6 Eylül 1882 tarihli New York Times gazetesinin son sayfasında yer alan makalede bir grup işçinin kentin belediye binasından başlayarak şehir dışındaki bir parka doğru yürüyüş yaptıkları haberi yer alıyordu.1 Bir gün önce, yani 5 Eylül'deki bu yürüyüş bilinen ilk İşçi Bayramı yürüyüşüdür.
Katılımcıların çoğu işlerini riske atarak yürüyüşe katılmışlardı; çünkü henüz resmi bir tatil değildi.
"Daha az iş, daha fazla ücret" söylemi ile yola çıkılmıştı. İşçilerin davaları haklı, sesleri gürdü. Kolay olmasa da her geçen yıl İşçi Bayramı'nı resmi tatil günü olarak kutlayanların sayısı arttı.
Sekiz günlük grev çağrısının yapıldığı 1 Mayıs gününde başlayan gösteriler 4 Mayıs'ta Chicago'nun Haymarket Meydanı'nda bir bombanın patlaması ile kontrolden çıktı. Yetkililer yanıt olarak ateş açtı ve yedi polis memuru ile dört protestocu öldürüldü. Takvimler 1886'yı gösteriyordu.
Bu olayın etkisi, 1 Mayıs'ın anlamını genişletti. 1 Mayıs her türlü baskı ile mücadelenin günü haline geldi. Nihayet, Milletlerarası İşçi Kardeşliği Teşkilatının 1889 Paris Kongresi'nde 1 Mayıs'ın işçi dayanışması için İşçi Bayramı olarak ilan edilmesi kararlaştırıldı.
Bugün ülkelerin büyük çoğunluğunda İşçi Bayramı 1 Mayıs'ta kutlanıyor; küçük farklılıklarla adlandırılıyor.
Bugün geçit törenleri, havai fişek gösterileri hatta barbekü partileri yapılıyor. Ama asıl işçilerin sorunları konuşuluyor, istatistikler hatırlanıyor, dayanışmanın ruhu yaşatılıyor.
Bu istatistiklerden biri ise diğerlerinden de acı bir gerçeği önümüze seriyor.2
Bu istatistik 160 milyon çocuk işçi ile ilgili.
Dünya çapında her 10 çocuktan birinin çocuk işçiliği yaptığını biliyoruz. Hemen hemen yarısı ise sağlık ve güvenliklerini doğrudan tehlikeye atan tehlikeli işlerde çalıştırılıyorlar. Ülkemizde de halen 700 binden fazla çocuk ekonomik faaliyetlere katılıyor.3
Risk altındaki çocuk sayısı artıyor. Çünkü onlara hak ettikleri dünyayı sunamıyoruz.
Covid-19 pandemisinin yarattığı kriz ortamı ile yaklaşık 9 milyon arttı sayıları.
Dünya çapında her dört çocuktan biri çatışma ya da felaketin yaşandığı bir ülkede yaşıyor. Yerlerinden ediliyorlar; geçim kaynakları, eğitim, sosyal koruma, aile destek ağları ve hukukun üstünlüğündeki aksaklıklar, çocuk işçiliği riskini artırıyor.
Sebastiao Salgado'nun İşçiler'i ile Çocuklar fotoğraf serilerinin siyah beyaz karelerindeki çocuklar geliyor aklıma.
"Çocuk" ve "işçilik" birlikte söylenmeye hiç yakışmıyor…
Kaynakça
1. https://www.nytimes.com/article/what-is-labor-day.html
2. International Labour Office and United Nations Children's Fund, Child Labour: Global estimates 2020, trends and the road forward, ILO and UNICEF, New York, 2021.
3. https://www.unicefturk.org/yazi/cocukisciligi
Pınar Okyay kimdir?
Prof. Dr. Pınar Okyay, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı başkanıdır.
Pınar Okyay, 1983'te Bornova Anadolu Lisesinden, 1989'da Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden ve 1993'te Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Bölümünden mezun oldu.
Halk sağlığında epidemiyoloji, sağlık araştırma yöntemleri, araştırma ve yayın etiği, biyoistatistik, kadın sağlığı ve afet ağırlıklı çalışmaktadır.
Üniversite hastanesi başhekim yardımcılığı, Özdeğerlendirme Kurulu başkanlığı; 2016-18 döneminde Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Yönetim Kurulu üyesi; 2018 Kasım 2021 Temmuz döneminde HASUDER'in Yönetim Kurulu başkanlığı yaptı.
Halen HASUDER Toplumsal Cinsiyet ve Üreme Sağlığı ile Afetler Çalışma Gruplarında çalışmaktadır. Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu TUKMOS ve Halk Sağlığı Yeterlilik Kurulu Denetleme Komisyonu üyesi.
2020 Nisan -2021 Mayıs tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı COVID-19 Bilimsel Danışma Kurulu üyeliği görevini yürüttü.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) bünyesinde TTB Halk Sağlığı Kolu başta olmak üzere çeşitli görev gruplarında yer almaktadır.
Aydın Tabip Odası üyesidir; yönetim kurulu üyeliği yapmıştır; halen TTB Delegesidir.
Bir kitapsever, gezgin ve T24 İnternet Gazetesi haftalık köşe yazarıdır.
|