Dört milyon şehir köpeği varmış memlekette. Hangisini sahipleneceksin? Bu sayıda olamaz…
Dört beş yılda bir, böyle dönemsel dehşet furyası dalgalanır. Hatta bir keresinde tek tük barınaklar da yapıldıydı. Merak edip birine gitmiştim. İrili ufaklı bir sürü uluyarak çıldırmışçasına koşuşan, tel örgülere tırmanan, demir parmaklık arkasında daracık ıslak zeminli yerde adım atmaya çalışanlar vb.
İçim acıdıydı, iyi ki çok sürmedi.
Yıllardır İstanbul’da kulakları küpeli köpekler dolaşırdı. Kenti çok iyi kullanırlardı. Yeşil ışıkta insanlarla beraber karşıya geçer hatta aralarında belediye otobüsleriyle yolculuk yapan bile vardı. Çünkü sessiz, tartışmasız meçhul eller bunları alır aşılarını yapar, kısırlaştırır, kente salarlardı. Ben bu uygulamaları izledikçe içim uygarlık gururuyla dolardı.
Demek ki olabiliyor. Yıldız parkı alt girişi yakınında tır gibi iri bir araç dururdu herkes bilirdi, burada belediye veterinerleri bu işi sessizce kotarıyorlardı. Ne oldu, yerel yöneticiler yereli boş verip, gözlerini yukarılara dikti, meydan kimlere kaldı acaba?
Toplumun dikkatini dağıtma uzmanları, arada bir celallenirler. Kent dışı kırlık yerlerde çekilmiş kalabalık köpekli filmler, tivi’lerde boy göstermeye başlar. Şehir hayvanlarını aşağılamak için onlara sokak hayvanı derler ve sorunu TBMM de öldürme yasaları çıkartmaya kadar vardırırlar.
Dört milyon olduğunu açıkladıkları köpekleri önce barınaklarda toplayacak, sonra sahiplenemeyenleri öldürecekler. Sahiplenmeden vazgeçen insanlara da elli bin lira ceza kesecekler. Unutmayın ülkede adam başına 20 köpek düşüyor, iyi para.
Hayvanlarla, delilerle, çocuklarla aram iyidir genellikle. Size bir iki tane çocukluk anımı aktarmak istiyorum.
Sekiz dokuz yaşlarında Erzincan’daydık. Yine azma dönemlerinin birine giren güçler, köpek düşmanlığı yapıyordu. Striknin adlı zehiri bir lokma ekmek içine koyup rastgele atıyorlardı, bilinirdi. Deprem görmüş kentte araba yoktu ki trafik sorun olsun. Asfaltın ortasında bir karaltı gördüm, meraklandım. Yanına gittim, küçük bir köpek yerde kıvrılmış hareketsiz. Yanı başında dikilen benzeri, başını eğmiş kıpırtısız ona bakıyor, hüzün abidesi gibi. Ne olduğu belli, zehirlemişler.
Bir başka gün, okul arkadaşıma bu olayı anlatırken yürüyorduk. Yol kenarında bitmiş otların üstüne kıvrılıp yatmış çok güzel bir köpek gördük. Yanına varıp çömeldik, göğsü inip kalkıyor uyuyordu. Başını okşadım, kuyruğu ile yanıt verdi. Biz çevreye bakarak muhabbete devam ediyorduk. Ama arkadaş hem benimle konuşuyor hem de hayvanın kızıl renkli tüylerini çekiştirip duruyor, kulağıyla oynuyor ben de boyuna yapma yapma diye ikaz ediyorum onu, aldırmıyor. Göz kapağını açmaya çalışıyor, tam bıyıklarını çekiştirdiği anda köpek harr diye fırladı ondan yana duran koluma dış geçirdi, hızla fırladı gitti. Kan revan içinde eve döndüm, gerekli işler yapıldı. Hâlâ sağ kolumun el ayasıyla dirsek arasında, savaş yarası gibi saygı değer bir diş izi duruyor.
Neden anlattım bu küçük anıyı?
Durup dururken şehir köpeği saldırmaz. Taş atmazsan, hoşt hoşt diye kovalamazsan, köşeye sıkıştırmazsan, sopayla vurmaya kalkmazsan, onu ürkütmezsen, korkup koşarak kaçmazsan kısacası taciz etmezsen neden saldırsın?
Sıradan doğal bir olayı, tel örgülerle, parayla, yasayla, zehirle, enjektör marifeti ile yok etmeye kalkacak yerde, denenmiş sonuç alınmış yollarda olduğu gibi, sessizce; tut kısırlaştır, aşıla bırak. Salmadan evvel de kulağını delip bir küpe tak ki, bu işlemler tekrarlanmasın.
Çoluk çocuğu da bilgilendir, doğa sevgisiyle tanıştır. Hele “Kuduz olma ihtimali bulunan köpek” ne demek, Pasteur’ün kulağını çınlatırsınız siz.
Dost Hayvanlara En İyi Dileklerimle;
Şu dünyada, havasını suyunu paylaştığım dost canlılar için,
iyilikler dilemekten başka ne diyebilirim ki ?..
Yaban doğada yaşayan hayvanlar için;
Doğal dengelerinin bozulmamasını isterim.
Köylerde yaşayan köy hayvanları için;
Sağlık ve verimlilik içinde olmalarını isterim.
Şehir hayvanı dostlarım köpekler, kediler ve kuşlar içinse;
İlgi ve şefkatten yoksun kalmamalarını isterim.
İşte hepsi bu !..
---------o---------