Ülkeyi yönetenler güçler ayrılığını, Meclis’i o kadar umursamaz bir haldeler ki atanmış bakanlardan Merkez Bankası başkanına kimse yasama organını takmıyor.
Sorsanız hamasi konuşmalarla ‘milli irade’ nutukları atmaya her fırsatta hazırlar.
Merkez Bankası Başkanı bu ay başında Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelmiş ve Kur Korumalı Mevduat hesaplarına ne kadar kur farkı ödediğini açıklamama konusunda direniş göstermişti. Komisyonda kimse yıl sonunda oluşacak kar-zarar durumunu sormuyordu; soru basitti, bankalara fiilen ödenen kur farkı. Ama başkan ‘o sıralardan geçmiş’ bir politikacı olarak Meclis’i tanımıyordu. İşin daha vahimi, Meclis’i ve komisyonu temsil eden vekiller muhalefet dışında bundan hiçbir rahatsızlık duymuyordu.
En son olan da şu: ‘Kaptıkaçtı’ yöntemle, ilgisiz bir komisyona borçlanma yasasında değişiklik için teklif verilmesi.
Bütçe görüşmeleri sırasında üstüne basa basa söyleniyordu ki hükümet yasada tanımlı kamu borçlanma limitlerini kanunsuz biçimde aşmıştı. En başta Durmuş Yılmaz dile getiriyor, kimseden ses çıkmıyordu. Meclis Genel Kurul’unda artık tam da bütçe geçecekken, ilgisiz bir komisyona bir teklif verildi.
Geçen hafta Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan sabaha karşı saatlerde Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda bir takım yasa tekliflerinin üst üste konulduğu ‘torba teklif’ görüşülürken, komisyon sözcüsü Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu imzasıyla bir önerge verildi. Önergede, görüşülen torba yasa teklifine bir ilave madde ile Kamu Finansmanı ve Borç̧ Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna geçici madde eklenerek, Hazine ve Maliye Bakanı’na ilave 200 milyar TL’lik borçlanma yetkisi verilmesi yer alıyordu.
Konunun sahibi Hazine ve Maliye Bakanı komisyona gelmeye tenezzül bile etmemişti.
Ya ne olmuştu? Borçlanma limitinin arttırılması teklifinin konuşulacağı asıl komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Cevdet Yılmaz “böyle bir şey nasıl olur?” diyeceğine, gece yarısı koşa koşa Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’na gelmiş; ‘olur böyle şeyler’ kıvamında normalleştirmeye çalışıyordu durumu.
Halkın temsilcilerinin yani vekillerinin olduğu Meclis’te, Meclis’in bütçe hakkının paspas edilmesine el birliği ile gece yarısı teklifi veriliyordu. Hem de konuyla ilgisiz bir milletvekilinin tek imzasıyla.
Bu ilgisiz komisyondaki üye muhalefet milletvekilleri bu acayip duruma itiraz ediyorlardı ama ‘oldu bittiye’ getirilip geçiriliyordu teklif. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi Bülent Kuşoğlu, Yılmaz tarafından haberdar edildiği için gelip o da itirazını kayda geçiriyordu.
Konuyu anlatmak için sabaha karşı bürokratlar hazır edilmişti. Bakanlıktan Borçlanma Genel Müdürü Yiğit Yaşar, borçlanma limitine dair olarak “Sene başındaki kanundaki miktar 279.5 milyar TL’ydi ve bu tutarı yüzde 5 oranında Bakanlık makamı onayıyla artırma imkânı bulunmaktadır. Bu imkân kullanıldı, limit 293 milyar TL seviyesine yükseltildi ancak limit yeterli olmadığı için tekrar artırılması ancak 4749 sayılı Kanun’da bir değişiklik yapılmasıyla mümkün” diyordu.
Yıl içinde kanunsuz biçimde yetki delinerek borçlanma yapılmış, yılın bitimine 15 gün kala bunun onayı için bütçenin konuşulmadığı başka bir komisyona, o komisyonun üyelerinin çoğunun olmadığı bir sabaha karşı seansında teklif geçiriliyordu.
Türk tipi başkanlık rejimi ile Anayasa'nın, yasamanın, yargının paspas edildiği bir tabloda, Meclis’in bütçe hakkını ve böyle bir yöntemi dert etmesi gereken iktidar partisi milletvekillerinin zevahiri kurtarmak bile akıllarından geçmiyordu.
“Piyasaları bozmamak için”
Eğlenceli kısmı ise bu limit artışının “piyasaları bozmamak için” yapıldığı idi.
Komisyon toplantısına ‘misafir olarak’ gelen Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Cevdet Yılmaz özetle şöyle açıklıyor; ek bütçe ile harcamalar da gelir tahmini de büyüdü ama açığı değiştiremedik, Anayasa gereği ek bütçe ile borçlanma limiti arttırılamıyor. Borçlanma kanunun değiştirilmesi ile yapılabiliyor.
Yılmaz ekliyor: “‘Niye ek bütçe yaparken bunu yapmadınız?’ diye bir soru gelebilir diye söylüyorum. Buna Anayasa Mahkememiz ‘Olmaz’ demiş̧, böyle bir karar vermiş̧. ‘Ancak kendi kanununda değişiklik yaparak bu borçlanma limitini değiştirebilirsiniz’ diyor.”
Buraya kadar tamam. Bu bir ihtiyaç. Neden 10-15 gün önce Plan ve Bütçe Komisyonu’na getirilmedi? Soru muhalefetten geliyor: Veli Ağbaba soruyor “Gecenin 02.22’sinde niye geldi?” Yanıt Yılmaz’dan: “Onu da özel olarak ayrıca konuşabiliriz”.
Şahane değil mi?
Milletvekili Çetin Osman Budak, durumu normalleştirmeye çalışan Cevdet Yılmaz’a, “Piyasaları bozmamak adına son on beş̧ günde getirdik” demeniz de çok aslında piyasaları bozmayacak bir söylem değil, piyasalar bozuldu Sayın Bakanım yani reel sektör de finansal sektör de bunların hepsi bozuldu” diyerek lafı Kur Korumalı Mevduata getirerek soruyordu; “Eğer biliyorsanız siz o rakamları bize verin. 1,3 trilyon lira kadar anapara var. Bu kur korumalı mevduata ne kadar ödeme yapıldı -ya faiz diyelim onun adına- bilmiyoruz. Eğer, buradaki bu açık...”
Cevdet Yılmaz yanıtlıyor: “Bütçe kısmı belli ama Merkez Bankası kısmında belirsizlik var.”
İşte böyle yasa ve bütçe yapıcı, denetleyici görevi olan komisyon başkanının aczi kelimelere yansımış. Para basma yetkisini Meclis’in verdiği yetkiyle kullanan Merkez Bankası yöneticileri Meclis’i takmıyor, hesap sorması gereken makamda bulunan kişi ise ‘belirsizlik var” diyerek yutkunuyor.
Vekillerden biraz tepki gelince Yılmaz şunları anlatıyor: “Gelecek yıla daha güçlü bir kasayla girmek istiyor Hazinemiz. Piyasayı bozmadan, bir anda borçlanmaya gitmeden, peyderpey borçlanarak, kamuya da fayda oluşturacak şekilde bir kasayla, bir nakitle gelecek yıla girme ihtiyacı var, bunu karşılamış oluyoruz. “Daha önceden bu yapılamaz mıydı?” diye bir soru sorulabilir. Hazinemiz şu açıdan yapmamayı tercih etti: Daha önce yapsa ne kadar ihtiyacı olduğunu yıl sonuna gelmeden tam hesaplama imkânı yoktu. Dolayısıyla ihtiyaten muhtemelen çok daha yüksek bir borçlanma limiti talep edecekti bizden. Bu rakam da piyasalar açısından yine yanlış̧ bir sinyal olacaktı, yüksek bir borçlanma geliyor diye belki borçlanma maliyetlerimiz artacaktı. Dolayısıyla bu, biraz akılcı bir politikadan kaynaklanıyor. Piyasayı bozmadan hazinenin daha uygun koşullarla finansman sağlamasına dönük alınan bir tedbir, kişisel herhangi bir şey söz konusu değil”.
Piyasaların sessizliği
Bunu anlatan Yılmaz’ın gerçeklerle ilişkisi kesilmiş belli ki. Bankaları sopa ile devlet kâğıdı almaya zorlayan; bu kâğıtların da enflasyona endeksli olmaması şartını koyan, bankaların Merkez Bankası’ndaki piyasa işlemlerinde enflasyona endeksli kâğıtların iskonto oranını yüzde 60’a çıkararak sadece yüzde 40’ı kadar işlem alanı bırakan, bankaların piyasa işlemleri için minimum devlet tahvili bulundurma oranını da yüzde 60’a yükselten, kredi faizlerinin ile kredilerin artış oranının ne olacağını, mevduatta döviz ve TL oranı belirleyerek bankaları müşterilerini zorlayarak değiştirmelerini yoksa ceza veren, belli saatler koyup bankaların müşterilerine döviz satışını sözlü olarak yasaklayanlardan gerçekten haberi yok.
Ekonomide tüm fiyat mekanizmaların, parametrelerin, göreli fiyatların allak bullak edildiği, reel ve finans kesimine sopa ile her konunun dikte edildiği bir dönem olmamıştı. Ama bunu yapanların endişesi “piyasaların bozulması” imiş!
Neyse ki sabaha karşı bırakılmış da bu değişiklik; ‘Piyasaların bozulması’ önlenmiş.
Bakanlığın Borçlanma Genel Müdürü de bunlardan haberdar değilmiş gibi rahatlamış; “Burada yine şundan da bahsetmek isterim: 2023’ün ilk çeyreğinde de yüklü̈ iç̧ ve dış̧ borç̧ ödemeleri bulunmakta, ilk üç ayda yaklaşık 185 milyar TL. Bunu da rahatlıkla karşılayabilmek için hazinenin güçlü̈ kasayla yılı bitirerek yeni yıla girmesi gerekmekte. Sonuçta bu tutarı gidip 2023’ün ilk aylarında piyasadan bir anda karşılamaya çalışsak piyasayı çok bozmak demektir bu, bunları peyderpey 2022 yılının sonlarında piyasayı bozmadan borçlanarak karşıladık.”
Bankalara enflasyonun 6’da biri oranlarla zorla kâğıt aldıran yetkili ve siyasiler eğer borçlanma yetkisi için Meclis’e erken gelirlerse ‘Piyasanın bozulabileceğinden’ korkmuşlar. Yoksa Genel Müdürün sözlerinden, yığılan borçlanmaya negatif reel faizle zorla aldırılan kâğıtlara gönüllü olarak hiç alıcı çıkmayacak korkusu olduğu sonucunu mu çıkarmalıyız?
Uğur Gürses kimdir?
Uğur Gürses, 1985 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat Bölümü'nden mezun oldu.
Çalışma hayatına 1986 yılında T.C. Merkez Bankası'nda başlayan Gürses; döviz kuru politikası, döviz rezerv yönetimi ve açık piyasa işlemleri alanlarında çalıştı.
1994-2000 yılları arasında özel ticari bankalarda yöneticilik yaptı. 2001 krizi öncesinde bankacılığı bırakarak TV kanallarında ekonomi yorumculuğu yapmaya başladı.
1999 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başladığı günlük ekonomi ve finans yazılarına, daha sonra Yeni Binyıl gazetesinde devam etti. 2001-2014 yıllarında Radikal gazetesinde, 2014-2018 arasında da Hürriyet gazetesinde yazdı.
2018'den sonra kişisel blogunda (www.ugurses.net) ekonomik gelişmeleri yorumlayan Uğur Gürses, Aralık 2021’den itibaren T24’te yazmaya başladı.
|