23 Ekim 2024

IMF raporundan öğrendiğimiz

Her yıl bütçeden, bir grup şirkete şehir hastaneleri için kira ve hizmet bedeli altında ödenen milyarlarca lira yetmezmiş gibi, bu şirketlerin bütçeden para kazanabilmesi için Türkiye’nin dört bir yanında kapatılan onlarca kamu hastanesinin boşluğu doldurulamıyor

Geçen hafta cuma gecesi.

Para için bebekleri ölüme gönderen, bebekleri ölüme gönderirken devleti dolandıran yenidoğan çetesine ilişkin iddianame önümüzdeydi. İnsanlık düşmanlarının bebekleri nasıl ölüme gönderdiğine dair teknik takip taleplerini okur, onlarca sayfa süren telefon görüşmeleri deşifrelerine bakarken aklıma geldi.

Bu takip kaç gün, kaç hafta sürmüştü?

Takibin deşifresi, iddianameye aktarılması ve bütün bunların tamamlanması bir zaman aldıysa, bu sürede kurtarılması mümkün olabilecek bebekler de yaşamını yitirmiş olabilir miydi?

İşte bu kritik soruyu, geçen Cuma (18 Ekim) Now TV’de yayımlanan Orta Sayfa programının hemen başında dile getirdik ve yayında tartıştık:

Maddi delile ulaşabilmek amacıyla, şüphelilere teknik takip yapılma sürecinde kurtarılması mümkün olan bebekler ölmüş olabilir mi? Yoksa bir gecikme oldu mu?

Sorunun cevabını halen bilmiyoruz. Ama o gece program arkadaşlarımızla konuştuğumuz bu konuyu, son üç gündür farklı medya kuruluşlarında çalışan giderek daha fazla sayıda meslektaşımız dile getiriyor. İyi ediyor.

Tablonun sorumlusu

Kamunun sunması ve her vatandaşın eşit yararlanması gereken sağlık hizmetlerini, “beş yıldızlı otel konforu” sloganıyla özelleştirilmesi, bugünkü tablonun en önemli sebeplerinden birini oluşturuyor. Her yıl bütçeden, bir grup şirkete şehir hastaneleri için kira ve hizmet bedeli altında ödenen milyarlarca lira yetmezmiş gibi, bu şirketlerin bütçeden para kazanabilmesi için Türkiye’nin dört bir yanında kapatılan onlarca kamu hastanesinin boşluğu doldurulamıyor.

Metropollerin her semtinde ve ülkenin her bir şehrinde yaygınlaşan özel hastanelerin denetimleri hakkıyla yapılmadığı için de neresinden tutsanız elinizde kalacak ve devleti sülük gibi sömüren çeteleşen, yargıya meydan okuyan yapılara vatandaşın sağlığını emanet ediyorsunuz.

Bütün bunların, yazının başlığı “IMF raporundan öğrendiklerimiz” ile ne ilgisi var derseniz de hemen söyleyeyim: IMF’nin 4. Madde Konsültasyon Raporu’nda araya sıkışan bir not ile ilgisi var. Şehir hastanelerinin, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) ile yapıldığı malum. Bu modelin şeffaf olmadığı, denetimlerinin doğru düzgün yapılmadığı, sonuçların kamuoyuyla paylaşılmadığı da.

IMF, yıllardır Türkiye’ye KÖİ konusunda bir çerçeve yasa çıkarmasını; yükümlülükleri, borçları, hesabı kitabı izlemesini, bu izleme için ayrı bir birim kurmasını, sonuçları kamuoyuyla paylaşmasını öneriyor. Türkiye’deki ekonomi yönetimi de bu öneriye deyim yerindeyse “tamam tamam” deyip savuşturuyor. Çünkü bu önerileri yerine getirmemesinin hiçbir olumsuz sonucu yok. Ne Türkiye’deki kamuoyu ve kamu kuruluşları açısından, ne de IMF açısından.

KÖİ yükümlülüklerinin, uluslararası piyasalar açısından bir faiz kadar, bir rezerv kadar önemi bulunmuyor. KÖİ yükümlülükleri biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları açısından önem taşıyor.

Son IMF Konsültasyon raporunda bu konu yeniden kayda geçirilmiş ve denilmiş ki:

IMF’ye “raporlamayı iyileştireceğiz” demişler

“Yetkililer, risklerin yönetilebilir olduğunu düşünmektedir. Toplam yatırım rakamlarına bakmak veya borç üstlenme taahhütlerini ve garantilerini toplamak, riskleri abartıyor. Yetkililer, KÖİ yatırımlarının mali pozisyonunun koruma ihtiyacı ile yatırımların yararlarını dengelemeyi amaçlamaktadır. Ancak yetkililer, KÖİ'lerin denetimini ve yönetimini güçlendirme ve düzenli raporlamayı iyileştirme ihtiyacı konusunda hemfikirdir ve genel KÖİ çerçevesini güçlendirmek için yeni bir KÖİ yasası üzerinde çalışmaktadır.”

Anlaşılan o ki Şimşek ve beraberindeki Türk ekonomi bürokrat heyeti ile görüşen IMF heyetine, KÖİ yükümlülüklerini aslında idare edebildiklerini, rakamların üst üste konulunca abartılmış göründüğü söylenmiş. Gerisi de her zaman duyduğumuz ezber. Yani raporlama yapılacak, denetim yapılacak falan filan. IMF heyeti bir kez daha savuşturulmuş.

Ama en azından Türkiye’deki kamuoyuna söylenmeyen IMF heyetine söylenmiş. Bir KÖİ yasası üzerinde çalışılıyormuş. Ha bu arada çıkarılacak bir diğer “yapısal reform”da Kamu İhale Kanunu olacakmış. Yeni yasa “dijitalleşmeyi, inovasyonu ve sürdürülebilirliği destekleyen ve önceliklendiren bir tedarik yaklaşımıyla” hazırlanacakmış.

Ücret ve maaş artışları risk matrisinde  

IMF 4. Madde raporunda bir de Risk Matrisi var. Burada en önemli risklerden biri “Politikadaki normalleşmenin tersine çevrilmesi” olarak anılıyor. Bakın orada milyonlarca memuru ve emekliyi ilgilendiren bölüm şöyle:

“Politikalar çok sıkı çıkarsa ve büyüme çok fazla düşerse, siyasi destek azalarak popülist politikalara dönüşe yol açabilir. Bu politikalar daha gevşek para politikası, daha fazla ücret artışı ve potansiyel olarak vergi kesintileri ve memurlar için ad hoc maaş artışı içerecektir.”

Bu paragrafta geçen “ad hoc” geçici, belli bir amaca yönelik anlamına geliyor. Yani IMF açısından bakıldığında, ücret artışları ile memurlara yapılacak zamlar, “rasyonel ekonomi” için risk oluşturuyor.

Evet, bu raporun Türkiye için yaptırıma bağlı bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Ancak IMF’nin Türkiye konsültasyonu sonrasında hazırladığı 4. Madde’deki anlatımlar Şimşek’in Haziran 2023’ten bu yana uyguladığı ekonomi politikasının, uluslararası piyasalardan “aferin” almak için ücretlere daha fazla baskıda kararlı olduğunu teyit ediyor.

Ücret ve maaş artışlarının “risk matrisi”nde yer alışını başka nasıl izah edeceğiz?

Siyasetin akışını ters yüz eden çıkışlara bu pencereden bakılmasında da yarar bulunuyor.

Çiğdem Toker kimdir?

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990- 1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013- 2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti- TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası- (2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020)

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

Yazarın Diğer Yazıları

Kirazlı-Halkalı hattı ihalesi nasıl üçe katlandı?

İBB’nin, AKP döneminde başlanıp bitirilemeyen, değiştirilen usuller, mahkemeler, iptallerle daha sorunlu bir hale dönüşmüş bir ulaşım projesi hakkında, kamusal ağırlığını kamu kaynakları dikkate alarak kamuoyunu ayrıntılı biçimde bilgilendirmesi gerekir

Sağlık çıkmazı ve bütçe

Vatandaşın sağlığı, 20 yılda kamu sektörüne göre iki kattan fazla büyüyen bir özel sağlık sektörüne emanet. Yani şirketlerin çıkarlarına...

Denetim açığı öldürür

Kamuda 4 bin yatak varken, özel sektörde 8 bin yenidoğan yoğun bakım yatağı var mı? Özel hastanelerdeki yenidoğan yoğun bakım üniteleri etkili denetimden geçiyor mu? SGK, anlaşmaları gözden geçiriyor mu?

"
"