Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT TIR'ları davasında yargılanan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'e destek için duruşmaya giden başkonsoloslara tepkilerini sürdürerek, İngiltere Başkonsolosu Leigh Turner'ı ağır ifadelerle eleştirdi. Erdoğan, "Bir ülkenin başkonsolosu, kalkmış, casusluk suçundan yargılanan bir gazetecinin davasına destek olmaya gidiyor, yetmiyor bir de kendisiyle yanak yanağa fotoğraf çektirip yayınlıyor. Bununla da yetinmiyor, sosyal medyada 'Türkiye'nin nasıl bir ülke olmak istediğine karar vermesi gerektiği' gibi, haddini aşan ifadeler kullanabiliyor" dedi. "Bu kişi, hala ülkemizde görevini sürdürebiliyorsa, bizim alicenaplığımız, misafirperverliğimiz sayesindedir" diyen Erdoğan, "Başka bir yerde, bu tür davranışlar sergileyen diplomatları bir gün bile barındırmazlar" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör operasyonlarına ilişkin olarak, "Temmuz ayından beri 215'i asker, 133'ü polis, 7'si korucu olmak üzere 355 şehit verildi, 5 bin 359 teröristin etkisiz hale getirildi" dedi.
Harp Akademilerini ziyaret eden Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Cuma günü Yozgat Şefaatli'de bir şehidimizin cenaze törenine katıldık, ailesi ve yakınlarıyla acılarını paylaştık. Hamdolsun, şehitlerimizin kanını yerde bırakmıyoruz. Aynı dönemde, yurt içi ve yurt dışında toplam ölü, yaralı, yakalama olarak 5 bin 359 terörist etkisiz hale getirildi. Ama bu durum, şehitlerimizin acılarının yüreğimizi daima yakmaya devam edeceği gerçeğini değiştirmiyor. Biliyorsunuz, bizim milletimiz için 'asker millet' derler. Tarih boyunca, hep askeri başarılarımızla, mücadeleci yönümüzle, kabımıza sığmayıp sürekli yeni arayışlar içinde olmamızla ön plana çıkmış bir milletiz. Devlet kurmak, devleti büyütmek, devleti yaşatmak konusundaki maharetimizi, Cumhurbaşkanlığı forsumuzu sembolik anlamlarıyla çevreleyen yıldızlarımız açıkça ortaya koymaktadır.
Gönül bağımızın olduğu coğrafyaların hiçbirine kayıtsız kalma hakkına sahip değiliz. Mesela Balkanlar'da yaşanan hiçbir hadiseyi bizim görmezden, duymazdan gelme, arkamızı dönme imkanımız yoktur. Aynı şekilde Ortadoğu'daki, Kuzey Afrika'daki, Kafkasya'daki gelişmelere uzak kalma lüksümüz bulunmuyor. Ata yurdumuz Orta Asya'daki, kalpleri bizimle çarpan Afrika'daki, Güney Asya'daki kardeşlerimizi mahzun bırakamayız. Öyleyse, tarihin üzerimize yüklediği bu sorumluluğun gereğini hep birlikte yerine getireceğiz."
İçinden geçilen kritik dönemin, Türkiye'yi pek çok bakımdan oldukça zorlu, oldukça kritik sınamalara tabi tuttuğunu vurgulayan Erdoğan, bunlardan birinin de özgürlük-güvenlik dengesinin nasıl sağlanacağı, sınırlarının nasıl belirleneceği, uygulamalarının nasıl hayata geçirileceği meselesi olduğunu aktardı.
Esasen özgürlük-güvenlik tartışmasının, günümüze ve Türkiye'ye mahsus olmadığının altını çizen Erdoğan, bu konunun, kadim dönemlerden beri siyaset ve hukuk tartışmalarının temel meselesi olduğunu anlattı.
Meseleye ilişkin pek çok yaklaşım bulunmakla birlikte, kabul gören anlayışın, özgürlükle güvenliğin birbirinin karşıtı değil, birbirinin tamamlayıcısı olması gerektiğini belirten Erdoğan, özellikle Amerika'da 11 Eylül 2001'de yaşanan saldırılarından beri, bu meselenin öncelikli tartışma konularından biri olmayı sürdürdüğünü ifade etti.
Bu saldırı ve daha sonraki bir takım hadiselerin ardından, Batı ülkelerinin öylesine sert tedbirler aldığını, kendi varlıkları üzerine bina ettikleri değerleri sorgulanır hale getirdiklerini anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dünyanın farklı yerlerinde meydana gelen terör saldırıları veya ortaya çıkan tehditlerin, ülkeleri çok ciddi tedbirler almaya yönelttiğini görüyoruz. Bu tedbirlerin tamamıyla ilgili temel eleştiri, özgürlük-güvenlik dengesinin, özgürlükler aleyhine bozulduğu yönündedir. Açık konuşmak gerekirse, tüm bu fotoğraf içerisinde, özgürlük-güvenlik dengesini en sağlıklı koruyabilen ülke, Türkiye'dir. Çünkü biz vatandaşlarımızın özgürlük alanını değil, teröristlerin hareket alanını kısıtlamak için çalışıyoruz. Aldığımız tedbirler hep bu amaca yöneliktir. Bununla birlikte, hala sıkıntı çektiğimiz hususlar da yok değil. Örneğin, terörü kutsama, teröristi yüceltme, terör eylemlerini meşru gösterme özgürlüğü benim içime bir türlü sinmiyor. Türkiye'de bölücü terör örgütüne ve diğer terör örgütlerine yapılan güzellemelerin bir benzerini, Batı'da, o ülkelerde faaliyet gösteren terör örgütleri için yapın, görün bakın başınıza ne geliyor?
"Bu tür davranışlar sergileyen diplomatları
bir gün bile barındırmazlar"
Bir ülkenin başkonsolosu, kalkmış, casusluk suçundan yargılanan bir gazetecinin davasına destek olmaya gidiyor, yetmiyor bir de kendisiyle yanak yanağa fotoğraf çektirip yayınlıyor. Bununla da yetinmiyor, sosyal medyada 'Türkiye'nin nasıl bir ülke olmak istediğine karar vermesi gerektiği' gibi, haddini aşan ifadeler kullanabiliyor. Bu kişi, hala ülkemizde görevini sürdürebiliyorsa, bizim alicenaplığımız, misafirperverliğimiz sayesindedir. Başka bir yerde, bu tür davranışlar sergileyen diplomatları bir gün bile barındırmazlar."
Oysa aynı ülkede, benzer suçlamalara maruz kalan medya mensuplarının neler yaşadığının, haklarında hangi davaların açıldığının, ellerindeki malzemeleri imha etmek mecburiyetinde nasıl bırakıldıklarının çok iyi bilindiğini aktaran Erdoğan, "Biz, teröristlere ve onlara her türlü desteği sağlayan iç ve dış tüm güçlere rağmen, demokrasiden, hukuk devletinden, insan haklarından taviz vermeden yolumuzda yürümeyi sürdüreceğiz. Bunun için kimsenin telkinine, dayatmasına ihtiyacımız yok. Biz bunu, başkaları istediği için değil, milletimiz buna layık olduğu için yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz." diye konuştu.
Türkiye'nin, uzun yıllar boyunca sadece teröristle mücadele ettiğini, bunda da fevkalade başarılı olduğunu ama terörün kaynağı kurutulmayınca, teröristin bitmediğini belirten Erdoğan, "Bilindiği gibi güvenlik güçlerimizin görevi teröristle mücadeledir. Ama hükümetin, devleti yönetenlerin bir başka vazifesi daha vardır, o da terörle, terörizmle mücadeledir" ifadelerini kullandı.