‘Şermola Performans’ her oyunuyla kendine özgü dünyasını yaratan, pek çok yenilikçi işe imza atan ve sanat motivasyonu farklı endişeleri merkez edinen özel bir yapı. Ritüelleri çağdaş bir yapıda etkin kılan kendine has oyunlarla seyircisini şaşırtmayı seven bir topluluk ve çoktandır seyircisini oyun yapmayarak özletiyordu. Bu kez anlatılması hiçte kolay olmayan bıçak sırtı bir biyografiyi sahneye taşıyorlar. Uzun bir aradan sonra Mirza Metin’in yazdığı ve Berfin Zenderlioğlu’nun performansıyla hayat verdiği Ayşe Şan’ın müzikal yaşam öyküsü seyircisini yine benzersiz ‘Şermola Performans’ farkıyla çok şaşırtıyor ve müthiş bir seyir zevki sunuyor.
Oyun Diyarbakır’da doğan, çocuk yaşta dengbej olmak isteyen ancak cinsiyet belası nedeniyle önce ilahiler okuyarak sesini duyuran ve sonrasında İstanbul, Antep, Bağdat, Erbil ve Almanya’da çeşitli müzikhollerde ünlenen Ayşe Şan’ın hayatını anlatıyor. Destanlar, kılamlar, ilahiler ve türküler söyleyerek ismini unutulmaz kılan Şan’ın trajedi dolu hayatı oyunda dengeli dalgalanmalarla sömürülmeden ve yumuşacık anlatılıyor. Dramı, türküsü, aşkı ve ülkesinin zorlu baskısı altında vazgeçmeyen ve inadıyla bir fenomene dönüşen bir kahramanı anlatmanın büyük sorumluluk bilinciyle çok hassas bir işleyiş tercih ediliyor. Şan’ın şehirden şehre savrulan, ailesi ve çevresi tarafından reddedilen zor yaşamı iyi ki hafif bir melodram tadında işleniyor çünkü gözleri yaşartırken kalbe dokunan işleyiş sayesinde seyirci ve konu arasına sağlıklı bir mesafe kazandırılmış oluyor. Örneğin bu mesafe nedeniyle kan, gözyaşı, şiddet, ölüm dolu bir iki sahneyle seyirciyi katarsise doyurmaya tenezzül edilmiyor. Çünkü alışılagelen pavyon hikayesinin dışında Türkçe öğrenmek zorunda kalan ve Kürtçe-Türkçe ara formüller icat ederek hibrit türkü formunun ilk icracılarından olan Şan, kendisi siyasi olmasa da politik analiz gerektiren bir figür olduğundan özel bir ihtimamla anlatılması gerekiyor. Dolayısıyla icracı da bunun bilincinde bir aracı, taşıyıcı, anlatıcı ve yer yer kahramanın kendisine dönüşmeyi seçerek ustalık gerektiren geçişleri doğallıkla kotarıyor.
Metne türküler de söyleyerek hayat veren Zenderlioğlu, minimal bir performansla aslında metni canlandırmaktan öte konuyu hikayeleştiriyor. Böylece oyuncu hikayeyi sırtlanırken tanıklıkları yorumlama imkanı kazanıyor ve hikayenin karmaşık yapısına hem türkülerle dinamizm hem de keyifli bir anlaşılırlık kazandırıyor. Zenderlioğlu’nun türkü söylemedeki hüneri ayrıca hayran ederken arka plandaki sosyo-politik engeller hiç politik olmayan gündelik bir dilde olağan akışta adeta kadife eldivenle sunuluyor. Mesajı almak bir yana ta derinden hissetmemek imkansızlaşıyor. İşte bu gerçekten maharet istiyor ve Şermola Performans’ın farkı da hep böyle incelikli icatlardan çıkıyor zaten! Bazen bir türkü balya balya analizden fazlasını bağırıyor bazen küçük bir ah milyonlarca çığlığa tekabül ediyor.
Kısacası metalaştırılan kadının majöre göre ‘öteki’ olması sorunsalı hikayeyi ele alırken adeta cerrahi bir müdahale yaparcasına titizlik istiyor ve ekip tam olarak bunu başarıyor. Varoluşu problematik bir insanın şarkıcı, anne, evlat, eş, sevgili ve hep ‘öteki’ olması nasıl bir çıkmazdır ve türküler nasıl her derde şifadır izlemek için ‘Ez Eyşe Şan’ seyircisini bekliyor.