15 Nisan 2015 12:49
Ağrı’nın Diyadin ilçesinde biri PKK’lı 2 kişinin hayatını kaybettiği, 4 askerin de yaralandığı çatışmayla ilgili konuşan PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, “PKK’liler bunu yaptı’ deniliyor, ben PKK yönetimiyim, böyle bir kararımız yok, böyle bir çalışmamız yoktur. HDP Eşbaşkanlığı ‘taraflar açıklama yapsınlar’ dedi. Evet, ben açıklama yapıyorum. Biz olaya bulaştırılıyoruz, öyle bir şey yapmış değiliz, kesinlikle net kararımız var. Ne öyle bir stratejimiz ne taktiğimiz vardır” dedi.
PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, Ağrı’daki operasyonun HDP’nin yükselişini durdurmak üzere planlanan derin bir provokasyon olduğunu öne sürdü. ‘’Bu seçimi kazanma ihtimaline karşı bir saldırıdır’’ diyen Kalkan, AKP ve Genelkurmay’ın seçimi sabote etmek istediğini iddia etti.
Herkesin oyuna sahip çıkması isteyen Duran Kalkan, “sivil siyasete inananların ve 7 Haziran’da seçimlerin demokratik bir ortamda gerçekleşmesi için Genelkurmay ve AKP’yi hizaya çekmesi gerektiğini” söyledi.
‘’Demokratik kamuoyu oyuna sahip çıkmalı. Oyunu kullanmalı, bir de oyuna sahip çıkmazsa işte her türlü hileyle yok edilebilir’’ diyen Kalkan, Erdoğan’ın AKP’ye üst, Genelkurmay‘ın ise AKP’ye yan başkanlık yaptığını savundu.
AKP’nin her seçimde hile yaptığını iddia eden Kalkan şöyle dedi: ‘’Seçim sürecine müdahale başlamıştır, bu durdurulmalı ve her şeyden önce hükümet bu konuda seçimin güvenliğini sağlayacağına dair açıklama yapmalı. Sağlayamayacaksa seçimden vazgeçmeli.
Şimdiye kadar polis terörüyle bu işleri yürütmeye kalkıyorlardı, şimdi Genelkurmayı, orduyu devreye koydular ve bu tehlikeli bir durumdur.
Seçimi sabote etmeye çalışanlar var. Genelkurmayın mevcut açıklaması bir provokasyon, sabote etme açıklamasıdır. Herkes buna tutum almalı.
Erdoğan’ın Harp Akademisi’ne gidip özeleştiri vermesi ardından Genelkurmay Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’la birlikte ortak bir politika yürütmek üzere faaliyete başladı.’’
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan MED NÛÇE’de yayınlanan Politik Alan programında Ersin Çelik'in sorularını yanıtladı. Kalkan’ın gündemdeki gelişmelere ilişkin yaptığı değerlendirmeler şöyle:
Gündemde önemli gelişmeler var, ama sıcak gelişme Ağrı’dan geldi, aslında bir süredir Türk ordusunun Kuzey Kürdistan’da hareketliliği vardı ve bu bir çatışmaya yol açtı. HDP’li Cezmi Budak ve gerillaların yaşamını yitirdiği belirtiliyor, bu atmosfer içerisinde bu operasyon ne anlama geliyor, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Henüz yeterince bilgimiz yok. Gerçekten de tartışılan ve beklenen bir durumdu. Böyle bir çatışmada, demokrasinin önemli bir ölçütü olarak görünen bir seçim sürecine girerken yaşamını yitirenleri, şehit düşenleri demokrasi şehidi olarak ifade ediyor ve görüyorum. Şehit düşenleri saygıyla anıyorum, yaralılara da sağlık diliyorum. Kimden gelmiş olursa olsun olayı yapanları da kınıyorum.
Süreçle uyumlu bir olay ve durum değildir. Genelkurmay Başkanlığı adına yapılan açıklamalar aslında her şeyi ele veriyor. Son derece bilinçli, planlı, örgütlü bir askeri operasyonun, saldırının olduğu anlaşılıyor. Böyle bir ortama kan bulaştırma, gözyaşı bulaştırmak, kavgayı katmak için bilinçli olarak Genelkurmay tarafından planlanmış bir olay gibi görünüyor. Çünkü bunun başka izahı yok, zaten kendileri diyorlar “biz biliyorduk, planladılar, operasyon yaptık.” Niye yaptınız? diyor: “Teröristler toplantı yapacaklardı!” Peki nereden öğrendin? Demek ki biliyorlar. Diyorlar ki, “seçim propagandası yapacaklardı.” Bizzat Genelkurmay‘ın açıklaması, yaptığı operasyonu başlayan seçim süreciyle bağlantılandırıyor. Orada toplananların seçim propagandasını yapacağını söylüyor ve bir de HDP adına seçim propagandasının yapılacağını söylüyor.
Bu durumda Genelkurmay‘a sormazlar mı, nereden biliyorsun HDP propagandasının yapılacağını? Farz edelim ki, bütün bunların hepsi doğru, peki HDP ile Genelkurmay rakip iki parti midir? HDP bir partidir, adaylar gösterdi seçime giriyor, Genelkurmay bir parti midir, seçime mi giriyor ki, HDP’yi engellemeye çalışıyor? Ya da şunu sormazlar mı, Genelkurmay Başkanlığı hangi partidendir? HDP’yi engellemek için herkesten önce saldırıya başladıysa o zaman hangi partiyi destekliyor, kimi destekliyor? Bu durum aslında ortada ciddi bir provokasyonun, seçim sürecine dönük bir provokatif girişimin var olduğunu ortaya koyuyor. Zaten bu konuda bir süreden beri tartışılan durumlar yaşanıyordu. Örneğin Önder Apo, ‘Eşme ruhu’ dedi, Genelkurmay tepki gösterdi. Sanki bir siyasetçi, bir ideolog, bir parti başkanlığı gibi müdahaleye başladı. Gitti Eşme’de resim çektirdiler derhal operasyonlara başladılar. Mardin’de, Botan’da, Zagros’ta sınır hattında keşif uçakları, savaş uçakları, toptu tank atışları… Son bir ay içerisinde Genelkurmay Başkanlığı’nda bir hareketlenme vardı.
Özellikle Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın Harp Akademisi’ne gidip özeleştiri vermesi ardından Genelkurmay Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’la birlikte ortak bir politika yürütmek üzere faaliyete başladı. Bir taraftan sürece Tayip Erdoğan’ın karşı olduğunu söyledi. Çözüm sürecine, müzakere sürecine karşı olarak müdahale etti, AKP hükümetini durdurdu, deyim yerindeyse hizaya çekti. Onu destekleyen olaylar Genelkurmay Başkanlığı tarafından geliştiriliyor.
Durum hassas. Özellikle seçim sürecinden önce 28 Şubat Dolmabahçe açıklaması ile birlikte Önder Apo uyarı yapmıştı. “Bu tarihi bir gelişmedir buna karşı olanlar çözüm sürecine, demokratikleşmeye, Kürt sorununun çözümüne karşı olanlar buna karşı saldırı yaparlar, dikkatli olmalıyız, tedbirli olmalıyız” diye uyarılar yaptı. Önder Apo’nun uyarıları doğrulandı. Sadece bu değil, Cumhurbaşkanlığından müdahale geldi. Arkasından 31 Mart’ta adliye baskını oldu, İstanbul bir günde savaş alanına döndü. Erdoğan’ın çözüm sürecin gelişmesine engelleyici müdahalesi gündemden düşürüldü. Şimdi onu aşmak üzere partiler yeniden hazırlık yaptılar, listeler oluştu, listeler Yüksek Seçim Kuruluna verildi, kamuoyuna duyuruldu. HDP adaylarını kamuoyuna açıklamaya çıktığı günde Ağrı’da bu saldırı gelişti. Bunlar tesadüfü değildir.
Doğrudan seçimle bağlantısı var mıdır?
Evet, sadece seçimle bağlantılı değil, HDP’nin propaganda çalışmalarına karşı bir saldırıdır. HDP’nin kamuoyuna adaylarını açıkladığı gün oluyor, yapanlar da diyorlar ki, “HDP’nin propagandasına izin vermemek için” yaptık. O zaman Genelkurmay taraftır. Genelkurmay Başkanlığından herkes izah istemeli, şimdiden seçime gölge düşürülmüştür. Bu gölge Genelkurmay Başkanlığı gibi güvenlikten sorumlu olan, devletin memuru olan bir kesimden geliyor. Herhangi bir siyasi çevreden şuradan buradan değil, buna hattı da yok, yasal olarak, hukuki olarak hukuku da yoktur. Aslında bir AKP var Hükümet ve Başkanlığı, bir onun Cumhurbaşkanlığı var ‘AKP’nin üst başkanlığı’ deniliyor, bir de yan başkanlığı var Genelkurmay öyle anlaşılıyor ki böyle bir durum AKP’ye yan başkanlık oluyor.
Tümüyle sürece karşı seçime, seçimde demokratik güçlerin propaganda etmesine, gelişmesine, olası seçimi kazanma ihtimaline karşı bir saldırıdır. Buradan açığa çıkmıştır ki, bu Genelkurmay Başkanlığı, HDP’nin seçim kazanmasını istemiyor, HDP’nin seçim propagandasını istemiyor. Bunu açıklamalı izah etmeli, niye karşı? HDP’ye karşı propaganda yapma hakkı, Anayasa çerçevesinde kendisinde var mı? Yoktur. Devlet memurlarının buna karşı çıkma hakları, şansları yoktur. Dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığı‘ndan ciddi tehdit gelişmiştir.
“PKK’liler bunu yaptı” deniliyor, ben PKK yönetimiyim, böyle bir kararımız yok, böyle bir çalışmamız yoktur. HDP Eşbaşkanlığı “taraflar açıklama yapsınlar” dedi. Evet, ben açıklama yapıyorum. Biz olaya bulaştırılıyoruz, öyle bir şey yapmış değiliz, kesinlikle net kararımız var. Ne öyle bir stratejimiz ne taktiğimiz vardır. Önder Apo uyardı, yönetimimiz defalarca tartıştı, kararlar aldı, Merkez Karargahın açıklamaları oldu, uyarıları odu. Gerilla belli bir plan, karar, taktik politika temelinde hareket ediyor. Önder Apo’nun yürüttüğü süreci desteklemek üzere onlara verilmiş talimatlar var.
Fakat sorun aslında bu değil, açıkça Genelkurmay‘dan gelen açıklamalar olayı aydınlatıyor. “Biz biliyorduk, biz planladık HDP propagandası olacaktı onun için yaptık” diyor. HDP’lileri de vurdular. Bu bakımdan Genelkurmayı birilerinin durdurması lazım. Gerçekten sivil siyasete inanan, 7 Haziran’da demokratik siyasi yarış olmasını isteyenler Genelkurmayı durdurmalılar, hizaya çekmeliler, yasal hizaya çekmeliler. Cumhurbaşkanı Anayasayı dinlemiyor, Genelkurmay Başkanı yasa-anayasa dinlemiyor, vatandaştan da yasalara ve anayasalara uygun davranması isteniyor, bu mümkün mü? Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı yasa ve anayasayı dinlemezse vatandaş dinler mi, başka kesimler dinler mi? Dinlemezler.
Şunu kimse söylememeli: “PKK yasalarımızı zorluyor.” Hayır, 22 Mart 2013’ten bu yana gerilla ateşkes sürecindendir, eylemsizlik ve çatışmasızlık durumunda iki yıl bir aydır bu durum devam ediyor, şimdiye kadar da birkaç misilleme dışında ki, -onlarda kamuoyuna açıklanmıştı karargahımız- onun dışında herhangi bir çatışmasızlık ya da ateşkesi ihlal edecek bir pratik gerilladan gelmemiştir.
Şöyle yapılıyor, bir dayatma vardır, “PKK silah bıraksın” Cumhurbaşkanı her yerde konuşuyor basında tartıştırıyorlar silah bıraksın. Niye bıraksın, ne oldu ki bıraksın? Şimdi Önder Apo, “niyet belirtiyorum” diyerek, “Eğer demokratikleşme adımları atılacak, demokratik çözümün önü açılacak, müzakere süreci başlayacak, on başlıkta mutabakat olacaksa ben PKK’yi kongreye çağırmaya hazırım, silahlı mücadeleyi Türkiye’de otuz yılı aşkın süredir uyguladığımız silahlı mücadeleyi durdurmaya onun yerine siyasi mücadeleyi koymaya hazırım” dedi. Bu kadar açık bir durum var.
Buna karşı yapılan nedir? Biz demokratikleşme filan yapmayız, çözüm sürecinden yana değiliz, müzakereyi geliştirmeyiz, ama PKK silahı bırakacak teslim olacak! Bir teslim ol dayatması var. PKK silah bırakmazsa güya bu tür operasyonlarla herhalde Genelkurmay Başkanlığı kamuoyu üzerinde, hareketimiz üzerinde baskı uygulayarak silah bırakmaya zorlamak istiyor. Genelkurmay Başkanı herhalde geçmişi unutmuş görünüyor. PKK yeni doğmadı, gerilla Kürdistan’da yeni değil, otuz sekiz yıldır bu mücadele var, otuz iki yıldır da resmi elbiseyle açık silahlı Kürdistan dağında gerilla var, bu ordu çoğu zaman dağa çıkamadı, hala da birçok yere çevreye çıkamıyor. O bakımdan bu tür tutumlar herhangi bir sonuç vermez bunlar boş çabadır. Eğer, bununla kamuoyunu etkileriz, PKK’yi suçlarız, “PKK eylem yapıyor, olayları geliştiriyor” diye baskı oluştururuz, mücadeleden vaz geçiririz sanılıyorsa, bu yanılgı olur.
Şimdi AKP töhmet altında, Genelkurmay HDP’nin seçim çalışmalarını engellemeye başladı. AKP buna dayanarak seçim kazanırsa diyebilir mi, “demokratik yarış ve seçim oldu, ben kazandım.” AKP’nin kazanması o zaman Genelkurmayın zoruyla olur, silah zoruyla kanla kazanılan seçim demokratik seçim olmaz.
Ağrı’daki gelişmeler daha netliğe kavuşmadan AKP’nin yetkili isimleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a paralel açıklamalar yaptılar. Yalçın Akdoğan ve Davutoğlu, Efkan Ala açıklamalar yaptılar. HDP bir Türkiye partisi olamaz biçiminde bir kampanyaya da benzettim, sanki böyle bir propaganda var. Bu argümanla ne yapılmak isteniyor?
Neden olamaz! Buna kim karar veriyor Yalçın Akdoğan mı, karar veriyor AKP Hükümeti mi karar veriyor? Yoksa Türkiye toplumu halkları mı karar veriyor? Niye olamaz, niye HDP engellenmeye çalışılıyor? Aslında olması istenmiyor, korkuluyor. AKP’nin ödü patlıyor HDP yükseliyor, gelişiyor diye, Türkiye’ye demokrasi gelecek diye, AKP’nin sultası yıkılacak diye ödleri patlar hale gelmişler. Her türlü yalana dolana başvuruyorlar ve baskı şiddet uyguluyorlar. Şimdiye kadar polis terörüyle bu işleri yürütmeye kalkıyorlardı, şimdi Genelkurmayı, orduyu devreye koydular ve bu tehlikeli bir durumdur. Herkes bilsin ki, böyle giderse durum tehlikelidir.
Seçimi sabote etmeye çalışanlar var. Genelkurmay‘ın mevcut açıklaması bir provokasyon, sabote etme açıklamasıdır. Herkes buna tutum almalı. Eğer yarın durum farklılaşırsa kimse bizi sorumlu tutmasın. Biz açıkça deklere ettik, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı HDP’yi kutladı, “demokratik seçim olacak” dedi. Seçim sürecinin sağlıklı geçmesi için her türlü siyasi yaklaşımı, fedakarlığı göstereceğini ilan etti. Bir tarafta KCK’den bu açıklama geliyor, diğer taraftan Genelkurmay Başkanlığından bu saldırı geliştiriliyor. Durum son derece nettir. Bunu hiç kimse PKK’nin ve gerillanın üzerine atmamalı, ortada açık bir provokasyon var.
Genelkurmay bir süredir bunu yapıyor. Şimdi deniliyor ki, “bu AKP’ye karşıdır, işte darbe mekaniği var, kontrgerilla bunu yapıyor, derin güçler darbeci güçler düğmeye basıyorlar.” AKP’de kendisini böyle savunuyor, bunu duyuyoruz. Eğer böyleyse peki AKP niye buna karşı çıkmıyor? Karşı çıkmıyor, bu olaylara tersine sonuçlarından siyaseten faydalanmaya çalışıyor, siyaseten bunların sonuçlarından çalışmak demek bunlardan medet ummak demektir. Böyle olmazsa karşı çıkar.
AKP kimseyi ahmak sanmasın. Medyanın gücünü ellerine alarak tekel kurmuşlar ‘ne söylersek propaganda ederiz, kamuoyuna o yansır, toplumu manipüle ederiz’ hesabı içerisindeler. Ama az olur kendileri kadar olmaz ama birileri gerçekleri ortaya çıkartır derler ya, “yalancının mumu yatsıya kadar yanar.”
“Seçim manipüle edilebilir” dediniz, yine bu süreçte Ergenekon, Balyoz tutukluları tahliye edildi, berat edildi, ama Ergenekon soruşturmasında ortay acıkan belgelerle de şu da kanıtlanmıştı: 99 yılında Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin HADEP tarafından kazanılmasına rağmen müdahaleyle alındığını… Şimdi bu açıdan önümüzdeki seçime iki aydan az bir süre kaldı. Böyle benzer provokasyonların devam edeceği de anlaşılıyor. Buna karşı ne toplum ne yapmalı?
Toplum tedbir geliştirmeli özellikle siyasi partiler, demokratik kuruluşlar bu konuda tavır ortaya koymalılar. Örneğin Ağrı olayı üzerinde durulmalı, Genelkurmay‘ın üzerine gidilmelidir. Genelkurmay durduk yerde kendi kendisine senaryolar tezgahlayarak savaşa başlıyor. O halde herkes bu gerçeği görüp birlik halinde Genelkurmayın bu tutumuna karşı çıkmalılar, buna karşı mücadele etmeliler. Toplumu da bu konuda uyarmalılar. Toplum barış istiyor, demokratik seçim istiyor, demokratik çözüm istiyor. O nedenle yapılması gereken gerçekleri görmek, el birliği etmek derhal olayları araştırıp bu provokasyonları yapanların yakasını tutmak, teşhir etmektir. Biz isek bize de yapsınlar açıkça deklere ediyorum, ama ortada gerçekten de durumu provoke eden çevreler var. O halde toplum gerçekten uyanık olmalı, duyarlı olmalı. Seçim sürecine müdahale başlamıştır, bu durdurulmalı ve her şeyden önce hükümet bu konuda seçimin güvenliğini sağlayacağına dair açıklama yapmalı. Sağlayamayacaksa seçimden vaz geçmeli. Güvenli olmayan bir seçim ortamında kendisini ‘kazandım’ diye seçimi ilan ettirirse, Ortadoğu’da yüzde 99 oy alıyorlar, öyle oy alan bir parti durumuna düşer.
Her seçimde hile oldu, sadece Mersin’de değil ki, biz biliyoruz geçen seçimlerde Kürdistan’da yüzde 75’in üzerinde oylar çıktı, yüzde 60’a düşürdüler, 150’den fazla belediyeler alındı, devletin resmi belgelerinde bu ortaya çıktı, ama onlar 100’ün altına düşürüldü. Kürdistan’da seçimlerde her zaman hile yapılıyor, oylara müdahale ediliyor. Bu bakımdan o zaman demokrasiye inanan bütün siyasi güçler, demokratik güçler bu duruma karşı müdahale etmeliler. HDP daha etkili çalışmalı, Kürdistan’daki demokratik kamuoyu oyuna sahip çıkmalı. Oyunu kullanmalı, bir de oyuna sahip çıkmazsa işte her türlü hileyle yok edilebilir.
HDP bu süreçte aday listesini topluma sundu, bir fotoğrafta oraya çıktı bir bütünlükte ortaya çıktı çokta tartışıldı ve bu yükselişine ivme kattı. Siz genel planda HDP’nin listesini nasıl gördünüz?
Aslında programa buradan başlamak gerekiyordu, kutlamamız gerekiyordu, yeni bir demokratik yarış mücadele süreci başlıyor herkese başarı dilememiz gerekiyordu; ccedil;in herkes çalışmalı. Eleştiriler varsa onlar seçim sonrasına bırakılmalı. Şimdi herkes el birliği ederek gerçekten de Türkiye’yi demokrasiye götürmede mecliste başarılı çalışma yapmaya aday hazır bu listeyi 7 Haziran’da başarılı kılmak için el birliğiyle çalışmalı. Gerçekten de renkli bir liste, çoğulcu bir liste işte kadınların listesi, gençlerin listesi, emekçilerin listesi, halkların listesi, inançların listesidir.
HDP aday listesini şöyle tanımlayabiliriz: Kadınların, gençlerin, emekçilerin, halkların ve inançların listesi. Türkiye sınırları içerisinde var olan bütün toplumsal kesimler etnik olur, dini olur, mezhepsel olur, sınıfsal olur, cins olarak olur hepsi yeterince temsil buluyor. Yeni bir görüntü, şimdiye kadar böyle bir görüntü hiç ortaya çıkmadı. HDP bunu başardı. Çıkardıkları resim çok iyidir. Türkiye’yi demokrasiye kesinlikle taşıyabilir. Bu bakımdan bu listenin 7 Haziran’da önemli bir zafer elde etmesi kesinlikle Türkiye’yi demokratik devrime götürecektir.
Diğer türlü mücadeleler yürüdü, silahlı direnişler oldu, siyasi mücadeleler oldu, ideolojik mücadele oldu. 45 yıldır Türkiye demokrasi ile oligarşi diktatörlük arasında mücadele yaşıyor. Şimdi artık sonuç alma zamanı. Türkiye, Ortadoğu’nun bazı yerlerinde ortaya çıkan bireysel diktatörlükler ya da Amerika’da diğer yerlerde Asya’da ortaya çıkan oligarşik diktatörlükler gibi olamaz. Türkiye demokratik olmak zorunda, Türkiye’ye demokrasi yakışıyor, Türkiye’nin sorunlarını demokrasi çözebilir. Türkiye toplumu demokrasiyle yaşayabilir. Bu bakımdan 45 yılda her türlü saldırıya, katliama, hileye başvurmasına rağmen demokrasiyi ezemediler, demokratik güçleri geriletemediler. Tersine Kürdistan’da direndi, Türkiye direndi, işçiler direndi, memurlar, emekçiler, gençler, kadınlar direndi. İşte şimdi hepsi el birliğiyle gerçekten de demokratik özgürlükçü bir toplum kurmak, yerel demokrasiye dayalı bir yeni Türkiye ortaya çıkartmak için el birliği ederek HDP’de birleştiler. Bütün bu mücadelenin sonuçları 7 Haziran’da seçimle bir devrim zaferine dönüşebilir.
İşte şimdi 7 Haziran gerçekten de Türkiye demokrasinin böyle bir zaferi elde etme, demokratik devrimi zaferle taçlandırma imkanı var. İki ay azda değil, eğer bütün demokratik çevreler aralarındaki ideolojik ayrılıkları bir yana bırakarak HDP’de birleşirler, AKP’yi düşürmek, CHP-MHP’nin koltuk değneği olmasını boşa çıkartarak Türkiye’yi demokratik bir yönetime taşırmak için el birliğiyle seferberlik düzeyinde çalışırlarsa bu iki ayda Türkiye’de her şeyi değiştirebilirler.
2002’de AKP nasıl çıkış yaptı? Koşullar uygundu, onu değerlendirdi ve etkili bir çıkış yaptı. Benzer bir çıkışı çok daha güçlü bir biçimde demokratik güçlerin yapmaması için hiçbir neden yoktur. İşte Yunanistan örneği, nasıl çıkış yaptı sol demokratik güçler hiç kimse ihtimal bile vermiyorlardı, hep iki parti arasında iktidar değişir sanıyorlardı bütün dengeleri sarstı. Türkiye de sarsabilir. Bir defa zafere inanmak lazım. İkincisi, aradaki ayrılıkları ideolojik eğilimleri bir yana bırakarak demokratik siyasette birleşmek lazım. Üçüncüsü de, örgütlü planlı çalışmak gerekiyor halka gitmek, topluma gitmek önemli oluyor.
Demokratik siyaset çalışması yapanlar için şunları söyleyebilirim: Halkçı olmalılar, toplumcu olmalılar, toplumun bir parçası olduklarını onlardan ayrı olmadıklarını sözleriyle, davranışlarıyla tam göstermeliler. Birde toplum dürüstlük istiyor, açıklık istiyor söyledikleri gibi olmalılar, olduklarını söylemeliler. Sözleriyle davranışları bir olmalı, bu çok çok önemli. Bir şey daha söyleyelim, toplum kolektif liderlik istiyor, kolektif liderliği ortaya koyabilmeliler. Eşbaşkanlık bu konuda önemli bir adımdı, ama sadece bu yetmez kolektif olmak, kolektif bir liderlik biçiminde kamuoyunun karşısına çıkmak önemli. Böyle AKP-CHP-MHP’nin ortaya çıkardığı tekçi, hegomonik liderlikten uzak durmalılar.
HDP’ye şunu tasfiye edebilirim: hiçbir yerde tek bir konuşmacısı olmamalı. Halkın karşısına birer kişi çıkmamalı, ekip ekip çıkmalılar. Birlik halinde, büyük bir coşkuyla herkes hitap etmeli. Toplum kolektif bir liderliği karşısında görmek istiyor. Kendisinin toplum olarak siyasette olduğunu görmek istiyor, toplumun siyasete taşınması da kolektif liderliktir. Ekip ruhudur, ekip davranışıdır. Yönetim olarak çalışmalılar. Toplumun yaşam ilkelerini siyasete taşımalılar.
HDP’nin önceki seçimlerde girmesinin engellendiği yerlerden birisi Karadeniz’di. Şimdi Karadenizli adaylar, devrimci demokratlar Kürdistan’da seçilebilir yerlerden aday gösterildi. Bu bağlamda Karadeniz’de seçim çalışmaları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Karadeniz’ e dönük şunu söyleyeyim: Son 30 yıldır, 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana Karadeniz’de çok sistemli bir özel savaş uygulandı, psikolojik savaş yürütüldü. Karadeniz toplumu bu değildi. Biz öncesini de biliyoruz. 70’ler Karadenizini biliyoruz; Mahir Çayanlar, Haki Karerler, Kemal Pirler Karadenizliydiler. Mahir Çayan devrim önderliği olarak ortaya çıktı ve herkese de bunu kabul ettirdi. Demokratik devrimin önderi Mahir Çayan Karadeniz’den çıktı. Tek o mu çıktı, hayır! Karadeniz toplumu öyledir. 70’li yıllarda Karadeniz devrimci demokrasinin kitlesel olarak tabana indiği, en yaygın yaşandığı alanlardı. 12 Eylül darbesinden önce bir çok alanda demokratik güçler kendi kendilerini yönetiyorlardı. Terzi Fikriler çıktı ortaya. Samsun’un, Ordu’nun bir çok ilçesinde demokratik güçler, yönetim düzeyine geldiler. Şimdi özel savaşla, devlet eliyle, bilinçli bir propagandayla bu durum tersine çevrildi. Öyle yaptılar ki, faşizmin, milliyetçiliğin, şovenizmin merkezi konumuna düşürmeye çalıştılar…
Bu Karadeniz’in gerçeği değil, son derece bilinçli ve planlı bir özel savaşın sonucunda ortaya çıktı. Bu Karadenizliler iyi bilmeli, iyi görmeliler, biraz geçmişi irdelemeliler. Karadeniz’i Kürde düşman et, Ruma düşman et, diğer bölgelere düşman et, böylece bir Karadenizlilik yaratılarak; aslında bunu yaratanlar bir de alaya alıyorlar… bu oyunu Karadeniz bozmalı.
Kürtler bu oyunun bozulmasını istiyor. HDP bu oyunu bozmak üzere gerçekleri gördü ve bir siyaset geliştirdi. Gezmek, görmek istediler, örgütlenmek istediler. Ama dendi ki, HDP’ye karşı çıkıyor, buna ben kesinlikle inanmıyorum. Ahmet Türk ve diğerleri gitmediler, bazıları saldırdı, sokmak istemediler, “işte bak toplumdan tepki oluyor” dediler. Toplum tepki duymuyor, o saldırıların hepsini MİT düzenledi, kontrgerilla düzenledi, hepsi polisti. Sivil olarak halk yapıyor, diyorlar ya da MHP’liler yapıyor diyorlar. Aslında ne halk ne de MHP yapıyor, ben MHP’lilerin yaptığına inanmıyorum. Polis yapıyor, özel savaş merkezi yapıyor. Karadeniz’i bu duruma getirenler, onu değiştirecek bir demokratik bilincin alana girmesini engellemek istediler. Bu bakımdan bu oyun bu seçimde bozulmalıdır.
Bir Ermeni’yi İstanbul’da vurdular; Hırant Dink. Bunu Karadenizlilere yaptırdılar, Karadenizlileri lekelemeye çalıştılar. Bu bir kontrgerilla saldırısıydı…
Fenerbahçe Otobüsüne saldırı da benzer değil mi?
Evet, o da seçime dönük provokasyonların bir parçası olarak görmek lazım. Futbol hassas bir alan. Fenerbahçe etkinliği olan bir kulüptür. Saldırısı sonrası FB kulübü “futbol oynamayacağız” diyorlar. Futbol oynanamayan bir ülkede seçim olur mu? Hükümet bu sorunları çözmeli. Bütün bunların hepsi tehlikeli bir gidişattır. Demokratikleşmeyi, olası bir 7 Haziran seçiminde demokrasinin zaferini engellemek için ortaya çıkan saldırılardır. Provokasyonların hepsi demokrasinin zafer kazanma ihtimaline karşı yapılmaktadır. Buna Karadeniz’i alet etmek istiyorlar. Karadeniz demokrasinin merkezi olmalı. Karadeniz halkı yoksul, emekçi bir halktır. Empoze edilen şoven milliyetçilikle kazanılacak bir şey yoktur. O bakımdan HDP’ye sahip çıkmalılar, HDP’nin en çok geliştiği ve sonuç aldığı bölgelerden birisi Karadeniz olmalı.
Bu süre zarfında önemli bir gelişme de, HDP İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder ile yine HDP’li parlementer Leyla Zana’nın Güney Kürdistan ziyaretleri oldu. Ulusal Kongre temelinde Sayın Öcalan’ın mektubunu da ulaştırdılar. Güney Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin de konuya ilişkin açıklaması da oldu, ama bir de Güney Kürdistan Yönetimi’nin Şengal politikasının değişmediği, Şengal’e yönelik baskı politikasının arttığı da görülüyor. Bu çelişkiyi ve Ulusal Kongre konusunda yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hassas bir konu. Fakat önemli bir konu. Doğrudan Önder Apo yürütüyor, biz Önder Apo’nun yürüttüğü çalışmalara sonuna kadar bağlıyız ve onu başarıya götürmek için daha doğru, derin anlamaya ve pratikte uygulamaya da çalışıyoruz. Bu anlamda bizden yana bir engel yok… Ortadoğu'da iki proje öne çıktı; bir tanesi Ortadoğu’yu daha fazla bölüp parçalayarak çatıştırma projesi. Bunu savunan küresel güçler ve bölgesel güçler var. Ortadoğu’yu felakete götürecek bu proje karşısında tek alternatif var, o da Demokratik Ortadoğu Konfederalizm’dir. Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Modernite çizgisinde demokratik ulusa dayalı Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi. Ortadoğu halklarının kardeşçe, bira arada özgürce kendilerini örgütleyerek yaşayacakları bir demokratik sistem.
Böyle bir demokratik Ortadoğu ihtiyacı olduğu ortamda Kürdistan kilit bir ülke konumundadır. Arap aleminde, Suriye’de, Irak’ta demokrasinin gelişmesi, demokratik Irak ve Suriye’nin oluşması Kürt sorunun çözümüne bağlı. İran’ın ve Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorunun çözümüne bağlı. Kürdistan Ortadoğu demokratikleşmesinin kilit alanı, çözüm yeridir. O halde Kürtlere bu konuda önemli bir rol ve sorumluluk düşüyor. Bunun gereğini Kürtler nasıl yerine getirirler? İki şeyle; birlik ve demokrasi. Bu da bir birine bağlıdır. Birlik olmak demokrasi ile olur. Ancak Kürt zihniyeti ve siyaseti demokratikleşirse Kürt birliği yaratılabilir… Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi için Kürt demokratik birliği bir çekirdektir, temeldir.
Böyle bir birlik de demokrasisiz olmaz. Kürt demokrasi geliştiği ölçüde Kürt birliği oluşuyor. Demek ki ulusal kongre demokratik olmak zorunda. Demokratik olabilmesi için de Kürt siyasetinin zihniyet ve politika olarak demokratikleşmesi lazım. Buna karşı direnç var. Demokratikleşememe eğilimleri var. Dar, hegemonik, merkezi, iktidarcı yaklaşımlar, bunda ısrar eden partiler var, liderlikler var. Demokratikleşmeyi etkinliklerinin, egemenliklerinin kaybolacağı bir sistem olarak görüyorlar. Bu durumu aşamıyoruz, sorun da bu.
Önder Apo yoğun bir çaba içerisinde, yönetimimiz çalışıyor. Hareket olarak Kürt birliğinin, bütün Kürt siyasi güçlerinin, partileri, kişileri, hepsini içine alacak bir ulusal kongrenin hemen toplanmasını gerekli ve acil görüyoruz. Bu ulusal kongre Kürtler arası sorunları çözecek, bölgesel sorunları çözecektir. Bazı güçler diyorlar ki: “sorunlar çözülsün ondan sonra ulusal kongreyi toplayalım.” Bu arabayı atın önüne koşmaktır. Zaten ulusal kongre bu sorunları çözmek için gerekiyor. Bu sorunlar var olduğu için birlik ve demokrasiyi temsil eden Kürt Ulusal Kongresi’ne ihtiyaç duyuluyor. Kongre toplanacak, bu sorunlar tartışılarak çözülecek.
O belirttiğiniz sorunlar da bunun için ortaya çıkıyor. Şengal sorunu diye bir sorun yok, Şengal’in ne sorunu var? DAİŞ faşizmi saldırdı ve güvenlik sorunu var, kendi kendisini örgütlemesi, koruması ve yaşatması sorunu var, özgürlük sorunu var. Bunu nasıl yapabilir, örgütlenerek, kendi öz yönetimini kurarak, öz savunma güçlerini geliştirerek, kendi güvenliğini sağlayarak yapabilir. Bunu yapmaya kalktı mı, “siz ayrılıyorsunuz, yönetimimizi parçalıyorsunuz, Kürdistan’dan ayrılmak istiyorsunuz” diyorlar. Hayır, öyle değildir. Kürdistan merkezi olamaz. Güney Kürdistan ise hiç merkezi olamaz. KDP ve YNK anlaştı ve mevcut sistemi kurdular. Hala da ısrar ediyorlar, özellikle KDP bu konuda çok ısrarlı. Hala ısrar ediyor ki, AKP’ye bakıyor “Türkiye’deki gibi merkezi bir Kürdistan olacak” diyorlar, başkanlık kurmak istiyorlar. Bu mümkün değildir. Güney Kürdistan merkezi bir siyasi yönetim altında yaşayamaz, bir olamaz. Çünkü içinde birçok lehçe var, çok değişik halk toplulukları var; yani hem mezhebi, hem dini, hem milli etnik gruplar var. Kürtler de bir değiller: Behdinan var, Soran var. Sorani lehçede Kürtçedir, Behdini lehçe e Kürtçedir. Peki, nasıl bir ulusal dilde onu birleştirebilirsin?
Güney Kürdistan’da merkezi diktatörlük yaşayamaz. Güney Kürdistan’ı demokrasi birleştirir, yaşatır. Demokrasi de halkın yönetime katılması, yerel yönetimin güçlü olması demektir. Yani “Güney Kürdistan’ı Hewler’den yöneteceğiz, sadece yönetim Hewler’de olacak” dememek lazım. Şengal de, Kerkük de, Germiyan da, Duhok da, Süleymaniye de kendini yönetmelidir. Böyle olursa Kerkük de Kürdistan’a katılır, 36. Paralel güneyi de kendi örgütlülükleriyle, iradeleriyle güney Kürdistan birliğine katılırlar.
Şimdi demokratik gelişmelere, demokratik yerel yönetimlere “parçalayıcılık” diyorlar, kendilerini ise birleştirici sanıyorlar. 25 senedir Güney Kürdistan var, niye Kürkük’ü, Germiyan’ı kendine katamadı. Güney Kürdistan’da, Kürdistan’ın yüzde 45’i Hewler yönetiminin sınırları dışındadır. O zihniyet ve siyaset birlik yaratamıyor.
Kürtler Kerkük’te demokrasiyi savunsun, hem Kürtlerin hem Arapların, hem Türkmenlerin özgürce kendilerini örgütleyip demokratik özerklik temelinde bir Kerkük oluşsun, o Kerkük Güney Kürdistan’ın bir parçası olur. Şengal olur, diğerleri olur. Kısaca sorun demokrasi sorundur. Bu olmadıkça birlik olmuyor, demokrasiyi bölücülük olarak görüyor. Demokratik özerkliği, özyönetimi bölücülük, parçalanma olup görüp korkanlar var. Yanlış düşünüyorlar. Merkezi duruş, teklik parçalar, çoğulculuk parçalamaz.
Güney Kürdistan Bölge Yönetimi Ezidilere dayatmada bulunuyor, PKK’ye “demokrasiden vazgeçin” diye dayatmada bulunuyor. Niye biz demokrasiden vazgeçemeyiz. Bize kimse böyle dayatmada bulunmasın, Ezidilere böyle dayatmalarda bulunmasın. Ezidilik büyük bir soykırımdan kurtuldu, onları kurtaran PKK demokrasi oldu. Bütün dünya bunu kabul ediyor, lütfen Hewler yönetimi de kabul etsin! Şengal’i kim kurtardı? Oradaki gerillaya bazıları kalktı “işgalci güç” dedi. Utanmazlık bu! Ayıp değil mi? Bütün dünya “bu gerilla bu insanları soykırımdan kurtardı” diyor, o kadar şehit verdiler. Yoksa şimdi güney Kürdistanlılar dönüp bakamayacaklardı. KDP’nin peşmergeleri gibi davranılsaydı Şengal’de Kürtlük diye bir şey kalmayacaktı. Bunu herkes biliyor.
Topluma bir de AKP’nin yaptığı gibi darp milliyetçilik yayıyorlar, “Ezidiler örgütlenirlerse Kürdistan’dan kopacaklar” gibi. Hayır! Güney Kürdistan’a daha güçlü bağlanacaklar, ama demokratik Kürdistan’a bağlanacaklar, özgür iradeleriyle bağlanacaklar, Hewler yönetiminin baskısıyla, parasıyla değil. PKK olarak biz bunu savunuyoruz. Tehlikeler ve saldırılar var. Gerillayı ve peşmergeyi ortak bir komutanlıkta birleştirmeliyiz, Kürt Savunma Kuvvetleri bir olmalı, ortak bir komutanlıkta birleşmelidir. Buna çağrı yapıyoruz, ama güney Kürdistan’dan hala yanıt alamadık. Ulusal Kongre bunları gerçekleştirme toplantısı olacak. Şura gerillanın olsun, bura peşmergenin! Gelin Kürdistan’ı paylaşalım, diyorlar. Paylaşmayalım, hepsi hepimizin olsun, birlikte var olalım. Birlikte yaşayalım, birlikte yönetelim. Bizim o kadar yönetmede gözümüz de yok, ama halk kendi kendini yönetsin. Demokrasi de bunu ifade ediyor.
© Tüm hakları saklıdır.