28 Kasım 2024

Çocuklara, kreşlere ve kreş kavramına zarar vermeyin!

Çocuklar ve kreşler kutsaldır ve bir söz ederken bin kere düşünmek gerekir. Her yere musallat olan siyaset kurumu sözcüsü kelimeleri ile konuşarak lütfen çocuklara ve kreşlere dokunmayın, kreş kavramına zarar vermeyin

Son haftalarda sanırım bir “tutarsızlık” ve “samimiyetsizlik” piki yaşıyoruz ve özellikle bazı iktidar temsilcilerinin sözleri insanda en hafifinden ne diyeceğini bilememe etkisi yaratıyor. Örneğin DEM Parti Öcalan ile görüşsün diyenler (ben Öcalan figürünün bu kadar öne çıkarılmasını hiç doğru bulmuyorum bu arada), her açıdan Kürtleri küçük düşüren kararlar alıyor.

Hadi bu siyasi bir konu, bizler anlamayız, kapalı kapılar ardında önemli görüşmeler yapılıyor ve bu konuyu, gerçek anlamda insancıl bir yerden konuştuğunu bildiğim Sırrı Süreyya Önder gibi “Ciddi ve meşakkatli bir yoldur. Umalım herkes omuz vererek güç katar.  Makul olan, müşterek bir çözüm herkese iyi gelir” görüşünü seslendirenlere (Demirtaş’ın ne diyeceğini merak ederek) bırakalım ama kreşler konusunda edilen sözler tam biruç” durum gibi göründü bana.

Hadi en son söyleyeceğimi en başından söyleyeyim; LGBTİ konusunu getirip kreşlerle ilişkilendirmek, birçok insanı zan altında bırakıyor ve güzel bir işi karalamaktan başka bir amacı yok. Eğer bütün bunlar kutuplaştırmayı artırmak için yapılıyorsa, artık bunun bir işe yaramadığını söyleyebilirim. Daha ötesi, geçmişte “Erdoğan düşmanlığı” ülkemize ne kadar zarar verdiyse şimdi “İmamoğlu düşmanlığı” aynı şekilde zarar veriyor.

Yoksulluk, çocuklar, anneler ve kreşler

 Herkes gibi, ben de kreş konusu ile ilk kızım doğunca karşılaştım. Onu anneanne, hala desteği ile belli bir yaşa getirdikten sonra, büyük bir güvenle, o zaman asistanlık yaptığım, şimdilerde kapatılan Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi’nin kreşine verdik. Ben her sabah onu kreşe bırakıp, hastanenin çocuklar ile dolu koğuşlarına koşardım ve akşam alıp eve dönerdim. Onu kreşe bırakırken, eve getirirken geçirdiğim zaman, en mutlu olduğum ve beni başka bir dünyaya taşıyan saatlerdi. O kreşte benim de Hacettepe’den varlığını bildiğim Çocuk Gelişimi Bölümü mezunu öğretmenler çalışırdı ve onları 38 yıl sonra minnetle anıyorum.

Daha sonra çocuk hekimi olarak, çocuk yoksulluğu konusuyla ilgilendim ve birçok başka uzman gibi yoksulluğun çocuklar üzerine etkilerini hafifletmek için kreşlerin bir çözüm olabileceğini düşündüm ve 2007 yılında “Yüz bin çocuk, bin kreş” başlıklı, “İnsancıl Bir Tıp İçin” isimli kitabımda da yer alan bir yazı yazdım. O yazıda bu konuyu “...Kentlerdeki kreş ve gündüz bakım evlerinin neredeyse hepsinin ekonomik düzeyi iyi olan kesimlerin yaşadığı yerlerde olduğunu ve o kreşlerde, iyi beslenseler, iyi eğitilseler su verilmiş çiçekler gibi canlanacak o “kuru” çocuklara rastlamanın mümkün olmadığını düşündüm. Biliyorum benimki bir düş ama en yoksul 100.000 çocuk için kentlerin varoşlarında 1000 kreş açılabilir mi, hatta bu kreşlerde uygun bir eğitimden sonra o çocukların anneleri de çalışabilir mi diye düş kuruyorum günlerdir” cümleleri ile anlattım. Bu arada yıllar geçti, Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) ve onun kurucularından Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın çalışmalarını yakından takip ettim ve her fırsatta “100 bin yoksul çocuk için bin kreşfikrini dile getirdim.

Son olarak ise Hollanda Utrecth’te yaşayan kızımın çocuğu olunca bu kez kreşlerin, annenin uzak ülkelerde yeterli yakın desteği olmadan çocuk sahibi olma gücü bulabilmesi ve çalışma yaşamını sürdürmesi açısından önemini tekrar hissettim ve bu kez dede olarak Mavi’yi kreşe bırakmanın mutluluğunu yaşadım. Hollanda’daki kreşler, 0-4 yaş arası çocuklar için tam gün bakım sağlıyor, 4-12 yaş arası çocuklar için ise okul öncesi/sonrası ve tatillerde hizmet veriyor. Kreşler için Hollanda Çocuk Bakımı Yasası çerçevesinde yüksek standartlar sağlanıyor ve bu standartlara uyum Hollanda Sağlık ve Gençlik Bakımı Denetim Kurumu tarafından düzenli denetleniyor. Kreş sistemi yapılandırılmış etkinlikler aracılığıyla erken çocukluk gelişimine odaklanıyor ve eğitimli bakıcılar dil, sosyal beceriler ve motor beceriler üzerinde çalışıyor. Kızım bu kreş sistemi sayesinde Mavi 6 aylık olunca, onu kreşe vererek çalışmaya devam edebildi ve bunun için yeterli çocuk bakım ödeneği aldı.

Yuvamız İstanbul Çocuk Kreşleri

Daha sonra yıllar su gibi aktı diyeyim ve bir belediye başkanı, Ekrem İmamoğlu, seçim kampanyasında tam da benim düşlediğim gibi kentlerin varoşlarına kreş yapma sözü verdi ve şimdi İstanbul’un dört bir yanında 105 kreşte 10.000 çocuğa hizmet veriyorlar. İstanbul’daki İBB kreşlerinin resmi ismi Yuvamız İstanbul Çocuk Etkinlik Merkezleri ve bu kurumları anlatan web sitesinde “3-6 yaş aralığındaki çocuklara psikososyal gelişimlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilecekleri, eşit fırsatların yaratıldığı bir ortamda öğretmen, aile ve mahalle ilişkilerinin güçlendirildiği bir eğitim hizmeti sunulmaktadır” deniliyor ve ben bu satırlarda tam olarak kreş kavramını görüyorum. Ayrıca bu kreşler, AÇEV ile paydaş olarak yönetiliyor. Zaten bu satırları yazarken, binaları ile çocuklar için bir şenlik yerini andıran bu yerleri savunurken, yutkunuyor, duraksıyor insan. Bu işte bir hata olmalı diyor.

Bu yutkunmadan sonra esas önemli noktaya gelirsek; bu kreşlerde o mahallede yaşayan anneler çalışıyor ve ülkemizde kreş konusu ilk kez İstanbul’da yapılan bu kreşler ile önemli bir gündem konusu oldu. Bir başka açıdan ise, harcında bilim, çocuk sağlığı, insan ve çocuk sevgisi olan kurumlar yapılmasından yansıyan umut hepimizi heyecanlandırdı. O yüzden bu tartışmaları izlemek ve içi boş argümanlarla ülkemiz için gerçek bir ihtiyaç olan kreş reformuna gölge düşürmek beni çok etkiledi ve üzdü diyebilirim.

Sonsöz

Duyarlar mı, okurlar mı, bizim gibi insanların sözlerine değer verirler mi bilmiyorum ama bir kez daha yazmak istedim: Çocuklar ve kreşler kutsaldır ve bir söz ederken bin kere düşünmek gerekir. Kelimelerle insanları yaralamadan, dürüst ve temiz bir dille konuşmak Mevlana’nın önemli bir öğüdü diye biliyorum. Her şeye musallat olan siyaset kurumu dili ile konuşarak lütfen çocuklara, kreşlere ve kreş kavramına zarar vermeyin.

Prof. Dr. Şükrü Hatun kimdir?

Prof. Dr. Şükrü Hatun, 1959 yılında Kütahya Domaniç'te doğdu. Tıp eğitimini 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara, Türkiye'de tamamladı. Mezuniyet sonrası Adıyaman'da mecburi hizmetini yerine getirdi.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini Ankara Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde 1990'da, Çocuk Endokrinoloji Yan Dal Uzmanlık Eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1993'de tamamladı. 1994 yılında doçent, 1999 yılında profesör oldu. 

1995-2016 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda çalıştı. Kocaeli Üniversitesi'nde Pediatrik Endokrinoloji programını kurdu. İki dönem anabilim dalı başkanlığı, 2012-2015 yılları arasında tıp fakültesi dekanlığı yaptı. 

2015 yılında bir süre North Carolina Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü'nde ziyaretçi profesör olarak bulundu. 

2016 yılından beri İstanbul'da Koç Üniversitesi'nde Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor.

Şükrü Hatun ve ekibi 1996 yılından bu yana diyabetli çocukların tedavisi, eğitimi, hakları, toplumun bilinçlendirilmesi ve diyabetle barışık yaşamaya odaklanan "Arkadaşım Diyabet Programı"nı yürütüyor.

Dr. Hatun, https://www.arkadasimdiyabet.com/ web sitesini kurdu ve 1997'den beri "Arkadaşım Diyabet İznik Kampı"nı yürütüyor, 2018'den beri de "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı"nı düzenleyen ekibe liderlik ediyor.

Ekibinin de katkılarıyla diyabetli çocuklar, aileleri ve diyabet ekipleri için çok sayıda kitap yazdı veya çevirdi.

Türkiye'de uzun süre "Pediatrik Diyabet Grubu"na liderlik eden Dr. Hatun, arkadaşları ile "Pediatrik Diyabet Ekip Üyeleri Eğitim Kursları"nı başlattı, "Ulusal Çocukluk Çağı Diyabet Programı"nı hazırladı ve az gelişmiş bölgeler için diyabet kampları düzenledi.

Dr. Hatun'un diyabetli çocukların yaşamına yaptığı önemli katkılardan biri de "Okulda Diyabet Programı"nı başlatması. Bu program, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği ile iş birliği içinde geliştirildi. Bu proje ile çok sayıda öğretmen okulda diyabet bakımı konusunda eğitildi ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından "Okullarda Diyabetli Öğrencilerin Bakımı ve Desteklenmesine İlişkin Yönerge" yayımlandı.

1993 yılından itibaren Dr. Hatun ve arkadaşları tarafından diyabetli çocukların hakları ile ilgili savunuculuk çalışmaları başlatıldı ve bu çalışmalar sonucunda 1996 yılında glukometre stripleri geri ödeme kapsamına alındı.

Dr. Hatun ve ekibinin başlattığı yeni bir kampanya ise "Sensörler için parmağını kaldır" sloganıyla sensörlerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geri ödenmesine odaklanmıştır.

2014 yılında "Diyabetli Çocuklar Vakfı"nı kuran Dr. Hatun, çalışma arkadaşlarıyla birlikte çeşitli illerde "Arkadaşım Diyabet Buluşmaları" adlı eğitim toplantıları düzenliyor. Dr. Hatun ayrıca, diyabetin evdeki yükünü paylaşmaya odaklanan "Diyabet İçin HeForShe Programı" ile, "Diyabetli Çocukların Tedavisi ve Esenliği İçin On Temel Öneri" adlı bir program başlattı (2021).

Şubat 2023'te Türkiye'de yaşanan deprem felaketinin ardından Hatun, felaket bölgesinde yaşayan diyabetli çocuklar ve aileleri için bir destek ve dayanışma programı başlattı. Bu kapsamda ücretsiz kan şekeri ölçüm stripi desteği sağlandı. Ayıca deprem bölgesinden 51 diyabetli çocuk ve ailesi "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı 2023"e ücretsiz katıldı.

İletişim Yayınlarından çıkan "Hekim Kendisini Tedavinin Bir Parçası Olarak Sunar" ve " İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar" isimli kitapları vardır. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sensörlerin SGK kapsamına alınması kararı için teşekkürler

Bundan sonra bu hakkın 18 yaş üstünü kapsaması, sensörler için desteğin artırılması ve insülin pompalarına adil erişim sağlanması için çaba göstermeye devam edeceğiz

Diyabet tedavisinde ergenlik çağında sensörlerin ödenmesine sınır getirilemez!

Sensörlerin sadece 14 yaş altı için SUT kapsamına alınması ve ergenliğin fırtınalı döneminde kesilmesi büyük hata olur ve bilimsel değildir

14 Kasım Dünya Diyabet Günü için mesajlar

Bir kez diyabetle karşılaşınca geçmişi geride bırakıp, geleceğe bakmak; diyabetle barışık bir yaşam sürmek en iyisidir. “Arkadaşım Diyabet”, işte bu felsefenin adıdır ve yıllardır diyabet kamplarında biriken duyguları/düşünceleri/deneyimleri yansıtmaktadır

"
"