deki gençlerin ya da nitelikli bireylerin bu ülkeye dair bir umut duygusu beslemelerine ihtiyaç var. İnsanlar umutlarının tükendiği, çaresiz kaldıklarını hissettiklerine başka bir alternatif ve çözüm arayışına yönelirler. Dolayısıyla, mevcut ülke konjonktüründe de devasa umutsuzlar ordusu olan Türkiye’deki nitelikli olarak adlandırılabilecek bireylerin çoğu kendisine başka bir alternatif arama peşine düşüyor ve ülkeye dair aidiyetleri azalıyor.

Üstelik bu arayışın herhangi bir siyasi ve sosyal kırılımı da yok denecek kadar az. İstanbul Politika Merkezi’nin Mart 2024 tarihli derleme raporunda Türkiye genelinde gençlerin yüzde 62,5’I yurtdışında yaşamak isterken, iktidar partisini desteklediğini söyleyen gençlerin yarısında bile bu oran yüzde 50’ye gelmiş durumda, çünkü gençler bu ülkede ne ekonomik olarak ne de sosyal olarak bir umut görüyor. Üstelik her geçen gün yaşanan ekonomik sorunların etkisiyle de verdikleri emeğin karşılıksız olduğunu hissediyor.

Figür 1: İmkanınız olsa yurtdışına yerleşip orada yaşamak ister miydiniz? (Kaynak: Türkiye’nin Gençliği Araştırması Raporu, s. 17)

Bu umutsuzluk hâlini gidermek için ise kapsamlı bir reform politikası oluşturmak zorundayız. Prof. Dr. Selçuk Şirin’in de dediği gibi adil rekabet ortamını sağlamaktan, hanelerin ekonomik gücünün arttığı, enflasyon karşısında ezilmeyen gelirlere sahip insanların yaşadığı, toplum kesimleri arasında eşitsizliğin olmadığı, ifade özgürlüğünün olduğu, akademik gelişmelere kaynakların aktarıldığı, nepotizmin sirayet etmediği kapsamlı bir dönüşüm yani. Kısacası adaletten özgürlüğe, kurumların işleyişinden ekonomik politikalara adil, kapsayıcı ve birbirine bağlı politikalar bu dalgayı kırabilir.

Fakat bu söylediklerimin mevcut yetkililerce gerçekleştirilmeyeceğini biliyorum, zaten benim çağrım şimdikilere de değil, gelecekteki yetkililere.


Referanslar

- Bakirtas, Tahsin & Kandemir, Orhan. (2010). GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER VE BEYİN GÖÇÜ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ. 18.

- Türkiye'deki Gençlerin Yurtdışında Yaşama Arzusu: Türkiye'de Gençlik Üzerine Yapılan Son Araştırmaların Analizi, iPC, 2024

- Türkiye’nin Beyin Göçü Raporu, Toplum Çalışmaları Enstitüsü, 2024.

Ozancan Özdemir kimdir?

Ozancan Özdemir, lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ İstatistik Bölümü'nden aldı. Yüksek lisans döneminde aynı zamanda Anadolu Üniversitesi yerel yönetimler bölümünden mezun oldu.

Bir süre ODTÜ İstatistik Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışan Özdemir, şu günlerde Groningen Üniversitesi Bernoulli Enstitüsü'nde finans ve yapay zekâ alanındaki doktora çalışmalarını sürdürüyor.

Pandemi döneminde bir grup öğrenciyle birlikte gönüllü bir oluşum olan VeriPie adlı güncel veri gazetesini kurdu.

Araştırma alanları yapay öğrenme ve derin öğrenme uygulamaları, zaman serisi analizi ve veri görselleştirme olan Ozancan Özdemir, ayrıca yerel yönetimler ve veriye dayalı politika geliştirme konularında da çeşitli platformlarda yazılar yazmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin 2024’teki yapay zekâ algısı: Umutlar, endişeler ve geleceğe bakış

Türkiye’deki güçlü ilgi ve yüksek beklenti, yapay zekânın ülke genelinde benimsenmesi için büyük bir fırsat sunuyor. Ancak bu dönüşümün yalnızca heyecan verici yönlerine odaklanmak, kuşkular ve yanlış anlamaların gölgede kalmasına yol açabilir

2025’e bir kala gençler

2025 yılına girerken Türkiye, gençlerinin yaşadıkları hayattan memnun olmadığı, ekonomik bağımsızlıklarını elde edemedikleri, ülkelerinde kendilerine iyi bir gelecek görmedikleri, ülkelerini terk etmek istedikleri, korkularının ve endişelerinin yüksek seviyede olduğu bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Ancak ne ülkemiz ne gençlerimiz böyle bir tanımlamayı ve gerçekliği hak etmiyor!

Dijital göç

2024’ün son günlerinde Twitter’dan Bluesky’a yaşanan bu göç, geçmiştekilerden biraz farklı. Bu sefer gerçekten X’in barındırdığı ve dayattığı ortamdan kaçılabilecek bir alternatif olma fırsatı veriyor Bluesky. Fakat bu göçün dikensiz gül bahçesi olmadığını da unutmamakta fayda var

"
"