10 Aralık 2024

İnsan hakları gününüz kutlu olsun

İnsan haklarıyla demokrasi ve hukuk devleti arasında yakın bir bağlantı var. Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça, hukuk devleti rafa kaldırıldıkça, insan hakları ihlalleri de artıyor. Hukuk devleti güvencesinin olmaması insan haklarını da korumasız bırakıyor

Bugün İnsan Hakları Günü. B.M. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabul edilişinin 76. Yılı. Bildirinin 1. Maddesi, bütün insanların insan hakları ve insanlık onuru bakımından eşit doğduklarını belirtir. İnsan haklarının savaşlarla, otoriter yönetimlerin uygulamalarıyla, sürekli ve kitlesel olarak ihlal edildiği günümüzde insan haklarını anımsamaya ve onları korumaya her zamandan çok ihtiyaç var.

İnsan hakları insana ilişkindir. Hepimizin yaşamını, geleceğini, umutlarımızı, özgürlüklerimizi ilgilendirir. İnsan hakları bizim kim olduğumuzu belirler. İnsan hakları aynı zamanda devletin de ne olduğunu belirler. Devlet, temel hak ve özgürlüklerimizi serbestçe ileri sürmemize izin vermiyorsa, demokrasiyle yönetilmiyoruz demektir. Meşruiyetini yitirmiş bir yönetim altında yaşıyoruz demektir. İnsanların haklarını ihlal etmek,onların insan olduklarını reddetmektir.

İnsan hakları devrimcidir. Bir değişim manifestosudur. Statükoyu değiştirmeyi amaçlar. Nasıl ki 1776 ABD İnsan Hakları Bildirisi, 1789 Fransız İnsan Hakları ve Yurttaşlık Bildirisi büyük devrimlerin ürünüdür.

İnsan hakları ezilenlerin, dışlananların, unutulanların sesidir. Haklara en çok ihtiyacı olanlara haklarını talep etmek, seslerini duyurmak olanağı verir.

İnsan hakları, soyut bir düşünce değildir. Evrensel olarak, her yerde, herkes için geçerli standartlar, hukuk normlarıdır. Bu evrensel normlar bizim insan hakları ihlallerine karşı koruyucu kalkanımızdır.

İnsan hakları bireyin çevresinde devletin giremeyeceği bir alan yaratır. Devletin egemenlik alanını sınırlar. Demokrasiyle yönetilen ülkelerde devlet bu alana girmez, bu alanı koruyan önlemler alır. Demokrasiyle yönetilmeyen ülkelerde ise devlet, bireye böyle bir alan tanımaz.

İnsan hakları otoriter rejimlere karşı verilen demokrasi mücadelesinin en etkili mücadele aracıdır. O nedenle otoriter rejimler insan haklarını kendilerine karşı bir tehdit olarak görürler. Güvenlik bahanesinin arkasına sığınarak insan hakları ihlallerine meşruiyet kazandırmak isterler.

İnsan hakları devletlerin iç işi değildir. 1993 Dünya İnsan Hakları Konferansı Sonuç Bildirisi’nde de değinildiği gibi “insan haklarının korunması ve geliştirilmesi uluslararası toplumun meşru ilgi alanıdır.”

İnsan hakları durağan bir kavram değildir. İnsan haklarının kapsamı yeni ihtiyaçlara, çağımızdaki yeni gelişmelere paralel olarak genişlemektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi kaleme alınırken insan hakları deyince akla sadece yaşam hakkı, işkence, ifade, toplantı özgürlükleri gibi birinci kategori haklar gelirken, açlığın, yoksulluğun olduğu yerde birinci kategori hakların bir anlam taşımayacağı anlaşıldığından ekonomik ve sosyal haklar da insan hakları sepetine konuldu. Arkasından ekolojik haklar, ekonomik gelişme hakkı, barış içinde bir arada yaşam hakkı gibi üçüncü kategori haklar geldi. Dünya İnsan Hakları Konferansı’nda bütün bu hakların birbirine bağlı bir bütün oluşturduğu kabul edildi. İnsan haklarına tematik bir yaklaşım da söz konusu.Bu yaklaşımın sonucu kadın hakları, çocuk hakları, engelli haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmeler yapıldı.

Barış insan haklarının gerçekleşmesinin bir ön koşuludur. Barış içinde yaşama bir temel insan hakkıdır.

Nuremberg Mahkemesi’nde savaşın barışa karşı işlenmiş bir suç olduğu kabul edildi. 12 Kasım 1984 tarihli B.M. Genel Kurul kararında tüm insanların “kutsal bir hak olan barış içinde yaşama hakkına sahip olduğu” ifade edildi..

10 Aralık 2010 tarihinde İspanya’nın Santiago de Compostela kentinde düzenlenen Barış İçinde Yaşama Hakkı Kongresi’nde kabul edilen bildiride, bireylerin grupların, halkların, adil, sürdürülebilir, kalıcı bir barış içinde yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmekte ve bu hakkın sağlanması ve korunması sorumluluğunun devlete ait olduğunun altı çizilmektedir. Bildiride ayrıca halkların ve bireylerin devlet tarafından “düşman olarak görülmeme” hakkından söz edilmekte. Dolayısıyla, savaşın sona erdirilmesini,barışın sağlanmasını devletten talep etme hakkımız var.

Türkiye’de insan hakları iyi durumda değil. İfade özgürlüğü, toplantı özgürlüğü, tutuklamalar, seçme ve seçilme hakkı, adil yargılanma hakkı, suç işleyen devlet görevlilerine tanınan cezasızlık ihlallerin yoğunlaştığı sorunlu alanlar. Sorunlar hem yasalardan, hem de uygulamadan kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanına hakaret gibi başka ülkelerde olmayan suçlar var. Terörle Mücadele Yasası’ndaki uluslararası standartlara uygun olmayan terör tanımından kaynaklanan ya da terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek gibi her yöne çekilebilen suçlar var. Buna bir de bağımsız olmayan bir yargı eklenince, iktidarın istemediği şeyleri söyleyen herkes tutuklanmak tehlikesiyle yaşıyor.

İnsan haklarıyla demokrasi ve hukuk devleti arasında yakın bir bağlantı var. Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça, hukuk devleti rafa kaldırıldıkça, insan hakları ihlalleri de artıyor. Hukuk devleti güvencesinin olmaması insan haklarını da korumasız bırakıyor. Türkiye’de yaşayan insanların ne ölçüde insan haklarına sahip olacakları iktidarın takdirine kalıyor.

İnsan hakları gününün insan haklarının değerinin düşünülmesine, insanın ve insan haklarının herşeyden daha önemli olduğu anlayışının yerleşmesine yol açmasını diler, insan hakları gününüzü kutlarım.

Rıza Türmen kimdir?

Türkiye'nin önde gelen insan hakları hukukçularından ve diplomatlarından olan Rıza Türmen İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.

Kanada Montreal McGill Üniversitesi'nden hukuk yüksek lisansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Siyasal Bilimler doktorası aldı.

Avukatlık stajını yaptıktan sonra, 1966 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulundu.

1985'de Singapur'a ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı.

1993 Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda ve AGİT, İnsani Boyut Toplantıları'nda Türk Heyeti Başkanlığı'nı yaptı.

1994'te İsviçre'ye Büyükelçi olarak atandı. 1996'da Türkiye'nin Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi oldu.

1998 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlığına seçildi. 2008 yılına kadar bu görevi sürdürdü.

2008'de Türkiye'ye döndükten sonra 10 yıl Milliyet gazetesinde köşe yazıları yazdı.

2011 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. TBMM Adalet Komisyonu ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda görev yaptı.

2009 yılında Türkiye Barolar Birliği Yılın Hukukçusu Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Üstün Hizmet Ödülü, 2010 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Cumhuriyet Ödülü Rıza Türmen'e verildi.

İnsan Hakları ve hukuk konularında yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale ile kitap bölümleri kaleme aldı. "Güçsüzlerin Gücü-Türkiye'de İnsan Hakları", "Türkiye'de Demokrasi Arayışı" ve "Bir AİHM Yargıcının Not Defteri" adlı üç kitabı yayımlandı.

Halen demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını sürdüren Rıza Türmen, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi'nin eş sözcülüğünü yapıyor.

Sanata yakın ilgi duyan ve yaklaşık 40 yıldır çello (viyolonsel) çalan Rıza Türmen, T24'te 2013 yılından beri, ağırlıklı olarak temel haklar, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, genel hukuk ve politika konularında yazılar yazıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Barış çağrısı ve Kürt sorunu

Her şeyin başında, bir güven ortamının yaratılmasına gereksinim var. Karşınızda oturan kişinin düşmanınız değil, farklı görüşlere sahip müzakere ortağınız olduğu anlayışının görüşmelere egemen olması gerekli

Türkiye’nin demokratiksizleştirilmesi

Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak

Dışarıdan içeriye mektup

Bir suç olabilmesi için suçluya, suçu işleyen kişilere gereksinim vardı. Siz seçildiniz. Siz cezaevinde bizim adımıza, vekaleten yatıyorsunuz...

"
"