01 Mayıs 2024

Ağam nerede, ben nerede!

Çip endüstrisi Türkiye'nin hayli uzağında durmaktadır. Eğitimdeki gerileme, felsefe, mantık derslerinden sonra matematikte entegral gibi konuların müfredat dışına çıkartılması akla aykırı. Dünya kuantum matematiği, fiziği ile uğraşıyor ve bunu sadece gündelik teknolojik çözümler için değil, sağlıktan tarıma, savunmadan gıda, giyim endüstrilerine kadar yaşamın tüm alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için yapıyor

Doğru ortamda, doğru adımlar

Kore'de başkent Seul'ün 40 km güneyinde Yongin şehrinde bir dağın yarısı kazılıyor. Kamyonlar her gün 40 bin ton toprak taşıyor. Heyecanlanmayın, top sahası filan yapılmayacak. 91 milyar dolar yatırımla 4 bin metrekare alana HYNIX en büyük çip üretim tesisini kuracak.

Bu tesis Yongin'de 471 milyar dolar yatırımla kurulacak mega kümenin bir parçası olacak. Samsung Electronics 220 milyar dolar yatırımla diğer yatırımcı. Kore hükümeti, Asya'da ve dünyanın diğer ülkelerindeki yatırımların gerisinde kalmak kaygısıyla bütün bu faaliyeti gözlüyor, destekliyor.

Samsung ayrıca ABD'de Texas'ta 45 milyar dolar yatırımla, yapay zekâ endüstrisinin talep edeceği çip talebini karşılayacak yatırım yapıyor. Bu yatırımın 6.4 milyarını federal hükümet karşılıyor. ABD ile Çin arasındaki çip teknolojisi çatışması Kore'ye yarıyor. [1]

Kore hükümeti, bunu hep yaptı. Türk ordusunun da katıldığı Kore savaşının ardından kurulan ve asker-siyaset-iş alemi üçlüsünün işbirliğiyle birçok yatırım bu anlayışla yapıldı. Dışarıdan bakanlar yapılanları Amerikan yardımıyla açıkladı ve bunun arkasında Kore'de işçinin ezildiği, antidemokratik yönetimlerin bulunduğu gerekçesini ileri sürdü. Oysa finansmanda yardım, hibe değil, kredi mekanizması kullanıldı. Kore'nin kapitalist kalkınma tercihini desteklemek yanında, hukuk yapısı, benimsenen sözleşme kültürü, finansman kurumlarının imkanlarını açmalarını sağladı.

Doğru, hesap verebilen yönetimin sonuçları

Evet, Kore'nin imkanları çok sınırlıydı. Neredeyse pirinç ve balıktan başka üretimi yoktu. Ama dürüstlük, hesap verme ilkesi siyasetin omurgasıydı. Örnek verelim:

Saydığımız üçlünün bir toplantısında ülkenin kamu elektrik şirketi yöneticisine, türbin teknolojisi geliştirme görevi verildi. Sonraki toplantıda bu kişi görevi yerine getirmek için gerekli bütçeyi açıkladı ve bunun kendi olanakları dışında olduğunu söyledi. 

Çözüm kolaydı, üçlü, Kore'nin 22 milyon kişilik nüfusunun ihtiyaç duyduğu şekerin ithal, fiyatlama ve pazarlama tekelini bu şirkete verdi. Müdür şekeri karaborsaya çıkartmadı, fatura cambazlığı yapmadı, kendisine Mercedes, yat, yalı, uçak almadı. Kazancı proje için kullandı. KEPCO bugün dünyada ilk beş nükleer türbin üreticisinden biri oldu.

Kore'nin önde gelen otomobil üreticisi Hyundai Türkiye'de Koç grubunun kurduğu Anadol'dan birkaç ay sonra yola çıktı. Anadol İngiliz Anglia otomobil markasından getirilen mühendisle üretime başladı. Devrim'den sonra ikinci yerli markamız Anadol iyi bir otomobil olduğunu katıldığı safarilerle kanıtladı. Birkaç yıl sonra ve 63 bin kadar araç ürettikten sonra üretimi durdurdu.

Hyundai ABD'de fabrika kurdu, yanına KIA adlı daha ucuz bir marka ekledi. Bugün 1 milyon ellibin adet üretimiyle dünyada ilk beş otomobil üreticisinden biri. Diğer Koreli beyaz eşya ve elektrikli alet devi Samsung da üretime başladıktan sonra elektronik sektöründe 64K Ram diski ürettikten sonra, Amerika'da fabrika kurdu. Bugün Siemens, Apple gibi markaların rakibi. Samsung 64K RAM diski 1983'te ilk kez teşhir ettiğinde SEUL'deki fuarda beşikteki bebekten 80-90 yaşına gelmiş Kore'liler camekan içindeki diski görmek için, ulusal giysileriyle sırada bekliyordu. Olayın yarattığı ulusal heyecanın önemli örneğiydi.

Kore 1970-2022 yılları arasında yüzde 6.4 oranında büyüdü. Son yıllarda büyüme yavaşladı, 2020'de 2.1 düştü. 2030'larda yüzde 0.6'ya, 2040'larda ise 0.1'e düşeceği tahmin ediliyor. Ucuz enerji ve işgücü avantajı kayboldu. (Kore'de gelir dağılımı birçok ülkeden daha dengeli, Gini katsayısı 31.4. Türkiye: 41.9, Norveç: 22) Reformların gecikmesinin nedeni, önceki modelin başarılı olmasıyla açıklanıyor. Eski model kamu yönetiminde kapitalizmdi. Bu bakımdan Çin'den farkı, orada Çin Komünist partisi yönetiminde kapitalizm modelinin uygulanıyor olması. Özel mülkiyet var, ama parti izin verdiği kadar.

Başarı tuzak olabilir mi?

Bu bana 1983'te bir araştırma için Seul'de görüştüğüm Samsung genel müdürünün söylediğini anımsattı. "Ülkede gelecek puslanıyor" demişti. "Ben hep çalıştım, izin nedir bilmem. Şimdiki nesiller 'bu hafta sonu nereye gidelim?' sorusunu soruyor. Ülkemizde bazı yeni nesil iş adamlarının benzer yaşam tercihini görüyoruz."

Kore'nin karşılaştığı sorun eski teknoloji endüstrilerinde ısrar edilmesi. Ülkenin dinamik bir yapıya sahip olduğu söylenir, ancak bu yapının 1970'li yıllardan beri değişmediği, ileri endüstri ülkelerinin, özellikle Asya ülkelerinin arkasında kaldığı görülüyor. Çalışan nüfusun oranının yüzyılın ortalarında yüzde 35 oranında azalacağı, böylece işgücünün daha da pahalı hale geleceği hesaplanıyor. Orta gelir tuzağını aşmış olan ülkede, başarının tuzağı mı acaba?

Kore savaşı 1950 - 1955 yılları arasında Kuzey ve Güney Kore arasında oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından ABD ile SSCB, bölgeyi 38. Paralel itibariyle ayırdılar. Ancak Kuzey'le Güney arasında çatışmalar devam etti. Kuzeyi Çin ve SSCB, güneyi ABD'nin örgütlediği ve Türkiye'nin NATO üyeliği karşılığında katıldığı güçler savundu. Savaş 15 Temmuz 1955'te barış değil, ateşkesle durdu. Halen iki ülke her an olası savaş için karşı karşıya.

30 yıllık heyecan ve sonrası

1950'ler Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'nın ardından, İkinci Dünya Savaşı'nın dışında kalarak başlatılan sanayi yatırımlarından sonra liberalleşme döneminde Marshall yardımı ve NATO üyesi olmanın getirdiği altyapı yatırımları bir yandan mühendislik, proje yönetimi becerilerini kazandırdı. Aynı zamanda ekonomiye giren satın alma gücü karşısında yeterli ürün arzı bulamayınca, on yılın sonunda enflasyon süreci başladı. Ülke ekonomisinin DNA'sına giren bu virüs, aralıklarla neredeyse 80 yıldır başımızı kaldırmamıza izin vermemektedir.

Kore'nin 60'lı yıllardan beri başarıyla yürüttüğü sanayileşme sürecinin, Asya ülkelerinin dinamizm özelliğini körelttiğine ve özellikle çip endüstrisindeki girişimlere değindik. Çip endüstrisi Türkiye'nin hayli uzağında durmaktadır. Yazılarımızda bu endüstrinin önderlerinin yaptıkları yatırımların büyüklüğünü vurguluyoruz. Eğitimde fen, matematik, teknoloji konularına öncelik verilmesinin altını çiziyoruz.

Gerçekte karşılaştığımız tablonun bundan çok uzakta kaldığını görmek üzücü. Eğitimdeki gerileme, felsefe, mantık derslerinden sonra matematikte entegral gibi konuların müfredat dışına çıkartılması akla aykırı. Dünya kuantum matematiği, fiziği ile uğraşıyor ve bunu sadece gündelik teknolojik çözümler için değil, sağlıktan tarıma, savunmadan gıda, giyim endüstrilerine kadar yaşamın tüm alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için yapıyor.

Marmara bölgesinde, Konya'da, Gaziantep'te çalışan endüstriler Avrupa ve UzakvDoğu otomotiv endüstrisinin önemli tedarikçisi. Ancak bu müşteriler hızla değişiyor, elektrikli otomobil yanında, alışılmış yakıtla da çalışsa da araçlar artık koltuktan, haberleşme sistemlerine kadar, "gezen bilgisayar" özelliğine sahip. Ne motor parçaları, ne araç gövdeleri eskiden kullanılan malzeme ve teknolojiyle üretilmiyor. Daha hafif, kolay şekilleniyor, adeta bireysel sipariş üzerine üretilir hale geliyor.

Hükümet düzeyinde eğitimde geri adım atılmasının karşısında, sanayici de bundan geri kalmıyor. Artık üçüncü dünya ülkelerinin dahi uğraşmadığı demir-çelik yatırımları, giyim endüstrisinde tedarikçiliğin ötesine geçemeyen girişimler hergün karşımızda. On yılllardır deri endüstrisinde çalışan önemli bir şirketin sahibi, yaptıkları yatırımlarla önemli İtalyan markalarının tedarikçisi olmakla övünüyordu.

Alarm çanları

Siyaset oyuncuları bunları göremiyor, algılayamıyor. Son 20 yılda özellikle siyasetin, siyasetçinin, seçmenin gözleri adeta katarakt oldu. Görmüyor, göremiyor. Kısa dönemli çıkarların, sözde stratejilerin dışına çıkamıyor. Sanayinin, iş aleminin kendini siyasetten, siyasetçiden uzaklaştırması, orta vadeli geleceğini değerlendirerek ivedi önlemler alması gerekmektedir. 

Ekonomide başarı çalışanın, yatırımlarıyla ona doğru koşulları sağlayanların ve o yatırımlarda bilimsel yöntemler izleyenlerindir. Hükümetler ekonominin başarısıyla övünemez; onlar seçimlerle kendilerine verilen görevi iyi yapmak, kendileri için değil ülke yararına çalışmak için oradadır. 

Alarm çanları çalmaktadır.


[1] Bu bilgiler 22 Nisan 2024 tarihli Financial Times gazetesinden alınmıştır.

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A.Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İktisat

Matematiksel iktisat, neo-klasik iktisadın temel taşı olan marjinal, marjinal maliyet, bireysel refah, dışsal ekonomi kavramlarını çözebilmiş midir, ölçebilmiş midir?

Echelle mobile

“Hareketli merdiven” insanları enflasyona karşı koruyabilir, ama burada söz konusu olan, yüzde 50-60 oranlarında enflasyon değildir. İş bu raddeye geldiğinde sorun yapısaldır. Onun temelinde de hukuk, adalet, hesap sorma vardır

Tarih tekerrürden ibarettir?

Hukuk yasaların üstündedir. Hukuk olmazsa, yasa, adalet olmaz. Bu nedenle doğru yönetim hukukun üç temeli üzerinde kuruludur: Saydamlık, sorumluluk, hesap verebilirlik, eşitlik

"
"