Etkinliklerin, kutlamaların yoğun olduğu ekim-kasım ayları benim de yaşam enerjimi yükseltti. Arada İstanbul'a bile gidip annemi kucaklayıp doğum gününü kutladım. Sonra tekrar Londra'ya döndüm.
Döner dönmez koşarak Frieze'i gezdim.
Frieze, Londra'da başlayan sonra New York, Los Angeles ve Seul'e kadar uzanan büyük bir sanat fuarı.
Sanat koleksiyonerlerinin de çok önemsediği ve büyük alımlar yaptıkları bir fuar.
Frieze'de sergiler üç bolümden oluşuyor: Frieze Master, Frieze London ve Frieze Sculpture. Genelde ekim ayının ikinci haftasında düzenlenen fuar, bu sene de 11-15 Ekim arasında düzenlendi.
Frieze Master'da genelde büyük galerilerin ve bilinen sanatçılarının eserleri oluyor.
Ama beni en etkileyen kısım, daha geleceğe bakan ve daha kavramsal işler görebileceğiniz Frieze London ve serginin Regent's Park'ta yapılan ve biletsiz olan kısmı Frieze Sculpture olur.
İşte bu donemde İKSV'nin Siyah Lale üyeleri bu sanat fuarını kaçırmamak için Londra'daydılar. Bir gece onlarla birlikte olduğum yemekte sevgili Fatoş Üstek'le karşılaştım.
Fatoş burada yaşayan ve global olmayı başarmış bir Türk. Boğaziçi Üniversitesi'nde Matematik bitirdikten sonra Goldsmiths'de okumuş.
Hep böyle kulvar değiştiren arayışların hayranı olmuşumdur. Hayatın cesur yürekleri onlar.
Sevdiğin işi yapmak zaten bu başarıların ilk adımı.
Ben de oğlumun mentorluğunu yaparken ona tavsiyem hep bu:
"Sevdiğin işi yap, onu ara bul. O zaman hiç çalışmazsın; onunla yaşarsın."
Zaten Fatoş da uçmuş gitmiş, okuldan sonra önemli sergilerin sanat etkinliklerinin küratörlüğünü yapıp pek değerli sanat kurumlarının etkinliklerini düzenlemiş. Aynı zamanda da yazar. Bu sene de Frieze Sculpture'ın sergi küratörlüğünü o yaptı.
Zerrin Tekindor ile bana "hadi gelin sergiyi size ben gezdireyim" deyince çok mutlu olduk, hemen soluğu Regent's Park'ta aldık. Sergiyi küratörüyle gezip birinci ağızdan bilgi alabilmek ne büyük bir şans.
Gerçekten geçen sene onun bu görevi almasına da çok mutlu olmuştum. Uluslararası bir platformda başarılı bir Türk kadını. Üstelik bu bir sanat platformu. Bu alanlara girebilmek, hele Londra gibi şehirlerde, daha da zor.
Bu sergide iki Türk global sanatçının da eseri vardı: Ayşe Erkmen ve Gülsün Karamustafa.
Ben bu sene gezerken bir tane bile katılımcı bir Türk galeri ve Türk sanatçı görememenin üzüntüsünü yaşadım doğrusu. Geçmiş yıllarda sayıları az da olsa bazı galeriler ve sanatçılar geliyordu oysa.
Global rollere gelmiş Türkler aslında hem ülkemizin tanıtımına pozitif katkıda bulunuyorlar hem de başarılı Türkleri bu rollere taşıyabiliyorlar.
Tam da bu noktada katıldığım başka bir toplantıdan daha bahsetmek istiyorum.
Meta'nın ev sahipliğinde Londra'da düzenlenen bu toplantıda Meta ülke direktörü İlke Çarkıcı Toptaş şöyle seslendi salona: "Önemli global rollerde olan Türklerin daha çok Türk'ü bu rollere davet etmesi gerekiyor. Diğer milletler bunu bilinçli olarak yapıyor fakat aman Türk'ü kayırmayalım diye bir kaygı oluyor. Bu kaygı çok yersiz ve birbirimize destek olmamız her zaman çok önemli."
Arkasından deneyimli kafa avcısı Ayşegül Aydın, yıllarca bu görevlere Türk liderleri aday gösterdiğini ama bir türlü aynı yetkinliğe sahip Türkleri bu önemli görevlere almadıklarını, bunu artık değiştirmemizin gerekliliğinden bahsetti. İşte tam da bunun için birbirimize sahip çıkıp destek vermemizin daha da önemli olduğunu söyledi. Hakikaten ben de buna çok inanıyorum.
2015 yılında pladis'deki göreve geldiğimde bunun ne kadar önemli olduğuna ben de tanık oldum. Global çalışma kültürünün çok yerleşmediği ülkemizde içimizde bunu basarmış şirketlerin Türkler için bir fırsat olması lazım.
Turkcell'de birlikte çalıştığım Wtech'in (Teknolojide Kadın Derneği) kurucusu Zehra Öney bu yapıyı global dünyaya açma kararı vermiş. O kadar haklı ki; Türkiye'de kalarak sesinizi global dünyaya duyurmak pek mümkün değil. Şirketlerimizi de Türkiye'de oturup çalışarak global yapabilmek de bir o kadar zor.
Farklı kültürlere ve iş yapma alışkanlıklarına hâkim olabilmek için ancak buralara şirketlerimizin yapılarını taşıyarak daha da büyüyebiliriz. Yoksa başarılı şirketlerimizi global şirketlere birer birer satmak zorunda kalırız. Rekabet artık daha da büyüyor ve zorlaşıyor.
Londra Büyükelçimiz Koray Ertaş' da "Biz çok çalışkan bir toplumuz, biz işimizi yaparken yüreğimizi koyuyoruz, eksiklerimizi tespit ederek bunların üstüne gidip gençlere destek olmamız lazım." diyerek kendi global yolculuğunu salondaki dinleyicilerle tüm samimiyetiyle paylaştı. Biz de onun bir devlet insanı olarak bu kadar mütevazı ve gerçek oluşunu çok sevdik.
Konuşmacılar arasında Castrol'de uzun yıllar global yöneticilik yapan Ömer Dormen'in bu firmada çalışırken global görevlere ne kadar çok Türk yöneticiyi taşıdığını anlattı. Bravo Ömer Dormen'e; tam ailesinin evladı olmuş.
Şimdi emeklilik hayali içinde ama babası Haldun Dormen kendisine demiş ki: "Bizde emekli olunmaz, çalışmaya devam." Bakalım bundan sonraki kariyer adımlarında neler olacak. Benim anladığım genç profesyonellere kariyerlerinde destek olmaya devam edecek.
Başka güzel bir etkinlik de 29 Ekim günü hem büyükelçiliğin Cumhuriyetimizin 100. Yıl kutlaması oldu hem de Natural History Museum'daki Cumhuriyet Balosu oldu.
İkisi de Cumhuriyetimizin 100. Yılına yakışır kutlamalardı. Emeği gecen herkese çok teşekkürler.
Baloda TEV (Türkiye Eğitim Vakfı) yararına 100 çocuk için bağış toplanması ayrıca geceyi unutulmaz kıldı.
Meta'da yapılan toplantıda konuşmacılardan Zehra Öney'in perdeye yansıttığı sevgili Ata'mızın şu sözlerini paylaşarak yazımı bitiriyorum.
"Bir toplum, cinslerinden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuz uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur."
Mustafa Kemal Atatürk