12 Nisan 2025
ABD Başkanı Donald Trump
Donald Trump Beyaz Saray’ın “Gül Bahçesi”nde yeni gümrük tarifelerini açıkladığından beri dünya ekonomilerinde tam bir deprem yaşanıyor. Sadece dış pazarlarlar değil, ABD ekonomisi de çok büyük şoklarla sarsıldı. Dolar, euro ve yene karşı değer kaybederken, New York borsalarında arızi bazı çıkışlara rağmen, göstergeler yönünü aşağı doğru çevirdi, kayıplar kalıcı hale gelmeye başladı.
Trump kendi kamuoyundan sabır bekliyor. Yaşanan sıkıntıların geçici olduğunu, günün sonunda kazançlı çıkacaklarını söylüyor. Ancak ne halkın ne de ekonomi dünyasının buna inandığı yok. Kayıplar şimdiden şirketlerin canını acıtmaya başladı. Trump’ın en büyük destekçilerinden biri olan Elon Musk bile Başkanı itidalli gitmesi konusunda uyarmak zorunda kaldı. Trump gelen tepkiler yüzünden Çin hariç diğer ülkeler için tarife artışlarını 90 gün süreyle askıya aldı. Borsalar ilk gün bu karara olumlu tepki verdi ama, ertesi gün yeniden düşüşler devam etti. Kimse Trump’ın ipiyle kuyuya inmek istemiyor. Herkes gelecek yeni fırtınalara hazırlanmaya çalışıyor.
Trump şimdiden 60 kadar ülkenin tarife görüşmeleri için ABD’nin kapısında sıraya girdiğini iddia ediyor. ABD Ticaret Bakanlığı ise bu sayıyı 12 olarak verdi. Gerçek sayı kaç olursa olsun, önemli olan diğerleri değil, Çin’in tavrı. Çin’in geri adım atmaya niyeti yok. Xi Jinping, baştan ABD ile bir ticaret savaşına girmek istemediğini açıklamıştı ama Trump’ın tehditleri karşısında en sonunda ‘hodri meydan’ dedi. Dünyanın birinci ve ikinci büyük ekonomik güçleri birbiriyle savaşa girerse, bundan zararı diğer ekonomiler, ama asıl bizimki gibi ithal girdi mallarıyla ihracat yapmaya çalışanlar görecek.
Dünyanın her yerinde fiyatlar artacak. Mesela Trump’ın kendisinin de kullandığı, statü simgesi meşhur Amerikan cep telefonlarının fiyatının yüzde 30 daha pahalı hale geleceği hesaplanıyor. En büyük sorunlarla tedarik zincirinde karşılaşılacak. Trump’ın müteahhit kafasının bugünkü gelişmiş teknoloji ürünlerinin tek ülkede üretilmesinin mümkün olmadığını almadığı görülüyor. Bahse konu cep telefonlarının birçok parçası ya Çin’de ya Kore’de ya da Tayvan’da üretiliyor. Hiçbir Amerikan şirketi istese dahi Çin’deki fabrikasını kapatıp Teksas’ta bağımsız üretim yapamaz. Böyle bir düş hayatın gerçekleriyle uyuşmuyor. Olsaydı zaten bu şekilde hareket ederlerdi. Bu gibi şirketler hem işçi ücretlerinin yüksekliği hem yetişmiş eleman bulmaktaki güçlükler hem de girdilerin çoğunun Asya’da bulunması nedeniyle Çin’de, bilemediniz Vietnam’da, Hindistan’da veya Tayland’da üretim yapmak zorundalar. Nitekim söz konusu cep telefonları için yeni üretim merkezi olarak bu kez Hindistan’ın düşünüldüğü basında yazılmaya başlandı.
Benzer bir sorun Elon Musk’ın ürettiği arabalar için de geçerli. Bu arabaların salt “yerli malı” parçalarla üretilmesi mümkün değil. Bu araçlar Çin’den ve başka üçüncü ülkelerden gelecek parçalara muhtaçlar. Esasen büyük araba üreticilerinin tümü aynı şekilde hareket ediyor. Bu konuda benzer bir çarpıcı örnek Tayvanlı yarı iletken çip üreticisi TSMC’yle ilgili olarak yaşandı. Trump’ın ilk döneminde baskı altına alınan TSMC üretiminin bir kısmını ABD’ye taşıma kararı almasına rağmen, fabrikadan aynı verimin alınamayacağı anlaşıldı. Diğer faktörler bir yana, yetişmiş insan bulmakta karşılaşılan güçlükler ve iki ülke insanı arasındaki çalışma etiği farkları buna cevaz vermiyor.
Kaldı ki Çin’in yüksek tarifelerle diz çökeceğini düşünmek, Çin’in ulaştığı yüksek teknolojiyi ve üretim kapasitesini anlamamak anlamına geliyor. New York Times’in başyazarı Thomas Friedman on gün kadar önce bu konuda çok çarpıcı bir makale yazdı. Friedman’ın da belirttiği gibi, Çin ürettiği mallar için gereken teknolojiyi ve kaliteli iş gücünü kendisi yaratarak kısa sürede ABD’nin karşısında büyük bir avantaj elde etti. Örneğin yapay zekâ konusunda çok kısa sürede kendini ispatlayan Çinli DeepSeek şirketinin kurucusu Çin üniversitelerinden yetişmiş bir mühendis. Şirketini yerli imkanlarla çok daha ucuza yaratmayı başardı. Çin artık eleman yetiştirmek için ABD’ye muhtaç değil. Binlerce iyi yetişmiş genç mühendis her yıl Çin üniversitelerinden mezun olarak üretime katılıyorlar. Kullandıkları teknoloji Çin’deki büyük Ar-Ge merkezlerinde üretiliyor. Bunların ürettikleri mallar eskisi gibi ikinci sınıf taklit mallar değil. Örneğin şu anda Manisa’da otomobil üretimine başlamak üzere hazırlık yapan Çinli şirketin kullandığı kendi bataryalarının, Elon Musk’ın arabalarında kullanılan ithal malı bataryalardan çok daha üstün olduğu ifade ediliyor.
Bu konuda benim de Güney Kore’de görev yaparken çarpıcı deneyimlerim olmuştu. Güney Kore ekonomik mucizesinin elbette farklı yönetsel, sosyal ve tarihi nedenleri var. Ama bir önemli neden, Güney Kore’de hayranlık çeken malların ülkenin kendi üniversitelerinden mezun mühendislerin eliyle üretilmesiydi. Sadece bununla kalmıyorlar, Ar-Ge’ye de büyük kaynaklar ayırıyorlardı. O yıllarda Güney Kore GSMH’nın yüzde 4.5’ını Ar-Ge’ye harcıyordu. Bizim Ar-Ge payımız ise binde 8’di. Biz geçen zaman zarfında siyasi/ideolojik nedenlerle üniversitelerimizi iyice baltaladık. Bir zamanlar Güney Kore üniversiteleriyle yarışan ODTÜ’müz, İTÜ’müz, Boğaziçi’miz iktidarın elinde kurak çöller haline getirildi.
Yeniden ABD-Çin ticaret savaşına dönersek, Çin’in bir güvencesi de Çin’in dış ticaretinde ABD’in payının şu sıralar yüzde 20’nin altına inmiş olması. Hiçbir savaşın mutlak galibi olmaz ama bu savaştan Çin’in daha az zararla çıkması daha muhtemel. ABD ise Trump’ın hayal ettiği ulusal dönüşümü gerçekleştiremeyeceği gibi, girdi konusunda dış kaynaklara muhtaç olmaya devam edeceği için, muhtemelen zararlı çıkan taraf olacak. Ülke içinde artacak hayat pahalılığı ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle Trump’ın yakında kendi seçmenleri önünde de sıkıntılar yaşaması olası.
Türkiye’de de Trump muhipliği zayıflıyor. En sıkı AKP yandaşları arasında bile Trump’ın ipiyle kuyuya inilmeyeceğini düşünenlerin sayısının arttığı görülüyor. Trump Netanyahu’nun önünde Sayın Erdoğan’ı över ve iki siyasi lider arasında arabuluculuk yapmayı önerirken, kafasının içinden neler geçirdiğini tahmin etmek zor değil.
Trump’ın kafasında öncelikle Gazze konusu var. Rivyera gibi bir tatil beldesi yapmaya kararlı olduğu Gazze şeridinden çıkarmayı aklına koyduğu Filistinliler için, Trump’ın Türkiye’den istekleri olabilir. Türkiye daha önce serbest bırakılan en tehlikeli Hamas militanlarını kabul etmişti. Bu sebeple bunların arkası gelebilir. Diğer taraftan, Türkiye tarafından Kuzey Suriye’de kurulan çadır kentlerin Gazzeli sürgünler için yapıldığı iddiaları umalım gerçek olmasın.
İsrail tarafından Gazze şeridinin Mısır sınırında büyük bir hafriyat faaliyetine başlandı. Buradaki çalışmaların Gazzelilerin çıkarılmasına yönelik olduğu iddia ediliyor. İsrail’in hem Gazze’den hem de Batı Şeria’dan Filistinlileri çıkararak topraklarında etnik temizlik yapmak istediği kuşkusuz. Bunları almak için Trump tarafından daha önce Mısır ve Ürdün’ün isimleri telaffuz edilmişti. Son olarak Ruanda ve Endonezya’nın da adı konuşulmaya başlandı. Bu kez Suriye de üzerindeki ambargoların kaldırılması karşılığında resmin içine sokulmaya çalışılıyorsa, Türkiye’nin buna destek vermek bir yana, karşı çıkması gerekir. Her şeyden önce bu Türkiye’nin adının etnik temizlik suçuna bulaştırılması büyük bir gaflet olur. Hamas gibi tehlikeli bir örgütün sınırımızda konuşlanması ve Filistinli göçmenlerin Türkiye’ye sızmaları da altından kalkılması zor sorunlar doğuracaktır. Bu yüzden umarız ortaya atılan iddialar doğru değildir.
İsrail’in Hama ve Humus’taki T4 hava üslerini vurmasından sonra Türk-İsrail ilişkileri tehlikeli bir dönemece girdi. Türk resmi makamları açıklama yapmadılar ama, İsrail basınında bu saldırıların Türkiye’ye uyarı amacıyla gerçekleştirildiği ifade edildi. Üstelik saldırılarda üç Türk askeri “teknisyeninin” hayatını kaybettiği iddia ediliyor. Bu konularda da Ankara’dan çıt çıkmazken, Bakü’de İsrail’le bir buluşma gerçekleştiğini Hakan Fidan basına duyurdu. Trump’ın arabuluculuk önerisinden sonra iki tarafın temsilcilerinin vakit geçirmeden Azerbaycan’ın ev sahipliğinde buluşması ABD’nin çok hızla devreye girdiğine delalet ediyor. Bakü’de ilerleme sağlanamamış olsa da, Trump’ın Mayıs ayındaki Ortadoğu gezisinde bu konuda bir mutabakata varılması yabana atılmaması gereken bir olasılık. Malum Trump’ın Ankara’yı da ziyaret edebileceği söyleniyor. Trump heybede büyük turp olmadan Ankara’ya gelmeyecektir. İsrail’le Suriye üzerinde çatışmamak elbette önemli. Ama bunu yaparken Suriye’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün gözetileceği bir çözüm yolu bulmak lazım.
Trump’ın Türkiye ile ilgili bir beklentisi de İran konusu olacaktır. Trump İran’ı nükleer silah sahibi olmaktan men etmek için doğrudan müzakere masasına davet etti. Görüşmeler doğrudan mı yoksa İran’ın iddia ettiği gibi dolaylı olarak mı gerçekleşecek bilinmiyor ama, ilk görüşmeler bugün siz bu satırları okurken Umman’da başlayacak. ABD buradan bir sonuç çıkmazsa İran’ı cezalandırmakla tehdit ediyor. İsrail buna dünden razı. ABD tutmasa hazır rüzgârı arkasına almışken İran’ın tesislerini vurmaya hazır. Böylesi tehlikeli bir kamplaşmada Trump muhtemelen Türkiye’den tarafını seçmesini isteyecektir. İran Türkiye’nin tarihi muarızlarından biri olmakla beraber ona karşı Türkiye’nin ABD ve İsrail’in yanında saf tutması büyük bir hata olur ve bin yıllık yeni bir sorunu gelecek nesillerin sırtına yıkmak anlamına gelir. Bu yüzden çok dikkatli hareket etmek gerekir.
Özetle, Trump Türkiye’den Gazze’de olası etnik temizlik, İsrail’le çatışmasızlık anlaşması ve İran’ın baskılanması konularında taviz almaya çalışacaktır. Umarız Ankara bu konularda iç siyasi kaygılarla değil, ulusal çıkarlarımızın gerektirdiği şekilde hareket eder. Başta ne düşünülmüş olursa olsun, Trump’ın ipiyle kuyuya inilmeyeceği artık anlaşılmış olmalı.
Arslan Hakan Okçal kimdir? Emekli Büyükelçi. 1954 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi. 1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi. 1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı. 1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu. Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı. Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi. 2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Emekli olduktan sonra bir yıl Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Dört yıl Marmara Üniversitesi’nde ve bir yıl Fenerbahçe Üniversitesi’nde diplomasi dersleri verdi. Dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir. 2021-2023 yılları arasında Gazete Duvar’da konuk yazar olarak makaleleri yayınlandı. 2024 yılının başından bu yana T24’te yazıyor. |
Azledilen Yoon Suk-yeol işlediği suçlardan dolayı Seul ceza mahkemesinde devam eden davada hesap verecek ve muhtemelen ağır bir hapis cezası alacak. Bu dünya kimseye kalmıyor. Hak ve adalet bir gün mutlaka bir yerine geliyor
Türkiye’de korku duvarları artık yıkıldı. Bu konuda en büyük pay CHP lideri Özgür Özel’e ve üniversite gençliğine aittir. Gençlik elli-altmış yıl önce sokakları, meydanları dolduran önceki çileli nesillere layık olduğunu kanıtladı. Ama tüm muhalefet partilerinin ve sıradan halkın güçlü desteği olmasa buraya varılmazdı
19 Mart’ın akıl dışı olmasının birkaç sebebi var; biri de “Nas” saplantısı nedeniyle girdiği krizden bir türlü çıkamayan ekonomimizin iyice tepe taklak edilmesidir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bundan sonra ağzıyla kuş tutsa dahi artık ekonomiyi düzeltme şansı bulunmamaktadır. Olan yine kıt kanaat geçinmeye çalışan milyonlarca dar gelirliye, emekçiye, küçük esnafa, çiftçiye ve emeklilere olacak
© Tüm hakları saklıdır.