18 Ağustos 2024

Alpay Özalan ve Ahmet Şık’a uygulanan yaptırımlar hukuksuz

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin TBMM’nin yayımladığı tutanaklardan gördüğümüz kadarıyla Meclis Başkanı Bekir Bozdağ, Alpay Özalan’ın davranışını “Mecliste gürültü ve kavgaya sebep olmak veya Meclisin görevini yerine getirmesini önlemek için toplu bir harekete girişilmesine önayak olmak” kapsamında saymıştır. Özalan bu nedenle kınama cezası almıştır. Oysa bu davranış “fiili saldırı” kategorisindedir. Böylesi eylemler için öngörülen yaptırım “kınama” değil, “meclisten geçici çıkarma” ve buna bağlı olarak “bir aylık ödenek ve yolluğunun üçte ikisinin kesilmesi”dir

TİP Milletvekili Ahmet Şık'ın AKP sıralarına işaret ederek, "Bu ülkenin en büyük terör örgütü buradaki sıralarda oturanlardır" sözleri üzerine AKP'li Alpay Özalan kürsüye gelerek saldırıda bulundu

TBMM’nin 16 Ağustos günü, tatildeyken önerge üzerine olağanüstü toplandığı 114’üncü birleşimde olay çıktı. Türkiye İşçi Partisi’nin İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, konuşma yaparken, Adalet ve Kalkınma Partisinin İzmir Milletvekili ve Meclis İdare Amiri Alpay Özalan, fiziksel olarak saldırdı.

Hayatında bir kişiyi gerçekten düşürmesi gereken tek bir anda (1996 Avrupa Şampiyonası’ndaki Türkiye-Hırvatistan maçında gole giden Goran Vlaovic’i düşürmemişti) bunu yapmayan Özalan, Gazi Meclis’te bir muhalefet milletvekiline saldırmakta sorun görmedi. Sonrasında da “Cumhurbaşkanımıza yapılacak en ufak bir hakarette karşılarına benim çıkacağımda hiç kimsenin şüphesi olmasın” gibi bir beyanda bulundu ki oysa konuşmada Cumhurbaşkanına dönük bir hakaret yoktu.

Olaydan sonra her iki milletvekiline de “kınama” cezası verildi.

Bu cezalar kanımca hukuka aykırı.

Alpay Özalan’a daha ağır bir ceza verilmeliydi

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yayımladığı tutanaklardan gördüğümüz kadarıyla Meclis Başkanı Bekir Bozdağ, Alpay Özalan’ın davranışını “Mecliste gürültü ve kavgaya sebep olmak veya Meclisin görevini yerine getirmesini önlemek için toplu bir harekete girişilmesine önayak olmak” (TBMM İçtüzük md. 160/5) kapsamında saymıştır. Özalan bu nedenle kınama cezası almıştır. Oysa bu davranış “fiili saldırı” (TBMM İçtüzük md. 161/7) kategorisindedir. Böylesi eylemler için öngörülen yaptırım “kınama” değil, “meclisten geçici çıkarma” ve buna bağlı olarak “bir aylık ödenek ve yolluğunun üçte ikisinin kesilmesi”dir.

Karar bu bakımdan hatalıdır. Özalan kayrılmıştır.

Öte yandan; saldırı sonucu oluşan yaralanma, basit tıbbi müdahale gerekliliği düzeyini aşmıyorsa TCK md. 86/2 kapsamındaki yargılama yapılacak demektir.

Bu yargılama, dokunulmazlıktan ötürü milletvekilliği sonrasına bırakılır. Fakat yaralanan kişilerin tıbbi durum saptaması yapması ve şikâyetçi olması önem taşır.

Ahmet Şık’ın beyanı ifade özgürlüğü kapsamında sayılmalıydı

Yine tutanaklardan gördüğümüz kadarıyla Şık’a verilen kınama cezasının dayanağı “Kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek ve hareketler yapmak” (İçtüzük md. 160/1-3) ile ilgili hükmüdür. Hüküm doğrudur ama somut olayda ileri sürülen ifadelerin bu kapsamda olup olmadığı tartışılmalıdır. Genel Kurul’da bu husus tartışılmalıydı.

Şöyle ki:

Şık’ın cümlelerinde geçen en sert tümceler “Zerreyimiskal utanmanız yok, haysiyetiniz yok!” ve “Bu ülkenin en büyük terör örgütü, hanedanlık mafyasıyla devlete çöken işte bu sıralarda oturanlar, en büyük teröristler de buradakilerdir. Bunu herkes bilmeli!” gibi görünmektedir.

Bu tümcelerin dozajı hayli sert olsa da sözün sahibinin ve muhataplarının milletvekili olması, konuşmanın (ifade özgürlüğünün en geniş mekânı sayılan) TBMM çatısı altında ve oldukça gerilimli bir bağlamda dile getirilmiş olması gibi faktörler dikkate alındığında hoşgörüye ilişkin klasik içtihadın uygulanacağını söylemek pek mümkündür:

“Demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. (…) Siyasetçilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi diğer kişilerden farklı olarak her sözünü ve eylemini bilerek halkın ve aynı zamanda diğer siyasetçilerin denetimine açar; bu nedenle de daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır. (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 51 ve 58)

Peki Ahmet Şık bu durumda ne yapabilir?

Bu konuda gidebileceği iki hukuki yol var.

Birinci yol, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu. Amma velâkin bu ceza bir meclis kararıyla verildiği için meclis kararlarına karşı bireysel başvuru yapılır mı sorusu gündeme gelir. Tartışmaların ayrıntılarına girmeyeyim. Ama şu bilinmeli: Anayasa Mahkemesinin çoğunluğu, meclis kararlarına karşı yapılan bireysel başvuruların “konu yönünden yetkisizlik” nedeniyle reddedilmesi gerektiği kanaatindedir.

Bu vakada farklı bir yaklaşım sergileme olasılığı kanımca yok.

İkinci yol, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine başvurma yolu. Bu tabii ki mümkün. Böylesi bir başvuruda Anayasa’nın yasama sorumsuzluğunu mutlak bir dille düzenlediği tartışılmalı, ayrıca uygulanan yaptırımın sadece bir parasal mesele (kınama cezasına binaen bir aylık ödenek ve yolluğunun üçte birinin kesilmesi) olmadığı caydırıcı etkileriyle birlikte tartışılmalıdır.

Ceza almayan diğer milletvekilleri

Kamera kayıtlarından gördüğümüz kadarıyla, ortalığı karıştıran Alpay Özalan’ın ortamdan hızla uzaklaşmasının akabinde başkaca milletvekilleri de kavgaya karıştı ve “fiili saldırı” edimine denk düşen davranışlarda bulundu.

Bu kişilere İçtüzük uyarınca bir yaptırım uygulanıp uygulanmadığını bilmiyoruz.

Eğer yaptırım uygulanmamışsa mağdur milletvekillerinin bu durumu gündeme getirmeleri, ayrıca süresi geçmeden suç duyurusunda bulunmalarında kamu yararı var.

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Din eleştirisi kamusal alandan tasfiye edildi

Laik Cumhuriyet'e karşı şeriatçı propagandaya tam serbesti tanınırken şeriatçılığın, siyasal İslam'ın veya genel olarak dinin eleştirisine hiçbir tahammül yok

Teğmenlerin yemini bir ifade özgürlüğü meselesidir

Teğmenlerin sloganı, ritüeli ve yeminleri birer “ifade”dir. Bundan kimilerinin hoşnut olması veya olmaması durumu değiştirmez. Dolayısıyla konunun “ifade özgürlüğü” kapsamında ele alınması gerekir

Özürlü, sakat, engelli: Hangisi doğru?

Acaba hangisi kullanılmalı?

"
"