14 Aralık 2024

Cumhuriyet'in ilk kadın ressamlarındandı; paşa konağında doğdu, Fransa'da yokluk içinde öldü: Hale Asaf

"Hale Asaf'ın resme olan tutkusu ve çalışkanlığı, yaşarken değil ama bugün kazandığı başarı önemli bir hikâye. Yazarken onu daha geniş kitlelerin tanımasını hayal ettim. Bir sanatçı olarak tüm zorlu koşullara rağmen üretmeye devam ediyor. Hayatın anlamını orada buluyor"

Hale Asaf

Cumhuriyet’in ilk kadın ressamlarından Hale Asaf, 1905 yılında İstanbul’un köklü ailelerinden birinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Dedesi, tanınmış bir doktor olan Ahmet Rasim Paşa'nın konağında doğan Asaf, ailesinin sarayla olan ilişkileri sayesinde ayrıcalıklı bir çocukluk geçirdi. Baba tarafından soyu, Gürcü asıllı sadrazam Halil Hamid Paşa’ya dayanan Asaf, hem anne hem de baba tarafından köklü bir aile geçmişine sahipti.

Küçük yaşta geçirdiği bir hastalık, Asaf’ın hayatını olumsuz etkiledi. Ağır ameliyatlar geçirmesine rağmen sanat tutkusundan vazgeçmeyen genç sanatçı, Avrupa’da sanat eğitimi almak için yola çıktı. Teyzesi ünlü ressam Mihri Müşfik'ten de büyük ölçüde etkilenen Asaf, Roma, Paris ve Berlin’de eğitim görerek yeteneğini geliştirdi. Ancak Kurtuluş Savaşı’ndan sonra babasının siyasi zorluklar nedeniyle ülkeyi terk etmesi, Asaf’ın ekonomik olarak zor durumda kalmasına neden oldu.

Ülkesine döndükten sonra İstanbul’da Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Feyhaman Duran ve İbrahim Çallı gibi önemli isimlerden eğitim alan Asaf, Avrupa konkurunu kazanarak Avrupa’ya eğitime gönderilen ilk kadın sanatçı olarak tarihe geçti.

Mihri Müşfik

Bursa’da öğretmenlik yapmaya başlayan Asaf, aynı zamanda sanat çalışmalarına da devam etti. Ne yazık ki, günümüzde çok az kişi tarafından tanınan ressam, dönemin entelektüellerinin de uğrak noktası olan Fikret Adil'in Asmalımescit No: 47'de yer alan ve Asmalımescit 74 adlı kitabına da konu olan çatı katının birçok defa konuğu oldu.

Akademik yaşamın ve evliliğin getirdiği baskılar, onu mutsuzluğa sürükledi. Son çare olarak her şeyi geride bırakarak son kez Paris’e dönen Asaf, burada Antonio Aniante adında İtalyan bir yazarla tanıştı. Benito Mussolini rejiminden kaçarak Paris'e sığınan Aniante, Asaf'ın hem duygusal hem de sanatsal anlamda büyük destekçisi oldu.

Ancak, sağlık sorunları ve ekonomik zorluklar, onun hayallerini bir bir yıktı. Daha 33 yaşındayken, çocukluğundan kalma hastalığın nüksetmesi ve kansere dönüşmesi sonucunda hayata veda eden Hale Asaf, kadınların sanat dünyasındaki mücadelesine öncülük etmiştir.

Asmalı Sahne’nin kurucularından tiyatrocu Petek Kırboğa’nın kaleme aldığı ve Muharrem Uğurlu’nun rejisini üstlendiği Hale Asaf’ın hayat hikâyesini konu edinen Hale Asaf-Yalnız Bir Ruh, 2023 yılında prömiyerini yaptı.

“Yazarken onu daha geniş kitlelerin tanımasını hayal ettiğini” söyleyen Kırboğa, Asmalı Sahne’nin kuruluş motivasyonunu, Hale Asaf-Yalnız Bir Ruh’u, göçmen bir sanatçı olmanın zorluklarını ve avantajlarını T24’e anlattı.

Petek Kırboğa

- Tiyatro ile tanışmanız ve tiyatroyu profesyonel olarak yapma kararınız nasıl oldu?

İzmir' de büyüdüm. Annem de tiyatroyu çok severdi yazları İzmir fuarına gelen tüm oyunları izlerdik. Ondan önceki dönem çocuk tiyatrolarını izleyerek geçti. Bir gün Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın Devekuşu Kabare’sini izlerken arkada dans eden kadın oyunculardan etkilenip ben de onlardan biri olacağım diye hayal kurdum. Yetişkin olduğumda özel bir tiyatro okulunda tiyatro eğitimi aldım ve orada okurken ilk profesyonel teklif geldi. Sene 2000’di. Sonra tiyatro hayatım oldu. İstanbul’da Enis Fosforoğlu Tiyatrosu'nda uzun yıllar oynadım. Hayatımda unutamayacağım turne anılarım oldu. İşi öğrendikçe daha çok sevdim ve tiyatro sanatı benim için oyunculuğun ardından yazarlık ve prodüktörlük kapılarını da açtı.

- Hale Asaf-Yalnız Bir Ruh oyununu konuşacağız ama oyuna geçmeden önce Asmalı Sahne’nin kuruluş motivasyonundan ve Asmalı Sahne London projenizden bahseder misiniz?

Oyunculuk yüksek lisansı sınıfından mezun olduktan sonra sınıf arkadaşım Muharrem Uğurlu ile bağımsız tiyatro yapmak istediğimiz karşı konulmaz bir hale geldi. Özgün metinleri sergilemek istiyorduk. Daha önce ülkemizde sergilenmemiş oyunları seyirciye ulaştırmak ve yeni oyuncularla oyunlar üretmek istedik. Yine sınıf arkadaşımız Yan Etki Tiyatro kurucusu Faruk Barman şu an bulunduğumuz sahneyi devrediyordu ve ne mutlu ki bize devretti. İşin başında beş kişi yola çıkmak istedik ama durum ciddileşince iki kişi kaldık. Biz de üretmek istediğimiz alanı bulmuş olduk. Özellikle son 5 yılda yerli yazarların daha önce sergilenmemiş oyunlarına yer verdik dokuz yılı tamamladık.

Muharrem Uğurlu ve Petek Kırboğa

2019'da New York’ta bir oyunculuk okuluna gitmiştim orada her ülkenin kendi topluluğuna ait bir tiyatro olduğunu görmek beni etkiledi. Türkçe konuşan ya da Türkiyeli yazarların olduğu bir oluşum göremedim. Böyle bir oluşumu ilk adım olarak Londra'da gerçekleştirebilir miyiz diye bir hayal kurdum. Özen Yula’nın Gayri Resmi Hürrem oyununu geçtiğimiz sezon Londra'da sergiledik. Bir de Türkçe olarak Pinokyo hikâyesini Viktorya tarzı bir kukla tiyatrosu ile Türkçe konuşan çocuklara ulaştırdık. Londra'da yeni oyunlar üretmeye devam edeceğiz. Çok değerli yazarlarımız var onları uluslararası bir platformda öne çıkarmak istiyoruz. Gayri Resmi Hürrem oyunu önümüzdeki yaz Edinburgh Fringe Festivali'nden davet aldı. Dilek Yorulmaz ile oyunumuzu orada Türkçe olarak İngilizce üst yazı ile oynayacağız. Şimdiden heyecanımız büyük.

- Bu işlerde değil kâr etmek, ayakta kalmak bile zor. Siz bununla nasıl başa çıkıyorsunuz?

Soruyu okuyunca yüzümde bir gülümseme belirdi. Ayakta durmak için çok çaba gösterdik, göstermeye de devam ediyoruz. Başka işler yaparak tiyatromuza destek olduk, tüm hayat biçimimizi ona göre şekillendirdik ve odağımıza tiyatromuzu koyduk. Sanat üretiminde sürdürülebilirlik gerçekten zorlu bir mesele. Türkiye’de tiyatrolar ticari kuruluş olarak görülüyor bu yüzden vergi ağır bir yük. Tiyatro Kooperatifi bu yapıyı değiştirmek için çaba harcamakta. Pek çok ülkede tiyatro bir sanat kurumu olarak, kâr amaçlı bir kuruluş olarak görülmüyor. Bizler zor şartlarda ürettik. Gelecek kuşakların daha verimli yasaması için mücadele devam edecek. Sponsorlar her zaman bizim için çok değerli. Her zaman kuruluşların desteğini bekliyoruz. Reeder firması teknoloji alanında sahnemize sponsor olmuştu, onların desteğini unutmayacağız.


TIKLAYIN | Tiyatro 'Sefiller'i mi oynuyor, 'altın çağ'dan mı geçiyor; Yeşim Özsoy dünyayı ve Türkiye'nin hâllerini anlatıyor

TIKLAYIN | "İdeolojik olarak devletin fikirlerini ifade eden bir tiyatro olamaz"; Tiyatro Kooperatifi'nden Yeşim Özsoy anlatıyor


 

- Hale Asaf-Yalnız Bir Ruh oyununu da yazarından dinleyelim, bize ne anlatıyor ve ne vadediyor?

Hale Asaf, Cumhuriyet’in ilk kadın ressamlarından biri olarak beni çok etkileyen bir isim. Teyzesi Mihri Müşfik ülkemizde daha çok tanınmakta. Aslında ben de onunla ilgili bir oyun yazmak için araştırma yaparken Hale Asaf ile tanıştım. İstanbul, Almanya, Bursa ve Paris'e uzanan hikâyesi bana çok ilham verdi. Hale Asaf'ın resme olan tutkusu ve çalışkanlığı, yaşarken değil ama bugün kazandığı başarı önemli bir hikâye. Yazarken onu daha geniş kitlelerin tanımasını hayal ettim. Bir sanatçı olarak tüm zorlu koşullara rağmen üretmeye devam ediyor. Hayatın anlamını orada buluyor. Gelenler tutku, aşk ve cesaret barındıran bir hayat hikâyesi izleyecekler.

Petek Kırboğa

- Oyunu yazarken Hale Asaf'ın Paris yıllarında yaşadığı zorluklarla nasıl empati kurdunuz? Yarı göçmen bir sanatçı olarak siz de Londra'da benzer sorunlarla karşılaşıyor musunuz?

Göçmen olmanın getirdiği bazı zorluklar olabiliyor ama tabii Hale Asaf sanırım dönem itibari ile de çok daha zorlu koşullarda yaşamış. Beni Londra'da üretim yaparken en çok etkileyen yaptığımız işin gerçekten saygı görüyor olması oldu. Sanat bir lüks değil, yaşamın bir parçası. Göçmen olmak tabii kendi ülkenizdeki konforunuzun olmaması demek. Bu da beni başka bir anlamda olumlu etkiliyor, zorluyor ve geliştiriyor. Zorlanma olmayan yerde gelişim de olmuyor.

- Oyunda dördüncü duvarı yıkıp seyirciyi de oyuna dahil ediyorsunuz, bu tercihin özel bir nedeni var mı?

Bu fikir aslında şöyle gelişti; bulunduğumuz bölge Şişhane oldukça tarihi bir bölge ve Hale Asaf oyunda da bahsedildiği gibi bizim arka sokakta Fikret Adil'in çatı katında zaman geçiriyor. Hale Asaf oradaydı yani o sokaklarda dolaştı. Beyoğlu ve eski Pera bu bağlamda çok özel bir yer. Seyirciyi önce kendilerinden biri sandıkları karakterle tanıştırarak onunla özdeşleşmelerini istedim. O insanların ruhları belki de orada dolaşmaya devam ediyor.

Ceren Gül Şahin (Hale Asaf) ve Osman Ataseven (Antonio Aniante)

- Son olarak oyunun takviminden ve diğer projelerinizden de bahsedelim...

Oyunumuz 16 Aralık, 24 ve 31 Ocak Cuma günü 20.30'da, 22 Aralık Pazar günü saat 15.00’te yine Şişhane’deki sahnemizde oynayacak.

Bu aralar bir başka değerli kadın sanatçımızla ilgili araştırma dönemindeyim. Yaza 3’üncüsü düzenlenecek Uluslararası Kadın Yüzler Festival’i için çalışmaktayız.

Künye

Oyuncular: Ceren Gül Şahin, Osman Ataseven, Dilfuza Rozıyeva, Duygu Yavuz, Can Güleryüz
Işık Tasarımı: İlker Toğay
Koreograf: Bengü Ergün
Yazar: Petek Kırboğa
Yönetmen: Muharrem Uğurlu
Işık Operatörü: Ahmet Yasin Karasu
Topluluk: Asmalı Sahne
Tür: Trajedi & Dram

Yazarın Diğer Yazıları

Bu çağın kafa karışıklığına 19. yüzyıldan derinlikli bir bakış: Martı mıyım?

“Martı’nın yaşadığımız çağın kafa karışıklığını, derinlikli, enteresan karakterlerle ortaya koyuşu, oyunu sahneleme isteğimi artırdı. Ama elbette bugünün anlatım biçimleri ile 19. yüzyıldaki anlatım biçimleri farklı. Çehov’un çoğu mektubunda değindiği, biçimsel arayışa yaptığı vurgu; benim de bugünde seyirciyle nasıl ilişki kurulmalı, ona nasıl ulaşmalı sorularımla birleşince bu tip bir uyarlama ortaya çıkmış oldu”

Tiyatro yazarı Ebru Nihan Celkan: Alternatif inanç sistemleri, bireysel kurtuluşa çağırıyor, sanki hasta bizmişiz gibi…

"Kadın kahramanların ve LGBTİ+ karakterlerin hikâyesini anlatmak konusunda ne kadar ısrarcıyız ve onları National Geographic’te izlenecek unsurlar gibi değil de hayatın olağan akışında, gerçekten bu konularla karşı karşıya kalan insanlar olarak ele almaya hazır mıyız sorusu önemli. Açık söylemek gerekirse ben iyimser bir çaba olduğunu görüyorum"

“Bizim” Muhammed Ali memleket gibi: Kelebek gibi uçamıyor, arılar hep saldırıyor

“Ben de seviyorum Muhammed Ali’yi ama yumruk vuran Ali’yi mi, yoksa düşünceleri için toplumu tarafından iyice ötekileştiren Ali’yi mi seviyorum hâlâ karar veremedim”

"
"