Didem Erbaş/Fotoğraf: Ali Cem Doğan
Didem Erbaş’la geçen ekim ayında, Çukurcuma’nın sağlı sollu antikacı dükkânları olan en bilindik yokuşunda, bir apartmanın giriş katında bulunan Simbart Projects’de buluşuyoruz.
Gizemli başlığını Alman yönetmen Werner Herzog’un 1984 yapımı filmi 'Yeşil Karıncaların Düş Gördüğü Yer’den alan sergi, filmden esinlenerek yaratmış olduğu yeni çalışmalarının yanı sıra, sanatçının pandemi esnasında ürettiği işlerin özenli bir seçkisinden oluşuyor.
“Ben aslında o filme denk geldim”
Filmi birkaç gün önce izlediğimden ve etkilerini hala hissettiğimden, aydınlık mekânın içine adım atar atmaz gözüme ilk çarpan detay, sanatçının kâğıt hamurundan yaratmış olduğu karınca yuvaları oluyor.
“İşlerim göç ve yerinden edilme temalarının etrafında döndüğünden, ben aslında o filme denk geldim,” diye açıklıyor Erbaş.
‘Yeşil Karıncaların Düş Gördüğü Yer’ Avustralya’da uçsuz bucaksız çölün ortasında geçmekte. Filmde, oranın ahalisi Aborijinler, yaşadıkları arazinin altında yeşil karıncaların düş gördüklerine ve uyandırıldıkları takdirde, bunun kıyamete yol açacağına dair bir batıl inanca sahiptirler. Bir şirket, uranyum aramak için araziyi mayınlamaya başlayınca, onlara engel olmaya kalkışırlar. Şirket yetkilileri Aborijinleri bu çabalarından vazgeçirmeye çalışırlar, ancak bu işe yaramayınca, onları bölgeden uzaklaştırmak için harekete geçerler.
“Uçaktan herhangi bir yerin haritası”
Mekânın girişinde, sanatçının filmi izledikten sonra üretmiş olduğu ilk iş olan, ‘Bir Alanın Kurgusu’ adlı yerleştirme bulunuyor.
Didem Erbaş, ‘Bir Alanın Kurgusu’, 2022
Erbaş bana eserin ahşap, yayvan tabanını, “Uçaktan herhangi bir alanın haritasını” düşünerek tasarladığını belirttikten sonra, yüzünde anlayışlı bir tebessümle, onun enteresan şeklini bazı ziyaretçilerin balinaya benzetmiş olduklarını ekliyor.
“Kurgusunu yapmak bir soyut resmi oluşturmak gibiydi benim için”
Bu düzlemin üstünde, kâğıt hamurundan heykelciklerle buluntu malzemelerin ve objelerin göz alıcı bileşimi yer almakta. Pastel tonlara boyanmış olan el yapımı soyut şekillerin ve karınca yuvalarının arasından, masmavi bir muşamba, kanarya sarısına bulanmış bir boru, diğer temel renklere boyanmış mozaik taşları ve ekranı parçalanmış bir İpad gözüme ilişiyor.
“Kurgusunu yapmak bir soyut resmi oluşturmak gibiydi benim için, renklerin biraradalığı resmin altyapısına bir gönderme,” diye açıklama getiriyor sanatçı.
“Daha azı görmek istemekle, sadeleşmekle alakalı bir şey”
Soyuta eğilim sanatçının pratiğinde sıkça yer alıyor. Ona yavaş yavaş yönelişini şöyle anlatıyor:
“Başta figürlü işler yapıyordum. Sonra figürlerin yüzleri yok olmaya başladı, ardından vücutları. Daha azı görmek istemekle, sadeleşmekle alakalı bir şey.”
Didem Erbaş, ‘Bir Alanın Kurgusu’
Erbaş’ı dinlerken, onun en erken çalışmalarından biri olan, ‘Pogrom Serisi’ (2013) aklıma geliyor. Seri, 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’un Rum azınlığına karşı gerçekleşen ve onların toplu göçüne sebep olan, organize saldırılara atıfta bulunduğu resimlerinden oluşuyor. Her birinde, yüzler ve figürler gitgide daha az belirgin olurken, tarihi olayın dehşeti serbest, soyut betimlemelerle anımsatılıyor.
Bununla birlikte, Erbaş yaklaşımında kavramsal meselelere öncelik verdiğinden, soyutlamanın onun için her zaman nihai bir hedef olmadığının altını çiziyor.
“Bir film şeridi gibi ilerlemesini istedim”
‘Bir Alanın Kurgusu’nun hemen arkasındaki duvarın biraz ilerisinde, beş çöl manzarasından oluşan bir resim serisi bulunmakta. Bunlar, filmde, hareket halindeki bir aracın içinden çekilen bir sahnenin ekran görüntülerinden yaratılmış. Her ufak boyut tuval üzerine yağlıboya, Erbaş’ın pandemi sırasında füzenle gerçekleştirmiş olduğu çizimlerle eşleştirilmiş.
“Bu kısmın bir film şeridi gibi ilerlemesini istedim,” diyor sanatçı, yan yana dizilmiş çalışmalarına yaklaşırken.
Eserlerin her biri, kısıtlı bir renk yelpazesi içerisinde –gökyüzü için kirli beyaz, kara parçası için bej ve kahverengi tonlarında– soyuta geçişin farklı evrelerini yansıtmakta. Boyanın incecik sürülmüş olduğu bazı bölgelerde tuvalin dokusunun görünürlüğü, yüzeyler arasındaki oyunun bir parçası.
İlkinde, diğerlerine nazaran klasik bir kum tepesini merkezine almış olan bir çöl manzarası yer almakta. Bir diğerindeyse, (eğer başlığı, ‘Toz Dumanı’ konuyu ele vermese) kompozisyonda baskın olan yoğun fırça darbeleri, bir yangını ya da patlamayı, ve de büsbütün soyutlamayı çağrıştırıyor. Fakat ön cephedeki beyaz dikdörtgen, ‘insansız arazinin sanayi artığı’ (ki bu temayı serinin başka resimlerinde de görüyoruz), seyircinin dikkatini mevcut olan kara parçasına ve gökyüzüne çekiyor.
“Orada dört mevsimi görüyorum”
Didem Erbaş, ‘Toz Dumanı’, 2022, tuval üzerine yağlıboya
Uzak bir mesafeden, füzenle yapılmış çizimler isli, simsiyah kareler gibi görünüyorlar.
“Harita ya da topografya gibi, kuş bakışı bir görüntüye sahipler,” diye açıklıyor Erbaş.
Yaklaştıkça, girintili alanların göstergesi olan tek tek koyu çizgileri ve dağlık bölgeler için kâğıtta boş bırakılmış beyaz kısımları fark ediyorum.
Bu çizimlerin esin kaynağı, Erbaş’ın, Silivri’nin bir köyünün çevresinde yaptığı uzun yürüyüşler. O köyde sanatçının ebeveynlerinin bir çiftliği var.
“Yürüdüğüm yerlerden izler, işaretler taşıyorlar. Köye gittiğimde dört mevsimi görüyorum. Ayçiçeği, buğday, kanola her mevsimde ekilen biçilen farklı. Bazen sel bastığında ya da buz tuttuğu zaman, arazinin çekimlerini yapıp onlardan çizimler gerçekleştirdim.”
“Yeni bir beceri edinmek pratiğimin önemli bir parçası”
Sanatçı, malzeme fiyatları arttığından, masrafları kısmak için, dolaşırken topladığı asma ya da söğüt ağacının dallarını bir tenekenin içinde yakarak kendi füzenini üretiyor.
Didem Erbaş, ‘Kıyı, Kemikler, Deniz I’, 2021
“Yeni bir beceri edinmek pratiğimin önemli bir parçası,” diye belirten sanatçı ardından bana bir yerleştirmesini gerçekleştirebilmek için nasıl vitray yapmayı öğrendiğini anlatıyor.
Erbaş, köyde ebeveynlerinin bir kenara ayırdıkları, işlerine artık yaramayan eski boruları ve başka atıkları topluyor. Ufak stüdyosunda fazla yer kaplamasınlar diye, yeri geldiğinde bunları çalışmalarında tekrardan kullanıyor.
“Malzemeyi farklı bir bağlamda görebilmek heyecan verici”
“İmha etmeye çalışsan bir atık olarak çevreye geri dönüyor. Ayrıca, malzemeyi farklı bir bağlamda görebilmek her zaman heyecan verici,” yorumunda bulunduktan sonra, bana yerleştirmesi, ‘Bir Alanın Kurgusu’nda kullanmış olduğu alüminyum boru ve silikona işaret ederek, bu malzemelerinin daha önce başka bir eserinin parçası olduklarını belirtiyor.
“Oraya dair bir hassasiyetim var; bu çalışmalarıma da yansıyor”
Sanatçı Youtube’dan savaş görüntüleri buluyor. Bunlar, Türkiye’deki ana akım televizyon kanallarının Güneydoğu’daki çatışma haberlerini aktarırken kullandıkları insansız hava aracıyla çekilmiş görüntüler. Doğma büyüme İstanbullu olan Erbaş’ın ailesi aslen Malatya’dan.
“Oraya dair bir hassasiyetim var ve bu çalışmalarıma da yansıyor,” diye açıklıyor sanatçı.
Didem Erbaş, ‘Gri Bölge’, 2021, tuval üzerine yağlıboya, 37 x 32 cm, Simbart Projects’in izniyle.
Galeri turumuzun sonuna doğru, arka duvarın bir köşesinde asılı duran, uzaktan iddiasız görünen bir resme doğru yöneliyoruz. Grinin farklı tonlarının arasına kutuya benzer, siyah siluetlerin serpiştirilmiş olduğu, ‘Gri Bölge’nin aslında bir kamera görüntüsünden oluşturulduğunu öğrenince, kuş bakışı bir binayı ve araçları fark ediveriyorum.
‘Gri Bölge’yle aynı duvarda, ancak duvarın öteki ucunda asılı olan, ‘Yeşil’ bir uçağı kısmi olarak resmediyor. Bu yine sanatçının pandemi esnasında üretmiş olduğu kâğıt üzerine bir çalışması. Gece görüşünü parlak yeşil mürekkeple tasvir eden, bir diğer drone imgesi yorumu.
Didem Erbaş, ‘Yeşil’, 2021, kâğıt üzerine mürekkep, 31 x 26 cm, Simbart Projects’in izniyle.
“Filmde şirket yetkilileri Aborijinleri gitmeye ikna etmek için onlara yeşil bir uçak hediye ediyorlar. Sonunda Aborijinler, kendilerine dava açan şirkete karşı, mahkemeyi kaybediyorlar ancak uçak onlarda kalıyor. Sergi bu küçük resimle son eriyor. Filmdeki hikâyeyle yaşadığımız coğrafyada olanları nüanslı bir şekilde bir araya getiriyor,” diye bağlıyor Erbaş.
Didem Erbaş’ın, Yeşil Karıncaların Düş Gördüğü Yer kişisel sergisi 09.09.2022–29.10.2022 tarihleri arasında Simbart Projects’de gerçekleşti.
Didem Erbaş İKSV desteğiyle 27 Eylül'e kadar Cité Internationale des Arts, Paris’te Türkiye Atölyesinde yer alacak. Bu atölye süresince ürettiği işler, 13 Eylül'den itibaren açık stüdyoda ziyaret edilebilecek.
Sanatçı, Türk-Amerikan Derneği’nin desteğiyle Mayıs 2024’te School of Visual Arts, New York’ta ikametgâh programına başlayacak.
|
Bu yazı ilk olarak Amerikan sanat-kültür dergisi Exacting Clam’in 2023 Sonbahar sayısında İngilizce olarak yayımlandı. Sergiden fotoğraflar, Simbart Projects’in izniyle kullanıldı.