19 Ekim 2024

Marsilya’nın siyah incisi Bouıllabaisse: İlk kaşıkta ağzınız zevkten dört köşe

16. yüzyıldan önce yapılan Bouillabaisse, baharatlarla zenginleştirilmiş bir balık çorbasıdır. Domates yoktur ama balıklar ve kabukluların çorbanın suyuna verdiği lezzetten vazgeçilemez

Hayatın lüksü dediğimiz zaman, deniz ürünlerinden bahsetmemek olmaz. Kim jumbolar jumbosu bir karidese, lezzeti kabuğunda olan midyelere, boncukları üzerinde bir ahtapota hayır diyebilir ki? Peki ya balık çorbaları? Ne bulursan at içine mantığıyla yapılmış gibi görünse de balık çorbalarından fışkıran deniz aromalı lezzet, herkesin ilk kaşıkta başının dönmesine yetecektir.

İşte bu balık çorbalarının kralı ise, Bouillabaisse. Yazması ayrı, okuması ayrı zor ama yemesi bir o kadar keyifli bir Fransız yemeği. Güney Fransa’nın efsane balık çorbasıdır kendisi. Buyabeyz diye okunur, ilk kaşıkta ağzınız zevkten dört köşe olur! Özellikle Marsilya bölgesine aittir ve en iyisini de Marsilya’da bulursunuz.

Tam da işte bu yazıyı yazarken akşam güneşinde oturmuş Marsilya’nın derin sularını seyrediyorum. Hani Akdeniz’in kalbi, Fransa’nın incisi filan gibi klişe sloganlarla anlatılır ya bazı şehirler, Marsilya onlardan biri değil. Epey kaotik, epey suç oranı yüksek, epey göç almış bir metropol. Bütün Fransız suç filmlerinde konu ya Paris ya Marsilya’da geçer ya zaten. O yüzden bu kaotik şehre ancak Provence-Alpes-Côte d’Azur bölgesinin siyah incisidir diyebiliriz. Yine de bu siyah inci, kaosunun içindeki kültürel zenginliği ile 2013 yılında Avrupa’nın kültür başkenti seçilmiştir ve bunda gastronomik olarak dünyaya imzasını atmış Bouillabaisse’in etkisi büyüktür.

Elbette ki Bouillabaisse, her balık çorbası yemeğinde olduğu gibi, ilk olarak elde kalan balıkları nasıl değerlendirelim diye düşünen fakir balıkçıların sofralarında doğmuştur. Geleneksel tarifte en az üç çeşit balık kullanılır. Bu balıklar genelllikle Rascasse (bir çeşit kaya balığı), deniz turnası ve bizim de balık çorbalarımızın baş tacı olan kırlangıçtır. Orijinalde istiridye, karides, midye gibi kabuklular eklenmez. Balıklar kısa süre pişirilir ve aromalarını çorbaya bırakmaları sağlanır. Vazgeçilmez malzemeler ise safran, domates ve rezenedir.

Bouillabaisse’i diğer balık çorbalarından ayıran ise hem servis hem de yanındaki sosları ile yeme şeklidir. Geleneksel olarak iki aşamalı bir servisi var. Önce tabağınıza çorbanın kıpkırmızı suyunu koyuyorlar, pişmiş balıklar ve soslar yanında ayrı olarak geliyor. Bir çorba başına düşen balık parçaları, yeme de yanında yat denecek kadar fazla. Çorbanın suyunun lezzeti ağzı sulandırmaya yetiyor yetmesine ama yanında verilen Rouille ve Aioli, olaya ayrı bir damak şöleni katıyor.

Nedir rouille, nedir aioli?

Rouille, mayonez kalınlığında bir sos ama kırmızı. İçeriği, sarımsak, zeytinyağı, safran, kırmızı ve acı biber. Bazen patates ve ekmek kırıntılarıyla da yoğunlaştırılıyor. Aioli ise bildiğin mayonez ama sarımsaklı. O zamanların dili olan Oksitancada sarımsak anlamına gelen “ail” ve yağ anlamına gelen “oli”nin birleşmesinden oluşmuş adıyla “aioli”nin orjinali hakikaten de sarımsak ve zeytinyağıdır ama günümüzde mayonez yapımı gibi yumurta sarısı da eklenir. İşte Rouille ve aioli, Bouillabaisse’i diğer balık çorbalarından ayıran ve ünlü olmasını sağlayan başlıca zengin lezzetlerdir. Çorbanın yanında verilen kıtır ekmek dilimlerine önce Rouille, sonra Aioli sürer, çorbaya daldırırsınız. Kaşığınıza kıpkırmızı çorbadan doldurur, balıktan da bir kallavi parça koparır ağzınıza atarsınız.

Domatesin rolü

Akdeniz mutfağını domates olmadan düşünemeyiz değil mi? Oysaki Akdeniz mutfağı, karakterini domates olmadan çok önce şekillendirmeye başlamıştı. ‘Nasıl yani?’ dediğinizi duyar gibiyim. ‘Domates yok muydu???’  Evet, yoktu. Domatesin Avrupa’ya gelişi, 1600 yıllarına dayanıyor. Domatessiz düşünülemeyen pizzanın ve makarnanın memleketi Roma imparatorluğunda da Antik Yunan’da da domatesin esamesi okunmuyor. O yılların Akdeniz mutfağına dair tek kalıcı imza: Zeytinyağı. Peki Bouillabaisse’in domatessiz versiyonunu düşünebilir miyiz? Mecbur düşüneceğiz. 16. yüzyıldan önce yapılan Bouillabaisse, baharatlarla zenginleştirilmiş bir balık çorbasıdır. Esasen bizim terbiyeli balık çorbalarımıza ya da Yunanistan’ın Kakavia isimli çorbasına benzer. Domates yoktur ama balıklar ve kabukluların çorbanın suyuna verdiği lezzetten vazgeçilemez.

En iyi Bouillabaisse’yi nerede mi bulurum derseniz ise adres, Marsilya’nın Chez FonFon restoranı. Ay o kadar uzağa nasıl giderim diyorsanız da tarifi hemen aşağıya bırakıyorum. Yapması sizden yemesi bizden.

Malzemeler

Çorba için:

1/2 su bardağı sızma zeytinyağı, 1 büyük soğan, 1 pırasa,1 orta boy rezene, 5 diş sarımsak, ezilmiş, 1/2 çk bütün rezene tohumu, 2 tutam safran ipliği, 1 portakal kabuğu zest, bir tutam toz kırmızı biber, 2 dal taze kekik, 2 yk salça, 6 domates, 900g balık kafası ve kemikleri, 2 su bardağı beyaz şarap, 1/4 su bardağı pastis veya rakı (isteğe bağlı), 2 lt kaynar su, 2 dal taze maydanoz, 1 defne yaprağı, tuz, taze çekilmiş karabiber

Rouille için:

2 diş sarımsak, 1/4 su bardağı ufalanmış bayat ekmek, bir tutam kırmızı biber, bir tutam safran ipliği, 1 yumurta sarısı, tuz, 1/2 su bardağı sızma zeytinyağı

Servis için: 2 kg karışık fileto balık, 400gr midye (isteğe bağlı), servis kızarmış ekmek.

Yapılışı:

Çorba için: 7 litrelik bir dökme demir tencerede, orta ateşte zeytinyağını ısıtın. Soğan, pırasa, rezene, sarımsak, rezene tohumu, safran, portakal kabuğu, kırmızı biber ve kekik dallarını ekleyin. Ara sıra karıştırarak sebzeler yumuşayana kadar yaklaşık 10 dk pişirin. Domates salçasını ekleyin ve karıştırarak 2 dk pişirin. Doğranmış domatesleri ekleyin ve domatesler yumuşamaya başlayana kadar 3 dakika daha pişirin. Balık kemiklerini ekleyin, karıştırarak çorbanın içine yedirin. Beyaz şarap veya pastis (kullanıyorsanız) ekleyin, altındaki parçaları kazıyarak karıştırın. Orta-yüksek ateşte kaynamaya getirin ve çiğ alkol kokusu kaybolana kadar yaklaşık 3 dakika kaynatın. Tüm malzemeleri tamamen kaplayacak kadar kaynar su ekleyin. Maydanoz ve defne yaprağını ekleyin, ısıyı yükseltin ve çorbayı kuvvetli bir şekilde 5 dk kaynatın. Isıyı düşürüp çorbanın tadını tam alana kadar yaklaşık 45 dk daha pişirin. Tuz ve karabiber ile tatlandırın. Pişince çorbayı büyük balık kemiklerinden kurtulmak için süzün. Sonra partiler halinde bir blendera aktarın, mümkün olduğunca pürüzsüz olana kadar karıştırın. Yeniden tencereye aktararak fileto halindeki balıkları (ve dilerseniz patates) ekleyip balıklar pişene dek 15-20 dakika daha pişirin. Bu aşamada midye de ekleyebilirsiniz.

Rouille’nin Yapılışı: Sarımsak, ekmek, kırmızı biber, safran ve yumurta sarısını havanda, blenderde veya mutfak robotunda macun haline getirin. Macunu biraz inceltmek için balık çorbasından 2 yemek kaşığı (30ml) sıvı ekleyin. Tuzla tatlandırın. Zeytinyağını ince bir akıntı halinde eklerken havanla döverek veya blenderin en düşük hızında karıştırın. Karışım çok kalın görünüyorsa, bir mayonez kıvamına gelene kadar birer yemek kaşığı (15ml) balık çorbası ekleyin. Rouille’yi buzdolabında 3 güne kadar saklayabilirsiniz.

Servis için: Sonra çorbayı pişmiş balıklarla birlikte ya da ayrı olarak, rouille’yu ise ekmeklerle birlikte ayrı servis edin.

Deniz Kurt Kimdir?

Deniz Kurt, Atlantico Crew isimli uluslararası yat danışmanlık şirketini kurmadan önce 10 yılı aşkın bir süre özel şef ve süperyat şefi olarak başarılı bir kariyer sürdürmüştür. İstanbul’daki MSA - Mutfak Sanatları Akademisi’nden mezun olmuş, burada temel aşçılık eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra İtalyan mutfağında ileri düzey eğitim almak için Alma La Scuola Internazionale di Cucina Italiana’ya devam etmiş, İtalyan Mutfağında ‘master’ düzeye erişmiş ve Profesyonel İtalyan Şef Diploması alma hakkını kazanmıştır.

İtalyan mutfağı eğitimini tamamladıktan sonra, Milano’nun kalbinde bulunan La Scala Tiyatrosu içindeki Il Marchesino‘da çalışmaya başlamıştır. Il Marchesino, 1970’lerden bu yana İtalya’nın ilk Michelin yıldızı ve ilk üç Michelin yıldızı alan efsanevi İtalyan şef Gualtiero Marchesi tarafından kurulmuştur. Bu deneyimin ardından, dünyaca ünlü Japon şef Nobu Matsuhisa’nın sahip olduğu restoran zincirinin Milano şubesi olan Armani Nobu Milano’da çalışmıştır.

Restoran deneyimlerinden sonra, denizlere olan tutkusunu kariyeriyle birleştirerek, 24 ila 90 metre arasında değişen tanınmış süperyatlarda head chef olarak çalışmış, dünyanın dört bir yanında 6 kez Atlantik okyanusu geçişi dahil 50.000 deniz milinden fazla seyir yapmıştır.

2020 yılından itibaren MSA - Mutfak Sanatları Akademisi ile işbirliği içinde, kurucusu olduğu Profesyonel Süperyat Şefliği Eğitimi programını yürüterek, her yıl yatçılık sektörüne yeni şefler kazandırmaktadır.

2013 yılından bu yana Aktüel, Naviga ve Ceyms gibi dergilerde yemek ve seyahat yazarlığı yapmıştır. 2015 yılından itibaren halen YACHT Türkiye dergisine düzenli olarak yazmaktadır. Gastronomi konulu yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmıştır.

2021 yılında, dünya çapında gezdiği kıyıların yemek tarihini, hikayelerini ve yemek kültürünü yerel tariflerle zenginleştirerek okurlara sunduğu ilk kitabı Islak Menü’yü yayımlamıştır. Ayrıca, 2021-2022 TV sezonunda Beingurme TV kanalında 26 bölümlük bir yemek ve seyahat programı sunmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları

Jingle Bells: Yurt dışında Noel coşkusu başladı

Bizim bayramımız değil, evet. Ama biz de filmlerden tut, evimizde süslediğimiz ağaca dek biraz içindeyiz, itiraf edelim. Bizler Hristiyanlığın bu geleneklerini evimize yılbaşı geleneği olarak taşıyoruz. Sofralarımızda içi dolgulu hindi ya da tavuk pişiriyoruz, şıkır şıkır ışıklandırılmış Noel ağacı ve süsleri ile şenleniyoruz. Peki nedir esas Noel alışkanlıkları?

Yılbaşı tatlıları

Yılbaşı yaklaşıyor. Yeni yıl denilince eski yılın derdi ve tasasını unutturan, umudu canlandıran bir yılbaşı gecesi ile başlarız her yıla. Derdi tasayı en iyi unutturan şey de elbette tatlılardır!  Kimse inkâr etmesin, çikolatanın, şekerin, kekin ve pastanın verdiği mutluluğun yerini hiçbir şey tutmuyor

Michelin galaksisi 2: ‘İnsan para ödemediği şeye değer vermez!’

Michelin’i lastik markası olarak biliriz. O boğum boğum vücuduyla şişkoluğun sembolü gibi görünen Michelin maskotu, kadınlar olarak dönüşmekten en çok korktuğumuz şeydir. 1900 yılından beri bu şişko bebeğin restorancılığın da sembolü olduğunu düşünürsek epey anlamlı görünüyor ama Michelin yıldızlı bir restorana gittiğinizde sizi bu denli şişmanlatacak yemekler bulursanız bana da haber verin!

"
"