23 Aralık 2024

Bu karanlıkta Tuncer Bakırhan’ın “demokratik zemini müsait!..”

Orta Çağ benzeri, hiç olmadığı kadar karanlık, karanlık, karanlık günler!..

Yazı mı yazıyorsun?..

(X) mi atıyorsun?..

TV’de mi konuşuyorsun?..

Sokak röportajında mısın?..

Panelde görüş mü bildiriyorsun?..

Dilin mi sürçtü?..

Ülkeyi yönetenlere, yaşanan olaylara eleştirin varsa,

Ne zaman, nerede, nasıl gözaltına alınacaksın, hiç belli olmaz.

Ne zaman hapse atılacaksın, hiç belli olmaz.

Ne zaman hakkında soruşturma başlar, hiç  belli olmaz.

Ezberlenmiş suçlamalar hazır:

“Terör örgütü propagandası yapmak... Halkı yanıltıcı bilgi yaymak... Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek...”

Özlem Gürses’te gördüğümüz gibi, eller kelepçeli bir sağlık kontrolünden ötekine, otelde gözaltına alınmaktan gece yarısı Ankara’dan İstanbul’a getirmeye kadar...

Sadece düşüncesini ifade eden, dili sürçen kim varsa, başına ne geleceği artık belli değil.

Gazetecilerden baroya kadar

Son bir ayın bilançosu hayli kabarık.

İsmail Saymaz, Fatih Altaylı, Nasuh Mahruki, Nevşin Mengü, Özlem Gürses, T24, Seyhan Avşar, bir gösteride yirmi gazeteci...

Gazeteciler ve bizim T24 Haber Sitesi aynı klişe suçlamayla soruşturmaya uğruyor ya da gözaltına alınıyor hatta, düşünce açıklamanın da ötesine geçiliyor.

Haber yapmak bile suç oluyor T24 örneğindeki gibi.

Bu arada Türkiye ibretlik bir rekor kırıyor:

Bir açıklamadan dolayı İstanbul Barosu hakkında “terör örgütü propagandası”suçlamasıyla, soruşturma başlatılıyor.

Baroya böyle bir soruşturma sürpriz mi?..

Bu ülkede Genelkurmay Başkanlığı yapmış İlker Başbuğ “terör örgütü yöneticiliği” suçlamasıyla hapse mahkum edilmedi mi?... Başbuğ iki yıldan fazla hapis yatmadı mı?..

O dönemde Ergenekon ve Balyoz rezaletleri FETÖ’ye mal ediliyor.

Peki, şimdi?..

Dördüncü yargı paketi

Davulla zurnayla, yandaşların “yaşa varol” nidaları arasında açıklanan yargı paketleri var.

Birinci, ikinci derken, sıra şimdi Dokuzuncu Yargı Paketinde.

Paketten paket beğen, ne işe yarıyorsa.

Örneğin, 4. Yargı Paketi Haziran 2021’de, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül:

“Bu Yargı Paketi insan haklarına dayalı, hukuk devleti perspektifiyle hazırlanmıştır."

Bu mu sizin “insan haklarına dayalı hukuk devleti” anlayışınız?..

Hak ve özgürlükler

Aynı pakette “kişi hak ve hürriyetlerine yönelik düzenlemeler” başlığını taşıyan bir madde var. O maddenin son cümlesi:

“Eleştiri ve haber verme sınırlarında kalındığında, terör propagandası suçu oluşmamaktadır”.

Kağıt üstünde güzel duruyor, değil mi?..

Biz gazetecilerin ömrü, işi, her adımı “eleştiri ve haber yapmaktan” geçiyor.

Siz de, bunun suç olmadığını anlı şanlı paketlerinizle ilan ediyorsunuz.

Sonra önüne gelene soruşturma, eller kelepçeli gözaltı, olmadı hapis!..

Orta Çağ benzeri, hiç olmadığı kadar karanlık, karanlık, karanlık günler!..

Bakırhan'ın "demokratik zemini"

Böyle bir karanlığın ortasına kim düşüyor?.. Şaşırırsınız, DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan düşüyor.

DEM’in Diyarbakır’da başlattığı “Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü” Ankara’da sona eriyor. Sonrasında Bakırhan konuşuyor. 

Konuşması baştan sona “Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması” talebini içeriyor. Tamam, olabilir. Tecrit kalkarsa, DEM’li bir ekip onunla görüşecek, Kürt Sorunu’nun demokratik yolla çözülmesi için fırsat doğacak inancını taşıyan açıklamanın sonunda Bakırhan, baltayı taşa fena vuruyor:

“Türkiye’de hiç bir dönem olmadığı kadar demokratik zemin müsaittir."

Hiç bir dönem olmadığı kadar mı?..

Demokratik zemin mi?...

Müsait mi?...

Bakırhan nerede yaşıyor?...

Demokratik zemin olmadığı kadar müsait” ya, bu açıklamayı DEM Meclis kapısında yapmak istiyor, polis izin vermiyor. Başka yerde yapıyorlar.

“Demokratik zemin olmadığı kadar müsait” ya:

DEM’li bazı belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine kayyım atanıyor. Seçmen iradesi hiçe sayılıyor.

“Demokratik zemin olmadığı kadar müsait” ya:

Anayasa’ya uyulmuyor.

Eski Eş Başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, ayrıca eski milletvekilleri AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin tahliye kararlarına rağmen, hapiste tutuluyor.

Çok sayıda DEM üyesinin gözaltına alınması, baskı, her gün değişik şikayetler yaşanıyor. Hatta, onlardan Bakırhan yakınıyor.

Tecridin kalkması için 

Düşünce özgürlüğü en karanlık günlerini yaşarken...

Gazeteci, haber sitesi, Baro dinlemeden, kelepçeler takılırken...

Öcalan’a tecridin kaldırılması için...

“Türkiye’de olmadığı kadar demokratik zemin müsait” diye, iktidara çiçek atmak, öyle mi?..

Yazıklar olsun sana Tuncer Bakırhan!..

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Acıklı bir güldürü: Asgari Ücret Komisyonu

Kendisine yakın sermaye gruplarının vergilerini defalarca siliyor, onlara defalarca teşvik armağan ediyor. Sildiği milyarlarca lirayı asgari ücretlilere aktarsa... Milyonlarca çalışan hiç böyle “acıklı bir güldürü” izlemek zorunda kalır mı?.

Ecevit, Lenin, Birand, Mengü: Savaşlara basın da ışık tutar

Salih Müslim Temmuz 2013 ile Ekim 2014 arasında Ankara’ya üç kez geliyor, kırmızı halılarda karşılanıyor, o sırada yine PYD’nin başında...

Colani-Türkiye: “Maslahata destek!”

Colani, bir röportajında “Türkiye ve Suriye’nin arasında geçmişten gelen tarihi ve coğrafi bir bağlılık var. Bunu çok iyi idrak ettik. İki halkın maslahatına destek vermek istiyoruz” diyor. Burada kullandığı “maslahat” sözcüğü İslami bir kavram. Türkiye ile kurmak istediği ilişki diplomatik olmaktan çok İslami temelli bir ilişki mi?

"
"