Bilindiği üzere her yıl, insan hakları üzerine çalışan ya da araştırmalarının bir boyutu insan hakları üzerine olan çeşitli uluslararası kurum ve kuruluşlar, kamuoyuyla çeşitli raporlar yayımlıyorlar. Bu raporlarda genellikle ülkeler ayrı ayrı ele alınıyor. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Kuruluşu ve Birleşmiş Milletler'in raporları bunlardan sadece öne çıkan birkaçı. Ben, bu yazıda özel olarak Türkiye'ye ayrılan yerleri irdelemekten ziyade, metinlerin Türkiye'ye ayrılan özel kısımlarından ayrı olarak, farklı kısımlarda Türkiye'nin hangi durumlara örnek gösterilerek adının geçtiğini ortaya koyacağım. Zira, Türkiye'ye ilişkin özel bölümler, pek çok haber sitesi tarafından Türkçeleştirilerek, hâlihazırda ülke okuruyla buluşturuluyor.
İlk olarak, Fund for Peace (FFP) kuruluşunun her yıl çıkardığı, Kırılgan Devlet Endeksi 2023 Yıllık Raporu'na bakalım. Bu raporda Türkiye, dört ayrı yerde geçiyor. İlk geçtiği yer, Daniel Woodburn'un kaleme aldığı bölüm. Bu bölümde, Woodburn, Fransa'nın Kırılgan Devletler Endeksi'nde giderek nasıl kendini "geliştirdiği" üzerinde durulmuş. Ülkedeki düzenli protestolar ve kutuplaşmanın bu "gelişim"deki payı vurgulanarak kıyaslamalara gidilmiş. Bu noktada, Türkiye uygun bir örnek teşkil etmiş yazar için. "Artan devlet otoriterliği ve azalan kamu hizmetlerine ilişkin popüler söylem, görünüşe göre onu [Macron], Başkan Trump yönetimindeki ABD'nin yanına yerleştirecek ve hatta giderek otoriterleşen bir Erdoğan yönetimindeki Türkiye ile karşılaştırmalar yapılmasına neden olacaktır. Yapılacak bir sokak anketi, Cumhurbaşkanı Macron'a yönelik, 2023 Genel Seçimleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden seçilmesi sürecinde Türkiye'de de benzerlerine tanık olunan bir vitriyolle sonuçlanacaktır" (s.24). Türkiye'nin isminin ikinci geçtiği yer, Alexis Poston'un Karabağ ve Ermenistan ile ilgili yazdığı makale. Dağlık Karabağ'da yaşanan Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarında, her iki tarafın halkı da insanlık dışı muameleye maruz kalmıştır. Çatışmaların Azerbaycan lehine sonuçlanması konusunda, Poston özellikle Türkiye'nin etkin bir rolü olduğu görüşünde. "Dağlık Karabağ'da devam eden şiddeti takip eden barış görüşmelerinde, bazı Batılı devletler barış ve bölgesel istikrar adına Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'ı tamamen Azerbaycan'a bırakmasını destekleyen politikalar önermiş ve desteklemiştir. Jeopolitik dinamikler Ermenistan'ı müzakere masasında dezavantajlı duruma düşürmektedir, zira bölgedeki güçlü çıkar grupları Azerbaycan'ın müttefiki olan ve Ermenistan ile uzun bir çatışma geçmişi bulunan Türkiye'ye açıkça karşı çıkmaktan çekinmektedir. Avrupa Parlamentosu ve Uluslararası Adalet Divanı gibi uluslararası kuruluşlar tarafından kabul edilen birkaç kararın ardından doğrudan bir eylemde bulunulmaması nedeniyle, diğer devletler tarafından Ermenistan'ı desteklemek için çok az şey yapılmaktadır" (s.36). Aynı makalede, Türkiye ve Macaristan, NATO üyesi olarak demokrasiye karşı otoriter devlete sahip olan ülkeler olarak parantezlenmiştir (s. 38). Son olarak, Türkiye, kırılgan devletlerin olduğu coğrafyalarda yer alan "yaygaracı" ülkelerden biri olarak nitelendiriliyor (s.39).
Özetle, Türkiye, raporda yönetim biçiminin otoriterliği ve çevresindeki kırılgan devletlerin, kırılganlığını pekiştiren bir güç örneği olarak kullanılmıştır.
İkinci rapor, Beşerî Özgürlük Endeksi: Bireysel, Kamusal ve Ekonomik Özgürlük Küresel Ölçümü 2023. Bu raporda Türkiye için ayrı bir yer var. Lakin, genel bilgilendirme kısımlarında Türkiye, rastlantısal örneklerde 128. sırada oluşuyla kendine yer buluyor. 2000-2021 yılları arasında dünya genelinde özgürlüklerin giderek artan bir şekilde en çok hasar aldığı 6 ülke sayılırken Türkiye'nin de adı geçiyor: "Nikaragua, Suriye, Hong Kong, Mısır, Türkiye ve Macaristan" (s.26).
Üçüncü rapor, İnsan Hakları İzleme 2024 Raporu. Bu raporda da Türkiye'deki hak ihlalleri ayrı bir kısımda detaylandırılmış. Bununla birlikte, kimi ülkelerde de Türkiye'nin adına rastlıyoruz. Daha raporun başında, "İnsan Hakları Sistemleri Tehdit Altında: Eyleme Çağrı" başlıklı Tirana Hassan imzalı açılış makalesinde, Türkiye'nin adını görüyoruz. Etkileşimli diplomasi (transactional diplomacy) bağlamında başlıca uluslararası aktörlerin, mültecilerin geri gönderilmesi ya da Avrupa'ya kabul edilmemesi için, Libya ve Türkiye gibi temel hakların ihlali konusunda "nam salmış" hükümetlerle anlaşmaya varması yazar tarafından eleştiriliyor (s. 7). Aynı makalede iktidarların güçlerini pekiştirmeleri uğruna insan haklarını nasıl askıya aldıkları konusunu örneklemek için yine Türkiye kullanılmış. "Mayıs 2023'te yapılacak seçimlere aylar kala Türkiye parlamentosu sosyal medya üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı ve görünüşte yalan haberlerin yayılmasıyla mücadele etmek için yeni bir küfürlü konuşma suçu getirdi. Uygulamada bu yasalar, bilgiye erişimde daha olası kısıtlamalar sağlayarak ve teknoloji şirketlerini kullanıcı verilerine ve içerik kaldırma taleplerine uymadıkları için ağır cezalarla tehdit ederek mevcut çevrim içi sansür mevzuatına eklemeler yaptı. Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hükümeti, iktidar partisinin nihayetinde kazandığı seçimler öncesinde ve sırasında muhalif görüşleri çevrim içi ortamda daha fazla sınırlama kapasitesiyle kendini donattı" (s. 11). Son olarak, Feridun Sinirlioğlu'nun Afgan kadınları ve sivil toplumun durumunun araştırılması ve raporlanması için oluşturulan komisyona seçilmesi konusunda da Türkiye'nin bahsi geçmiştir.
Ülkelerin tek tek insan hakları ihlalleri açısından incelendiği raporda, Türkiye'nin isminin geçtiği ilk ülke Burkina Faso. Afrika kıtasında yer alan ülke, şu anda insan hakları konusunda oldukça kaygı verici bir profile sahip. Bunlardan daha çok İslami silahlı gruplar ve ordu mensupları sorumlu tutuluyor. Zira, ülkede silahlı çatışmalarda son üç yılda 8,000'e yakın insan katledilmiş ve 2016'dan bu yana da yaklaşık 2 milyon insan zorla evlerinden farklı bölgelere taşınmak zorunda bırakılmış. 2022'de bir darbeyle iktidara gelen askeri bir hükümetin yönetiminde olan ülkede cunta lideri İbrahim Traoré her ne kadar bu yıl, 2024, seçim sözü vermiş olsa da bunun gerçekleşmesi, uluslararası kamuoyunda ülkedeki istikrarsızlık nedeniyle çok da ihtimal dahilinde değil. Ayrıca 2023'te iktidar, Fransa'nın uzun yıllardır ülkede bulunan askeri varlığını geri çekmesi konusunda Fransa ile kriz halinde. Fransa ile tüm ilişkilerini koparan Burkina Faso hükümeti, işte bu noktada Türkiye ve Rusya ile kuvvetli bağlar kurmaya başlamıştır. Aslında bakıldığında 2006'dan bu yana ülkeyle çeşitli işbirliği anlaşmaları imzalandığını görüyoruz. Özellikle son dönemde bu ilişkilerin arttığını görüyoruz. T. C. Ticaret Bakanlığının web sitesindeki açıklamalara göre 16.02.2011'de yürürlüğe giren "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Burkina Faso Hükümeti Arasında Genel İşbirliği Anlaşması", 11.04.2019'da imzalanan lakin iç onay süreci devam eden "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Burkina Faso Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması (YKTK) Anlaşması" ve 03.10.2019'da toplantısı yapılan lakin Resmî Gazete'de yayınlamayan "Türkiye-Burkina Faso Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) 2. Dönem Toplantısı Tutanağı" ve son olarak 12.12.2023 tarihinde "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Burkina Faso Hükümeti Arasında Havacılık Hizmetleri Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun" yürürlüğe girmiştir.
Türkiye'nin isminin geçtiği ikinci ülke de Kamboçya. Burada Türkiye'nin ismi medyaya dair hak ihlallerinde geçiyor. 1985'ten 2024'e kadar ülkeyi yöneten Başbakan Hun Sen'in oğlu ve şimdiki Başbakan Hun Manet'in deprem sonrası Türkiye'ye yapılan yardımlar konusunda medyada haber yapılmış. Raporda şöyle deniyor: "Hun Sen 12 şubatta Demokrasinin Sesi'nin (VOD) faaliyet izninin iptal edildiğini duyurdu. Söz konusu eylem, Hun Manet'in Türkiye'ye yönelik bir mali yardım paketini onaylayarak, uygunsuz bir şekilde babasının yerine hareket ettiğini iddia eden 9 Şubat tarihli bir VOD makalesine Başbakan'ın yaptığı itirazın ardından geldi. Muhabir Pa Sokheng, hükümet baskısından kaçmak için ülkeden kaçmış ve daha sonra yurt dışına mülteci olarak yerleşmişti. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve bir grup BM uzmanı bu hamle karşısında duydukları endişeyi dile getirerek yetkilileri kararı geri almaya çağırdı" (s. 114). Türkiye'de kimi muhalif basın dışında bu konuya hiç değinilmemiş ve doğrudan yardım haberleri medyada yer bulmuştur. Türkiye'nin dahil olduğu bir başka bölüm Fransa kısmında da dış politika alanında ve şubat ayında meydana gelen depremler bağlamında yer alıyor. "BM Güvenlik Konseyi'nde Fransa, özellikle Şubat 2023'te Türkiye'nin güneyinde ve Suriye'nin kuzeyinde meydana gelen deprem bağlamında, 4 milyon Suriyeli için hayati önem taşıyan insani yardımların sınır ötesi ulaştırılmasının yenilenmesini desteklemiş ve Rusya'nın temmuz ayında bu yenilemeyi veto etmesinden üzüntü duymuştur" (s. 243).
Bir başka bölüm Avrupa Birliği kısmında da mülteciler konusunu görüyoruz. "Temmuz ayında Avrupa ombudsmanı Frontex'in Akdeniz'deki ortak deniz operasyonları ve havadan gözetimi sırasında haklara saygı gösterip göstermediği konusunda bir soruşturma başlattı. AB Genel Mahkemesi eylül ayında, 2016 yılında Frontex'in ortak operasyonuyla Yunanistan'dan Türkiye'ye geri gönderilen Suriyeli bir ailenin açtığı davada, Frontex'in zararlardan sorumlu tutulamayacağına, zira sığınma başvurularını sadece üye devletlerin değerlendirip sınır dışı kararları alabileceğine hükmetti" (s.225). Mülteciler konusunda benzer şekilde Yunanistan bölümlerinde de Türkiye ismi geçen ülkelerden. "Yunanistan Mülteciler Konseyi tarafından mart ayında yayımlanan bir rapor, sığınmacıların ve göçmenlerin Türkiye'ye geri itilmelerinin yaygın olduğunu ve yasadışı gözaltı, korkutma, fiziksel ve cinsel şiddet ve kişisel eşyalara keyfi olarak el konulmasını içerdiğini ortaya koymuştur. Yunanistan Göç Bakanı, nisan ayında Yunan polisinin 2022 yılında 260.000 kişinin Evros kara sınırından girişini engellediğini bildirdi. Şubat ayında Danıştay, Türkiye'yi Afganistan, Suriye, Somali, Pakistan ve Bangladeş'ten gelen sığınmacılar için güvenli üçüncü ülke olarak belirleyen Yunan mevzuatına ilişkin ön soruları Avrupa Birliği Adalet Divanı'na (ABAD) sundu" (s. 264-265). Özellikle Yunanistan, mültecilerin geri gönderilmesi ve mültecilere yönelik işkence, hak ihlali, ölümle sonuçlanan geri gönderme politikaları konusunda oldukça kötü bir karneye sahip. Burada Türkiye'nin en güvenli ülkelerden biri olarak gösterilmesinin, Yunanistan'ın mülteci karşıtı politikalarını haklı çıkarma aracı kullanıldığı çok açık.
Almanya bölümünde ise Türkiye'nin ismi iltica konusunda geçiyor. "Hükümet verilerine göre, 2023 yılının ilk altı ayında 188.967 kişi Almanya'ya iltica başvurusunda bulundu ve bu sayı bir önceki yıla göre yüzde 78,1 arttı. En çok başvuru Suriye, Afganistan, Türkiye, İran ve Irak'tan geldi" (s. 255).
Irak bölümünde, Türkiye özellikle PKK ile mücadele konusunda yer alıyor. "Türkiye, Kuzey Irak'ta düzenli olarak hava saldırıları ve hedefli suikastlar düzenlemeye devam etmekte, özellikle PKK ve Sincar Direniş Birlikleri'ni (YBS) hedef almakta ve bazen sivilleri öldürmektedir. Temmuz 2023'te, Sincar'da sivil bir hastaneyi hedef alarak sekiz kişinin ölümüne yol açtığı iddia edilen bir Türk hava saldırısından sağ kurtulan ya da buna tanık olan dört kişi BM İnsan Hakları Konseyi'ne resmî bir şikâyette bulundu. Irak, saldırıları, egemenliğinin ihlali olarak defalarca kınadı ancak saldırıları soruşturmaktan veya mağdurlara tazminat sağlamaktan büyük ölçüde kaçındı" (s. 323). Burada Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlarının meşruiyeti ve bu operasyonların sivillere yönelik hak ihlaline neden olup olmadığı sorunu vardır. Her ne kadar resmî şikâyetten bahsedilse de raporda somut delillerden ziyade iddialardan bahsedilmiştir. Bununla birlikte temmuz ayında PKK/KCK'ya yönelik operasyonlardan bahsedilse de hastanenin de hedef alındığına yönelik Türkiye basınında neredeyse hiç haber yoktur.
Türkiye'den Somali bölümde de bahsedilmektedir. "Uluslararası Kriz Grubu Türkiye'nin de Aşağı ve Orta Shabelle'de insansız hava araçlarıyla saldırılar düzenlediğini bildirdi. Somali'nin kilit güvenlik ortakları Katar, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Birleşik Krallık ve ABD'den oluşan "Beşli"nin temsilcileri haziran ayında bir araya gelerek Somali'nin askeri taarruzuna ve 'BM güvenlik konseyinin Somali Federal Hükümeti üzerindeki silah kontrolünü tamamen kaldırmasını sağlamak için silah ve mühimmat yönetimine ilişkin teknik kriterleri' karşılama çabalarına desteklerini ifade ettiler" (s. 563). Somali'ye dair incelemede, Türkiye daha çok silah ve savunma sanayi konusunda bir aktör olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye'ye diğer ülkeler arasında en fazla yer Suriye bölümünde ayrılmıştır. Öncelikle Türkiye ve Lübnan'ın yasalara uygun olmayan bir şekilde binlerce Suriyeliyi ülkelerine geri gönderdiği belirtilmektedir. Özellikle Kuzeybatı Suriye'den gelmek isteyen pek çok sivilin Türkiye'ye kabul edilmediği de iddialar arasında (s. 598-599). Türkiye'nin kuzey Suriye'de yürüttüğü operasyonlar için de ayrı bölüm var. "2023 yılında ABD, çocukları silah altına almakla suçlanan Suriye Ulusal Ordusu gruplarına verdiği destek nedeniyle Türkiye'yi çocuk askerlerin kullanımına karışan ülkeler listesine dahil etti... Türkiye'nin bölgede art arda gerçekleştirdiği askeri operasyonlar sırasında ve sonrasında evlerini terk eden yüz binlerce Suriyeli hâlâ yerinden edilmiş ve mülksüzleştirilmiş durumdadır" (s. 600). "Türkiye ile SDG'nin sivil kanadı olan Kürtlerin öncülüğündeki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (KDÖY) arasındaki su anlaşmazlığı, Haseke kenti ve çevresindeki yaklaşık 1 milyon kişinin su hakkını tehlikeye atmaya devam ediyor" (s. 601). "Yerinden edilme, savaşın en vahim ve uzun süreli sonuçlarından biri olmaya devam etmektedir. OCHA'ya göre 2011'de silahlı çatışmaların başlamasından bu yana 12.3 milyon kişi ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır ve halen 6.7 milyon kişi ülke içinde yerinden edilmiş durumdadır. Suriye'nin kuzeydoğusunda, ülke içinde yerinden edilmiş yüz binlerce insan, bazıları sürekli veya yeterli yardım alamayan, aşırı yoğun ve yetersiz kaynaklara sahip kamplarda ve geçici barınaklarda yaşamaktadır. Yaklaşık 3.3 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, mülteci karşıtı duyguların arttığı bir ortamda, 2023 yılında binlerce Suriyeliyi kuzey Suriye'ye sınır dışı etmiştir. Türkiye sınır muhafızları Suriye sınırında Suriyeli sivillere gelişigüzel ateş açmış, Türkiye'ye geçmeye çalışan sığınmacı ve göçmenlere işkence etmiş ve aşırı güç kullanmıştır" (s. 602). "Anayasa komitesi de dâhil olmak üzere BM öncülüğündeki barış süreci 2023 yılında gözle görülür bir ilerleme kaydetmemiştir. Rusya, Türkiye, ABD ve İran savaşan gruplara askeri ve mali destek sağlamaya devam etti" (s. 604).
Son olarak, Türkiye'nin ismi Türkmenistan bölümden geçiyor. "Türkmenistan, Viyana merkezli bir grup olan Türkmen İnsan Hakları İnisiyatifi (TIHR), ağustos ayında güvenlik görevlilerinin Türkiye'den sınır dışı edilen Dovran Imamov'u Aşkabat havaalanında gözaltına aldığını bildirdi. Sosyal medyada Türkmen hükümetini açıkça eleştiren ve Türkiye'de hükümet karşıtı protestolara katılan İmamov'un Eylül 2023 itibariyle sahte dolandırıcılık suçlamasıyla tutuklu olarak yargılandığı bildirildi... Aralık 2022'de Türkmenistan güvenlik güçleri, Türkiye'de aktivist olan Dursoltan Taganova'nın 12 yaşındaki oğlunu okulunda sorguladı ve ona "arkadaşlık" teklif etti. Daha sonra müdür yardımcısı, çocuğu "inatçı" olmaya devam etmesi halinde polise teslim etmekle tehdit etti. Amerika Birleşik Devletleri hükümeti tarafından finanse edilen Radio Liberty'nin Türkmence servisi Radio Azatlyk, Ekim 2022'de Mary vilayetindeki polisin, Türkiye'de yaşayan Merdan İlyasov'un ailesini, hükümeti internette eleştirmesine misilleme olarak hapisle tehdit ettiğini bildirdi. 22 Kasım'da Türk makamları THF Başkanı Tacigül Begmedova'yı, 12 Eylülde "ulusal güvenlik" gerekçesiyle verilen beş yıllık giriş yasağını gerekçe göstererek Türkiye'den sınır dışı etti" (s. 640). "Komite ayrıca zorla kaybetmelerle ilgili endişelerini dile getirmiş, özellikle Khalykov, Dushemov ve Mingelov'un serbest bırakılması çağrısında bulunmuş ve Türkmenistan'ın Türkiye'den Türkmen vatandaşlarına vize zorunluluğu getirmesi talebini sorgulamıştır" (s. 645).
Sonuç olarak, görüldüğü üzere Türkiye'nin 2023 yılında insan haklarına yönelik karnesi, raporlara yansıdığı kadarıyla özellikle hak ihlallerinin bolca yaşandığı diğer ülkelerle kurduğu ilişkiler bağlamında da pek parlak görünmüyor.