Tiyatro, sadece sahne mi? İnsanın kendini, çevresini ve içinde bulunduğu zamanı anlamaya çalıştığı bir farkındalık/terapi alanı da kimi zaman... Hatta çoğu zaman. Modern tiyatroysa bu alanı genişletiyor, bireysel ve toplumsal hikayeleri bir arada düşünmemize imkan sağlıyor. Bazen bir kimlik arayışı, bazen bir başkaldırı, bazen de yalnızlığın sesi oluyor.
Yalnızlık, edebiyat ve tiyatro tarihinin en derin temalarından biri. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ında yalnız bir insanın iç dünyası, topluma yabancılaşmasıyla çizilirken, Albert Camus’nün Yabancı adlı eseri, modern dünyanın getirdiği anlamsızlık ve yalnızlığı tüm çıplaklığıyla sergiler. Tiyatro sahnesinde ise Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken adlı oyunu, bireyin yalnızlığı ve anlamsızlık arayışını iki karakterin bekleme eylemi üzerinden dile getirir. Günümüzde yalnızlık üzerine yapılan çalışmalar da bu temanın evrenselliğini vurguluyor. Sherry Turkle’ın Alone Together adlı kitabı, teknolojinin modern insanı nasıl daha izole hale getirdiğini anlatırken, yalnızlık üzerine yazılmış diğer birçok makale ve araştırma, bunun bir bireysel mesele olmanın ötesinde toplumsal bir gerçeklik olduğunu ortaya koyuyor.
“Yalnız”, Zeynep Kaçar’ın ödüllü romanından uyarlanan, modern tiyatronun anlatım gücünü kadınların hikayeleriyle birleştiren bir oyun. Kimlik, özgürlük ve yalnızlık kavramlarını Feray’ın iç dünyası üzerinden tartışmaya açıyor. Sahnedeki hikaye, yalnız bir kadının mücadelesini anlatırken izleyiciyi kendi sorularıyla baş başa bırakıyor.
Sizi, oyunun mimarları Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim ile sahneye, Feray’ın dünyasına, modern tiyatrodan kadın hikayelerine uzanan sohbetimize davet ediyorum.
Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim
Yalnızlık ve mücadele: Kadınların ortak hikayesi
- Yalnız oyununda, Feray’ın yalnızlığı ve kimliğini yeniden bulma çabası, diğer kadınların hikayeleriyle nasıl bir bağ kuruyor? Tanıdığı ve tanımadığı tüm kadınlar için ‘yürüme’ fikri sizin için ne ifade ediyor?
Başak: Hepimiz benzer süreçleri bu kadar büyük bir değişim/dönüşüm söz konusu olsun ya da olmasın yaşıyoruz hayatımızda. Asla yapmam dediğimiz bir çok şeyi o an yaptığımızın bile farkında olmadan belki de yapabiliyoruz. Bu coğrafyada kadın olmanın ne denli sürekli mücadele halinde olmak zorunda olduğunun da hepimiz farkındayız. O yüzden tanıdığımız tanımadığımız tüm kadınlar için elimizden geldiğince, dilimiz, gücümüz yettiğince sesimizi çıkarmaya ve mücadele etmeye çalışıyoruz. İsimlerimiz, yaşlarımız, bakış açılarımız, boylarımız farklı ama birimiz hepimiz hepimiz birimiz için yan yanayız. Oyunumuzda da bu yol bu şekilde yürünüyor aslında tam olarak. Farklı yaşlarda, bakış açılarında Feraylar var sahnede. Kimi yeni mezun, kimi son sınıfta, kimi çok farklı işlerin içinde, yenilikçi bakış açıları sunmuş tasarımcı, müzisyen, eğitmen, yaratan, üreten kadınlar var 'Yalnız'ın ekibinde.
Kimlik ve özgürlük: Bireyselden toplumsala
- Feray’ın “kimliğinden kopmuş bir kadın” olarak hikayesi, modern dünyada kimlik ve özgürlük arasındaki ilişkiyi sizce nasıl sorgulatıyor? Bu bağ sizce tamamen kişisel mi, yoksa aynı zamanda sosyo-politik bir mesele mi?
Başak: Kişisel olan her şey için sosyo-politik diyebiliriz aslında. Hayatı yaşama şekliniz, bakış açınız bu anlamda ikisini birleştiriyor. Feray hayallerini başka bir yola direksiyon kırarak ertelemiş bir kadın. Aşık olmasıyla birlikte belki de hayalim budur demiş, diyebilmiş güçlü bir kadın aslında. Zaman içerisinde kendini yargılamadan istediklerinin, kalbininin peşinden gitmesinin ve minik bir kırgınlığın hayatla kurduğu bağı nasıl yerle bir ettiğini de anlamış bir kadın ve tekrar özgür olabilmek için kendince yeniden başka yol bir haritası çıkarmaktan da korkmamış bir kadın.
- Oyunda yalnızlık, bireysellik ve toplum baskısı gibi kavramlar öne çıkıyor. Sizce bu kavramlar, günümüzde kadınların toplumun dayattığı sınırları aşma mücadelesini ne kadar temsil ediyor?
Başak: Büyük bir kısmını temsil ediyor. Feray'ın kişisel hikayesi bir çok kadının kendinde benzer yerler bulacağı, özgürlükle ilgili fikirlerini, hayatı ve yaşadığı sosyo-kültürel / sosyo-politik süreci sorgulayacağı anlar yaratıyor. Günün sonunda da Feray'ın anti kahraman hikayesinin peşine takılıp gidiyor tüm bu konular ve sorular. Feray'ın ne yapacağını, nasıl bu durumdan kurtulup, özgür olacağını merakla takip ediyoruz çünkü belki de kendi cevaplarımızın da oralarda saklı olduğunu düşünüyoruz ucundan da olsa. Oyunu umutla bitirmemizin ve sebebi bu mücadelenin zor da olsa bir şekilde kazanılabileceğini tekrar hatırlamak ya da hatırlatmak.
- Yalnızlık temasını bireysel bir deneyimden ibaret görmeyip toplumsal bir sorun olarak ele aldığınızda, seyirciyi nasıl bir farkındalığa davet ediyorsunuz?
Ümit: Aslında oldukça bireysel bir hikaye anlatıyoruz. Feray’ın hikayesi. Bunu özellikle olabildiğince bireysel bir anlatıda tutmak aslında bizim tercihimizden çok romanın yapısıyla da alakalıydı. Feray’ın kendini var etmek, görünür olmak ve yaşamak için verdiği bir mücadele var. Bence bir hikayeyi toplumsal problemleri anlatmak için, bir araç olarak kullanmaya başlayınca okurda ya da izleyicide bir mesafe yaratıyor. Olabildiğince bireysel bir hikaye anlatıyoruz ama bu hikayede Türkiye’nin son 20 yıldaki değişimi de okunabiliyor.
- “Yalnız” bir bireyin hikayesinden yola çıkıp, toplumun birey üzerindeki baskılarına dair bir portre çiziyorsunuz. Bu portrenin seyircide hangi soruları uyandırmasını bekliyorsunuz?
Başak: Anlatının metin ve görsel öğelerle birleşiminin bu anlamda çok soru sordurtmasını istiyorduk hep. Bu kadar karanlık bir kadın hikayesinin bu denli farklı biçimler denenerek, farklı bir görsel tasarım, farklı renkler ve kostümlerle görünür hale gelmesi 'bakış'ın / 'görüş' sorgulanması demekti bizim için. Feray'ın görünmek, var olmak ile ilgili derdini bugünün teknolojik olasılıklarıyla sorgulamak istedik. Bir kadının nerelerde görünmez hissettiği, kendini var etmek için hangi uçlarda gezindiği, 'hiç' ile hiç olma ile kurduğu fiziksel ve düşünsel bağ, kendi geçmişini ve geleceğini 'şimdi' de, oyun anında deneyimleme şansı felsefi sularda gezinmemizi kolaylaştırdı. Bir de paralel bir evrende isterdim ki bir Philik K.Dick uyarlaması yapalım mesela Feray'a ve bunu 8 bölümde anlatalım; bizim Total Recall'umuz olsun. Neden olmasın ki gerçi değil mi? :)
“Geçmişte kadın rollerini erkeklerin oynamasını tersine çevirmek istedim”
- Oyunda kadın karakterlerin erkek rollerini de üstlenmesi, toplumsal cinsiyet ve kimlik üzerine nasıl bir tartışma yaratıyor? Bu tercih, oyunun anlatımını nasıl etkiliyor?
Ümit: Oyunun İstanbul Tiyatro Festival’indeki prömiyerinden sonra online bir platformda okuduğum bir yorumda; oyunda hiç erkek olmamasını, hatta erkek rolündekileri de kadınların seslendirmesi ve canlandırmasını aslında oyunun kadının sesi olarak kurgulanmış olduğunu belirtmiş. Bu yorum çok hoşuma gitmişti. Tiyatro tarihinde anlatıldığı üzere, geçmişte kadın rollerini erkeklerin oynamasını tersine çevirmek istedim. Başak’la birlikte uyarlamasını yaparken de bu detaya özellikle sadık kalmaya çalıştık.
- Projeksiyon mapping gibi modern teknikler oyunun atmosferini nasıl dönüştürdü? Bu tekniklerin yalnızlık ve kimlik arayışı temasına katkısı ne oldu?
Ümit: Romanı okuyup Başak’a önerdiğimde, ikimiz de bu uyarlamanın ve oyunun olabildiğince klasik anlatı formlarından uzak olmasını istedik. Hatta bunun için iki seneye yakın bekledik. Araya Decollage Art Space’te yaptığımız Treplev oyunu girdi. Projenin yapımına başladığımız zamandan itibaren ben görsel olarak kullanmak istediğim video mapping malzemelerini, görselleri depolamaya başladım. Ardından görsel tasarımı ve mappingi yapan Yury’yi keşfettik. Yurt dışında yaşadığı için bir süre uzaktan, ardından bir ay da İstanbul’a gelip tasarımı tamamladı. Oyunu tamamen Feray’ın kafasının içinde geçen, zihnindeki bir anlatıya dönüştürmek için de çok estetik bir yapı oluşturdu mapping. Bu yüzden genellikle soyut imajlar kullanmaya çalıştık. Tüm yüzeyi ve uzamı Feray’ın zihnine dönüştürmek, geçmişi ve şimdiyi aynı anda anlatmak farklı katmanların ortaya çıkmasını sağladı.
- Modern dramaturjiyi seçme sebebiniz?
Ümit: Ben yüksek lisansımı Londra’da performans tasarımı üzerine yaptım. Şimdi İstanbul Üniversitesi’nde dramaturji üzerine doktora tezime çalışıyorum. Genel olarak şunu söyleyebilirim sanırım, ilgi alanım ve çalıştığım konular modern oyunculuk biçimleri, yeni anlatı formları ve yenilikçi sahne tasarımları diyebilirim. Bunlar üzerine düşünmek, araştırmak ve yazmak hoşuma gidiyor.
- Romanı tiyatroya uyarlarken kendinizi içinde bulduğunuz zorluklar nelerdi?
Başak: Uyarlamalar hep zorlu süreçler oluyor. Romanın ruhunu, Feray'ın başından geçenleri önyargısız ama kendi sözümüzü de sakınmadan aktarmanın yollarını aramak en zor şeydi sanırım. Günümüzün teknolojik olasılıklarıyla, bir bilimkurgu ruhu eşliğinde bunu yapmak istedik. Yaratıcı zorlukların bir diğeri de oyunu aktarma yolumuzda romanın bazı yerlerini anlatımıza ekleyememek oldu. Teknolojik, görsel ve işitsel birimlerin birbirleriyle uyumunun sağlanması da bizi tatlı tatlı zorlayan etmenlerdi.
Ümit: Özellikle yapım kısmında oldukça zorlandık diyebilirim. Görsel tasarımı, video mapping’i, anlatının fiziksel olanaklarını araştırmak, denemek, işlemeyenleri dışarıda bırakmak, bunlar üzerine seçimlerde bulunmak zorlu bir süreçti. Tabii 270 sayfalık romanı da 100 dakikalık bir oyuna çevirmek, birçok şeyi tuttuğumuz gibi, o kadar da atmak zorunda bıraktı bizi. Fakat bu süreçte her koşulda Feray’a ve onun hikayesine sadık kalmak benim için önemliydi.
- Metne sadık kalma ile tiyatro için yeniyi oluşturma arasındaki dengeyi nasıl kurdunuz?
Başak: Feray’ın hikayesini bizim tarzımızda nasıl yaparız sorusundan çıktı cevap. Yeni aktarım yolları aramak, izleyiciyi seyre ortak etmek ve bunun çözümleri üzerine kafa yoruyorum bolca. İzleğin nasıl daha doğru bir şekilde aktarılacağını araştırmak çok heyecan verici benim için. İzleyici ve seyir yeri arasındaki o olması gereken mesafeyi genleştirmek, eğmek, bükmek ve dönüştürmek üzerinden bu denge kuruluyor sanki.
Ümit: Çok çalıştığımızı söyleyebilirim. Üç draft yazdık. Ufak bir grupla her draftın okumasını yaptık. Her draftta değişen, gelişen çok şey oldu. Bununla birlikte romanda birçok motif ve tema mevcut. Biz burada Feray’ın dağılmış parçalarını toparlama, geçmişi geride bırakıp kendini var etmek için mücadele etmesi ana aksında ilerletmek istedik. Teknik ve yazınsal açıdan birçok şeyi deneyip, işimize yaramayanları elekten geçirdik diyebilirim kendi adıma.
Yalnızlıkta birlik arayışı
- 2023 Notre Dame de Sion ve 2022 Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri’ni kazanmış bir romanın tiyatroya uyarlanması, izleyici ve eleştirmen açısından daha yüksek bir beklenti yaratıyor. Bu durum baskı oluşturdu mu?
Başak: Romana bayılıyoruz zaten:) Zeynep'in dili, karakterlerini ve olay örgüsü, kurgulama biçimi iştah kabartıcı gerçekten de. Bunu hep düşündük:) Romanın okuyucularını getirdiği o heyecan verici noktaya ulaşmak adına neler yapabileceğimizi konuştuk hep. Bu baskı işimize yaradı diyebilirim. Böylece bolca soru sorduk, bolca fikir attık ortaya, bolca attığımız fikirleri beğenmedik, bolca değiştik ve değiştirdik.
Ümit: Romanın ödüller almasından çok aslında bu çapta bir projenin, Feray’ın hikayesini geçekten hakkını vererek gerçekleştirmek isteği baskı oluşturdu diyebilirim.
- “Yalnız”ı izleyen bir seyircinin, hem kendi yalnızlığına hem de toplumun birey üzerindeki etkilerine dair nasıl bir his içine girmesini istersiniz?
Başak: Seyircinin oyundan umutla çıkmasını hayal ediyoruz hep. Bu yalnızlaştırma ve düşmanlaştırma ortamında, öteki olana saygının, tahammülün olmadığı, olamadığı ülkemizde; yapılan yanlış seçimlere, geçen zamana, tüm olumsuzluklara rağmen umuda tutunmaya çalışıyoruz. Umut bize hayatta kalmak için devam etme gücü veriyor. Bunu hatırlamaya ihtiyaç duyuyoruz hepimiz ve bu farkındalık için üretiyoruz, birlikte yeni oyun alanları yaratıyoruz, o alanları büyütüyoruz ve nefes alıyoruz. Klişedir ama her yorulduğumuzda, bunaldığımızda, güçsüz hissettiğimizde hatırlarız; yaşayacağız Vanya dayı, yaşayacağız.
Ümit: Bence Yalnız’da herkes kendisinden bir şeyler bulacaktır. Oldukça evrensel bir hikayeyi, fazlasıyla yerel motiflerle, günümüzden anlatıyoruz. Bu hikayede Feray’ın kendisini gerçekleştirmek için yaşadıklarını; toplumsal açıdan ülkemizde 20 senedir süregiden yozlaşma, çürüme, yalnızlaşma, kapatılmalar, para uğruna şarlatana dönüşen ahlak tüccarlarını, kadın cinayetleri, hak ihlallerini de görüyoruz. Merak edenler için oyunumuz 8 Aralık Pazar saat 17:00’de DasDas Sahne’de olacak.
Sümeyra Gümrah kimdir?
Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.
Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.
2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.
Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.
|