18 Temmuz 2024

Patron mutlu son istiyor ama kendisi pek mutsuz

ABD, Ukrayna Savaşı’nı kullanarak NATO’yu konsolide etti ama ittifak içindeki çelişkiler giderek artıyor

ABD Başkanı Joe Biden ve Ukrayna Başkanı Volodimir Zelenski 

NATO’nun daha yapılmadan “tarihi” ilan edilen zirvesi geride kaldı.
Ama tarihi olmaktan ziyade “talihsiz” bir zirveye dönüştü bence.
Çünkü NATO’nun patronu rahatsızdı. Veya “patronun patronu…”
ABD’den ve Başkanı Biden’dan bahsediyorum.
Son zamanlarda sağlık durumu, zihin bulanıklığı malum. Zirvede de zorluk yaşar mı diye sıkıntılı bir bekleyiş vardı.
75 yaşındaki paktın üyeleri, 81 yaşındaki Biden’ın uzun sayılabilecek konuşmasını falsosuz okumasına tam sevineceklerdi ki, patron olmadık yerde çuvalladı.
Ukrayna lideri Zelenski’yi kürsüye davet ederken, onun hayatta benzemeyi isteyebileceği en son ismi telaffuz etti:
“Ukrayna Devlet Başkanı Putin!”
Sonra panikle durumu telafi etmeye çalışsa da olan olmuştu bir kere.
Bir başka yerde de ABD Başkan Yardımcısı Harris’ten Trump diye söz etti.
“Tarihi zirve” katılımcıları, elbette patronun birkaç ay sonra görevde kalıp kalmayacağının gerginliğini yaşıyordu.
Gerginliklerini üzerlerinden atamadılar. Bir de üstüne Trump açısından “başarılı suikast girişimi” gelmez mi!
Durum “Canım, sonuçta ABD liderini seçiyor, kim gelirse gelsin” denilecek gibi değil.
Trump, geçen dönemden NATO’nun Avrupalı üyelerine attığı fırçalarla hafızalarda.
Son aylarda da tavrını değiştirmedi, hatta daha da sertleştirdi.
Askerî harcamalarını arttırmayıp da ABD kesesinden ilerlemek isteyenleri “sizi Putin’in önüne atacağım, o sizi ham eder” gibi şimdiye dek duyulmamış tehditlerle korkuttu.
Böyle bir ortamda NATO zirvesine “tarihi” diyerek bol övgü ve alkışlarla kendilerini bile tatmin etmeleri mümkün değil.
Keşke yaz aylarını beklemeden ihtiyar paktın gerçek doğum gününde (4 Nisan) küçük bir pasta keserek mütevazı bir tören düzenleselerdi. Hem o zamanlar Biden biraz daha iyiydi.

Ukrayna: Beklemeye devam

Zirvenin Ukrayna’ya verebileceği en büyük destek, onu NATO üyeliğine almak ya da üyelik sürecini başlatmaktı.
Washington’da misafir olan bazı devletlerin temsilcilerine kalsa, onlar hemen bu düğmeye basarlardı.
Mesela, Litvanya, Letonya, Estonya, Polonya, Çekya… Belki birkaç üye daha…
Ama Almanya bunu istemezdi. İtalya da öyle. Fransa da.
Tabii en başta da ABD’nin istemediği bir durum bu.
Rusya’yla savaş sınırında adım atmak ve bu yürüyüş sırasında onu olabildiğince zayıflatmak Amerikan tarafının ana stratejisi. Ama Putin’i kontrolden çıkaracak kadar kızdırmak ve onunla savaşa girmek değil.
Bununla birlikte Kiev yönetimini sevindirmek için destek üzerine destek verildi, jest üzerine jest yapıldı.
En önemli destek, 2025 yılında Ukrayna’ya 40 milyar dolar verileceği açıklamasıydı.
Paktın Ukrayna ofisinin açılması gibi alkış toplayan duyurular da vardı.
Bu arada üyelik perspektifi ile ilgili olarak da NATO danışmanları “süper bir fikir” bulmuşlardı.
Zelenski’ye ülkesinin ittifak üyeliği sürecinin artık “geri döndürülmez aşamaya” geldiğini söylediler. Ve herhalde sihirli saydıkları bu “geri döndürülmez aşama” anlatımını defalarca kullandılar.
Benim içime bir kuşku düştü: Acaba NATO’nun gelecek yıl Hollanda’da ve 2026’da Türkiye’de yapacağı zirvelerde bu anlatım geçerli olacak mı? Yani bu jeste güvenilir mi?
Uluslararası politikada bırakın parlak sözleri, bazen anlaşmalara bile güven duyulmuyor.
5 Mart 1994 Budapeşte Memorandumu’nu hatırlayanınız var mı?
Rusya, ABD, İngiltere, Çin ve Fransa’nın “Sizin ülkenizin bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün güvencesi biziz, müsterih olun” diyerek attıkları imzaların da etkisiyle Ukrayna, Belarus ve Kazakistan sahip oldukları nükleer silahlardan vazgeçmişlerdi.
Kiev bugünkü gelişmeleri görse bu adımı atar mıydı? Elinde nükleer silah olan Ukrayna’ya Rusya saldırabilir miydi?
Buyurun size fiyakalı bir “jest” söyleminden çok daha ötesi, bir uluslararası memorandum...

10 üye imzalamadı

İttifakın 9-11 Temmuz 2024 zirve etkinlikleri içinde herhalde en önemlisi, Kiev yönetimine verilen desteğin bir anlaşma ile ileri bir aşamaya dönüştürülmesiydi.
Aslında “Ukrayna Anlaşması” denilen bu belge de içerik olarak çok net sayılamaz. Anlaşmayı onaylayanlar, “Rus saldırganlığını yenene kadar” Ukrayna’ya destek vaat ediyor. Savunma, güvenlik, karşı tarafa yönelik caydırıcılık önlemlerinin önemini vurguluyor. Ve bağımsız, demokratik, egemen Ukrayna’ya bağlılık beyan ediliyor.
Söz konusu belgeyi imzalayanlar şunlar:
ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Belçika, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, İtalya, İzlanda, Japonya (NATO üyesi değil), Kanada, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Norveç, Polonya, Portekiz, ayrıca Avrupa Konseyi Başkanı, Avrupa Komisyonu Başkanı ve Ukrayna Devlet Başkanı.
Anlaşmayı imzalamayan üyeler hiç de az sayılmaz. 32 NATO üyesinin 10’u.
Sayalım:
Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Macaristan, Romanya, Slovakya, Türkiye, Yunanistan.
Rusya ile özel ilişkileri bulunan Türkiye, Macaristan ve Slovakya neyse de, ABD ile ilişkileri son dönemde hızla ilerleyen Romanya ve Yunanistan’ın imzadan kaçınması da, imzalamayanların çoğunun Balkanlar’dan olması da ilginç.
Sonuç?
Şimdilerde yaptığı gaflar ve zihinsel sağlığıyla ilgili olarak zaman zaman alay konusu olan Biden, her şeye karşın Rusya-Ukrayna Savaşı’nı kullanarak NATO’yu konsolide etmeyi, güçlendirmeyi, yeni üyelerle genişletmeyi başardı.
Ama savaş ilerledikçe ittifak içindeki çelişkiler artmaya başladı. Üyelerin bir bölümü Ukrayna’ya yardımlardan yoruldu. Ayrıca ABD-Avrupa anlaşmazlığı kendini hissettiriyor.
Bir de ABD’nin başına Trump gelirse bu süreç nasıl ilerler, Allah bilir.
Elbette NATO’nun patronu Rusya’yı ezmek, diğer pakt üyelerine de rahat rahat hükmetmek için bu senaryonun “mutlu son” ile bitmesini/sürmesini istiyor.
Ama “mutlu son isteyen patron”un kendisi böyle mutsuzken bu iş kolay olmayacağa benziyor.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ne kadar çok kötü insan var bu ülkede ve bu dünyada

Bana biraz geldiler. Onun için ben gidiyorum. Bir süreliğine...

“Esenboğa Operasyonu”: Biden başarı, Putin zafer kazandı

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında tutuklama kararı çıkardığı Putin, bu takas ile birdenbire “Batı’nın muhatabı” oluverdi

Dışardaki Rus muhalifler: Yurt dışından bağırsan memleket duyar mı?

Rusya'da gerçekten muhalif olanlar ya “içeride” ya da “dışarıda”. Peki, yurt dışındakiler nasıl siyasi mücadele verebilir?

"
"