08 Ocak 2025

Ne sağcıyım ne solcu, Teocuyum Teocu; Sayın Bay Rock Yıldızı!

Zaten müzik mecrasında zirvedeyken başka bir mecrada üstelikte en zorlu alanlardan ‘edebiyatta’ kendini yuhlanmaya davetiye çıkaran bir karakterle takdim ediyor. Helal sana Teo!

Teoman

Teoman ‘Sayın Bay Rock Yıldızı’ adlı romanıyla popüler kültüre dair ne varsa teste tabii tutuyor ve günümüzün aydın geçinen ikonlarına, söylemlerine, sanatına ve politikasına hakiki bir çomak sokuyor. Yüksek sanat ürettiği ve tükettiği iddiasıyla kimlik kazanmaya çalışanlara adeta tokat niteliğinde ama güçlü mizahi dili sayesinde çok acıtmadığı gibi güldürüyor da! Üstelik çuvaldızı sürekli kendisine batırdığı için üzerinize alınmamanızı da mümkün kılıyor. Dolayısıyla ‘mış gibi yapmalar’ çağında acı dolu bir varoluşu ya da olamayışı çırılçıplak deşifre ediyor. Hiç samimiyet kurmadan samimiyetin mümkün olduğunu hatırlatıyor. Dolayısıyla akademik bir dille değil kendi üzerimden yazmayı tercih ediyorum.

Doğan Kitap’tan yayımlanan roman Teoman’ın yazarlık kasmayan derinlikli, akıcı, agresif, ironik ve mizah dolu üslubuyla su gibi akıyor, sürükleniyorum. Metnin sonlarına doğru sokaklarda gezinen romanın kahramanı ve Teoman’ın alter egosu Timur gördüğü İbrahim Tatlıses, Ajda Pekkan afişlerine bakarak kendisini sorguluyor ve ‘ben olmasam da olur’ gibi şeyler söylüyor ya artık bu romandan sonra ‘HAYIIIIIRRRRR olmaz’ diyorum. Çünkü bu ülkede senin kadar kalabalık ve çok daha sessiz bir yalnızlar ordusu var ve bu yalnızlar ordusunun bir Teoman’ı hak ettiğini düşünüyorum. (Şimdi tabii sen böyle misyonlara yanaşmaz ve saçma bulursun ve o kadar haklısın ki! Sadece biz de kendi Teo’luğumuz ya da Timur’luğumuzda bunalıyoruz bilesin diye!) Ayrıca yaşa Teoman, afişlerin bu karanlığa dezenfektan etkisi yapacaktır adeta, emin ol!

Romanın edebi analizi bir yana beni kalbimden yakalayan ve hasretinden öldüğümüz samimiyete geleyim. Bu ülkede tuttuğu futbol takımıyla kitle edinenler veya tuttuğu takımı saklayarak bir kişiyi bile kaybetmekten korkan popüler kültür ikonlarından sonra birilerinin kendi olma yolculuğuna tanık ettiğin için teşekkür ediyorum. Yoksa Jean Jacques Rousseau’nun İtiraflar’ından, Albert Camus’nün Yabancı’sına, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ından Çağan Irmak’ın Issız Adam’ına kadar çok alakalı görünen ilgisiz örüntüler kurarak hem kendi bilgi dağarcığımla şov yapabilir hem de ciddi, ağırbaşlı ve böylece ‘değerli’ bir analize yeltenebilirdim. Genelde öyle yaparım ama Timur’un temiz, direkt, sert ve hakiki samimiyetine ihanet etmiş olurum. Çünkü kendisine hem ‘sayın’ hem ‘bay’ ve sonunda da sayın ve bay tanımlamalarını ‘rock yıldızı’ olmakla tamamlayarak alayın dibine vuran bir roman kahramanının küçümsemelerine karşın sahte bir böbürlenme çıkacaktı. Yani özetle bu roman ‘ya olduğun gibi görün’ ya da ‘göründüğün gibi ol’ klişe söyleminin tüm popüler kültür ya da çağdaş kültür için arındırılmış gerçeğini haykırdığı için mümkünse azıcık da olsa elden geldiği kadar dürüstlük hak ediyor. Ya da susmayı belki! (Yani yazamayabilirdim tabii ama susan dertlerimi tetikledi, duramadım.)

Dolayısıyla bu iklimde yetişmeyen, yetiştiğinde duyulmayan, duyulduğunda linçlenen veya kendisi ümitsizce yok oluşu seçerek susan seslerin içinden ‘Timur’ diye bir karakter doğduysa ben de iki alkış, üç okur, dört ödül gibi dertler peşinde koşanlara dert olsun, örnek olsun istiyorum. En iyi müziği, en iyi romanı, en iyi heykeli, makaleyi, resmi yapmaktan öte hepsinin hiç ya da her şey olmasını risk ederek doğru bildiğini söyleme cesaretine olan açlığımı fark ediyorum. Teoman’ın romanına en çok bu yüzden sımsıkı yakalanıyorum. Zaten müzik mecrasında zirvedeyken başka bir mecrada üstelikte en zorlu alanlardan ‘edebiyatta’ kendini yuhlanmaya davetiye çıkaran bir karakterle takdim ediyor. Helal sana Teo! Normalde bir feminist olarak böylesi satiriasis karakterlere teoriler eşliğinde bol ispatlı, çok teşhisli karalamalar yazmaya da bayılırım üstelik ama çağının ayıplarını kendi üzerinden bağıran bir star kendi ışığına karanlık düşürmeye çalıştıkça parlıyorsa da saygı duymaktan ve bir okur olarak zevk almaktan mutlu oluyorum.

Buyurun sevgili bay ve bayan rock, sinema, politika, edebiyat yıldızcıkları ayıbından arındırılmış, kurgu inanç ve ahlak söylemleriniz yerine varsa bir şey söyleyin. Yazmasanız da olur.

İşte bu yüzden artık iyice ne sağcıyım ne solcu, Teocuyum Teocu!

Yazarın Diğer Yazıları

Yarkın Ünsal’la ‘Hiçbi Şey Olmamış Gibi’ ve ‘Mutlu Aile Tablosu’ üzerine konuştuk: Ticaret olmazsa olmaz ama yapımcılar bunu sömürü haline getiriyor

"Dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu bu süreçte inadına gülümsemek, umuda dair bir inat. Ve dediğin gibi bu oyunun sahnelenmesindeki inat oyunumuzun yönetmeni Emre Kınay’a ait. Aynı inada kocaman bir ekip inanarak çalıştı"

Bartleby bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi’nde ‘durmayı tercih ediyor’

Ah Bartleby, ah insanlık, ahhh dünya! Senin ahın her ‘hayır’ demeye cüret edildiğinde aynı tazelikle duyuluyor ve bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi seni tercih ettiği için bu ahhh çok doğru bir yerden yüreklere, akıllara değmeye zarifçe dokunuyor, izi kalıyor

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"
"