08 Mayıs 2024

E. Macron ve jeopolitik

A. Merkel'den sonra kendisini Avrupa'nın liderliğine hazırlayan E. Macron Avrupa'nın geri düşeceği ihtimali üzerinden öngörüde bulunuyor, Avrupa'nın ABD'nin "tebaası-kulu" olmadığını vurguluyor, kendi bağımsız savunma sistemini kurmasında ısrar ediyor

Emmanuel Macron

Bazı sorular

Coğrafyanın ulusal kimlikler, strateji ve uluslararası ilişkiler üzerindeki etkileri zaman içinde nasıl gelişiyor?

Avrupa ne demek? Sadece Atlantik'ten Karadeniz'e, Baltık'tan Akdeniz'e bir kıta mı?

Jeostratejik haritayı coğrafya mı, antropolojik yapı ve onun bir bileşeni olan kültür mü, din mi belirler?

Teknik gelişme, şirket stratejileri etkili oluyor mu?

Aydınlanma nedir? K. Marx, emperyalizm kapitalizmin son evresi derken neyi kastetmiştir? Moğol emperyalizmi, Osmanlı emperyalizmi, Japon emperyalizmi, Britanya emperyalizmi, Hint emperyalizmi, Çin emperyalizmi, hepsi aynı veya benzer temellere, ilkelere, tanımlamalara mı dayanır?

East India Trading Company, Hollanda ve daha sonra Britanya kolonyalizminin bir aleti miydi, yoksa ticaret yapanların kurduğu bir şirket miydi? Günümüzde Apple, Microsoft, TATA, Toyota gibi şirketler farklı mı? Neler değişiyor, değişiklik ülkelere, toplumlara nasıl yansıyor?

Teknolojik gelişme, finansal piyasaların 21. yüzyılda gelişmesi, finansallaşma, klasik anlamda emperyalizm yerine, şirketlerin, sermaye piyasalarının ve bireysel yatırımcıların öne çıktığı bir evreye mi yol açmıştır? Ekonomi ve siyaset bağlamında geldiğimiz noktayı doğru değerlendiriyor muyuz?

Ticaretin serbestleşmesiyle açıklanan küreselleşmeyle, üretimde tedarik süreçlerinin yaygınlaşmasının ve işgücünün yer değiştirmesinden bağımsız olarak gelişen küreselleşmenin, olası olumsuz yanları ne gibi politikalarla düzeltilebilir, yönetilebilir?

Devlet-hükümet, birey-toplum-yurttaş kavramları, üretim ilişkileri bu dönemde yeniden ele alınıp tanımlanmalı anlamlı bir öneri olabilir mi? Siyasal iktidarın oluşumu bu kavramlardan bağımsız olarak incelendiğinde içinden çıkılmaz labirentlere girmiyor muyuz?

Emperyalizm yerine uluslararası veya çokuluslu şirketler kavramını kullanıyoruz. ABD, Trump döneminde başlatılan korumacılık, içe dönüş sürecini, Hazine Bakanı Janet Yellen "dost ülkelerle işbirliği" olarak tanımladı. Böyle bir ticaret politikası, şirket tedarik stratejilerine müdahale edilen bir tür neo kolonyalizm olarak değerlendirebilir mi?

Macron ve Avrupa

Emmanuel Macron uzun zamandır Avrupa'nın geleceğini sorguluyor. 2017'de cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Sorbonne Üniversitesi'ndeki konferansında NATO'nun beyin ölümünden söz etti. İki hafta önce bu düşüncesini yine Sorbonne'da verdiği konferansta bu kez "Avrupa'mız ölümlüdür (mortal), sona erebilir" diyerek tekrarladı.

ABD'nin iki önceliği: "Amerika first" ve Çin'le işbirliği. Avrupa'nın önceliği yok ve önümüzdeki on yıllarca olmayacak. Ekonomik rekabette Çin birçok açıdan ABD'nin ensesinde. Siyasal sistem olarak ise komünist Çin'le kapitalist ABD arasındaki ezeli "husumet" sürmekte. Çin'in Tayvan üzerindeki tehdidi ile Pasifik ülkelerindeki ezeli çatışma potansiyeli tuhaf bir işbirliği şeması ile ifade ediliyor.

Soğuk savaş döneminde devam eden ABD-Rusya arasında kapitalizm-komünizm husumeti vardı. Bu kez bir yandan karşılıklı çıkara dayalı işbirliği, öte yandan askeri çatışma ihtimali var. Çin Dışişleri Bakanı Wang, Macron'un bu tasvirini trafik ışıklarına benzetiyor, kırmızı, sarı, yeşil hepsi bir arada. Bazı alanlarda diyalog ve alış veriş, ötekilerde siyasal ilişkilerin durarak çatışmaya dönüşmesi olasılığından söz ediliyor.

Dünyada jeopolitik oyunun kuralları değişti. Savaş Avrupa kıtasına döndü. Şubat 2023'te Rusya'nın Ukrayna'ya girmesiyle başlayan çatışmaların, Orta Doğu'da Gazze'de süregelen felaketin İran'ın olası müdahalesiyle genişlemesi vekalet savaşlarıyla yangının ne kadar yayılacağı, ABD'nin, Çin'in nasıl tavır alacağı hepimizi düşündürüyor. A. Merkel'den sonra kendisini Avrupa'nın liderliğine hazırlayan E. Macron Avrupa'nın geri düşeceği ihtimali üzerinden öngörüde bulunuyor, Avrupa'nın ABD'nin "tebaası-kulu" olmadığını vurguluyor, kendi bağımsız savunma sistemini kurmasında ısrar ediyor.

Uluslararası politika - hükümranlık

Bu öngörünün temelinde II. Dünya Savaşı'yla birlikte Avrupa'nın güvenlik alanında ABD'ye, ardından enerji alanında Rusya'ya bağımlılığının artmış olması yatıyor. [1] D. Trump'ın Avrupa ülkelerinin NATO savunma bütçesine katkılarını yükseltmesi talebi bu durumun güvenlik alanındaki yansıması. NATO'nun savunma endüstrisi tedarikçilerinin hemen tümünün ABD şirketleri olması konuyu ilginç hale getiriyor. Avrupa ülkelerinin NATO savunma bütçesine katkısı, NATO'nun tedarikçilerinin, çoğunluğu ABD'li şirketlerin geliri olacak.

Avrupa'nın katkısı az olduğunda NATO'nun tedarik süreci durmuyor, bütçeye katkıyı Amerikan vergi yükümlüleri, şirketleri yapıyor. Yani savunma endüstrisi şirketleri her hal ve kârda kazanıyor. Bir kongre üyesi ABD ordusunun dünyanın çeşitli ülkelerinde, örneğin Ukrayna'da yaptığı müdahalelerde kullanılan savaş araçlarının, mühimmatın, bunların üreticisi olan şirketlerin gelirini oluşturduğunu, istihdam yarattığını söyledi.

Durum böyleyse tüm NATO ülkeleri sahip oldukları, savunma, ekonomi politikası, bütçe yönetimi gibi ulusal hükümranlık haklarını paylaşmıyorlar mı? Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasının NATO anlaşmasının ünlü 5. Maddesi üzerinden üye ülke vatandaşlarına ait olan yetkinin paylaşılması söz konusu olmuyor mu? Küresel politikada ABD söz sahibi ise, durum ödediğimiz verginin nereye harcandığı konusunda söz sahibi olmamız, yani "taxation without representation" durumuyla karşılaşmıyor muyuz?

E. Macron'un Avrupa'nın "ölmemesi" için öncelik verdiği bir başka konu endüstri politikası, ürünlerde "Made in Europe" ifadesinin yaygınlaşması. Tabii bu aşamada hep tekrarladığımız teknoloji konusu gündeme geliyor. Yapay zekâ, kuantum hesaplama, uzay araştırmaları, biyoteknoloji ve yeni enerji, Macron'un önerdiği endüstri politikasının ana konuları.

ABD'de teknolojik gelişmenin Eisenhower döneminden beri savunma endüstrisi ve DARPA adlı "defense advance research projects agency" tarafından yönlendirildiğine çeşitli defalar değindik. Teknolojik gelişmeyle tüm bilimsel araştırmalar arasındaki ilişkiyi hatırlattık. Avrupa bu alanda üniversiteler çevresinde örgütlenen teknoloji merkezlerinden yararlanıyor.

Cambridge Üniversitesi çevresinde kurulan teknoloji şirketleri arasında ARM Holdings Ltd., yarı iletken ve yazılım konularında teknoloji geliştiriyor. ARM'in ABD'de bulunan INVIDIA bünyesine geçmesi uzun süredir gündemde ve İngiltere Hükümeti ARM'in İngiltere coğrafyasını terk etmesini engelliyor. Engelleme İngiltere'nin endüstri politikasıyla, birleşmenin olmaması ise INVIDIA ve onun yatırımcısı olan SOFTBANK'in borsa değeri ile ilgili.

Fransa'da havacılık alanında Toulouse Üniversitesi ve bölgedeki araştırma kuruluşları üretimleri ve geliştirdikleri yazılımlarla uçak ve uzay aracı değer zincirine katkı yapıyor.

E. Macron Avrupa'nın geleceğini karamsarlıkla  incelerken kültür savaşlarına, liberal demokrasi uygulamalarına da değiniyor. Avrupa'da siyasi sistem alanında başka ülkelerde yaratılan, oluşan senaryoların etkilerini anımsatıyor. 6 Ocak 2021 Kongre baskınının, 1968 Paris olayları gibi, birçok ülkede benzeri oluşumlara ilham verdiğini hatırlıyoruz. Göç, iklim krizi, gibi soruların siyasal iklim ve ekonomik bağımsızlık alanlarında yarattığı sorunların aşılması gerektiğini vurguluyor.

Dersler

Bu tespitlerden ülkemiz için nasıl sonuçlar çıkartabiliriz? 20 yıldır siyaset alanında kendimizi fevkalade dar, kısa görüşlü, aydınlanma karşıtı birkaç kişinin belirlediği bir alana hapsettik. Birçoğumuz yeni bir hikâye yazılması ihtiyacından söz ediyor. Ama aynı zamanda görüş alanımızı zaten düşük olan katma değeri, enflasyon nedeniyle daha da küçülterek içine girdiğimiz dar alanda didiniyoruz. Enflasyon sarmalı, tüm düşünce, alternatif üretme yetkinliğimizi etkiliyor.

Endüstri politikası yerine "babayiğit yatırımcılar" yerli otomobil üretimine yönlendirilirken, Avrupa otomotiv endüstrisinin önemli tedarikçisi olan Bursa, Kocaeli bölgesinde ve Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde bulunan üreticiler önümüzdeki birkaç yıl içinde karşılaşacakları teknoloji kaynaklı ticaret engellerini aşmak üzere hazırlanmıyor.

Gelir dağılımını düzeltecek mali politikaların uygulanmaması, merdiven altı üretim ve ticaret yanında yasa dışı, toplumun, genç nesillerin dimağını zehirleyen maddelerin ticaretinin yarattığı yüksek gelir, ekonomiye bakışımızı çarpıtıyor.

Sürekli olarak kendimizi kandırıyoruz. Milli Eğitim Bakanı, bakanlığının adını kendi temsil ettiği kitlenin tercihine uygun şekilde değiştiren ve üstelik maalesef profesör ünvanını taşıyan bir kişi. Bu kişi Macron'dan, Çin devlet başkanı Xi Jinping''e kadar herkes teknolojik gelişme, araştırma derken, araştırmanın külfetli olduğunu, kolay çözümleri alıp uygulamamızın daha doğru olacağını söylüyor.

Nihayet, E. Macron'un teknolojik gelişmeden söz ederken kuantum hesaplamayı öne çıkarttığını gördük. Bu olurken ülkemizde entegral eğitim programından çıkartılıyor. Şaşmamak gerekir, 1450'lerde bulunan matbaa Osmanlı imparatorluğuna 200 yıl sonra gelmiştir. Kuantum fiziği ve sağlıktan yaşamın tüm alanlarına yayılan uygulamalarına da torunlarımız belki 100 yıl sonra kavuşur. Gençler o kadar beklemeden, üniversite eğitimi için teknolojinin kaynağı olan ülkelere göçe başladılar zaten.

Bu gibi gelişmelere asla izin verilemez. Türkiye'de dünyada bilim alanında olup biteni bilen, gelişmelere kaynağında katkı yapan insanlar vardır. 20 yıllık beton kabusundan kurtulmak elimizdedir.


[1] Fransa nükleer enerji santrallarıyla enerji konusundaki bağımlılığını azalttı.

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A.Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İktisat

Matematiksel iktisat, neo-klasik iktisadın temel taşı olan marjinal, marjinal maliyet, bireysel refah, dışsal ekonomi kavramlarını çözebilmiş midir, ölçebilmiş midir?

Echelle mobile

“Hareketli merdiven” insanları enflasyona karşı koruyabilir, ama burada söz konusu olan, yüzde 50-60 oranlarında enflasyon değildir. İş bu raddeye geldiğinde sorun yapısaldır. Onun temelinde de hukuk, adalet, hesap sorma vardır

Tarih tekerrürden ibarettir?

Hukuk yasaların üstündedir. Hukuk olmazsa, yasa, adalet olmaz. Bu nedenle doğru yönetim hukukun üç temeli üzerinde kuruludur: Saydamlık, sorumluluk, hesap verebilirlik, eşitlik

"
"