08 Ağustos 2023

Çağımızın ilham veren denizcilerinden Pete Goss'un hikâyesi

"Gitmek zorundaydım, bunu biliyordum. Benim için bu karar yıllar önce bir denizci geleneği olarak verilmişti. Biri denizde sıkıntıdaysa yardıma gidersin. Bu kadar basit."

Büyük kaşifler, denizciler, maceracılar hayatımın her anında bana ilham vermiştir. Evden işe, işten eve gidip geldiğim, hayatımda işimden ve ailemden fazlasını düşünemediğim dönemlerde bile, örneğin Amundsen'in Kuzeybatı Geçişi'nin hikâyesini okumak bedenimde bir canlanma, beynimde bir bahar havası estirirdi. Modern kentli insanın en büyük trajedisinin bu olduğuna inanıyorum. Doğadan uzak sıkıcı hayatlara mahkûm bir rutinin içine hapsolmak. Kent merkezinden uzakta bahçe içinde evlerle, hafta sonu piknikleriyle, ada gezileriyle geçiştirilemeyecek bir bunalım. Elbette, bu senin görüşün, biz öyle hissetmiyoruz, diyebilirsiniz. O zaman bu yazı benim gibi hissedenlere gelsin.

Pete Goss'un hikâyesini ne zamandır yazmak istiyorum ama önce "Close to the Wind (Headline Book Publishing, 1998)" isimli otobiyografisini bitirmeliydim. Bir yelkencilik terimi olarak rüzgâra yakın seyretmeyi ifade eden başlığı ben, "Rüzgâra Karşı" diye çevirirdim. Çünkü anlatılan hikâye rüzgâra karşı yapılan bir yolculuğun hikâyesi. Pete, İngiltere Adası'nın Güney Batı'sında yer alan Cornwal'lı bir denizci. Hayatındaki ilk anılarından biri üç yaşındayken dedesine ait bir tekneyle, bir transatlantik yarışının başlangıcını izlemeye gidişleri. Tek başına kumanda edilen yelkenlilerin, İngiltere, Plymouth'dan start alıp Amerika'da Newport'a seyrettikleri bir yarış. Yaşamının daha ileri evrelerinde kendi de bu yarışa katılacak olan Pete'in gönlüne deniz ve okyanus yarışçılığı o yaşlarda düşmüş olmalı. Sonraki yaşamına, bu hedefe adanmış yıllar olarak bakılabilir.

Sürekli denizle iç içe bir hayat sürer. Dokuz yıl İngiliz Bahriyesi'nde görev yapar. Sonrasında kaptanlık, yelken eğitmenliği gibi işlerle yaşamını sürdürür. Ne anne babası ne de kendisi bir tekneye sahip olacak kadar varlıklı değildir. Bütün hayali tek başına kullanacağı bir yelkenliyle dünya etrafında yapılan bir yarışa katılmaktır. Yıllar mücadeleyle geçer. Bu arada evlenir, üç çocukları olur Tracey'le. Ailesini geçindirmek ve yarışabileceği bir tekneyi yaptırabilmek için para lazımdır ve hayatını denizlere adamış, paradan, ticaretten anlamayan biri için çok zor bir iştir bu. Tek yol sponsor bulmaktır. E-posta'nın henüz dünyamıza teşrif etmediği bir dönemde pullu postayla 2500 kişi ve kuruluşa sponsorluk dosyası hazırlayıp gönderir. İlk hedefi çocukken startını izlediği transatlantik yarışına katılmaktır. Bu yarış için hayal ettiği teknenin bütçesi 150 bin sterlindir. O ancak 30 bin sterlin toplayabilir sponsorluklarla. Kendisini yarış dünyasına tanıtan ilk yarışı, Cornish Meadow isimli 26 feet (7.92 metre) boyunda bir katamaranla olur. Bu boyda tekneyle bu yarışa girilemez diyenlere cevabı hazırdır: "Sonuçta yalnızca rüzgâr ve su." Para ancak o tekneye yetmiştir. Denizci damarı, maceracı yüreği ise en üst düzeydedir. Bu yarışı epey maceradan sonra kendi kategorisinde ikinci olarak tamamlar.

Cornish Meadow

Artık sıra Vendee Globe'a (Bu yarışla ilgili T24'te 2020'de çıkan yazımı buradan okuyabilirsiniz) katılmaya gelmiştir. Vendee Globe'a katılacak teknenin bütçesi kelimenin tam manasıyla uçuktur. Bir yandan da beş kişilik ailenin geçim derdi... Yine sponsor arayışları başlar. Bu arada bu teknenin tasarımını ve inşasını yapacak ekibi belirler ve cebinde beş kuruş parası olmadan onları ikna eder. Otobiyografisini okurken, kendini bir hayali gerçekleştirmeye adayan insanı hiç bir şeyin durduramayacağını bir kez daha anladım. Emeğini, alın terini, enerjisini, bir noktaya yoğunlaştırdın mı yapamayacağın şey yoktur.

Aqua Quorum Vendee Globe yarışında

Teknenin kağıt üzerindeki tasarımı hazırdır. İmalata başlayacak kadar da bir birikim oluşturmuştur Pete. Ancak işler istediği gibi gitmez. Sponsorluk için söz verenler son anda cayar, bankayla sorunlar yaşanır. Cornish Meadow'la bitirdiği yarış sonrası eşi ve çocuklarıyla bir Amerika tatili yapabilmek için arabasını satmıştır. Umutlarının tükendiği bir anda eşi Tracey gelir, "Taşrada bir lordun kendi vakıf arazisinde çok uygun fiyata kiraladığı evlerden birine kiraya çıkalım, evimizi satalım senin projen için" der. Evi satarlar. Bu bir başlangıç olur. 50 feet'lik Vendee Globe teknesi yavaş yavaş tezgâhta şeklini şemalini almaya başlar. Bu süreçte Pete'in hayaline, heyecanına ortak olan önce onlarca, sonra yüzlerce insan ortaya çıkar. Paranın tükenip umutların solmaya başladığı anlarda, hep de o anlarda, mektupla para gönderenlerden daha büyük sponsorlara birileri el uzatır. Sonunda 100 bin sterlin destek veren bir parfüm firmasının yeni ürünü, Aqua Quorum ismini alan sarı tekne ortaya çıkar. Bugün bir çok yarış teknesinde standart olan canting keel - hareketli salmanın ilk örneğidir Aqua Quorum. Tekne rüzgârla yattığında salma hidrolik bir sistemle rüzgâr üstüne döner ve tekneyi dengeler. Kalabalık yarış teknelerinde mürettebatın rüzgârüstüne oturup tekneyi dengelemesinin teknolojik karşılığıdır. O güne kadar tek kişinin kullandığı teknelerde bu dengeleme işi teknenin iskele-sancak taraflarına yerleştirilen depolardan rüzgâraltından rüzgârüstüne su pompalamak şeklinde oluyordu, bu da tekneye ilave edilen ciddi bir ağırlık demekti.

Aqua Quorum

Aqua Quorum'un teknik aksamının yerleştirilip çalışır hale gelmesi son günlere kalır. Giderilemeyen jeneratör arızası son anda jeneratörün değiştirilmesiyle çözülür. Başka birçok teknik problem de kervan yolda düzülür çaresizliğiyle geçiştirilir ve Kasım 1996'da yarış başlar. Fırtınalarıyla ünlü Biscay Körfezi'nde daha yarışın başında iki tekne kötü hava koşulları nedeniyle yarış dışı kalır. Macar denizci Nandor Fa'nın direği kırılmıştır. Tarihin yazdığı en kötü yelken yarışlarından biridir 96 Vendee'si. Derek Lundy, yarışın hikâyesini "Tanrının Terk Ettiği Deniz" (Orijinal ismi: Godforsaken Sea, Türkçesi: Hülya Leigh, Naviga Yayınları) isimli eserinde anlatır. Kötü hava koşulları ve ekipman hasarları yarışçıları zorlar. Kanadalı yarışçı Gerry Roufs'la iletişim aniden kesilir ve bir daha asla bulunamaz. Uçsuz bucaksız okyanusta kaybolmuştur. Isabelle Autissier ve Yves Parlier'in teknelerinin dümeni kırılır ve yarış dışı kalırlar. Tam dört tekne alabora olur, yani ters döner ama kaptanları kurtarılır. Bu dört tekneden biri Raphael Dinelli'nin teknesi Algimouss'dur.

Pete Goss 1996 Noel gününde Avustralya'nın 1400 deniz mili güneyinde Güney Okyanusu'nda seyretmektedir. Yelkenleri rüzgârla dolmuş, sürati mükemmel ve masmavi bir gökyüzü altında keyifli bir seyirdir bu. Ancak barometre son 24 saatte 36 milibar düşmüştür. Bu, bir fırtınanın habercisidir. Son aldığı hava raporu korkutucudur, izobarlar birbirine o kadar yaklaşmıştır ki neredeyse tek çizgi olacaktır. Tüm göstergeler yaklaşan büyük bir fırtınaya işaret eder. Pete teknesini fırtınaya hazırlar. Yelkenlere camadan vurur (yelkenlerini küçültür), fırtına yelkenini takar. Tekneyi neta eder. Beklenen fırtına gecikmez ve kısa sürede kasırga düzeyine ulaşır. Aqua Quorum defalarca 90 derece yatar. Bu sırada bir may day mesajı (imdat çağrısı) ulaşır tekneye, ardından da yarış merkezinden bir mesaj. Raphael Dinelli'nin teknesi ters dönmüştür ve okyanus ortasında ona ulaşacak kimse yoktur. "Bu işi sen yapabilir misin?" diye sorar yarışın yöneticisi Philippe Jeantot. Teknenin pozisyonuna haritada bakan Pete kendisinden 160 deniz mili uzakta olduğunu görür. Ancak sıkıntı bu pozisyonun rüzgarüstü tarafta olmasıdır. Yani geri dönerse 'Rüzgara Karşı' gitme zorunluluğu olacaktır. Teknesinin bu rüzgâr ve dalga koşullarına dayanacağı kuşkuludur. Kitabında o karar anıyla ilgili şu cümleleri yazar:

"Gitmek zorundaydım, bunu biliyordum. Benim için bu karar yıllar önce bir denizci geleneği olarak verilmişti. Biri denizde sıkıntıdaysa yardıma gidersin. Bu kadar basit."

Yarış merkezine cevabı şöyledir:

"Raphael'e ulaşmak üzere dönüyorum, teknenin ve benim dayanabileceğimizden kuşkuluyum ama yine de gideceğim."

İnsanlığın peşinde koşması, yüceltmesi gereken, zamanımızda, hele de bizim ülkemizde yitip giden değerlerin bir örneğidir bu karar. Hayatı pahasına bir insanı kurtarmaya gitmek. Bencilliğin, kibrin, güç ve para sahibi olmanın yüceltildiği bir dünyada, dünyanın en tehlikeli okyanusunda bir kasırganın ortasında, rüzgara karşı, bir başka insanın hayatını kurtarmak için harekete geçmek. Pete Goss geri döner, dönme manevrası bile başlı başına bir olaydır. Raphael Dinelli ise kasırganın ortasında ters dönmüş teknenin salmasına tutunmuş olarak bekler. Zaman geçer, Pete doğayla insanüstü bir mücadele vermektedir. Raphael ise 60 (111 km/saat), sağanaklarda 80 knota (148km/saat) ulaşan hava koşullarında hayata tutunmaya çalışır. Üzerinde durduğu tekne batmak üzereyken Avustralya Arama Kurtarma'ya (RAAF) bağlı bir uçak yerini tespit eder ve bir can salı atar, onu yakalayamaz, ikincisini tam üzerine bırakmayı başarırlar ve tekne batmadan hemen önce yanına biraz yiyecek, su, işaret fişekleri ve bir şişe şampanya alarak can salına geçer.

Pete'in işi zordur, samanlıkta iğne aramak gibi bir şey, koca okyanusun ortasında tam pozisyonu bilinmeyen bir tekneyi bulmaya çalışmak. Neyse ki hava bir tık düzelir. Pete bölgeye ulaştığında RAAF uçağı da tekrar ortaya çıkar, yerini tespit edip Pete'ye bildirir. Hayatta kalma elbisesine rağmen soğuktan donmak üzere kaskatı kesilmiş zorlukla hareket eden bir Raphael bulur Pete sonunda. Güçlükle teknesine alır, görev başarıyla tamamlanmıştır. Raphael günler sonra normale dönünce şampanya patlatılır ve telsizle sevgilisine evlenme teklif eder Güney Okyanusu'nun ortasında. Sağdıcı da tabii ki Pete Goss olacaktır.

Pete, Raphael'i bıraktıktan sonra tekrar yarışa döner, o yarışı kazanamaz, 16 kişinin başlayıp 6 kişinin bitirebildiği yarışı beşinci olarak tamamlar ama dünyadaki tüm denizcilerin kalbini kazanır. Les Sables d'Olonne'a döndüğünde pontonda Tracey, Raphael ve nişanlısı karşılar kendisini. Yaşam boyu sürecek bir dostluk başlamıştır. Yaptığı kahramanlık Manş Denizi'nin iki kıyısında da onurlandırılır. Fransa Cumhurbaşkanı Jaques Chirac, Légion d'honneur, İngiliz Hükümeti de British Empire Medal nişanlarını verir. Okyanusta verilen söz tutulur, evlenme töreninde Raphael'in yanında yürür. Sonrasında Raphael'le birlikte katıldıkları iki kaptanlı bir okyanus yarışını birinci olarak tamamlarlar.

Yıllar geçer. Pete'in denizle iç içe hayatı, farklı teknelerle bu gezegenin okyanuslarında, denizlerinde dolaşmak, yarışmak, okyanusun bir parçası olmak şeklinde sürer. Yenilik, meydan okuma, macera temel düsturlarıdır. Tasmanya Adası'nın etrafını yelken taktıkları bir kanoyla dönmekten, kuzey kutbuna gitmeye, dev katamaran Team Philips'le rekor denemekten, kendi gibi Cornwall'ı yedi balıkçının 1854'te 11 metrelik bir ahşap tekneyle Avustralya'ya seyir yaptığı (bir başka T24 yazısında o hikâyeyi de anlatacağım) yolculuğu aynı teknenin replikasıyla tekrarlamaya bitmez tükenmez bir denizcilik serüveni şeklinde yaşar hayatını. Sonunda bir miktar yorulur. Çocukları büyümüştür. Karısıyla birlikte acele etmeden, yarışmadan, tadını çıkararak gezmek üzere alüminyum bir tekneyle dünyayı dolaşmak üzere yola çıkarlar bu sefer. Atlas Okyanusu geçilir ancak fırtınaların durduramadığı bu büyük denizci ve eşini Covid-19 salgını durdurur. Tekneyi Karayipler'de bırakıp dönerler ve sonunda Penzance'ın İncisi (Penzance Cornwall da bir sahil kasabası) ismini verdikleri tekne satılır.

Team Philips

Pete'in maceraları bitmez. Ben her ay Yachting Monthly dergisinde yazılarını zevkle okuyorum. Derginin 2023 yaz sayısında son teknesini anlatıyor:

“Yıllar boyunca çok farklı teknelerle denize açıldım. Tek ortak yanları her birinin açıkça tanımlanmış bir vizyona yönelik fonksiyonel bir çözüm sunmasıydı. Benim için bir tekne tasarımı yapılırken en hayati nokta budur. Bir tekne eninde sonunda hayalleri, rüyaları gerçekleştirecek bir araçtır. Romantik kaygıları bir kenara bırakıp bir lazer ışığı keskinliğiyle temelde ne istediğine odaklanmalısın.Teknenin DNA'sı bu olacaktır."

Sonrasında yeni teknelerinin amacının Avrupa'yı dolaşmak olduğunu ifade ediyor. Norveç'in kuzeyindeki Lofoten'den, Akdeniz'e, Karadeniz'den Azor Adaları'nı kapsayan bir coğrafyaya, Avrupa'nın kanallarında ve nehirlerinde de seyir yapabilecek bir tekne. Sonuç arka bahçede yapılan 32 feetlik (9.75m), sığ salmalı, direğini tek kişinin kolayca indirebileceği, gereğinde med cezirde karaya oturabilecek, içinde yaz kış yaşayabilecekleri bir tekne. Tasarımcıları, Tracey ve Pete Goss ile Chris Rees ve huzurlarınızda Oddity (Garipçik). Buraya teknesini anlattığı YouTube videosunu bırakıyorum.

Pete Goss benimle aynı yaşta. Yaşadığım çağın kahramanlarından ve ilham veren denizcilerinden biri olarak kendisini selamlıyor, günün birinde denizlerde karşılaşmak umuduyla yeni yolculuklarını selametle yapmasını diliyorum.

Talat Kırış kimdir?

Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul'da Süleymaniye Doğumevi'nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi.

Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan'la birlikte Van'da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği'nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.

1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix'te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü'nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.

2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi'nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.

Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.

Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.

Kırış'ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100'den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.

Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021'de yayımlanan "Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları" adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika'dan Antarktika'ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland'da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, "Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet..." sözleriyle paylaştı.

Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.

Ağustos 2019'dan itibaren T24'te düzenli yazılar yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"