15 Haziran 2023

Demokrasi hukuk ile çatışmamayı gerektirir

Demokrasi hukuk ile çatışırsa siyasi istikrar ve ekonomik refah zemini olma niteliğini kaybeder

İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihi için büyük yıkım, yaşanan vahşet utanç verici. Bunun yeniden yaşanmaması için tasarlanan ve uygulanan güvenlik mimarisi 78 yaşına girdi. Bu yaşın altındaki herkes yeni uluslararası düzende doğdu ve yaşadı.

Küresel örgüt Birleşmiş Milletler

Sistemin merkezinde Birleşmiş Milletler (BM) var. BM Antlaşması uluslararası anayasa gibi. Öncelikli hedef, barış ve güvenliğin kalıcı kılınması. Böylece sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleşmesi. Bunun temel sütunu insan haklarına saygı ve adaletin sağlanması. Bunun için İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin yol göstericiliğinde insan hakları hukuku geliştirildi. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeler ve denetim mekanizmaları oluşturuldu.

BM’nin işlevlerini beklenen etkinlikte yerine getiremediği bir gerçek. Ancak, BM’ye yöneltilen suçlamaların büyük bölümü haksız. BM, üye devletlerin aldığı kararları, üye devletler tarafından sağlanan kaynaklar ölçüsünde uygulayan; üye devletlerin yarattığı normatif yapıya uyumu denetleyen ve geliştirilmesine yönelik destek sağlayan bir mekanizma. BM’nin devletlerin almadığı bir kararı uygulaması beklenemez. BM yeterli kaynak sağlanmadan beklenen işlevleri yerine getiremez.

Temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmelerden biri de BM İşkenceye Karşı Sözleşme. İşkence ve kötü muamele yasağı zaman içinde “üstün hukuk” (jus cogens) statüsü kazanıyor. Hiç bir koşulda askıya alınamayacak, zaman aşımı uygulanamayacak temel bir hak. Ben de diplomasiden emekli olduktan sonra bu sözleşmenin denetim organı BM İşkenceye Karşı Komite üyesi seçildim. Devletlerin sözleşmeye uyumunu denetliyor, eksiklerin giderilmesine yönelik tavsiyelerimizin uygulanmasını izliyoruz. Bireysel başvuruları değerlendiriyor, varsa ihlallerin sonuçlarının giderilmesine yönelik kararlarımızın yerine getirilmesi için ilgili devlet ile iletişimi sürdürüyoruz.

Sözleşmeye taraf devletler ile iletişimimiz çoğunlukla yapıcı bir anlayışla gerçekleşiyor. Bazı devletler ise, bunun bir “ulusal egemenlik” konusu olduğu savıyla komite ile iletişime olumsuz yaklaşıyorlar, sanki sözleşmeyi yapan, komiteyi görevlendiren ve sözleşmeyi onaylayan onlar değilmiş gibi!

Ne yazık ki yaygınlaşma eğilimi gösteren bu yaklaşım kabul edilebilir değil. Sözleşmeyi yapan devletler; sözleşmeye taraf olup uygulama yükümlülüğü üstlenen devletler; denetim organı komiteye sözleşmeye uyumu denetleme görevi veren de devletler. Şimdi komite ile yapıcı iletişimden ve komitenin etkin işleyişi için gerekli kaynakları sağlamaktan kaçınmak nasıl açıklanabilir?

Sanırım sorun büyük ölçüde, demokrasi standartlarını aşındıran, hukuku siyasi araç olarak gören, denge ve denetim mekanizmalarını törpüleyerek ya da yok ederek hesap verme sorumluluğundan kurtulmayı hedefleyen, otoriterleşme eğilimi güçlü popülist siyasetin küresel düzeyde yaygınlaşması.

Bencil hedeflere yönelik siyasetin, ulusal ve uluslararası alanda ortak çıkarların önüne geçerek uzlaşı yerine çatışmayı özendirme eğilimi engellenemediği sürece, uluslararası sahnede kalıcı barış ve istikrar yolunda anlamlı ilerleme kaydedilebilmesi en azından yakın gelecekte kolay görünmüyor.

Bölgesel örgüt Avrupa Konseyi

Küresel güvenlik mimarisi kısa sürede bölgesel düzenlemeler ile desteklendi. BM Antlaşması ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin yol göstericiliğinde insan haklarını koruma sistemini tamamlayıcı nitelikte bölgesel örgütler oluştu. Bu gelişmeyi önceki yazılarımda ayrıntılı olarak izah etmiştim. Burada Avrupa Konseyi’nin (AK) bizim bulunduğumuz siyasi coğrafya bakımından önemini kısaca hatırlatmakla yetineceğim.

Erdoğan İşcan, AK sözleşme imza töreninde

1949 doğumlu AK, geliştirmeye devam ettiği demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları standartları ile, Avrupa sınırlarının ötesinde evrensel nitelikte tanınma ve meşruiyet kazanmış. Hukuken bağlayıcı ve etkin mekanizmalar aracılığı ile denetlenen sözleşme sistemi, Avrupa’da demokratik güvenlik sağlanması hedefinin temelini oluşturuyor. Güçler ayrılığına dayalı demokratik bir yapısı var: Hükümetlerin temsil edildiği karar organı yürütme kanadı Bakanlar Komitesi; ulusal parlamenter heyetlerin temsil edildiği danışma organı niteliği taşıyan yasama kanadı Parlamenter Meclis (AKPM); tüm üye devletler için hukuken bağlayıcı kararlar alan bağımsız yargı kanadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM).

AK’nın yapısı ve işleyişi hakkında daha ayrıntılı bilgi için beş yazıdan oluşan AK yazı dizime bakılmasını önerebilirim. Diplomaside son görevim, AK’da devletimizi temsil etmek olmuştu.

Demokrasi ve insan hakları, AK’nın yanı sıra, bu siyasi coğrafyada kurulan NATO, AGİT ve AB’nin de üyelik kriterleri arasındadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) başta olmak üzere AK normlarına uyumu denetleyen  AİHM kararları 46 üye devlet için de hukuken bağlayıcıdır. AİHM kararlarının uygulanması, Bakanlar Komitesi tarafından izlenir. Komite yılda dört kez (Mart, Haziran, Eylül, Aralık) bu amaçla toplanır. Uygulanmasının tamamlandığı sonucuna varılan kararlar gündemden düşürülür. Uygulanmayan ya da uygulanması devam eden kararlar gündemde tutulur, ilgili devlete aşamalı olarak artan baskı uygulanır.

AİHM kararlarının uygulanmaması, AK’nın kurucu belgesi olan Statü’den kaynaklanan üyelik yükümlülüklerinin ihlali sayılır. İhlalin sürmesi durumunda, AK üyeliğinden çıkarılmaya kadar uzanabilecek yaptırım süreci başlatılır.

Burada AİHS’nin 18. maddesinin ayırıcı özelliğine dikkat çekmek gerekir. Özetle; AİHS temel hak ve özgürlükleri tanımlar ve bunların hangi koşullarda ve ölçüde sınırlanabileceğini belirler. 18. madde ise, hak ve özgürlüklerin sözleşmede tanımlanan koşulların dışında siyasi amaçlara yönelik sınırlanması ile ilgilidir. Sözleşmenin diğer maddeleri hakkında binlerce başvuru ve karar vardır. Buna karşılık, AİHM’in 18. madde ihlali kapsamında verdiği karar sayısı, açık kaynaklardan sağlayabildiğim verilere göre 18. Bunların çoğunluğu ilgili devletler tarafından uygulanmış ve gündemden düşürülmüş. Bakanlar Komitesi tarafından izlenmesi devam eden az sayıdaki 18. madde ihlal kararlarından ikisi Kavala ve Demirtaş kararları. Bu konuda olası gelişmelere ilişkin değerlendirmeleri son olarak 22 Haziran 2022 ve 10 Ocak 2023 tarihli yazılarımda ele almıştım.

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü

Demokrasi; siyasi istikrar ve ekonomik refah için nitelikli zemini oluşturur. Aynı zamanda, uluslararası saygınlık ve etkinlik için önemli ve güçlü bir araçtır. Demokrasi zeminini güçlendirmek, ulusal ve uluslararası düzeyde kalıcı siyasi istikrar ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin ön koşulları arasındadır.

Hukukun üstünlüğü ve etkin işleyen bağımsız yargının varlığı da, demokrasinin temel güvenceleridir.

Bu tabloda, devletlerin taraf olmayı seçtikleri sözleşme yükümlülüklerine ve denetim organlarının tavsiye ve kararlarına uymaları, kurallara dayalı uluslararası sistemin sürdürülebilirliği bakımından ödün verilemez bir hedef olmalıdır.

Bu kural uluslararası toplumun her üyesi için vazgeçilemez bir yükümlülüktür. Uluslararası insan hakları normlarına uyum, barış ve güvenliğin ilk adımıdır.

AK bakımından, AİHM kararlarına uymak, bir siyasi tercih konusu değil, temel bir hukuki yükümlülüktür.

Demokrasi hedefi hukuk ile çatışmamayı gerektirir. Demokrasi hukuk ile çatışırsa, varlık nedenini, ayrıca siyasi istikrar ve ekonomik refah zemini olma niteliğini kaybeder. Uluslararası alanda etkin güç olma yolculuğuna da hukuk ile çatışmaya son verme adımı ile başlanırsa, anlamlı ilerleme kaydedilebilir.

Son AK Bakanlar Komitesi toplantısı

AİHM kararlarına uyumun izlendiği AK Bakanlar Komitesi yılın ikinci toplantısını 5-7 Haziran’da Strazburg’da gerçekleştirdi. Önceki her Komite toplantısında olduğu gibi, belirlenen gündem çerçevesinde AİHM kararları konusunda üye devletler tarafından alınan (ya da alınmayan) önlemler değerlendirildi. Bu kez, 19 devleti ilgilendiren 38 karar alındı. 16 devleti ilgilendiren 78 karar, gereken önlemlerin alınmış olduğunun belirlenmesi üzerine, gündemden düşürüldü.

Türkiye bakımından AİHM’in Kavala başvurusuna ilişkin 18. maddeyi de içeren kararı kapsamında başlatılmış olan ihlal sürecinde, Bakanlar Komitesi’nde alınan karar yeni bir aşamaya geçilmesine yol açtı.

AK’nın, BM ve NATO ile birlikte, Türkiye’yi uluslararası topluma bağlayan üç ana köprüden biri olduğunu savunmaya devam edeceğim. Ne yazık ki bu aşamada AB’yi bu köprüler arasında sayamıyoruz. Bu köprüler yapıcı iletişime açık tutulmalı ve korunmalıdır. Bu köprüler, Türkiye’nin diğer siyasi coğrafyalar ile bağlarını geliştirmesine engel değil, tersine tamamlayıcı nitelik taşır. Tarih, Türkiye’nin Batı’da güçlü olduğu dönemlerde diğer bölgelerde de saygınlığının yükseldiğini göstermiştir.

Doğallıkla, bu süreçte tüm tarafların adil, yapıcı ve tutarlı davranmaları, başarılı sonucun güvencesi olacaktır.

 

Erdoğan İşcan kimdir?

Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite üyesi ve İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim görevlisi Büyükelçi (E) Erdoğan İşcan, çeşitli düşünce kuruluşlarının çalışmalarına katkıda bulunuyor.

İşcan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk öğrenimi yaptı. Ekim 1978’de Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Diplomaside 40 yılı aşan hizmeti sonunda Nisan 2019’da emekli oldu. Ekim 2019’da Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite üyesi olarak seçildi.

Türkiye’yi 2005-2009 döneminde Ukrayna’da ve 2009-2011 döneminde Güney Kore’de (aynı zamanda Kuzey Kore’ye de akredite) Büyükelçi, son olarak 2014-2018 döneminde Strazburg’da Avrupa Konseyi Nezdinde Büyükelçi/Daimi Temsilci olarak temsil etti.

Önceki görev yerleri: Doha, Frankfurt, Bonn, Viyana (silahsızlanma müzakereleri), Londra (Başkonsolos), Cenevre (Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı).

Ankara’da son olarak Dışişleri Bakanlığı genel siyasi işlerden sorumlu Müsteşar Yardımcısı (2013-2014), daha önce çok taraflı siyasi işlerden sorumlu Genel Müdür (2011-2013), Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Direktörü (2001-2005) olarak görev yaptı.

İşcan’ın diplomasi kariyeri boyunca bağımsız olarak sürdürdüğü uluslararası pozisyonlar şöyle:

- Kadına Yönelik Şiddet ve ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) Taraf Devletler Komitesi Başkanı (2015-2018).

- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi eğitim, kültür, spor, gençlik ve çevreden sorumlu Raportör Grup (GR-C) Başkanı (2017-2018).

- Demokrasi kültürü ve insan hakları alanında çalışan Norveç Kuruluşu “European Wergeland Centre” Yönetim Kurulu Üyesi (2017-2018).

Yazarın Diğer Yazıları

Küresel duruma BM’den bakış: Afganistan ve Suriye örnekleri

Suriye bir etnik, dinsel, mezhepsel mozaik. Siyasî istikrarın ön koşulu, çoğulcu ve katılımcı demokratik yönetimin oluşturulabilmesi. Yönetimi fiilen devralan yapının bunu gerçekleştirme iradesi ve yeteneği var mı, ön yargısız izleyip göreceğiz…

Siyaset işkence yasağına sahip çıkmalı

Geçmişte ve bugün birçok ülkede siyasetin isterse işkence yasağına sahip çıkarak hızlı ve görünür ilerleme sağladığı biliniyor. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkesinin yalnız sözde değil, uygulamada da gerçekleşmesi, demokratik istikrarın kalıcı olmasını sağlayacaktır

BM Komisyonu: Filistin’de ve İsrail’de uluslararası hukuk ihlal edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı’nın haklarında talep ettiği tutuklama müzekkerelerinin onaylanması durumunda, İsrail Başbakanı ve Savunma Bakanı yargılanmak üzere aranıyor durumuna düşecekler ve Roma Statüsü’ne taraf ülkeleri ziyaret edemeyecekler

"
"