Bodrum'da gün
Her tarafta mavi bir nurdur.
Öyle mavi ki,
İnsan maviyi toplamak için avucunu göğe açacak
Ve elini yanaştırıp bakınca
Avucunun mavileşmediğine şaşıracak...
Bir dönem memlekette haklı-haksız demeden ümüğünü sıkmadık kimse bırakmayan İstiklal Mahkemesi tarafından 1925 yılında Bodrum’a kalebentlikle sürgüne gönderilen Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın geldiğinin yüzüncü yılı; Bodrum’da anlatılara, sergilere, söyleşilere, gösterimlere; kısacası bir dizi etkinliğe sahne olur diye bekliyordum, ama şimdilik kimseden pek ses çıkmıyor.
Şakir Paşa Ailesi adlı dizinin zamanlaması bu anlamda ilginç oldu.
Bodrum’da önceki yaşamından çok daha başka bir hayat bulan, bu eşsiz ve sonsuz maviliğe adım attığı ilk günden itibaren kendini karanlıktan çıkıp aydınlığa kavuşmuş bilen ve mahlas olarak kullandığı adıyla ona seslenmeyi daha çok sevdiğimiz Halikarnas Balıkçısı için lütfen şunun adını doğru koyalım artık:
Cevat Şakir Kabaağaçlı, babasıyla yaşadığı münasebetin sonucunda aldığı cezadan ötürü değil ‘ifade hürriyetine’ muhalif bir yargılamada verilen hükmün neticesinde Bodrum’a sürgün olarak gelmiştir.
Resimli Hafta dergisinde çıkan; “Hapishanede İdama mahkum olanlar bile bile asılmaya nasıl giderler” adlı birkaç sayfalık anı – makalesinde, aslında bir dönemin alın yazısı gibi kaderine boyun eğmek zorunda kalan Anadolu insanının yurtsever cömertliği ile sıla hasreti arasında kalışının büyük öyküsünü yazmıştır.
Ve Balıkçı, o cömert Anadolu insanının acısını, sevdasını, neşesi yanında korku ve umudunu ilmek ilmek işlediği böyle nice büyük hikayeler yazacaktır Bodrum’da...
Oyuncu seçimi, dönem kıyafetleri, dekor ve mekan seçimleri ailenin şöhreti kadar ihtişamlı gerçekten.
Bir dizi ya da film eleştirmeni değilim, bu nedenle yazım belli kaidelerin dışında duygusal ve taraflı bulunabilir, olsun da ayrıca!
Çok değil, bu konuda birkaç yazı okudum.
Bir derinlikten ziyade, dizinin çekim kuvvetine karşın fazla dirençli bulmadığım yazılar da aynı dizide olduğu gibi bir yasak aşkın meyvesi olarak talihsiz bir cinayeti izleyiciye pek matah şekilde sunma gayretine eşlik eden türdeydi.
Balıkçı’nın torunları, yapımcı şirketle herhangi bir iletişimlerinin olmadığı yönünde bir kamuoyu açıklaması yaptılar.
Yapımcısı ise hikâyenin ‘sanat hürriyeti çerçevesinde’ kurgulandığını ifade ediyor ve bu nedenle herhangi bir üçüncü kişinin hakkının ihlal edilmediğini savunuyorlar.
Ben diziden alacağımı aldım ve izlemiyorum.
Böyle söylemek istemezdim ama benim de izlenimim; bir yasak aşkın cinayet romanı, dizi olarak uyarlanmış gibi daha çok.
Fakat canım öyle istiyor ki, yakın tarihimizin en büyük düşünürlerinden, büyük bir çizer ve bir yazın ustasını; ‘Cevat hepimizden büyük şairdi’ diyen bir Nazım’ın ve de "Bizden Nobel'e aday düşünülünce, aklıma ilk Halikarnas Balıkçısı geliyor" diyecek olan Yaşar Kemal’in ya da 'İnsan sevgisini de doğa sevgisini de ondan öğrendim' diyebilmiş bir Azra Erhat’ın gözünden, dilinden, kaleminden anlayıp dinleyebilseydi günümüz insanı.
Olmaz mıydı?
Hem de karanlığı geride bırakıp apaydınlık bir başka dünyaya gönül penceresini açtığının yüzüncü yılında.
Eyvallah.
Serdar Gündoğ kimdir?
Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.
Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında, Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.
2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.
Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.
|