26 Ekim 2024

Lüks kahvesi: Kahve lüksü

Caffé Milani'nin kurucusu Celestino Milani'nin oğlu Pierluigi Milani: Kahveyi hızlıca içenlere değil, tadına varmak için zaman ayıranlara emeğimizi adıyoruz. Sırlarımızı ve tutkumuzu onlarla paylaşıyoruz

Honoré de Balzac ne demiş? ‘Kahve mi yoksa hayat mı? Bence kahve hayattır zaten. Birçok okurum da bana katılacaktır. Türk kahvesine kafiye olsun diye lüks kahvesi dedim çünkü gerçekten kahvenin hayatımızın lükslerinden biri olduğunu kim inkâr edebilir ki? Kahvesiz yaşayabilir misiniz? Çoğumuz buna hayır diyecektir. Bizde Türk kahvesi düşkünlüğü olduğu kadar son yüzyılda hayatımıza ‘kahve içmeden güne başlamam!’ alışkanlığı da girmiştir. Starbucksçılar, İtalyan kahveleri, Endonezya’dan Küba’ya, Etiyopya’dan Türk kahvesine herkesin kendi kahve zevki vardır.

Kesin olmamakla birlikte kahve önce 15. yüzyılda Etiyopya’dan Yemen’e gitmiş, oradan 16. yüzyılda Avrupa’ya yayılmış. Tabi arada biz Türkler varız. İtalyanlar makarnaları kadar kahveleriyle de ünlüdür ama onlara kahveyi gönderen de biziz. İlk espresso makinasını 1901’de patentlemişler, epey yeni bir hikâye yani.

Türk kahvesi, ince çekilmiş kahve çekirdekleri ve su ile yapılıyor biliyorsunuz. İtalyan kahvesi filtrelenerek pişiriliyor. O yüzden bizim telvemiz ve kırk yıl hatırımız var. Bizde ‘Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane’ denirken, İtalyanlarda, ‘Il caffè è una scusa per dire di sì alla vita!’ Türkçesi, “Kahve, hayata ‘evet’ demek için bir bahane!”  

İtalyan kahvelerinde espresso, capuccino, macchiato gibi türler varken, bizde çocuklara verilen süte kahve gibi bir seçeneğin dışında tek çeşitte takılıyoruz. Kahve, Osmanlı kültüründe sadece bir içecek değil, aynı zamanda sosyal etkileşimin önemli bir aracı olarak benimsenmiş. Kahvehanede geçirilen zaman, insanların bir araya geldiği, sohbet ettiği ve hayatın tadını çıkardığı bir alan oluşturmuştur. İtalyanlar ise shot atarlar! Yani kahvehanelerinde (bar der onlar) oturacak yer bile yoktur. Kahve, özellikle espresso, bir atımda içilir ve herkes işine gücüne, yoluna gider. Bizim gibi oturup sohbetler hatta fallar eşliğinde içilmez kahve.

Starbucks’ın İtalya’ya gelişi 2018 yılı yani çok yeni. Çünkü İtalyanlar bu konuda geleneksel davranmayı seçiyorlar ve kahvesiyle ünlü olan ülkelerine içine su katılmış bir Amerikan markasını almak istemiyorlardı. İçine su katılmış deyişini burada bilerek kullandım çünkü bilirsiniz ki Amerikano, içine su katılmış bir Espresso’dur. Halen İtalya’nın küçük kasabalarında kendinize Amerikano söylerseniz önce size nemrut bir suratla bakacaklar, sonra size halis muhlis espressso getirecek, yanında da sıcak suyu ayrı verecekler ve aynı nemrut suratla söylenerek masanızdan ayrılacaklardır. O nemrut suratın altyazısı: ‘Beni bu yaptığın pişmiş kahveye su katma rezilliğine dahil etme, kendi Amerikano’nu kendin yap’ tır. Zaten o yüzden bu kahvenin ismi İtalya’da ‘Amerikano’dur çünkü ancak bir Amerika’lı, güzelim İtalyan kahvesini böyle içer zihniyetindedirler.

İşin ironik kısmı ise şudur: Starbucks’ın kurucusu Amerikalı Howard Schultz, dünyanın en çok satan kahve markası Starbucks’ı, 1983 yılında Milano’ya yaptığı bir gezi sırasında İtalyan kafelerinden çok etkilenerek kurmuştur. Ancak içine su katılmış bu Amerikan markasını, kuruluşundan otuz beş yıl sonra, 2018’de İtalya’da açmaya cesaret edebilmiştir. Böylece İtalya’daki ilk Starbucks, Milano’nun göbeği Cordusio’da, eskiden çok köklü bir postanenin bulunduğu yerde açılmıştır.

Yunanlar bizim kahveyi ‘Yunan kahvesi’ adıyla aynı şekilde içerler. Otururlar ve keyfini çıkarırlar. Zaten yapılışı da sunumu da bizim kahvemizle aynıdır çünkü Yunan kahvesi geleneği zamanında Osmanlı kültürü altında gelişmiştir. Yani kahve bizimdir, kimse hırsızlık yapmamış kültürü çalmamıştır ama o kültürü oraya taşıyan bizleriz. UNESCO da herhalde kavga çıkmasın diye hem Yunanistan’ın hem bizim kahvemizi “pişirme ve sunma geleneği” olarak somut olmayan kültürel miras olarak kabul etmiş yani yorgan gitmiş kavga bitmiş ama şükür ki kahve bitmemiş.

Dünyada kahveyi hayatının lüksü ilan eden çok ünlü isim var. Mesela Beethoven, kahvesini tam 60 çekirdek ile hazırlıyormuş! Sayıyormuş yani deli deli.

Van Gogh mesela eserlerinin çoğunu kahvehanelerde tuvale geçirmiş.

Honoré de Balzac, kahve düşkünlüğü ile biliniyor ve yılda 50 kilo kahve içiyormuş.

Fransız filozofu Voltaire, günde 40 fincan kahve içermiş. Hatta bu miktarı azaltmak için kahve çekirdeklerini çiğneyerek tükettiği söyleniyor. Pek çözümsel olmamış ama!

Moda ikonu Coco Chanel, kahve içmeyi sevdiği kadar, kahve ile ilgili birçok tasarım da yaratmış. Bir gün, sabah kahvesini içerken, ilham verici bir fikirle yeni bir parfüm tasarlamak için harekete geçtiği biliniyor. Sonuç?  “Chanel No. 5” parfümünün ortaya çıkışı. Ne kahveymiş ama!

ABD’nin 32. Başkanı Franklin D. Roosevelt, sabahları kahve içmeyi bir ritüel haline getirmiş. Özellikle, her sabah Beyaz Saray’da kahvaltı sırasında misafirlerine kahve ikram ederken, kahvenin birleştirici gücüne inanıyor, liderlik özelliklerini güçlendirdiğini düşünüyormuş.

Böyle onlarca hikâye okurken şu anda Como gölünün en meşhur kahve dükkânı Caffé Milani’de oturuyorum ve macchiatomu yudumluyorum. Eğer Como’ya gelirseniz, İtalyan kahvesi için uğrayacağınız yer Caffé Milani olmalı. 1937’den beri burada. İlk olarak büyükbaba Celestino Milani tarafından kurulmuş ve kendisine "master roaster" denmiş. Yani usta kahve öğütücü. Sonra oğlu Pierluigi Milani devam ettirmiş, şu anda da üçüncü nesil Elisabetta ve Mattia Milani geleneği sürdürüyor. İşin ilginci, hani İtalyanlar kahvesini şat atar gibi içer dedim ya, oğul Pierluigi bunun tam tersi bir sloganla yola çıkmış ve şöyle demiş: Kahveyi hızlıca içenlere değil, tadına varmak için zaman ayıranlara emeğimizi adıyoruz. Sırlarımızı ve tutkumuzu onlarla paylaşıyoruz.

Acaba İtalyanlara Türk kahvesi gibi oturup keyifle içmeyi öğretebilmiş midir, kim bilir…

Deniz Kurt Kimdir?

Deniz Kurt, Atlantico Crew isimli uluslararası yat danışmanlık şirketini kurmadan önce 10 yılı aşkın bir süre özel şef ve süperyat şefi olarak başarılı bir kariyer sürdürmüştür. İstanbul’daki MSA - Mutfak Sanatları Akademisi’nden mezun olmuş, burada temel aşçılık eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra İtalyan mutfağında ileri düzey eğitim almak için Alma La Scuola Internazionale di Cucina Italiana’ya devam etmiş, İtalyan Mutfağında ‘master’ düzeye erişmiş ve Profesyonel İtalyan Şef Diploması alma hakkını kazanmıştır.

İtalyan mutfağı eğitimini tamamladıktan sonra, Milano’nun kalbinde bulunan La Scala Tiyatrosu içindeki Il Marchesino‘da çalışmaya başlamıştır. Il Marchesino, 1970’lerden bu yana İtalya’nın ilk Michelin yıldızı ve ilk üç Michelin yıldızı alan efsanevi İtalyan şef Gualtiero Marchesi tarafından kurulmuştur. Bu deneyimin ardından, dünyaca ünlü Japon şef Nobu Matsuhisa’nın sahip olduğu restoran zincirinin Milano şubesi olan Armani Nobu Milano’da çalışmıştır.

Restoran deneyimlerinden sonra, denizlere olan tutkusunu kariyeriyle birleştirerek, 24 ila 90 metre arasında değişen tanınmış süperyatlarda head chef olarak çalışmış, dünyanın dört bir yanında 6 kez Atlantik okyanusu geçişi dahil 50.000 deniz milinden fazla seyir yapmıştır.

2020 yılından itibaren MSA - Mutfak Sanatları Akademisi ile işbirliği içinde, kurucusu olduğu Profesyonel Süperyat Şefliği Eğitimi programını yürüterek, her yıl yatçılık sektörüne yeni şefler kazandırmaktadır.

2013 yılından bu yana Aktüel, Naviga ve Ceyms gibi dergilerde yemek ve seyahat yazarlığı yapmıştır. 2015 yılından itibaren halen YACHT Türkiye dergisine düzenli olarak yazmaktadır. Gastronomi konulu yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmıştır.

2021 yılında, dünya çapında gezdiği kıyıların yemek tarihini, hikayelerini ve yemek kültürünü yerel tariflerle zenginleştirerek okurlara sunduğu ilk kitabı Islak Menü’yü yayımlamıştır. Ayrıca, 2021-2022 TV sezonunda Beingurme TV kanalında 26 bölümlük bir yemek ve seyahat programı sunmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları

Pizza bir kaçamak mıdır?

Kim Pizza sevmez ki? Tamam hiçbirimiz kilo almak istemiyoruz ama arada bir bu kaçamakları yapmazsak hayatın ne anlamı var? Peki Pizza bir kaçamak mıdır? Ne zaman bir kaçamak haline geldi? Yani aslında yememeliyiz ama kaçak göçek yiyerek mi keyfine varıyoruz? Bir nevi yasak ilişki yani! Haydi pizza ile bu yasak ilişkimizi biraz mercek altına yatıralım

Saint Tropez’nin kuğu gibi kızları ve kruvasan

Tabii ki kızlar derken yelkenlilerden söz ediyorum. Her yıl Eylül sonunda düzenlenen Fransa’nın geleneksel yelken yarışı LE VOILES DE SAINT TROPEZ, klasik yelkenlilerin gözlerimize sunduğu kuğu gibi pozları ile tanınıyor. Bu kuğu güzelliğindeki yelkenliler, salına salına Akdeniz’in en süslü koyunda seyrederlerken, ben de oradaydım

Paris’in en ünlü biber soslu bifteği

Bistrot, genellikle rahat ve samimi bir atmosfere sahip, uygun fiyatlı (ki bu artık günümüz Türkiye’sinde pek mümkün değil) ve günlük yemekler sunan restoranlara verilen isimdir. Menüde sade yemekler bulunur, aşırı lüks ve gösterişli sunumlar yerine lezzete ve günlük çeşitlere odaklanılır

"
"