Bu konuda ilk sözü, derdini gözleriyle anlatan, bakışlarıyla hislerini dışa vuran Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati söylemişti. Bir Avrupalı bakanla sohbetini aktarmış ve onun ‘Sizin enflasyon çok yüksek’ sözüne şöyle karşılık verdiğini ‘gururla’ aktarmıştı: “Doğru. Biz bununla mücadele edeceğiz, bunu çözeceğiz, kararlıyız ama bakın ben bu enflasyonla sokağa çıkabiliyorum. Siz yüzde 10’luk enflasyonla sokağa çıkamıyorsunuz”…
Belli ki bu konuda Cumhurbaşkanı'yla istişare edilmiş ve bu tespitte uzlaşılmıştı. Çünkü Erdoğan da geçen gün benzer şeylerle konuya yaklaştı:
"Diyorlar ki onlarda enflasyon yüzde 9 bizde yüzde 80'e dayandı. İyi de onlardaki yüzde 9 enflasyonun ekonomik ve sosyal sonuçlarıyla bizdeki enflasyonun etkileri aynı değil ki. Bunu bir defa masaya yatıracaksın. Biz işçisinden memuruna her kesimden vatandaşımızın gelir kaybını enflasyonun üzerindeki ücret artışlarıyla telafi ederek enflasyonun sosyal etkilerini sınırlandırdık."
Hatta daha da ileri gitti ve "Hangi alanda ülkemizi Avrupa ile dünya ile karşılaştırırsanız karşılaştırın terazinin bizim bulunduğumuz kefesi ağır basıyor" dedi.
Dedi… Vallahi de dedi.
Laf söylenir, gerisi unutulur diye düşündü. “Benim her söylediğime inanan ve doğru kabul eden vatandaşlarım, bunu da alır, kabullenir” diyerek konuştu.
Gelin bu sözün üstüne gidelim ve bir karşılaştırmalı analiz yapalım. Acaba durum Erdoğan ya da Nebati’nin söylediği gibi mi?
‘Aposto Gündem’in bugüne ait verilerle yaptığı karşılaştırmadan alıntılarla konuya açıklık getirelim. Rakamlar son derece açık ve net.
Türkiye'de enflasyon temmuz ayında yıllık bazda yüzde 79,6 olarak ölçüldü. Euro Bölgesi'nde ise bu oran yüzde 8,9 seviyesinde…
Legatum Refah Endeksi'ne göre AB’nin en etkili ülkelerinden biri olan Almanya dünyanın refah seviyesi en yüksek ülkeleri arasında 9’uncu sırada yer alırken birliğin kişi başına düşen millî gelir bazında en düşük skora sahip olan ülkesi Bulgaristan listede 48’inci sırada. Türkiye ise bu listede Fas ve Namibya’nın ardından 93’üncü sırada…
Bu rakamlar, refah seviyesini açıkça gösteriyor. AB ülkeleriyle Türkiye arasındaki farkı ortaya koyuyor.
Gelelim ülkeler arasındaki ‘Asgari Ücret’ ve ‘Satın Alma Gücü’ne… Bazı temel gıda ürünlerinin fiyatlarıyla bu ürünleri satın alabilme gücümüze bir bakalım.
İstanbul’da ekmeğin fiyatı 4 lira, 1 litre süt fiyatı 18,50 lira, 15’li yumurta 29.90 lira, 1 litre sıvı yağ 35,90 lira, 750 gram tuz fiyatı ise 8,90 lira seviyelerinde yer alıyor.
Almanya’da ise bu fiyatlar ekmek için 1,23 Euro, 1 litre süt için 1,39 Euro, 10’lu yumurta için 1,39 Euro, 500 gram tuz için 0,99 Euro, 1 litre sıvı yağ için 1,69 Euro…
Toplamda bu gıda ürünlerinin toplam fiyatı Türkiye’de 97.20 lira, Almanya’da ise 9.31 Euro. Almanya’da asgari ücret 1.811 Euro, Türkiye’de ise 5 bin 500 lira…
Asgari ücret alan bir Türk ve bir Alman arasında karşılaştırma yapılırsa, Türk vatandaşı bu ürünlerden ayda 56 adet alabilirken, Alman 194 adet satın alabiliyor.
Üstelikte son verilere göre Türkiye’de çalışanların yüzde 42’si asgari ücret düzeyinde maaş alıyor. AB’de bu oranın en yüksek olduğu ülke yüzde 15 ile Slovenya…
Hadi gelin bir de ev ve araba alma oranlarına bakıp bir karşılaştırma yapalım. AB ülkelerinde bin kişi başına düşen ortalama motorlu taşıt sayısı 560. Türkiye’de ise bu sayı 157. Ev sahibi olma oranında ise AB ortalaması yüzde 70 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 58 olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı bir yıl içinde 2 bin 895 liradan 6 bin 391 liraya, yoksulluk sınırı ise 9 bin 332 liradan 20 bin 818 liraya yükseldi. Bir yılda yüzde 120 oranında artış var. Tüketici Hakları Derneğine (THD) göre Türkiye’de 25,5 milyon insan açlık, 51 milyon insan ise yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Şimdi gelelim, gözleriyle konuşan adam Nebati ve ‘Ne diyorsam bu halk inanır’ diye düşünen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Türkiye’yi kıskanan Avrupa’ tezlerine…
Sadece algı yaratmak ve günü kurtarmak amacını taşıyor.
Bu ülkede yaşayan gençlerin yüzde 80’inin Avrupa’da yaşamak istemesinin nedeni, Türkiye’de yaşanan bolluğu bırakıp, orada kıtlık içerisinde bir dünya kurmak mı?
Sorun bakalım bu insanlara, ‘Terazinin kefesi hangi yönde ağır basıyor?’…