Yazının bundan sonrası bolca spoiler içerir, aman dikkat!
1 Ocak günü, Netflix semâlarına yeni bir dizi düştü: ''Messiah''
Yakın tarihten ve bir o kadar da yakın bir coğrafyadan yola çıkan hikaye, bir noktadan sonra günümüz gerçeklerinden kopuyor ve tamamen kurgu bir olay örgüsü içerisinde ilerliyor.
2019 yılında, Şam'da başlıyor hikaye. IŞİD kuvvetleri şehri kuşatmış, birazdan saldırmaya hazırlanıyor. Kimsede umut yok. Ta ki ''o'' çıkıp gelene kadar... Şehrin merkezinde uzun siyah saçlı, elmacık kemikleri çıkık bir genç adam beliriyor. Tanrının mesajını getirdiğini söyleyerek halka kendisinin yanında yer almasını söylüyor ve böylece gün yüzü görebileceklerinin vaadini veriyor. Bu çaresizlik anında, büyük bir cesaret gösterisi yaparak şehrin orta yerinde vaaz veren genç adam, etrafında toplanan halkın biraz da olsa umutlanmasını sağlıyor ama esas ondan sonra olanlar başlatıyor hikayeyi: Hava kararıyor ve uzaklardan bir fırtına yaklaşmaya başlıyor. Her şeyi yerle bir eden bu kum fırtınası, IŞİD birliklerini de ezip geçiyor. Evet, fırtına yüzünden taş taş üstünde kalmıyor ama şehirdekiler de katliamdan kurtulmuş oluyor.
Bu dev fırtına o nur yüzlü genç adamın vaat dolu konuşmaları sırasında gerçekleştiği için herkes bu mucizeyi onun yaptığını düşünmeye ve ona ''Al-Masih'' diye hitap etmeye başlıyor. O da yalanlamıyor onları ama ''evet, bu mucizeyi ben yarattım'' ya da ''doğru bildiniz, ben mesihim'' de demiyor. Diziyi izlerken yakamızı bırakmayan şüpheler de bu noktada başlıyor zaten: Tüm bunlar gerçekten bir mucize mi, tesadüf mü hatta yoksa illüzyon mu? Peki ya bu genç adama yüklenen rollere, anlamlara izleyici olarak biz de katılmalı mıyız, yoksa besbelli bir şarlatan mı var karşımızda?
Şam'daki halk ise kendilerini mucizevi bir şekilde kurtaran bu adamın mesih olduğunu düşünüyor o an; çünkü kıyamet IŞİD'le birlikte kapılarına geliyor ve ansızın ortaya çıkan bir adam bunu tek bir el hareketiyle önlüyor.
Gördüğüne inanma!
Hem başka coğrafyalarda da mesih ilan ediliyor bu genç adam. Suriye'de olduğu gibi, ABD'de de peşine binlerce insanı takıyor. Evet, mesih önde CIA arkada (kalabalık bir kafileyle çölleri aşan bir adam söz konusu; Orta Doğu'da muhtemelen 10 kişi bir araya geldiğinde bile alarm veren CIA, 2000 kişiyle yollara dökülen bu adamı hemen takibe alıyor tabii ki) Kudüs'ten Teksas'a, oradan da Washington D.C.'ye taşınıyor hikaye; mesihin mucizeleri eşliğinde: Ölüyü diriltiyor; parmaklıklar ardında, hem polisin hem de kameraların kontrolünde olmasına rağmen bir anda yok olup gidiyor (hayır kaçmıyor, gerçekten bir anda ortadan kayboluyor!), karşısındaki insanların en derin sırlarını bile bilebiliyor, bir kasırganın ortasında etraftaki tüm evler ezilmiş teneke kutular gibi harap olmuşken önünde durduğu kilisenin ''tek bir çizik bile almadan'' dimdik ayakta durmasını sağlıyor.
Yine de hikaye her zaman bir açık kapı bırakıyor; kuşkucu kimliğimizi bir an olsun kenara bırakamıyoruz (o son sahneye kadar, ki ben şahsen ondan bile pek emin değilim). Ölüyü diriltiyor mu gerçekten yoksa detaylıca planlanmış bir oyun mu izliyoruz? Tamam, bir anda parmaklıkların ardında yok oluyor ama emin miyiz bundan? Polis tarafından dışarı çıkarılmış ve görüntüler silinmiş olabilir pekala da... (Hem görmedik mi, bir videonun iki parmak hareketiyle nasıl hızlı bir şekilde ortadan kaldırılabileceğini?) Kasırga işi bir acayip tabii ama İsrail'den Teksas'a uçmadığından eminiz. Yani, uçuyor da gerçeküstü yollarla değil elbette... Yoksa İsrail'den tam da oraya doğru bir uçağın kalktığı bilgisine sahibiz, CIA sayesinde. Ve gözaltından kaçan mesihin de o uçakta olmadığı ne malum?
Ve mantıklı bünyeler için kuşkuları daha da artıran bir diğer konu: Mesih ve sosyal medyaya oynayan 'influencer' kişiliği.
Koskoca mesih kameralara, fotoğraflara çıkmakla uğraşır mı yahu?!
''Mesihin o fotoğrafı çok konuşulacak!''
''Çok güzel bir fotoğraf olmuş'' diyor mesih gülümseyerek, kasırgada kurtardığı ve müritleri arasında zirveye oynayan Rebecca'nın telefonundaki çekilmiş fotoğrafını görünce. Zaten yol boyunca, o dinginlik dolu gülümsemesiyle poz vermişti Rebecca'ya. Ön koltuktan annesi ''Bırak adamcağızı rahatsız ediyorsun'' diye Rebecca'yı uyardığında da durumdan şikayetçi olmadığını açıkça belirtmişti Mesih. Yine o gülümsemesi yüzünde, tatlı tatlı poz vermişti. Rebecca da tam bir Instagram çocuğu; arkadan gelen ışığı öyle bir ayarlamıştı ki, İsa'nın tasvir edildiği o meşhur tablolarla yarışacak bir kare yakalamıştı. Sonra da gelsin 'like'lar... Gözümüzün önünde biner biner arttı takipçi sayısı.
Mesihin sosyal medyada boy gösterdiği ilk paylaşım değil bu elbette. Evet, Şam'da mucizeler yarattığı söylenen ve İsrail sınırında televizyoncuların önüne çıkan adama dair bir merak vardı ama esas Mescid-i Aksa'nın önünde çekilen ve imkansızı gerçekleştirdiği anların olduğu o video onu popülerleştirmişti. Zavallı CIA'in, bu çoktan viralleşmiş videoyu kimse görmeden ortadan kaldırma çabası ise çok acıklıydı ve o an için sembolikti bence.
Mesih ise medyayı ve sosyal medyayı nasıl değerlendireceğini çok iyi biliyor. Gittiği şehirlerdeki en kalabalık yerleri seçiyor mesela o büyük mucizelerini gerçekleştirmek için. Mescid-i Aksa demiştik; ziyaret edenlerin çoğu ellerinde telefonlarla o kutsal yerin ihtişamlı güzelliğini görüntülüyor zaten. Veya Washington D.C.'de, Capitol'ün önü. Sıradan bir insanın bile, herhangi bir günde (bilmeden de olsa) onlarca fotoğrafının çekildiği bir yer muhtemelen. En sarsıcı mucizesini de burada sergiliyor. Ama 2010'ların sonuna gelmişken bu da 'şüpheci'leri ikna etmeye yeterli değil. Dizide görüyoruz, mesihin hilesini ortaya çıkarmak için canla başla uğraşan videolar ortaya çıkmaya başlıyor: Sıkı bir çalışmanın ardından hiç de imkansız olmayacağını söyleyerek daha önce suda yürümeyi başarmış sıradan insanların da gösterildiği bir video izliyoruz mesela. Dizinin senaristleri ikna olmamamız ve iki arada gidip gelmemiz için uğraşıyor hakikaten. Zira, David Copperfield'lar, Criss Angel'ların çok daha zor şeyleri başardığını gördü bu gözler. 2010'ların sonlarına doğru, suda yürümek pek de imkansız sayılmamalı.
Messiah aslında pek çok farklı konuda izleyiciyi sorgulatan bir dizi. Krizler çağında manevi olarak bir kurtarıcıya duyulan ihtiyacı çok basit ve gerçekçi bir anlatımla sunuyor mesela. En şüpheci olan izleyici bile eminim ki, bazı malum sahneler sırasında mesih oraya yetişsin de kurtarsın o insanları diye içten içe dilerken bulmuştur kendini. Bir mucize olsa hepimizin rahatlayacağı günlerden geçiyoruz... Kuşkuculuğumuz ise sadece 'mantık çerçevesinde' düşündüğümüz için değil, post-truth çağının bize bir hediyesi olarak canlanıyor. Gördüğümüz, duyduğumuz her şeye inanmayı çoktan bırakmadık mı?
Bir de mesih yeryüzüne inerse yaşanacak kaos var, geri planda anlatılan. Dünyevi aleme olan inanç köklerinden sarsılıyor çünkü. En sert devlet başkanın bile sözünü kim umursar artık? Üç büyük dinin tüm anlatılarının gerçek olduğunun bir kanıtı hem mesihi inmesi... Ve bu anlatılara göre mesih indiğine göre kıyamet çok yakın demek ya da mesih sayesinde kıyamet önlenecek ve yeni bir düzen başlayacak. Bu şartlar altında toplumsal kurallara uyup sıradan bir şekilde günlük hayatı sürdürmenin ne anlamı olabilir ki?
Fakat aslında bu konulara dair, diziyi izlemeseydik de kafa yorabilirdik ve varacağımız sonuçlar yine dizidekine benzer olurdu muhtemelen. Ama dijital çağda mesih gelseydi neler olurdu kısmını kendimize kolay kolay sormazdık sanki. Tabii ki videoları YouTube'a, Daily Motion'a düşerdi; fotoğrafları hashtag'lerle birlikte Instagram'da, Twitter'da paylaşılırdı. Ve bence o da bunu iyi değerlendirirdi. Geldiğinin haberi ne kadar hızlı yayılırsa, o kadar iyi değil mi? Bence kendine ait bir Instagram veya Twitter hesabı açacak kadar ileri gitmezdi ama karşısında bir dolu kamera görünce de sağlam bir konuşma yapardı. Devlet başkanlarının bile Instagram ve Twitter üzerinden mesajlar yağdırdığı şu çağda, mesihin de bu alanda yarışıp şovunu yapması zorunluluk artık. Ve biliyorsunuz, artık imaj her şey: iyi çıkıp çıkmadığına bakmasına şaşırmamak gerek. Belki bir de üstüne filtre de yapıştırır bundan sonra.
Bu yazı ilk olarak dadanizm.com adresinde yayınlanmıştır.