Gece uyumadan hemen önce bir kez daha sigarayı bırakacağımı söyleyerek daldım uykuya. Ama kalkar kalkmaz bir sigara yaktım. Çünkü yüzyılın felaketiyle karşı karşıyaydık. Sigara bırakmak için kötü bir gündü. Sigarayı sigaraya ekledim...
Biz neden böyleyiz demekten kendimi alamıyorum. Siz ve ben hepimiz... Bunca yıllık insanlık tarihi, bilimsel araştırmalar, felsefe, demokrasi ve insanlık tarihinin edindiği tüm tecrübeler bir hiç! Sanki hiçbir şey yaşamamışız gibi... Şairin dediğinin aksine yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey yok.
İkinci bir deprem geliyor. Bir kez daha yıkılıyoruz. Üzüntüm öfkeye öfkem üzüntüye dönüşüyor. Ağlıyorum... Öğrencim Esma'nın annesinin Rönesans Rezidans enkazında olduğunu öğreniyorum sosyal medyadan. Aramak istiyorum, elim uzun süre gitmiyor telefona. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Arıyorum, Esma'nın şaşkın sesini duyuyorum. Umut vermeye, iyi şeyler söylemeye çalışıyorum.
Tolga Karaçelik'in "Kelebekler" filminde yağmur yağmadığı için yağmur duasına çıkmak isteyen köylülere imam şöyle der; "Allah size ne yapsın? Sen doğayı tahrip et, hiçbir şeyi umursama sonra da yağmur duasına çık, Allah'ın sizinle uğraşacak zamanı yok kusura bakmayın". Şimdi de deprem için Allah'ın takdiri demek, takdir-i ilahi demek ya da kader demek tam da aynı şey. Eğer kaderse aynı şiddette deprem yaşayan Japonya neden aynı kaderi yaşamıyor? Deprem kader değil, mühendisliktir. Allah herkese akıl ve fikir vermiştir. Övgün Ahmet Ercan'ın dediği gibi bu iş takdir-i ilahi değil tüm yaşananlar takdir-i siyasidir.
99 depreminin üzerinden 24 yıl geçti ve en ufak bir ilerleme kaydedemediğimizi gördük. Biz yapay gündemlerle sürekli oyalanırken oldu her şey. Altılı masanın adayını merak ettiğimiz kadar, sorduğumuz kadar sormadık deprem vergilerini. Göz göre göre oldu her şey. Hiçbirimiz bir şey yapmadık. Çoğumuz bir deprem çantası bile hazırlamadı. 24 yıldır toplanan bu vergilere ne oldu? Ne için harcandı? Bir dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in dediği gibi duble yollar için harcandıysa bunların hepsi niye çöktü peki? Sadece deprem vergilerimiz de değil devletin farklı kaynakları neden deprem gerçeği için ayrılmadı, neden çalışmalar yapılmadı? Neden bilim insanlarının uyarılarını ciddiye almadık? Bir depremde kesinlikle çökmemesi gereken şeylerin hepsi çöktü. Kamu binaları, hastaneler, hava alanları ve yollar... O zaman devlet neden var? Devletin asli görevi vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak değil mi? Milyonlarca insan ilk geceyi aç, susuz, korku içinde ve yalnız geçirdi.
Devletin görevi ceset toplamak değil, insanları yaşatmak olmalı. Afet öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırırsak iki durum için de pek bir çalışma yapılmamış. Ülke olarak denetim mekanizmaları sağlıklı çalışmadığı için bunca çürük binada oturmak zorunda kalan bunca insan, afetten 72 saat sonra bile ulaşılamayan yüzlerce nokta.
Tüm bu tablo yaşanırken daha ilk gün harika bir haberle gözlerim ışıl ışıl oluyor. Diyanet yatsı namazından önce sela okutmaya karar vermiş. Hepimiz bir rahatladık tabii... Gerçekten inanlır gibi değil! Yalvarırım hayal edin! Enkaz altındasınız ve sela sesi duyuyorsunuz. Kendi cenazenizdesiniz. Yine hayal edin! Yakınlarını enkazdan kurtarmaya çalışan insanların duyduğu selayı hayal edin. Dondurucu bir soğuk, etrafta kimse yok, iş makinesi yok, AFAD yok. Ne var? Acı acı okunan bir sela... Sela kültürümüzde yalnızca ölümü çağrıştırır. Ama biz ölmek değil yaşamak istiyoruz. Bu selanın zamanı şimdi miydi yani? AFAD'dan kat kat fazla bütçesi olan Diyanet'in yapması gereken bu muydu? Yoksa tüm din görevlilerini organize ederek yardım çalışmalarına yönlendirmek mi? Manevi görevlerimizi yerine getirmek için bu sela daha sonra, enkaz kaldırma çalışmaları tamamlandığında okunsaydı çok daha uygun olurdu.
Felaket çok geniş bir alanı kapsıyor ve görülmemiş kadar büyük. En organize olmuş bir iktidar için dahi hiç kolay bir iş değil. Devletin birçok yetkilisinin canla başla çalıştığını görüyorum. Ama yetersiz. Hava dondurucu derecelerde. 5 gün sonra yapılacak bir müdahalenin çok az anlamı olacak. Herkes defalarca sordu. Asker nerede? Neden tüm imkanlarıyla sahada değil. Deprem olur olmaz tüm ordunun bölgeye seferber olması gerekmez miydi? 30. saatte kısmi bir asker takviyesi yapıldı. Neydi korkulan ve asker neden hızla ve sayıca fazla şekilde sokağa inmedi? Askerin tek görevi sınırları korumak ve düşmanla savaşmak değil. Böylesi bir felakette askerin lojistik desteği çok önemli. Bir askere sarılmak bile büyük bir motivasyon yaratır. İnsanlar belki de kendilerini bu kadar yalnız hissetmezlerdi ilk günlerde. Ayrıca askerin yoğun varlığı güvenlik kaygısını da ortadan kaldıracaktı. Yağma haberleri duyuldu. Açlık ve susuzluk karşısında kuyumcu soymaya çalışmak bir ihtiyaçtan kaynaklanmıyor elbette. Fırsatçılar elbette böyle durumlarda ortaya çıkar. İşte askerin bölgelerdeki varlığı düzeni sağlayacak ve kaosu minimize edecekti. Askerin hızlı müdahalesine engel olan şeyin ne olduğunu belki de yıllar sonra öğreneceğiz.
Yıllarca unutulmayacak utanç tablomuz!
Bir yetkilili ittifak olarak sahada olduklarını söyledi. Bu durumda bile siyasi propagandanın insanın aklına nasıl geldiğini anlamak mümkün değil. AFAD ve Kızılay yetkilileri ulaşılmadık yer olduğunu söylemesi peki? Dünya haberleri manşetten veriyor ve her şey herkesin gözleri önünde. Neden yalan söylüyorsunuz? Zaten biz sizin yanınızdayız ve bu felaketi el birliğiyle atlatmak için herkes elinden geleni yapıyor. Her yere ulaştık deyince ne oluyor yani? Peki tamam her yere ulaştıysanız oyumuz size merak etmeyin mi diyelim? Hâlâ mı particilik!? Başka bir yetkili tek sorunun sosyal medyadaki yanıltıcı bilgiler olduğunu, olayın abartıldığını ve her şeyin aşırı yolunda olduğunu açıklaması. Söylenecek çok şey var ama yalnızca utanç duyuyorum. Gerçekten gözyaşlarım arasında öfkem baskın çıkıyor. Bir milletveklili attığı rezil tweeti silmiş. Utandı mı yoksa tepkilerden ötürü mü? Elbette tepkilerden ötürü. Kendi partisinden bile "sen napıyorsun" diyen vicdan sahibi politikacılar olduğuna eminim. İnsanlar göçük altında can çekişiyor ve sen hâlâ bir yerlere yaranmaya çalışıyorsun. Yazıklar olsun, ne diyeyim... Basın içerisinde cesur gazeteciler varken bazı muhabirler depremzedeler can derdindeyken, sevdiklerine gözyaşları içinde ulaşmaya çalışırken bunu görmezden gelerek ahlaksızca yayınlar yaptılar. Lütfen başka işler yapın ve onurlu bir hayat yaşayın! Ne iş yapabilirsiniz onu da bilmiyorum gerçi... Bu halk bu siyasetçileri, bu muhabirleri, bu fırsatçıların yaptıklarını ve söylediklerini asla unutmayacak! İnsanlar donarak ölürken kişisel çıkarları için yalan söyleyen herkes adına sonsuz bir utanç duymaktan başka elimden bir şey gelmiyor. Bir sigara daha yakıyorum.
Yetkilerden şu açıklamayı bekledim "Gün bu gün değil ama bu çürük binaları yapan müteahhitleri, bu yapılara izin veren tüm sorumluları yargı karşısına çıkaracağız, hiç merak etmeyin. Şu an savcılarımız bu konuda çalışıyor." Ama gelmedi. Hatay'a günlerce yardım gelmediğini söylemek suç mu? Biz bu ülkenin insanı değil miyiz? Uyarıları eleştirileri yapıp, üzerine tartışıp daha iyi bir dünya yaratmak bizim de görevimiz değil mi yurttaş olarak? Bu felaketten hep birlikte çıkmayacak mıyız?
İlk gün sıkıntı yaşandığı ama ikinci gün her şeyin kontrol altına alındığı söylendi. Özellikle Hatay'a ve birçok noktaya günlerce hiç kimse ulaşamamışken...
En büyük sıkıntımız: KOORDİNASYON
AFAD, koordinasyon konusunda çok çabalasa da yetersiz kalıyor. Fakat koordinasyon eksikliği de kader değildir. Ve liyakat meselesi elbette. AFAD başkanının kariyeri herkesi kaygılandırıyor. Konunun ilahiyat kökenli biri olmasıyla hiç ama hiç ilgisi yok. Aynı biçimde iktisat uzmanı biri de bu konuyla ilgili doğru kişi olamaz. Eğitimi bir yana afetler konusunda da herhangi bir tecrübesi yok. Tüm tecrübesi din işleri üzerine. Pek ala Diyanet İşleri Başkanlığı yapabilecek düzeyde kıymetli biri fakat saha tecrübesi olmayan ve ilgili bilim dallarında eğitimi olmayan biri. O zaman AFAD'ın bu koordinasyon eksikliğine kader demek de yine pek doğru olmaz.
Oysaki Türkiye güçlü bir devlet. Elinde her türden malzemeye ve insan gücüne sahip. Tek ihtiyacımız ise bu kaynakları koordine edecek bir akıl...
21. yüzyılda o çok övündüğümüz teknoloji de yine çöktü. GSM şirketlerinin milyonlarca lira harcayıp yaptırdığı reklamların hiçbir anlamı kalmadı. Hani dağlarda ovalarda, her karış memleket toprağında bu halkın hizmetindeydiniz. Ne telefon ne internet... Her şey göçtü. Deprem ülkesinde bunun bir çözümü yok mu? Sadece iyi zamanlarda, yediğimiz içtiğimizi paylaşırken mi internet sorunsuz çalışacak? Reklamlarda ünlü yıldızları oynatacağınıza, dağların arasında drone uçurduğunuz etkileyici filmler çekeceğinize kaynaklarınızı en kötü senaryoda neler yapabileceğinize ayırsaydınız keşke. Hadi lütfen çok daha geç olmadan bir şeyler yapın! Hâlâ iletişime çok fazla ihtiyacımız var. En az bunun kadar korkunç olabilecek büyük İstanbul depremi için de belki bir an önce çalışmalara çok daha ciddi bir biçimde başlar ve yeni değerlendirmeler yaparsınız umarım. Ne yazık ki verdiğiniz hizmetle hayata tam olarak bağlanamadık, üzgünüm.
Yıllarca unutulmayacak gurur tablomuz!
Halk muhteşem bir özveriyle yardım toplamayı sürdürüyor. Thy ve Pegasus ücretsiz uçuşlar organize ediyor. Birçok firma bölgede ihtiyaç duyulan ürünlerini TIR'lara yükledi, yollara çıktı. Apple ve P&G gibi uluslararası şirketler destekler açıkladı. Haluk Levent ve Ahbap gönüllüleri en güvenilir kaynağımız oldu. Sahadaki AFAD kahramanları, Akut ve Umke ekipleri, askerler, polisler, madenciler, sağduyulu açıklamalar yapan bakanlar ve uzak şehirlerden bölgeye gelen sivil vatandaşlar var güçleriyle afet için çalışıyorlar. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un uygun otelleri depremzedelere açma çalışması yine takdir edilesi.
Bunun yanında enkazdan insanlarımızı çıkarıp gözyaşlarına boğulan öz kardeşimiz Yunan arama kurtarma ekipleri, yine farklı ülkelerden gelen kurtarma ekipleri ve kurtarma köpekleri...
Ve de iyi ki Cüneyt Özdemir var! Saatlerce yayında kalarak, gerçeği yalnızca gerçeği tarafsız bir biçimde ortaya koyarak, sahadaki durumu değerlendirip yön göstererek, provakasyon riski yaratacak durumlara karşı hassasiyetle engel olarak ve de en önemlisi sahadaki insanlara umut vererek müthiş bir iş başardı. Tüm çabasıyla çocuklara moral vererek, gözyaşlarına hakim olamayarak insan olduğunu bir kez daha gösterdi. Onun ağlamasına ben ağladım. Kıymet bilip Cüneyt Özdemir, Nevşin Mengü gibi isimlere var gücümüzle destek vermeliyiz.
Yaşanan bu felaketin muhakemesini elbette detaylı bir biçimde yapmalıyız. Fakat şu an önceliğimiz halk olarak hükümet ve yerel yönetimlerle tam bir dayanışma içinde bu işi yürütmek olmalı. Sinirler gerilmiş durumda fakat çatışmanın şu an kimseye bir faydası yok. Lütfen sakin olalım, lütfen. Kurtarılmayı bekleyen insanlarımız ve her tür desteğe ihtiyaç duyan milyonlarca depremzedemiz var. Güçlü bir işbirliği içinde devlete destek olmalı ve bu süreci en az hasarla atlatabilmek için sağduyulu bir biçimde elimizden geleni yapmalıyız. Sonra da aynı acıları artık bir kez daha yaşamamak adına başta büyük İstanbul depremi olmak üzere derhal çalışmalara başlamalıyız. Büyük kentlerin büyük tabutları olmamalı binalar...