11 Nisan 2025
Bir yanda hukuka aykırı davranmakta ısrar eden bir idare var. Öbür yanda bir temel haklarını hukuka uygun bir biçimde kullanan gençler. Hukuka aykırı davranan idare, hukuka uygun davranan gençlere “hukuka aykırı gösteri yapıyorsunuz” diye göz yaşartıcı bombalar, tazyikli sular, tanklar, polis coplarıyla saldırıyor, orantısız güç kullanıyor. Gözaltına alıyor, yargı eliyle tutukluyor. Buna hem suçlu hem güçlü olmak diyebilirsiniz.
Son günlerde meydana gelen olayların özeti bu. 300’den fazla genç barışçı gösterilere katılıp bir büyük haksızlığı, adaletsizliği protesto ettikleri için tutuklu olarak cezaevinde. İşkence, kötü muamele gördükleri söyleniyor. Bu çocukların sınavları ne olacak, kimse bilmiyor. İktidarın istediği, gençlik evde otursun, dersine çalışsın, haksızlık, adaletsizlik, baskı karşısında sesini çıkarmasın, iktidara itaat etsin, bayramlarda bu hukuksuzlukları, adaletsizlikleri yapanların elini öpsün.
İdarenin hukuka aykırı eylemleri hem demokrasiyle, hukuk devletiyle bağdaşmayan uygulamalardan, hem de bu uygulamalara çanak tutan 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndan kaynaklanıyor.
2911 sayılı yasanın uygulanmasından doğan hak ihlallerini Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında görmek olanağı var.
Anayasa’nın 34. maddesine göre “herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız, toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkına sahiptir.” Yani toplantı ve gösteri yürüyüşleri idarenin iznine, onayına bağlı değil. 2911 sayılı yasa ise toplantının yapılacağı yerin en büyük mülki idare amirliğine bildirimde bulunulması yükümlülüğünü getirmiş. Ne var ki bildirim yükümlülüğü çoğu kez valiler, kaymakamlarca izin alma zorunluluğu gibi uygulanıyor. Türkiye’de “izinsiz toplantı yapıyorsunuz” diye cop, göz yaşartıcı gaz yiyen çok kişi var. AYM birçok kararında toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin ilgili makamın iznine bağlanmasının Anayasa’nın ruhuna ve 34. Maddesine aykırı olduğunu belirtti.
Bunun yanında AYM pek çok kararında toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasına karşı caydırıcı cezalar verilmesini, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında kolluk güçlerinin orantısız güç kullanmalarını, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma nedeniyle terör örgütüne üyelikten mahkum edilmesinin yeterli gerekçeye dayandırılmamasını, idare tarafından toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasının yasaklanmasını, toplantı ve gösteri yürüyüşü yerinin ve güzergahının düzenleyicilerin takdirine bırakılmamasını Anayasa’ya aykırı buldu.
AİHM, Oya Ataman (2006) ile başlayan kalabalık bir grup kararda, kolluk güçlerinin barışçı toplantı ve gösterilere müdahalesini, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını düzenleyen 11. Maddeyi ihlal ettiği sonucuna vardı. Bunun yanında İzci/ Türkiye (2013) gibi bazı kararlarda ise, polisin orantısız güç kullanması nedeniyle başvurucunun vücudunda fiziksel hasar meydana gelmesi durumunda işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3 maddenin de ihlal edildiğine hem esastan hem de etkili bir soruşturma yapılmadığı için usulden karar verdi.
İzci davası, Kadınlar Günü’nde Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen törene polisin orantısız güç kullanarak dağıtmasıyla ilgili. Devlet, AİHM’e verdiği görüşte, polisin güç kullanmasının kamu düzenini sağlamak amacıyla orantılı olduğunu ileri sürdü. AİHM bu görüşü reddetti. Kararında, Sözleşme’nin işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3. Maddenin, bireylerin fiziksel bütünlüğü ile kamu düzeni arasında bir denge kurulmasına izin vermediğini, 3. Maddenin mutlak bir yasak getirdiğini belirtti. Bu olayda polis memurlarına karşı açılan dava, zaman aşımı nedeniyle düştü. Bir kere daha kadınları döven polis memurları cezasız kaldı.
Ayrıca kararda, AİHM’in 40’ı aşkın kararında Türkiye’nin toplantı ve gösteri yürüyüş hakkını düzenleyen 11. madde ile işkence ve kötü muamele yasağını getiren 3. maddenin ihlal ettiği sonucuna vardığı, bu ihlallerin sistematik bir nitelik aldığı belirtilmekte ve Türkiye’nin, kolluk kuvvetlerinin 3 ve 11. maddelere uygun davranmasını sağlayan önlemler alması istenmekte. Özellikle göz yaşartıcı gaz kullanılmasına ilişkin kuralların daha açık olması ve bu konuda kolluk kuvvetlerinin eğitilmeleri öngörülmekte.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına tek sınırlama, gösterinin barışçı olması. Barışçı bir gösteriyi polisin şiddetle dağıtması, hakkın özünü ortadan kaldırmakta ve 11. maddenin ihlaline yol açmakta.
Oya Ataman ve onu izleyen kararlarda AİHM barışçı bir toplantı ve gösteriyle ilgili devletin yükümlülüklerini şöyle sıralar:
2911 sayılı yasayla AİHM kararları arasında çok açık bir çelişki var, 2911 sayılı yasanın 10. Maddesi toplantı ve gösteriden en az 48 saat önce valilik ya da kaymakamlığa bildirim yapılması yükümlülüğünü getiriyor. 23. Madde bildirim yapılmazsa, toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı olduğunu belirtiyor. 24. Madde ise kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin zor kullanılarak dağıtılmasına izin veriyor.
AİHM kararlarıyla 2911 sayılı yasa arasındaki bu açık çelişkinin nasıl giderileceğini Anayasa’nın 90. Maddesi düzenliyor. Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Türkiye’deki kanunlar arasında bir çelişki varsa, Sözleşme hükümleri esas alınır. Bu durumda yargının ya da polise talimat veren mülki amirlerin bu çelişkiyi görmeleri ve Anayasa 90. Madde gereğince, 2911 sayılı yasayı değil, AİHM kararlarındaki kriterleri uygulamaları beklenir. Oysa böyle olmuyor. AİHM ya da AYM kararları yokmuş gibi davranılıyor ve gençler, öğrenciler 2911 sayılı yasaya muhalefetten tutuklanıyor. Böylelikle Anayasa md.90 açıkça ihlal ediliyor. Öğrenciler, yargının ve idarenin hukuka aykırı tutumlarının kurbanı oluyor.
AİHM kararlarının uygulanmasından sorumlu olan Bakanlar Komitesi “Oya Ataman Grubu Kararları” olarak adlandırılan, 11. maddenin ihlaline ilişkin bir grup kararla ilgili olarak pek çok karar kabul etti. Bu kararlarda AİHM kararlarının uygulanması için 2911 sayılı yasanın değiştirilmesi öngörülmekte. Mart 2023 ayında kabul edilen Bakanlar Komitesi kararında, Türkiye’de barışçı gösteri hakkının kullanılabilmesi için 2911 sayılı yasanın değiştirilmesi gerektiği, Bakanlar Komitesi’nin bu konudaki birçok kararına karşın Türkiye’nin bu değişikliği gerçekleştirmediği, gerçekleştirmek yolunda bir niyeti olduğuna ilişkin bir işaret de bulunmadığı belirtilmekte. Bakanlar Komitesi’nin AYM ve AYM ilkelerine uygun olarak 2911 sayılı yasanın değiştirilmesi, aynı zamanda göz yaşartıcı gaz gibi kalabalığı kontrol silahlarına ilişkin yönetmeliğin ve uygulamaların uluslararası standartlara uygun olmasını sağlanması üzerinde ısrarla durduğu ifade edilmekte.
AİHM ve AYM’nin kararlarından sonra, Anayasa md. 90 da göz önünde tutularak, 2911 sayılı yasada değişiklik yapılması gerekmez miydi? Hukuk devleti bunu gerektirmez miydi? İktidara göre bu sorunun yanıtı “hayır.” Böyle olunca hukuka uygun gösteri yapanlar, hukuka aykırı talimatlarla hareket eden kolluk güçlerince dövülüyor, gaz sıkılıyor, gözaltına alınıp gene hukuka aykırı bir biçimde tutuklanıp yargılanıyor.
Ve 2911 sayılı yasanın ve uygulamalarının Türkiye adaletinde, hukuk devletinde açtığı delik gittikçe büyüyor.
Rıza Türmen kimdir?Türkiye'nin önde gelen insan hakları hukukçularından ve diplomatlarından olan Rıza Türmen İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kanada Montreal McGill Üniversitesi'nden hukuk yüksek lisansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Siyasal Bilimler doktorası aldı. Avukatlık stajını yaptıktan sonra, 1966 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulundu. 1985'de Singapur'a ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı. 1993 Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda ve AGİT, İnsani Boyut Toplantıları'nda Türk Heyeti Başkanlığı'nı yaptı. 1994'te İsviçre'ye Büyükelçi olarak atandı. 1996'da Türkiye'nin Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi oldu. 1998 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlığına seçildi. 2008 yılına kadar bu görevi sürdürdü. 2008'de Türkiye'ye döndükten sonra 10 yıl Milliyet gazetesinde köşe yazıları yazdı. 2011 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. TBMM Adalet Komisyonu ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda görev yaptı. 2009 yılında Türkiye Barolar Birliği Yılın Hukukçusu Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Üstün Hizmet Ödülü, 2010 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Cumhuriyet Ödülü Rıza Türmen'e verildi. İnsan Hakları ve hukuk konularında yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale ile kitap bölümleri kaleme aldı. "Güçsüzlerin Gücü-Türkiye'de İnsan Hakları", "Türkiye'de Demokrasi Arayışı" ve "Bir AİHM Yargıcının Not Defteri" adlı üç kitabı yayımlandı. Halen demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını sürdüren Rıza Türmen, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi'nin eş sözcülüğünü yapıyor. Sanata yakın ilgi duyan ve yaklaşık 40 yıldır çello (viyolonsel) çalan Rıza Türmen, T24'te 2013 yılından beri, ağırlıklı olarak temel haklar, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, genel hukuk ve politika konularında yazılar yazıyor. |
Türkiye’de ağır insan hakları ihlalleri meydana gelirken, yargı iktidarın sopası olarak kullanılırken bunları görüp rapor eden yabancı gazetecilerin sınır dışı edilmesi ya da bunları yurt dışında dile getiren muhalefet liderinin “Türkiye’yi dışarıya şikâyet etmekle” suçlanması, ancak hakikatin bilinmesini önlemek kaygısıyla açıklanabilir
Halkın verdiği bu demokrasi ve özgürlük mücadelesi Türkiye’nin geleceği için verilen bir mücadele. Halk bu mücadeleyi kazanırsa,örneğin erken seçime gidilerse, yeniden aydınlık günleri görebileceğiz. Yoksa Türkiye’nin üstüne inecek karanlık bir örtü demokrasiyi boğacak
Barış süreci, Türkiye’de toplumun, farklı kimliklere ait insanların, kimliklerini koruyarak eşit biçimde birlikte yaşadığı bir olgunluğa erişip erişmediğini gösterecek. Toplumsal bir sınavdan geçiyoruz
© Tüm hakları saklıdır.