25 Mart 2025
New York’ta yaşayan Kanadalı sanatçı Marcel Dzama’nın Türkiye'deki ilk kişisel sergisi “Ay Işığıyla Dans” Alistair Hicks’in küratörlüğünde Pera Müzesi’nde açıldı.
Açılışın bir gün öncesinde yapılması planlanan basın açıklamasına gitmek üzere hazırlanırken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın gözaltı haberi geldi. Sergiye doğru giderken gördüm ki Taksim Meydanı barikatlarla çoktan kapatılmıştı. Sıkıyönetim havasının yarattığı basınçlı atmosferden geçerek müzeye vardığımda basın açıklaması çoktan iptal edilmişti bile. İptal kararını veren, basın toplantısını düzenleyen Suna ve İnan Kıraç Vakfı değil, İstanbul Valiliği idi.
Dzama, Resim, heykel, film ve diaromalarında, kural tanımayan iktidarları, çevresel yıkımı ve savaşın yol açtığı felaketleri işler. Önemli bir metafor olarak kullandığı satranç oyununda bale dansçıları satranç taşlarını temsil eder. Dansın savaşa evrilmesi an meselesidir.
Sanatçı aynı zamanda hayranlık duyduğu Dada Akımı’nın önde gelen sanatçılarından Marcel Duchamp’ın sanat yapmayı bırakarak satranca yönelmesine de atıfta bulunur.
Dzama, tropikal bitki örtüsünden sualtı dünyasına, yeryüzünden gökyüzüne bir fantazya yaratıyor. Masal ve çizgi filmlerin süper kahramanları ile gerçek dünyanın güncel siyasi figürlerini sanat tarihinin ikonografik imgeleriyle bir araya getiriyor. Sanatçı, gerçek ve bilinçaltının birbirine karıştığı bu kaotik evreninde çağımızın çelişkilerini sorguluyor. Aynı zamanda tekrar eden dans figürleri bu karmaşaya bir düzen getiriyor.
Sergideki bazı resimler ve diaromalar beni ilk çocukluk yıllarıma götürdü. Bizde eve giren gazeteler önce babam tarafından okunur daha sonra bizim elimize geçerdi. Zaten televizyonlarda sürekli gördüğümüz ve aile içerisinde de tartışmaya konu olan politik figürlerin gazetedeki yüzlerine kaş, bıyık yapar, gözlerini bozar, dişlerini boyardık. Bu sıkıcı figürlerin temsil ettiği imajları bozarken dalgamızı geçer eğlenirdik. Tabii ki sanatsal bir kaygımız yoktu. O zamanlar nedenini bilmesek de yaşadıklarımızla baş etme yollarından biriydi. Sanatçının resimlerinde Trump’ın imgesiyle istediği gibi oynaması gibi.
Hikâye anlatıcılığı Marcel Dzama'nın sanat pratiğinde önemli bir rol oynuyor. Farklı disiplinlerde çalışmayı seven sanatçının çocuksu fantastik evreni metaforik katmanlarla genişliyor. Küresel ısınmadan, savaşlara, ekonomik siyasi ve iklim krizlerinin olduğu bir distopyayla tezat oluşturan renkli tropikal bitki örtüsü duygu dünyasını dengeliyor.
Dzama, küresel ısınmanın neden olabileceği sonuçları bir tufana benzetirken “dolunay” imgesi, tekinsiz bakışı ve sırıtma ifadesiyle gelecek felaketi haber verir. Federico García Lorca’nın Kanlı Düğün’ünde ölüm ve felaketin habercisi olan “Ay”, Dzama’nın resimlerinde belirir.
Lorca gibi sanat tarihi ve çağdaş etkiler kadar halk dilinden de yararlanan Dzama’nın “İyi Geceler New York” adlı eserinde Özgürlük Heykeli beline kadar sulara gömülüdür. Omuzlarında dünyanın geleceğini temsil eden bir çocuk oturmaktadır. Önlem alınmazsa sular altında kalacağına dair bir endişe taşır.
Çocukluk fantazileri yetişkinler dünyasında kahramanlar yaratır. Kadınların güçlü olduğu bir evreni görselleştirir. Bu evrende kadınlar Ms Marvel maskeleri ile süper kadın kahraman da olabilir Picabia’nın Relâche balesi için tasarladığı dansçı kostümlerini giyen eli silahlı Femme Fatale de. Zaman zaman bu roller birbirlerine karışır. Günümüz pop kültüründe şiddetin nasıl “eğlence” olarak sunulduğunu ve bir “gösteriye” dönüştüğünü, toplu çılgınlık halini bu renkli masal dünyasıyla tezat oluşturacak biçimde işler.
Dzama, “Diktatörlere Hayır” resmi ile Trump’a gönderme yaparken Picabia’nın İspanyol diktatör Franco’yu absürt ve mizahi biçimde tasvir eden ikonografik resmi “Buzağıya Tapınma”ya atıfta bulunur.
Sanatçının diğer bir resminde Trump’ın Dünyayı kaosa sürükleyen söz yığınları ve manipülatif söylemleri, ağzından çıkan ve atmosferde giderek yayılan gaz bulutu olarak tasvir edilmiştir. Bu sırada üzerine tırnaklarıyla atılan cesur Çizmeli Kedi’yi görürüz. Alice Harikalar Diyarında’nın ünlü Beyaz Tavşanı, zaman ve gerçeklik algısıyla oynayan bir figür olarak, Trump’ın söylemlerinin yarattığı gerçeklik bükülmesine gönderme yapıyor olabilir. Alice’in bir görünüp bir kaybolan sırıtkan Cheshire Kedisi, otoriteyi tanımayan bir karakter ve aynı zamanda giderek kaybolan ay’ın temsili olarak da yorumlanabilir. “Be good little Beuys and Dada buys you a Bauhaus” ile geleneksel sanata karşı çıkan Dada ve Fluxus gibi avangart sanat hareketlerinin zamanla nasıl sistematik bir forma dönüştüğünü kendi üzerinden mizahi bir dille eleştirir.
Dzama fantastik ögelerle yaptığı siyasi eleştirilerinde sanatçı Joseph Beuys'un I Like America and America Likes Me (1974) adlı performansını da tasvir eder. Dzama, New York'ta üç gününü bir çakal ile bir odaya kilitlenmiş halde geçiren Beuys'un bu sözüne “birlikte yürüyelim o zaman korkusuzca” diye cevap verir. Bu cevap, sadece bir çakala değil, vahşileşen dünyaya karşı siyasi bir eleştiri niteliğindedir.
Dzama, popüler kültürde ya da sanat dünyasında temsiliyeti olan gerçek ve hayal ürünü bu kalabalık topluluğu mizahi biçimde eserlerine taşıyarak umut ışığını kaybetmediğini de gösterir.
Pinokyo, ipleri başkalarının elinde olan ve yalan söylemekten çekinmeyen bir kukla olarak bu gösteri dünyasındayken Goya, Savaşın Felaketleri ile uyarıda bulunur.
Ay’la dans eden kadınlar bir umut taşıyabilir ya da kötülüğe bulaşabilir. Çizgi film kahramanı Humpty Dumpty kırılgan bir yumurta olarak bu tekinsiz dünyanın yıkılıp yok olabileceğini ima eder.
Dzama, rolleri istediği gibi dağıttığı fantazyasında biçimsel ve teknik kaygıların engeline takılmadan özgün üslubunu yarattı. Avangart sanatçılardan aldığı esinle, akademik yaklaşımın illüstratif klişe resim eleştirilerini de göz ardı etmiş görünüyor. Herkesin anlayabileceği türden politik mesajlarını doğrudan vermekte bir sakınca görmüyor. Fakat aynı zamanda bu popüler söylemleri nedeniyle eleştirdiği sistemin içine doğru çekilmesi bir ironi yaratıyor. Kim bilir belki bu da onun Ay ışığıyla dansıdır.
Sergi 17 Ağustos 2025 tarihine kadar Pera Müzesi’nde görülebilir.
Gülay Kazancıoğlu kimdir?İlk, orta ve lise eğitimlerini doğduğu kent olan Trabzon'da tamamladı. Ankara Üniversitesi'ndeki mühendislik eğitimini resim bölümünde okuyabilmek için yarım bırakıp 1992 yılında Gazi Üniversitesi Resim Bölümü'ne geçti. 1996 yılında lisansını tamamlamasının ardından Hacettepe Ünversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı'nda “Resimde Trajik” konulu yüksek lisans teziyle sanatta yeterliliğini verdi. Ankara ve istanbul'da görsel sanatlar öğretmeni olarak da görev yapan sanatçı resim, heykel ve dijital enstalasyon çalışmalarına devam etmektedir. |
Çocuklarını Yiyen Satürn’de iktidarın kendini korumak için önüne çıkan her şeyi yok eden karanlık doğası teşhir edilir. Resimde Satürn oğlunu yer ama zevkten değil, gözlerinden okunabilen korku ve paranoyadan…
Tıpkı politik söylemler gibi, geçici görseller de gerçeğin her an değişip dönüşebilir olduğunu gösteriyor. "Dün" var olan "bugün" inkâr edilebildiği için toplumsal hafızamız bulanıklaşırken "yarın" da belirsizleşiyor
“Walther terzilik eğitimi alıyor” diyerek dalga geçen Beuys’a rağmen katılım ve etkileşimin yenilikçi kavramlarıyla çağdaş sanatta kalıcı bir etki yarattı
© Tüm hakları saklıdır.