01 Aralık 2019

DİB'in dibi gördüğünün resmi: Din Şûrası kararları

Bilimin dinin yerini alıp almayacağı tartışılır ama robotların din adamlarının yerini alabilmesi daha mümkün. Eee, Allah'ın adaleti işte! Yapay zekâ ve robotlar bankacı, muhasebeci, garson, polis, öğretmenin işini elinden alacak da ruhban sınıfının ne ayrıcalığı var?

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından "Sosyokültürel Değişim ve Diyanet Hizmetleri" başlığıyla 6. Din Şûrası düzenlendi. Kapanış programında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş alınan kararları kamuoyuna açıkladı. Dört gün süren programda "Sosyokültürel Değişimin İnanca ve Dini Hayata Etkisi", "Sosyokültürel Değişim ve Dini Eğitim", "Sosyokültürel Değişim ve Dini Yayınlar", "Sosyokültürel Değişim ve Yurtdışı Diyanet Hizmetleri" gibi konularda müzakereler edildi.

Komisyon toplantıları sonucu alınan kararlardan bazıları şöyle:

"Ülkemizde yaşanan sosyoekonomik ve kültürel değişim, küreselleşmenin de etkisiyle hızlanmış ve dini inanç, ahlaki değerler ve milli kültürü tehdit eder hale gelmiştir", deniyor.

DİB'in dikkatini çeken ve bir tehdit olarak algılanan bu değişimler, özellikle 2000'li yılların başından itibaren, yani "muhafazakâr bir devrim"in yaşandığı bir dönemde hızlandı. Sosyoekonomik ve kültürel değişim, AKP hükümetlerinin politikalarının bir sonucudur; üretilen yeni sermayenin öncülüğünde gösterişçi bir tüketim özendirilmiş ve milli kültürel miras bir yandan istismar edilerek içi boşaltılmış ve diğer taraftan metalaştırılarak ticarileştirilmiştir. Dolayısıyla yaşanan değişimler kürselleşmenin değil, küresel güç odaklarınca desteklenen yerli siyasal güç odağının uygulamalarının etkisiyle olmuştur.

Açıklamanın devamında, "Küresel yönlendirmelerle oluşan popüler kültür de özellikle çocuklar ve gençler üzerinde dini inanç ve değerlere karşı bir kayıtsızlık doğurmuştur", deniyor.

Çocuklar ve gençler üzerinde dini inanç ve değerlere karşı duyarsızlık küresel yönlendirmelerle oluşan popüler kültürden daha çok siyasal iktidar tarafından yönlendirilen bir popüler kültürün sonucudur. Birer siyasal propaganda aracı haline gelmiş vaaz ve hutbeler gençleri cami ve ibadetten soğutmaktadır. Sürekli Diyanet radyo ve TV kanalları, diğer dini cemaat kanalları ve ulusal kanallarda yapılan dini programlarda verilen fetva ve nasihatler artık boş lakırdıya dönüştüğünden gençlerin çoğuna saçma gelmekte, seyredenler nezdinde de aslında kayıtsızca izlenmektedir. O kadar çok din adına konuşulmaktadır ki artık kitleler sözleri duymadan dinlemektedirler.

Zayıflamanın nedeni, hormonal bozukluk

Bütün bu yeni durumların dini hayatı zayıflattığı vurgulanıyor.

Doğru, dini hayat zayıflıyor ama zayıflamasının nedeni beslenmemekten kaynaklanmıyor, bilakis hormonal bozukluktan kaynaklanıyor. Bugün dinin toplumsal durumu çok aşırı yemesine rağmen kilo alamayıp zayıf kalan kişilerin bünyelerine benziyor. Yediğini hemen yakıyor, yani din kurumlarına aktarılan paralar boşa gidiyor. Seküler toplumda dini hayatın zayıflamasının önüne geçmek için daha çok kaynak aktarmak değil, hormonal tedaviye gitmek, yani yapısal ve söylemsel düzenleme yapmak gerekmektedir.

"Dini inanç ve değerlerin hem iç hem dış dinamiklerce istismarı ve araçsallaştırılması da dinin geniş kitleler nezdinde zemin kaybetmesine yol açmaktadır" deniyor.

Doğru bir tespit ama öznesi belli değil ya da yanlış teşhis edilmiş. Dini inanç ve değerler öncelikle iktidar tarafından sorumsuzca istismar edilmekte ve siyasal amaçlar için araçsallaştırılmaktadır. Diğer yandan devletin ideolojik aygıtlarına dönüşmüş tarikatlar da bu istismar ve araçsallaştırmaya çanak tutmaktadır.

Robot, neden imamlık yapmasın?

Deniyor ki "Son yıllarda ortaya çıkan baş döndürücü bilimsel ve teknolojik gelişmeler yeniden din-bilim tartışmalarını alevlendirmiş durumdadır. Tıp ve genetik alanları başta olmak üzere bilimin değişik alanlarında ortaya çıkan buluşlar ve bilimsel gelişmeler insanın biyolojik sınırlarını zorlar hale gelmiştir. Tıpkı 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında olduğu gibi hakikatin sadece bilimsel yolla keşfedilebileceği şeklinde bir yanlış kanaat yeniden yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Yeni gelişmeler sonucunda bilimin dinin yerini alacağı, dinleri dönüştüreceği şeklinde bir kabul hızla popülerlik kazanmakta ve bu da inanca yönelik yeni tehditler ortaya çıkarmaktadır".

Son yıllarda ortaya çıkan bilimsel ve teknolojik gelişmelerin baş döndürücü olduğunu kabul etmişler. Buna da şükür! Gerçekten tıp ve genetik alanındaki buluşlar insanın biyolojik sınırlarını zorlarken dinin teolojik sınırlarını da zorluyor. Cinsellik dışı üreme biçimleri gelişip yayılırken cinsel kimlikler, cinsellik ve aile dönüşüyor. Diğer birçok alanda yaşanan gelişmeler ve dönüşümler karşısında din, çerçevesini dar tuttuğumuzda hâlâ bir tarım toplumu, çerçevesini geniş tuttuğumuzda Orta Çağ kent toplumu gerçekliğine göre üretilen doğrular, değerler, ölçütlere göre hüküm veriyor. Böyle olunca da çağdaş toplumun ihtiyacına cevap veremiyor. Yapay zekâ ve robotlar her alanda insanın yerini alırken dini alanda da pekâlâ alabilir? Buna vereceği bir cevabı var mı DİB'in?..

Örneğin hafız olan, normal insani kapasitenin çok üstünde fıkıh, kelam, hadis bilgisine sahip bir yapay zekâ ile desteklenen bir robot neden imamlık, hatta müftülük yapmasın? Olur mu hiç demeyin. Bugün ezan bant kaydından okunabiliyorsa, yarın İslami bir robot tarafından da namaz kıldırılabilir. Abdestli olacak mı diye bazı zeki insanlar sorabilir; abdest de alır merak etmeyin! Suudi Arabistan, Müslümanlar için biyolojik dokusu olan Sofia gibi imam robotlar üretebilir. Hem de hiçbir kusuru olmayan, abdesti bozulmayacak, günahsız, derin dini bilgisi olan bir imam her mahalleye ne yakışır!..

Evet, DİB kaygılarında pek haksız değil galiba. Bilimin dinin yerini alıp almayacağı tartışılır ama robotların din adamlarının yerini alabilmesi daha mümkün. Eee! Allah'ın adaleti işte; yapay zekâ ve robotlar bankacıların, muhasebecilerin, garsonların, polislerin, öğretmenlerin vs. işini ellerinden alacak da ruhban sınıfının ne ayrıcalığı var?

Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin dinleri dönüştüreceği kesin, ama yine de bilimin dinin yerini alacağı söylenemez. Çünkü bilimin böyle bir amacı yok; ama bazı bilimcilerin böyle bir iddiası olabilir. Bilimci derken bilim insanı anlamında değil, ideoloji olarak bilim taraftarlarından bahsediyorum. Seküler toplumda dinin yerine felsefe ve sanat talip ve bu işlevi hakkıyla yerine getirme potansiyelleri de var. Zaten binlerce yıl dinin hizmetinde oldular, şimdi din emekli olunca yerine geçmeleri haklarıdır.

Yine de dinin de seküler toplumda hala insanlara anlam ve hakikat arayışında yol göstermesi, yol arkadaşlığı yapması mümkün. Ancak, mistik bir ruhla ve felsefi bir idrakle buna muktedir olabilir. Dolayısıyla yine felsefe ve sanatla işbirliğine devam etmek zorundadır. Aksine politika ve ekonomi ile işbirliğine devam etmekte ısrar ederse tasfiye olacağı kesin.

Dinselliğin yeniden üretimi tinsellikten geçmektedir, tecimsellikten değil.

Yazarın Diğer Yazıları

Plastik mutlak

Varoluşçuluk bakımından insanın kendini gerçekleştirebileceği en mümkün alanlardan biri sanattır. Varoluşçuluk için insanın kendini tasarlaması ve özgürleşmesi en iyi sanatla sağlanabilir. Çünkü sanatçı bir yandan varlığını tasarlarken diğer yandan kendini keşfeder, kendinin bilincine varır

Distopyadır bu yolda her ütopya

Yabancı yatırımcılar için cazibe merkezi oluşturmak için tasarlanan ve inşa edilen mega projeler, ne beklenen ekonomik geliri sağlamakta ne de toplumsal fayda sağlamaktadır

Böyle söyledi Nietzsche

Nietzsche'nin Yunan tragedyalarında karşılaştığı iki tanrı, Apollon ve Dionysos insanın iki ayrı yönünü temsil eder. Apollon, düzen, denge, uyum tanrısı olarak akılsal olanın kurucusudur. Dionysos ise coşkunluk ve sarhoşluk tanrısı olarak eğlence, zevk, çılgınlık ve taşkınlığı temsil eder

"
"