23 Haziran 2024

Renkler âlemi (2): Beyaz ile siyah

Başlangıçlar beyazdır; doğan canlının ilk besini beyaz süttür; yaşamın temel kaynağı güneş beyazdır. Kurban edilen hayvan beyaz kuzudur. Tertemiz beyaz çamaşırlarımız "kar beyazı"dır. Geçmişi unutup yepyeni bir başlangıç yapmaya "Beyaz sayfa açmak" denir. Aşk ya siyahtır, ya da beyaz. Aşkın grisi yoktur. Taoizm'de evrende siyah ve beyaz, yani "ying" ve "yang" birbirlerini öylesine tamamlar ki yaratılan bütün, ikisinin toplamından daha büyüktür

Hatırlayacaksınız, geçen yazımda, "Güneşten yansıyan ışınlar çevremizde ne var ne yoksa hepsi tarafından kısmen emilerek, kısmen yansıyarak gözümüze renk olarak ulaşıyor. Bu emilme ve yansımaların derecesine bağlı olarak ışığı beynimiz farklı renkler şeklinde algılıyor," demiştim. Cisimlerdeki elektronlar aslında gelen ışığı becerebildiği kadar emen, gerisini de renk olarak gözümüze yansıtan. Tabii cisim saydam ise ne birini ne ötesini yapıyor, ışığı geçiriyor. Yazımda ayrıca beyaz diye bir renk olmadığını, pek çok rengin buluşmasından oluştuğunu belirtmiştim. Cisimdeki elektronlar, ışığın tamamını içine çekiyorsa siyah görünür.

Böyle olsa da insan ve insanların oluşturduğu toplumlar birer renk diye bakıyor beyaza ve siyaha, birtakım değerler atfediyor, bazı inançlarında beyaza ve siyaha özel bir yer veriyor.

Renklerin en açık olanı beyaz, çoğu kişiye, topluma göre saflığın, masumiyetin, dürüstlüğün, temizliğin, bütünlüğün, tarafsızlığın simgesi. Savaşlarda gerek teslim olmak gerek "ateşi keselim" demek için beyaz bayrak sallanırken verilen dürüst bir söz vardır. Beyaz bayrağın bu amaçla ilk kez kullanılması XV. yüzyılda Fransa ve İngiltere arasındaki Yüzyıl Savaşları sırasında ortaya çıkmıştır. 1949'da ise Cenevre Konvansiyonu ile bu şekilde kullanılması uluslarası düzeyde tescil edilmiştir.

Başlangıçlar beyazdır; doğan canlının ilk besini beyaz süttür; yaşamın temel kaynağı güneş beyazdır. Kurban edilen hayvan beyaz kuzudur. Tertemiz beyaz çamaşırlarımız "kar beyazı"dır. Geçmişi unutup yepyeni bir başlangıç yapmaya "Beyaz sayfa açmak" denir.

Aşk ya siyahtır, ya da beyaz. Aşkın grisi yoktur. Taoizm'de evrende siyah ve beyaz, yani "ying" ve "yang" birbirlerini öylesine tamamlar ki yaratılan bütün, ikisinin toplamından daha büyüktür. Beyaz ve siyah bazen karanlıkla aydınlığı, bazen günle geceyi, bazen kadınla erkeği, bazen iyi ile kötüyü, bazen "tavla" ve "go" oyununda olduğu gibi iki rakibi temsil eder.

"Karaborsa" satış yasa dışı yapılan satışı, "kara liste" istenmeyen kişi ve kuruluşlar listesini, "Kara Cuma" borsaların battığı günü, "karamsarlık" "iyimserliğin" tersini, "kara bela" uğursuzluğu, "kara çalmak" iftira etmeyi, "kara gün" üzüntülü, sıkıntılı zamanı, "kara haber" ölüm ya da felaket haberini, "kara kedi geçmek" iki tarafın arasının bozulmasını, "kara kara düşünmek" çok üzüntülü duruma düşmeyi ifade eder.

İnançlarda, dinlerde beyaz ve siyah

Kadim Mısır'dan bugüne en değerli renk beyazdır. Beyaz, tanrıça Isis'in rengidir. Isis'in kadın ya da erkek din görevlilerin başları tamamen traş edilmiştir ve giysileri beyaz ketenden üretilmişdir. Ölüm tanrısı Osiris de beyaz giysiler içinde tasvir edilir, mumyalar beyaz tülbentle sarılarak Osiris'e teslim edilir.

Tanrı Osiris ve mumyalar

Kadim Yunan'da tüm tanrıların, filozofların, aristokratların giysileri beyazdır. Tapınaklar beyaz mermerle kaplanır. Ardından Roma İmparatorluğunda da beyaz hakimiyeti devam edecek, beyaz toga (harmani) giymek Roma vatandaşı olmanın göstergesi haline gelecektir. Beyaz giymeden Roma Meclisine adım atmak mümkün değildir.

Kadim Mısır'da da Yunan'da da siyah yeraltını ifade eder. İlk kez Roma'da yas tutanlar siyah giyer olmuş, sonrasında yüzyıllardan beri ölüm, kötülük, cadılar, büyücülük, sihirbazlık, kötü şans (siyah kedi), vahşet, zorbalık hep siyahla temsil edilegelmiştir.

Roma İmparatorluğu döneminde ortaya çıkan Hristiyanlıkta ilk kurulan kilise, âdeta Roma'nın simgesi haline gelen beyazı saflığın ifadesi kabul etmiş, İsa'ya atfederek masumiyet ve fedakârlığın (kurban) yansıması olarak kabul etmiştir. İlk defa Dominikan Tarikatına bağlı bir rahip, A. Ghisleri, 1566'da V. Pius adı verilerek Papa seçilince, bu saflık ve masumiyet simgesi olarak Papaların beyaz giymesi kararını vermiş ve o tarihten itibaren Papa seçilen her rahip günümüze kadar bunu uygulayagelmiştir.

Bembeyaz Vatikan'da inançlılara hitap eden Papa.

Buna karşılık Hıristiyan Benedikten Tarikatı ile Doğu Ortodoks ve Protestan rahipleri siyah giyer ki bunu tevazu ve tövbekârlık ifadesi sayarlar.

Yahudiliğin atıf yaptığı temel renklerde kırmızı ateş, kan ve günahı, beyaz su ve saflığı, mavi ise hava, gökyüzü ve ruhaniliği, maneviyatı, Tanrının tahtını temsil eder. Büyük melekler olarak kabul edilen Mikail beyazla, Cebrail kırmızıyla, Azrail ise maviyle anılır. En kutsal bayram olan Yom Kippur'da tövbe edilerek arınma sırasında en başta hahamlar olmak üzere törene katılan herkes beyaz giyer, Tanrı ile kulları arasındaki ilişki böylece kurulur. İsrail'in bayrağında beyaz ve mavi şeritler Yahudi dua şalı olan "Tallid"i tasvir ederken, ortada mavi, altı köşeli Davud'un Yıldızı yer almaktadır.

Gelelim İslam'a. Kur'an'da renk kelimesinin karşılığı "levn", çoğulu ise "elvan"dır. Diğer dinlerde olduğu gibi İslam'da da beyaz renk, birliği, bütünlüğü, temizliği, saflığı temsil eder. Hac ve umrede bürünülen kıyafet olan ihram beyaz renkli, dikişsiz bir kumaştır.

Mescid-i Haram, Kâbe ve hacıların yarattığı beyazlık

Bu vesileyle Japonya'nın asıl yerli dini ve bir zamanlar milli dini olan (günümüzde Japonya Anayasası din özgürlüğünü garanti etmektedir) Şintoizm'de rahiplerin ve hacıların da beyaz giydiğini belirteyim.

Buna karşılık siyah renk azabı, öfkeyi, şerri (kötülük), hüznü temsil eder. Ancak beyaz ve siyahın yanında başta kırmızı, mavi, sarı, yeşil olmak üzere diğer renklerin de bahsi geçer. Bunun temelinde her şeyi, tüm evreni yaratan Allah'ın bunlara farklı renklerle bizlere gösterdiği, tüm varlıkları ve renkleri yaratacak kudrete sahip olduğu fikri yatmaktadır elbette.

Hz. Muhammed'in mensubu olduğu Kureyş kabilesinin bayrağı beyazdır. Aynı kabile mensubu olan Muaviye de ileride Emevi İmparatorluğunu kurduğunda beyaz bayrak geleneğini devam ettirmiştir. Buna karşılık Emevi Hanedanından sonra başa gelerek İslam Devletinin yönetimini ve halifeliği beş yüzyıldan daha uzun bir süre elinde tutacak olan Müslüman Arap hanedanı Abbasilerin bayrağı siyahtır.

Aslında kişisel değerlendirmem, İslam'da renklere çok özel anlamlar yüklenmediği çizgisinde. Çünkü gerek Kur'anın ayetlerinde gerek Hazreti Muhammed'in hadislerinde yer yer aynı rengin birbiri ile ters düşen, çelişkili diyebileceğimiz durumlarda anıldığını görüyoruz. Bu sözleri herhangi bir eleştiri anlamında kullanmadığımı da vurgulamak isterim.

Bazı örnekler vermem gerekirse: Hadislerde beyaz renk sık sık kullanılmakta. "En iyi elbiseniz beyazdır", "Kabirlerinizde ve mescitlerinizde Allah'ı ziyaret etmenizde en güzel elbise beyazdır", "Rahmet Melekleri O'na beyaz bir ipek getirdi" gibi ifadeler yer alırken, ölülerin beyaz renkli kumaşla kefenlenmesi emredilirken, Peygamberin dilinde siyah renk, karanlık, günah ve kötülüğün simgesi olarak kullanılırken, Mekke'nin fethinde kendisinin başına siyah bir sarık giymesi ve sancağının da siyah olmasını anlamak çok zordur. Çünkü genellikle kullanılan bayrak beyaz ya da sarıdır. Tabii çeşitli yorumlarda Pergamberin kudretini göstermek, korku salmak amacıyla siyahı kullandığı belirtilir. Ben yine de İslam'da renk konusunu bir kenara bırakmayı tercih ediyorum.

Beyaz ve siyah ırklar

İlk kez 1800'lü yılların başlarında Alman hekim, doğa bilimci, fizyolog ve antropolog Johann Friedrich Blumenbach'ın insan ırklarını beşe ayırmasından beri ırklar konusundaki kafa karışıklığı sürüp gidiyor. Şöyle buyurmuş Blumenbach:

  • Kafkas ya da beyaz ırk (Avrupalılar, Ortadoğulular, Kuzey Afrikalılar ve Güney Asyalılar);
  • Moğol ya da sarı ırk (Doğu Asyalılar);
  • Malay ya da kahverengi ırk (Güneydoğu Asyalılar ve Pasifik Adalılar);
  • Etiyopyalı ya da siyah ırk (Sahra Altılılar dahil);
  • Amerikalı ya da kızıl ırk (Amerika Kıtası yerlileri).

Blumenbach elbette kendine göre "bilimsel" olduğunu iddia ettiği birtakım veriler kullanmış bu ayırımı yaparken. Ama yine de şu sözleri sarf etmekten geri durmamış:

"İnsan vücudunu şekil ve rengi açısından farklı uluslara ayırmak aslında o kadar anlamsız ki, renklerinin o kadar çok tonu ve aralarında geçişler var ki, bu ayırım ancak keyfi denecek sınırlar içinde yürütülebiliyor."

İyi ki bunları söylemiş çünkü bana bugün kimse bir Norveçli ile Mısırlının ya da bir Amerikalı beyazla bir Hintlinin aynı kategoride olmasını anlatamaz. Nitekim yıllar içinde paramparça edilmiş bu ırklar teorisi. Fakat gel gör ki özellikle ABD'de "beyaz insan" hâlâ "Kafkasyalı" diye nitelendiriliyor!

Siyasette beyaz ve siyah

Batı ülkelerinde beyaz monarşinin, kralın rengidir ki, bunun temelinde Fransız Burbon Hanedanının beyaz zemin üzerine üç zambaklı bayrağı yatmaktadır. Öte yandan Fransa'da MS 500 civarında ilk Frank Kralı Clovis tarafından derlenen ve kadınları taht, tımar ve diğer mülklerin mirasından dışlayan Salian Yasasına göre Kraliçenin beyaz giyinmesi yasaktı, siyah giyinmek zorundaydı. Fransız kraliçeleri çok sonradan beyaz giyebilecek ve sanki zincirlerini kırmış mahkûmlar gibi beyaz giyinmek hızla yayılacaktır.

Fransız İhtilalini izleyen yıllarda, 1793-1796 arasında kraliyet taraftarlarının ayaklanmasında kullandıkları bayrak da beyazdır.

Birleşik Krallık'ta İngiltere'nin kendi bayrağı Orta Çağlardan beri Kraliyet Sancağı ile birlikte kullanılan, beyaz zemin üzerinde St. George'un (Aziz Yorgi) kırmızı haçıdır.

Bunlara karşılık Ortaçağlardan itibaren Kutsal Roma Germen İmparatorluğunun sancağı siyah kartaldır. 

İngiltere Bayrağı ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu Bayrağı

Rusya'da iç savaşa uzanan ayaklanmalarda kızıl Bolşeviklere karşı çıkanlar "Beyaz Ruslar" olarak anılır. Amerikan İç Savaşı ertesi göçmenlere ve zencilere karşı gelişen ırkçı harekette Klu Klux Klan güruhları kukuletalı beyazlar giyer.

1963'te İran Şahı'nın başlattığı sosyal ve siyasi reformlar "Beyaz Devrim" olarak adlandırılır.

"Anarşi"nin simgesi siyah bayraktır. Mussolini'nin başını çektiği Faşistler "Kara Gömlekliler"dir. Hitler'in Alman bayrağında Aryan ırkı temsil eden Swastika siyahtır, Nazi Partisinin paramiliter kolu SS'lerin subayları dahil üniformaları 1932'den başlayarak II. Dünya Savaşı sonuna kadar siyahtır.

Eylül 1970'de Ürdün silahlı kuvvetleri ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında yer alan iç savaş "Kara Eylül", 1983'te Sri Lanka'da Tamil ırkının Sinhalılar tarafından imhasına varan iç savaş ise "Kara Temmuz" olarak anılır.

Kültürlerde, geleneklerde beyaz ve siyah

Günümüzde özellikle saflığı (bekâret?) ifade etmesi nedeniyle çoğu ülkede kadın gelinlikleri beyaz, damat giysileri ise siyahtır. Beyaz gelinliklerin ortaya çıkışı aslında 1840 yılında Kraliçe Victoria'nın kuzeni olan Saxe-Coburgh ve Gotha Dükü Prens Albert ile düğününde giydiği beyaz dantel gelinliğin hızla Avrupa'da moda haline gelmesine bağlıdır. Malum, Albert'in 1861'de ölümü ardından Victoria siyahlara bürünecek ve İngiliz tahtında 63 yıl süren kraliçeliği ardından 1901 başlarından ölümüne kadar başka hiçbir renk elbise içinde görünmeyecektir.

Kraliçe Victoria'nın taç giymesi                                 Siyahlara bürünmüş Kraliçe Victoria

Geleneksel Türk gelinliği kırmızı iken artık ülkemizde bu âdet kaybolmuş, çoğu gelin beyaz giyer olmuştur. Buna karşılık gene çoğu ülkede yas siyah ile ifade edilir, cenazelerde siyah giyilir ve dul kalan kadın siyah giyer.

Çoğu toplumda siyahın konsantrasyonu sağlayan bir renk olduğu düşünülür. İlginçtir, Einstein konsantre olmak için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan bir odaya girer ve öyle düşünürmüş. Aynı zamanda siyah hırsı, gücü, tutkuyu, gizemi temsil eder. Resmi arabaların siyah olması iktidar ve güç ifadesinden başka bir şey değildir. Hakimlerin, profesörlerin cübbeleri, özellikle Ortaçağlardan itibaren Avrupa ülkelerinde aristokratların giysileri hep aynı nedenle siyahtır. İnsanın, "Acaba tarihin en büyük vampiri Kont Drakula da bu nedenle mi daima siyahlar içindeydi?" diye sorası geliyor!

Beyaz ve siyah gelecek bölümde devam edecek...

Renkler âlemi (I)

 

Şefik Onat kimdir?

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitabın dışında, "Son Sultan Abdülhamid" ve "Casuslar İni İstanbul" başlıklı iki belgesel tarihi romanı ve diplomasi dönemi anılarını yansıtan "Diplomasi Dedikleri" başlıklı kitabı bulunmaktadır. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, "T24 Haftalık" ve "EK Eleştiri Kültür Dergisi" yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (3): Artİstanbul Feshane

“İBB Miras” görevlilerinden Y. Mimar Bahar Şahin’in kontrolörlüğünde sürdürülen restorasyon kapsamında binanın temelleri güçlendirilip zemin malzemesi yenilenmiş, özgün su kanalları temizlenmiş, çelik kolonlar, duvarlar onarılmış, güçlendirilmiş, çatı makasları onarılmış ya da yenilenmiş, çatıya titanyum kaplama yapılmış, ahşap doğramalar bütünüyle yenilenmiş ve mevcut depo binaları onarılarak personel odaları, teknik odalar ile depo alanları olarak işlevlendirilmiş, ayrıca dış alanlarda da peyzaj düzenlemeleri gerçekleştirilmiş

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (2): İBB Çubuklu Siloları

İstanbul'da, rant elde etmek uğruna büyük bir saldırı altında olan bu megapolde, Çubuklu Siloları bir mücevher gibi ortaya çıkarılmış. Yaklaşık 20.000 metrekareyi bulan Çubuklu Silolar yerleşkesinde bulunan yapılar farklı fonksiyonlara tahsis edilmiş

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (1): İBB Miras ve Botter Apartmanı

“Botter Apartmanı” bir ilkler, yenilikler yumağı. İstanbul’un ilk moda evi ve ilk “Art Nouveau” örneği olmasının yanında Türkiye’de inşasında çelik konstrüksiyon kullanılan ilk apartman. Ayrıca kentte hem iş yeri hem konut olarak tasarlanan ilk bina

"
"