20 Mayıs 2015 11:52
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Gülen cemaatine yakın medya kuruluşlarının yayınlarının engellenmesine yönelik talebine ilişkin olarak, "Savcı yetkisinin dışına çıkmış, suç işlemiştir. Bu talimatı uygulayan bürokratlar da suç işler" dedi.
Medya organlarına el koyma söylentilerine sert tepki gösteren Dumanlı, şunları söyledi:
"Eğer Müslümansanız, müminin malına göz dikmek müsadere etmek haramdır. Zaman gazetesinin bir kılına dokunun haram zıkkım olur. O eller kırılır kardeşim kırılır. Dünyada da ahirette de kırılır. Açık söylüyorum, eski medyaya kafanız çalışmasın. Şu an teknolojik imkanlar sayesinde bir Zaman'ın kılına dokunun, dijital ortamda milyon Zaman çıkar. Bunun hukukta 20 sene, 30 sene takipçisi oluruz, halk bunun takipçisi olur. Bunun arkasını bırakmayız. Bu dönem bin yıl sürmez. Normalleşildiğinde hukuk çerçevesinde bunun bedeli ağır ödetilir."
Bugün Tv'de Tarık Toros'un sunduğu 'Merkez Siyaset Özel' programında konuşan Dumanlı'nın açıklamaları özetle şöyle:
Sayın Savcı Serdar Coşkun bey hakikaten coşkun bir savcı beyefendi. Böyle bir yazı yazarak kanuni, hukuki görevinin dışına çıkmış ve yetkisini aşmış, suç işlemektedir. Savcı suç işler mi? Bal gibi de işler. Sayın Savcı şu yaptığı işle bir kaç suçu birden işliyor. Bir: Terör örgütü diye bir kavramla kişileri kurumları yaftalıyor. Hukukta bir adam bir adama 'terör örgütü' deyince terör örgütü olmaz. Bir savcı bir kişiye veya bir topluluğa 'terör örgütü' deyince terör örgütü olmaz. İddia eder, elindeki somut bilgileri belgeleri hazırlar. Kanunun savcının görevinin tarifini şudur: Savcı denilen kişi zanlıyla ilgili lehte ve aleyhte delil toplar. Kanun çok açıktır. Militan savcı olamaz, ha olur. Tarihte de çoktur. İsimlerini zikretmeyeceğim 28 Şubat'ın militan savcısı vardır, 60 Darbesinin militan hakimi vardır. Bir Yozgatlı olarak üzülerek söylüyorum, Hakim Salim Başol' de Yozgatlıdır. Bir dönemin muktedir savcılarını kimse hatırlamıyor ama mazlumlar hep hatırlanır. 'Sizi buraya tıkan kudret böyle yapmamı istiyor' diyen Salim Başol rahmetle yad edilmiyor ama Adnan Menderes hala gönüllerde dün ölmüşcesine dün şehit edilmişcesine dipdiri yaşıyor. Savcının görevi kanunda çok açık; zanlının lehine ve aleyhine delil toplayan. Lehte hiç delil toplamayıp sırf aleyhte delil topluyorsa bir savcı, tırnak içerisinde söylüyorum, hiç kimse kusura bakmasın, kimseyi de hedef göstermiyorum. Kural olarak söylüyorum.- bir savcı bir kitle veya bir kişi hakkında bir somut bilgi ve belgeyi göz ardı ederek mütemadiyen olumsuz şeyler düşünüyor, olumlu kanıtları delileri göz ardı ediyorsa burada bir yanlışlık var. Adalet duygusundan uzaklaşma var. İki: Terör örgütü dediğiniz şeyin kanunda yeri var. Terör tarifi yapılırken cebir ve şiddet. Çok açıktır bu. Eğer bir Cumhuriyet Savcısı bunu bilmiyorsa o diplomasını yırtsın, atsın onu. Kardeşim bir terör örgütü suçlaması yapacaksan cebir olacak şiddet olacak, silah olacak, bomba olacak. Yahu Allah'tan kork. Medya mensubu arkadaşlara söylüyorum, 'Hayatında karınca ezmemiş insanlara sabahtan akşama terör örgütü' derken Allah'tan korkmuyor musunuz? Hukuk bunu kabul etmiyor. Ergenekon meselesini söyleyeyim. Ergenekon'la ilgili bomba vardı, silah vardı fakat iddianame bile yazılmıştı. Deliller ortadaydı. Savcılık Hakimlik bizi uyardı, bütün medyaya dedi ki "'Ergenekon Terör Örgütü' diyemezsiniz." "Niçin diyemezmişiz" dedik. Evet henüz kesinleşmiş bir mahkeme kararı yoktu. Peki ne diyelim, 'iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü' ve biz ondan sonra bütün medya 'iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü'. Bakın elde silahlar var somut deliller, iddianame var. Buna rağmen Ergenekon Terör Örgütü diyemedik. Şimdi sabahtan akşama savcı, hakim veya gazeteci, siyasetçi 'terör örgütü, terör örgütü ' bir de isim takıyorlar. Ben de sana 'terör örgütü' deyince sen terör örgütü mü oluyorsun veya Türkiye'de binlerce savcı var. 12-13 bin Hakîm, bunun 3 katı da savcı olsa, bir savcı da kalksa dese ki "Falan da terör örgütüdür." O anda o terör örgütü mü olmuş olur? Suçtur bu. İnsanlar daha müdafaasını yapmamış, sen daha iddianameni yazmamışsın.
Ey Serdar Coşkun, daha iddianame yazmamışsın. İddianame yazsan bile mahkeme olmamış, müdafaa müdafaa hakkını kullanmamış. Hakim kararını vermemiş. Hakim kararını verse seni haklı bulsa bile Yargıtay'a gitmemiş, üst yargı yolları henüz denenmemiş, sen nasıl ve ne hakla insanlara terör örgütü kurucusu, üyesi, terör örgütünün medyası gibi bir şey söyleyebiliyorsun. Vallahi de billahi de tallahi de suçtur. Maşallah savcı bey savcılıktan çıkmış aynı zamanda hakim olmuş. Sen önce iddia edersin, savcının arkadaş. Devlet memurusun. Maaşını vatandaşın vergisiyle alıyorsun. Sevgili savcı bey, kardeşim, arkadaşım, hemşerim, o da Yozgatlı, Allah rızası için aklımızı başımıza toplayalım. Ben 20 senedir gazeteciyim, ben mesleğimi nasıl kanunlar çerçevesinde yapmak zorundaysam, savcı da hakim de gazeteci de siyasetçi de herkes kanunlar içerisinde vazifesini yapmak zorunda. Şimdi siz bir savcı olarak bunları yazabiliyorsanız, maşallah bravo. Savcısınız, hakimsiniz, üst mahkemesiniz, herşeyi yazıp çizmişsiniz. Kanunda böyle bir şey yok, savcının böyle bir yetkisi de yok. Türksat'a yazı yazma yetkisi de yok. Türksat bu emri yerine getirse, bu emri yerine getiren bürokrat da suç işlemiş olur. Adalet normal bir mekanizmaya döndüğünde, bu ülke normalleştiğinde hak hukuk ve siyaset taşları yeniden normalize olduğu zaman, bu savcı beyden de bu savcı beyin kanunsuz emrini -bir savcı bürokrasiye böyle bir yazı yazamaz- Anayasa'da çok açık, 28, 29, 30'uncu medya özgürlüğünü tarif eder. Medya özgürlüğü üzerinde çok sert yaptırımlar var. Savcı beyin bu yazısı da yanlıştır, bu yazıyı dikkate alacak Türksat, Ulaştırma Bakanlığı, RTÜK, kimse çok açık ve net söylüyorum suçtur, Anayasa ihlalidir. Anayasa insanların demokratik haklarını garantiye alırken, basın özgürlüğünü de garantiye altına alıyor. Basım özgürlüğünü yerle bir edip paspas yapmaya hiçbir hakim beyin de savcı beyin de hakkı yoktur. Bugün vaktiyle olduğu gibi 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da, 12 Eylül'de olduğu gibi "Bu iş bin sene sürer biz yaptığımızla yanımıza kar kalır. Hiç kimse bize dokunamaz, biz bir zırh altındayız" diye düşünüyorsa hayır.
Mutlaka uluslararası hukuk ve iç hukuk devreye girer hukuksuzluk bir gün mutlaka ama mutlaka bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa bir yıl, olmazsa 10 yıl bu Işın peki bırakılmaz. İnsanlar hakkında çalakalem terör örgütü demek bir suçtur, kim yaparsa yapsın. Ben sayın savcı beye rica ediyorum, lütfen, duyuyorsa hukukun çerçevesine lütfen dönün. Bunların hepsi hikaye, hatta orada ben biraz göz attım, 'halkı kutuplaştırıyor'. Savcı bey Allah rızası için, kardeşim bazı damat televizyonları, gazeteleri var. Orada insanların nasıl kutuplaştırıldığını görmek için yarim saat seyretmek yeter. Siz kanun insanısınız, devlet memurusunuz. Hukuk adamı bir siyasi partinin emrine girmez. Ankara savcısı olmak ile Türkiye Cumhuriyeti Savcısı olmak arasında yerle gök arasındaki kadar fark var. Elinizi vicdanınıza koyun. Elinizdeki kanunlara bakacaksınız, vicdani kanaatlerinize bakacaksınız, insanların mağdur olmaması için insanları dinleyeceksiniz, zanlıları dinleyeceksiniz. Sonra kanun size ne kadar yetki tanıyorsa o kadar yetki tanınacak. Açık söylüyorum Türkiye'de yayın yapan ve adı yandaş olarak zikredilen gazeteler, inanın Londra'da, Frankfurt'ta, Newyork'ta, Washington'da bir hafta yayın yapamaz. Neden biliyor musunuz? Suç işliyor. Ayrımcılık suçu işliyorlar. İnsanların hepsini bir çuvala toplayıp herkese bir yafta vuruyorlar. Bir paralel manyaklığı çıkardılar. Türk Ceza Kanunu'nun kaçıncı maddesinde paralel diye bir suç var. Paralel suçu nerede var? Açılan hiçbir davada da paralel diye bir şey yok. Efendim usulsüz dinleme diyor, Tahşiye'dir şudur budur akla hayale gelmedik, kulakları çınlasın Hidayet Karaca bugün 5'inci ayını dolduruyor. Ne var Allah aşkına dediğiniz zaman hiç ele avuca gelir bir şey değil. Dünyaya Türkiye'yi rezil etmeye kimsenin hakkı yok. Türkiye rezil oluyor. Bir dizi senaryosundan hareketle televizyon yönetecisinin 5 aydır hapishanede olması kadar üzücü, Türkiye'yi küçük düşürücü bir şey olabilir mi? Ortada paralel diye bir suç yok çünkü.
Bir dizi senaryosundan hareketle bir televizyon yöneticisinin,beş aydır hapishanede olması kadar üzücü, Türkiye'yi küçük düşürücü bir şey olabilir mi? Ortada paralel diye bir suç yok çünkü. Siz ille de kutuplaştırma arıyorsanız ben söylüyorum uluslararası hukuka göre, ayrımcılık, nefret söylemi bir suçtur. İnsanlara bir yafta vurup o insanlar hakkında sürekli bir şeyler söylemek, hangi grup olursa olsun insanları kategorize edip üzerine bir yafta koyup konuşmak uluslararası hukukta açık açık bir nefret suçudur. Ha daha önce zenciler buradan giremez diye Irkçılık yapılmış, ha bugün saçma sapan, kanunlarda yeri olmayan bir şey uydurulmuş. Hatta öyle uydurma ki "legal görünümlü illegal yapılar" pardon, nasıl bir şey bu? Hukukta yeri var mıdır? Çevirin bunu bir ingilizceye. Sizin arkanızdan teneke, davul, zurna çalarlar. Öyle bir şey yok. Ama sayın Savcı şayet bir kutuplaştırıcı yayın arıyorsa açsın baksın bazı gazetelerde nasıl kutuplaştırıcı yayın yapılıyor. Aylardır insanların zekasıyla alay eder gibi bir defa söylüyor, bir daha söylüyor, bir daha söylüyor. Tekzip yiyor vazgeçmiyor. İftira ettin diye insanlar konuşuyor. Şerefiniz, namusunuz, haysiyetiniz varsa çıkın ispat edin deniyor, ispat edemiyorlar. Yine yazıyorlar, yine konuşuyorlar, yine iftira ediyorlar. Savcı eğer harekete geçecekse asıl paralel orada. Harekete geçecekse, asıl insanları kutuplaştıran yayınlar orada. Kin ve nefret orada. Yukarıdan, aşağıdan artık nereden talimat alıyorlarsa öyle bir jargon gelişti. Bir Hakim Bey'i tutukluyorlar, bu ne kadar hukukidir tartışılır, HSYK nasıl bir emrin altına girmiştir, HSYK yarın bir gün tarih karşısında bunun hesabını nasıl verecektir bu tartışılır. Ama hadi tutukladınız diyelim o Hakim Bey'i, tanımam etmem, kardeşim onun doktor eşini niye çıkarıyorsun? Nereye geldi Türkiye? Haramzedelik bir yana bir de haramilik çıktı. Sabah'tan Akşam'a, el konacak diye laflar konuşuluyor. Ya bir kere siz Müslümansanız, İslama göre bir müminin malına göz dikmek ve müsadere etmek haramdır. Haram zıkkım olur sana, yedi ceddinden çıkar. Öyle bir ah alırsın ki ahirette yakanı kurtaramazsın. Meri hukuka yani şu anki hukuka göre de Anayasanın 29,30,31.maddesi açıktır. Mesela basın araçlarına el konması diye 30. Madde var sayın Savcının bunu bilmemesi, yandaş arkadaşların bunu bilmemesi mümkün değil. Çok üzülüyorum Tarık Bey, bunların çoğunu tanıyorum. bunlarla 10 sene arkadaşlık yaptık. Yazıklar olsun diyorum. Şimdi bugün bir tanesi oturmuş yazmış, "Buna el konacak", kardeşim bizi bununla korkutacaksın. Bir Zaman gazetesine el koyduğun zaman açık söylüyorum eski medyaya kafanız çalışmasın, bir tane matbaa var bir tane boya var, hayır. Şu an teknolojik imkanlar sayesinde bir Zaman'ın kılına dokunun, dijital ortamda milyon Zaman çıkar.
Seneye 30 yıl olacak, bir gazete 30 yıl yayın yapacak bir suça bulaşmayacak. 30 yıl içesinde 10 tane iktidar gelip gidecek. Sevenleri olacak, sevmeyenleri olacak. Tuzak kuranları olacak kurmayanları olacak...Bunun en ufak bir suçuna rastlamayacaksın, hakkında en küçük bir araştırma yapmayacaksın da bütün Başbakanlarla, bütün Cumhurbaşkanlarıyla, bütün devlet erkânıyla gazeteci olarak röportaj yapılacak, heyetlere gidilecek, hiçbir suçuna rastlamayacaksın da birden kafana saksı düşmüş gibi 17 Aralık'tan sonra bir anda orayı terör örgütü diye nasıl tanımlayabilirsin. Allah'tan korkun adama demezler mi, 30 yıldır faaliyet gösteren gazete terör örgütü değildi de şimdi mi terör örgütü oldu. Birisi çıkmış bugün televizyona, "Er ya da geç el konacak" diyor, o eller kırılır. Bu hukukta 10 sene, 20 sene bunun takipçisi oluruz. Halk bunun takipçisi olur. Siz zannetmeyin ki, aynı 28 Şubatçılar gibi bin sene sürecek bu. Hayır, bu işler normalize olduğunda, demokratize olduğunda bunun arkasını bırakmayız, uluslararası hukukta bunun arkasını bırakmayız. Şu anki medyanın yol açtığı imkanları binlerce, onbinlerce insan kullanır ve bunu size ağır ödetir. Ama böyle bir şeye teşebbüs ederseniz, haram işlemiş olursunuz, zulüm işlemiş olursunuz, hukuk dışına çıkmış olursunuz. Hukuk açıktır, bakın Anayasa diyor ki, "Kanuna uygun şekilde kurulan basın işletmeleri ve eklentileri ve basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez" TC anayasanın 30. Maddesi. Terörle mücadele yasasının basınla ilgisi olmayan, basınla ilgisi olmayan bir maddesini yanlış yorumlayarak, zorlayarak bana terör örgütü diyen herkese aynen iade ederim. Sensin terör örgütü derim. Paralel diyene, aynen iade ediyorum. Neden parelel oluyor muşum?
Ben üzülüyorum, şimdi bir tane arkadaş var, sağda solda ikide bir yazıp yazıp söylüyor. Ben geçen gün "Her dönemin bir Küçük'ü vardır. Yalnız bu Küçük hepsinden küçük" dedim. Bu arkadaş yememiş içmemiş televizyondan bana saldırıyor, "hayatın hapishanelerde geçecek" diyor...Ben Can Yücel'den bir atıfta bulundum. Can Yücel diyor ki "Küçüktür ama mide bulandırır" arkadaş atlamış hemen. Türkiye'de bir Küçük sen değilsin ki. Can Yücel deyince benim aklıma bir mısra geldi söyleyeyim eğer seyircilerimiz kusuruma bakmazsa, aflarına sığınarak, özür dileyerek. Diyor ki,"İt de çok, taş da çok. Yalnız it Kral'ın iti sıkıysa taşla" ben Can Yücele itiraz ediyorum, diyorum ki şair, bir iki kelimeyi değiştirmek istiyorum. "İt de çok taş da velev ki, it kralın iti olsun haksızsa taşla, saldırgansa taşla, zalimse taşla." Kardeşim bunu buraya getirmenin bir anlamı yok. Sabahtan akşama insanların malına göz dikmek ne demek? İnsanların gözyaşına göz dikmek ne demek? Bunun insanlıkta yeri var mı? Gazetecilikte yeri var mı? Müslümanlıkta yeri var mı? Müslümanın malı Müslümana haramdır, canı haramdır. Bunu yapan katildir. Hırsızlık yapmış gibi haram işlemiş olur. Hırsızlık da zaten önemli bir haram değildir diyorsanız onu da bilmem. Ama Müslümanın malına müsadere etmeye çalışmak eğer Müslümansan haramdır. Bir Cahiliye âdetidir. Bizim için önemli değil bunlar diyorsan sen bilirsin kardeşim, nasıl yaşarsan öyle dirilirsin, öyle haşrolursun.
Avrupa Birliği'nden gelen eleştiriler önemli. Türkiye'den gelen eleştiriler önemli. Sir Graham Watson'ın söylediği çok mühim bir şey var. Bugün kendi twitter hesabından bir açıklama yapıyor, diyor ki, “Medyayı susturmak, medyanın yayınını durdurmak, medyaya el koymak gibi suçlar Türkiye ekonomisini çökertir, tıpkı Rusya'da olduğu gibi.” diyor. Herkes aklını başına almalı, Ali Babacan bunu duymalı, Mehmet Şimşek bunu duymalı. Ticaretle ilgili bakanlar bunu duymalı. Ahali-i saray bunu duymalı. Ticaretimizin kısm-ı azamı, büyük kısmı Avrupa'yladır. Avrupa'nın en başında, liberallerin lideri diyor ki, “Eğer öyle bir şey yaparsanız, Türk ekonomisi çöker, çok büyük zarar görür, tıpkı Rusya'da olduğu gibi.” Aynı şeyi Avrupa Birliği görüşmelerini devam ettiren yetkili söylüyor, diyor ki, “Biz Türkiye'ye ile yeni fasıllar açmak istiyoruz ama bir tek şartımız var medya özgürlüğü tartışma bile kabul etmez, tartışılmaz.” Yeşillerin başkanı Rebecca Harms konuştu. Dedi ki, “Böyle bir şey asla kabul edilemez.” Dünya'dan gelen tepkiler var. Türkiye'de Basın Konseyi'nden, Gazeteciler Cemiyeti'nden, emektar gazetecilerden, duayenlerden. Çünkü bu mevzu şöyle değil, ‘efendim bugün bir televizyona sinirlendim, kızdım, bu televizyonun uydusunu kapattım. Türksat'a yazı yazdım, kapattım.' Yarın bir başkasına kızdığın zaman ne yapacaksın? Onu da kapatacaksın. Ertesi gün başkasına, onu da kapatacaksın. O zaman herkesi bir Anadolu Ajansı'na, devlet ajansına bağlayın, devlet televizyonunu bir merkezde televizyon yapın, yayın yapın kurtulun. Türkiye gibi yüzü Batı'ya dönük, 1830'lardan 1850'lerden 1870'lerden beri bir Anayasa yapma gayreti içerisinde olan, aynı zamanda parlamenter sistemi daha padişahlık varken iki defa tecrübe etmiş, sonra cumhuriyeti ilan etmiş, sonra çok partili sisteme geçmiş bir ülkeyi, üçüncü sınıf bir Ortadoğu ülkesi haline getirmek, medyanın üzerinde adeta bir sopayla, bir baskıyla. Bugün de Aydın Doğan Bey'e yaptılar. Bir buçuk iki aydır Aydın Doğan'ın DHKP-C üniformasıyla fotoğrafını basıyorlar. Bunun neresi gazetecilik? Aydın Doğan'ı eleştirebilirsin, falan tarihte şöyle başlık atmıştın diyebilirsin, filan tarihte şöyle demiştin diyebilirsin. Herkese denilebilir bu.
Savcı Serdar Çoşkun'un yazısı içerisinde internet yayını üzerinden olarak algıladım. Bir kere ne planlandığı tam bilinmiyor. Ama bazı silahşör, tetikçi kalemlerin niyet okuyarak ve haddini aşarak yazdığı yayınlardan bunlar zannediyorlar ki, herhalde ne kadar hoşlarına gitmeyen yayın varsa hepsine bir fırsatını bulup, bir vesilesini uydurup hepsini susturalım. Ama ben çok temelden söylüyorum bu bir hukuksuzluktur, haddi aşmadır, kanuni sınırları taşmadır. Bu emri verende, uygulayanda, uygularsa şayet suç işlemiş olur. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa ertesi gün mutlaka ‘Gel bakalım hemşerim. Sen bunu hangi şeye binaen verdin. Hani elinde bir mahkeme kararın.' Daha ortada iddianame bile yok.RTÜK'e yazı yazamaz. O zaman kargaşa çıkar. Kaç bin tane savcı var. Bir tanesi de gözünü karartı dedi ki, ‘Damat televizyonu ve medyasından şunu da. Efendim sakallı Mao'cunun televizyonun da şunu da.' dedi ve bir savcı da öyle yazı yazdı. Ne olacak şimdi. Şöyle mi yazacak TÜRKSAT yetkilisi ‘Ya bir dakika bu savcı hangi savcı?' Mesele buraya mı geldi. Ha falan savcı yazmış tamam uygulanır, filan savcı, olmaz o kabul edilmez. Böyle bir şey var mı arkadaş ya? Böyle bir hukuksuzluk olur mu yani.
© Tüm hakları saklıdır.