Türk-Yunan ilişkilerinde kaydedilen olumlu ve ılımlı hava bu hafta içinde Atina’da devam etti.
Türkiye’den Atina’ya gelen bir gurup akademisyen, araştırmacı ve gazeteci, Yunan meslektaşlarıyla görüştüler.
Aynı günlerde iki ülkenin Dışişleri bakan müşteşarları, Yunan Dışişleri Bakanlığı’nda iki ülke arasında inşa edilen “Pozitif Acenda” adı verilen “her alanda iş birliği” konularının artırılması için görüş alışverişinde bulundular.
Cumhurbaşkanı RT Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in talimat ve onaylarıyla yürütülen bu alçak düzeyli temasların amacına dair: İki ülke arasında katılaşmaya yüz tutan “Ege -ve son olarak- Doğu Akdeniz anlaşmazlıkları” ya da Kıbrıs sorunu gibi yarım asır bir arpa boy kaydedilmeyen “siyasi görüş ayrılıklarının giderilmesi için gerekli ortamın yaratılması” olduğu açıklanıyor.
Yani taraflar, iki ülkeyi zaman zaman kriz ortamına sürükleyen bu hassas konularındaki siyasi görüş ayrılıklarını oturup samimi bir biçimde çözmek yerine, bir kenara koyup; iki ülke halkı arasında daha fazla iş birliği, dostluk ilişkileri güçlendirici/teşvik edici hamleleri ön plana çıkarmayı tercih ediyor.
Ama taraflar bu alışılagelmiş siyaseti izlemekle aslında her an “kriz” doğuran ve doğurabilecek olan asıl siyasi ve hukuki sorunların çözümünü, bir sonraki nesillere adeta “siyasi miras” gibi bırakmayı ya da yine çözmekten kaçınmayı/kaçmayı tercih edip etmeyecekleri sorusunu da beraberinde getiriyor…
1974’ten bu yana süregelen bu sorunları bir önceki siyasetçilerin bunları çözmek yerine, bizim kuşaktaki siyasetçilerin sırtına yükledikleri gibi, bugünkü siyasetçiler de bu sorunları bir sonraki nesillerin sırtına yüklemek gibi yine kolaycılığa kaçan bir yol mu izleyecekler?
Bu konuda Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekirse, iki ülke anlaşmazlıklarının çözümünü öngören iyi niyetli birçok adım atıldığını da anımsatmak gerekir.
2013’te Ege anlaşmazlıklarının çözümü için -tarafların en çok yakınlaştığı- formül ve 2004’te Kıbrıs sorununun çözümü için tarafların neredeyse uzlaşma noktasına geldiği anlaşmalar; ne yazık ki Yunanistan’da 2003 ve Kıbrıs (Rum) kesiminde 2004 yılındaki iktidar değişiklikleri, bu konuların “sil baştan” yeniden ele alınmasına ve taraflar arasında günümüze kadar “görüşülen” ancak siyasi görüş ayrılıklarının daha da derinleşmesinden başka, var olan sorunlara yeni yeni sorunların eklenmesine yol açtı…
Her şeye rağmen iki ülke arasında geliştirilen ve daha da geliştirilmesi için atılan adımların elbette büyük önemi var.
Bugünkü siyasetçiler, “pozitif gündemi” güçlendirirken, kriz yaratabilecek asıl hassas sorunların giderilmesi için “gerekli ortamın yaratılmaya çalışılacağından” söz ediyor.
Ama aslında “uluslararası hukuk çerçevesinde olası feragatlara maruz kalacakları konuların milli menfaatlere pek zarar vermeyeceği, üstelik feragat ederken aynı anda bazı milli kazanımların da elde edileceğine dair” kendi kamu oylarını hazırlamaya hedefledikleri izlenimini yaratıyor.
Bu “olası feragatlara hazırlık” formüllerinin uygulanması konusunda Yunanistan’ın kendi kamuoyunu ikna etmekte daha çok zorlanacağı anlaşılıyor.
Yunanistan’da Kiryakos Miçotakis liderliğindeki iktidar partisi YDP hükümetinin, muhalefet partileriyle arasındaki büyük farka rağmen, Miçotakis ve Dışişleri Bakanı Yeorgos Gerapetritis’in son dönemlerde –özellikle- Türkiye ilişkilerinde izledikleri ılımlı diyalog siyasetine, muhalefet partilerinden çok; YDP içindeki milliyetçi çevreler tepki gösteriyor.
Oysa Cumhurbaşkanı RT Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti içinde -en azından şimdiye kadar- benzeri tepkiler gösterilmiş olmaması, RT Erdoğan’ın bu konularda iktidar partisini daha şimdilerden ikna etmiş olduğunu gösteriyor.
Forumların hedefi: Yakınlaşmada tam not, sıra siyasetçilerde…
Her iki ülke liderinin 6 Şubat 2023 Türkiye’deki deprem faciasından sonra öncülük ettikleri “ilişkileri geliştirme/iyileştirme” çerçevesinde iki ülke arasında hemen her alanda görüşmeler yapılıyor; toplantılar düzenleniyor.
Başta akademisyenler olmak üzere, iş adamları, gazeteciler, araştırmacılar; üniversiteler ya da sporcular, kâh İstanbul ve Ankara’da kâh Atina ve Selanik’te bir araya geliyor ve çeşitli forumlar düzenleniyor.
Mesela böyle bir forum bu haftanın başında Atina’da düzenlendi.
Araştırmacılar, akademisyenler, tarihi eser uzmanları, gazeteciler bir araya geldi.
Türkiye’de top koşturan Yunan sporcularla; Yunanistan’da kariyer yapan Türk sporcular kendi deneyimlerini anlattılar.
Forum çerçevesinde düzenlenen panellerde ve kurulan yemek masalarında, dostluk, beraberlik, iş birliği yapma azmi ve samimiyet rüzgarları esti.
Bakasetas (Soldan ikinci), işadamı Adnan Polat (Ortada) ve Ergin Ataman (En sağda)
Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni, 19. yüzyılda İngiltere’ye kaçırılan antik Parthenon tapınağı (Akpropolis) alınlıklarını süsleyen mermer heykellerin British Museum’dan Atina’ya iadesi için Türkiye’nin verdiği destekten dolayı, panelde yer alan Kültür Bakanlığı tarihi eser kaçakçılığı daire başkanı Zeynep Boz’a teşekkür etti.
Panathinaikos Basket takımının teknik direktörlüğünü başarıyla sürdüren Ergin Ataman ile Alanyaspor’dan sonra Trabzonspor’da top koşturan Yunan futbolcu Anastasios Bakasetas birbirlerinin gittikleri ülkelerde nasıl karşılandıklarını dile getirdiler.
Ataman da, Bakasetas da transfer olurken ilk başta duydukları “Yunanistan’da Türk olma” ya da “Türkiye’de Yunan olma”nın önyargı ve tedirginlerine rağmen ilerleyen çok az bir zaman içinde kendilerini “adeta kendi evlerinde” hissetikleri gibi; gerek Türkiye’de gerek Yunanistan’da taraftarların kendilerine gösterdikleri sevgi ve saygıdan dolayı Ataman Yunan; Bakasetas Türk halkına müteşekkir olduklarından söz ettiler.
Bakasetas “...gerek Alanya’da gerekse Trabzon’da bana gösterilen sevgi, iyilik ve dostluk hafızama o denli kazındı ki hayatımın sonuna kadar asla unutmayacağım” derken, Ataman “Atina’ya ayak bastığım ilk günden beri yalnız Panathinaikos taraftarlarının ya da yolda karşılaştığım sade Yunan vatandaşlarının gösterdikleri sevgiden değil; rakip takım taraftarlarının bile bana duydukları saygıdan etkilendim” şeklinde konuştular.
İklim değişikliği, tarım, yüksek teknoloji, tarihi eserlerin korunması, ticaret, AB projelerinden ortaklaşa yararlanma, özellikle gençler arasında ortak projeler gibi alanlarda iş birliğini öngören önerilerin konuşulduğu Forum’un kapanışında sözü alan iş adamı Adnan Polat, “…41 yıldan bu yana Yunanistan’a gidip geliyorum. Türk ve Yunan toplumları arasında herhangi bir problemin yaşanmadığına tanık oluyorum” dedikten sonra konuşmasını “...siyasi anlaşmazlıkların çözümünde siyasetçilerimizin işi zor... Bu sorunların çözümü için Türk ve Yunan toplumları olarak liderlere yardım etmemiz lazım...” şeklinde konuştu.
Her iki ülkede de düzenlenen bu forumların ve toplantıların “yakınlaşma ve iş birliği yapma” hedeflerine her defasında ulaştıkları gözleniyor.
Asıl sorulması gereken şu: Her iki ülkedeki yöneticilerin bu yakınlaşmalardan ne denli ders çıkartacakları ve teşvik ettikleri ‘halklar arasındaki yakınlaşma ve iş birliği’ yolunda atılan olumlu adımları kendileri de izleyebilecekler mi, yoksa “çevir kazı yanmasın” gibi yıllarca uygulanan “çözümsüzlük” formülünü yeni nesillere mi yükleyecekler?
Yıllardır olduğu gibi, bu çabaların sonucunu da zamanın göstereceğine benziyor...