22 Haziran 2024

Şeytanın bacağını yine kıramadık, Portekiz'e bir kez daha yenilirken çok kötü oynadık!

Milli takımın halleri hazindi. Her hattımızla döküldük. Çok etkisizdik. Doğru dürüst pas yapamadık. Portekiz heyecanımızı söndürdü, tribünlerimizdeki çoşkuyu sildi süpürdü. Ne yazık!

Maç boyunca Portekiz'e karşı varlık gösteremedik, döküldük.
Tribün desteği de yetmedi, turu maalesef son maça bıraktık.

Portekiz'e karşı şeytanın bacağını
yine kıramadık.;
Bir kez daha yenildik.
Milli takımın hali hazindi.
Her hattımızla döküldük.
Doğru dürüst pas yapamadık.
Savunma da, orta saha da,
hücum da etkisizdi.
Her yanımız aksadı durdu.
Maça başlarken
çoşku da bizdeydi,
tezahürat üstünlüğü de
bizim tribündeydi.
Sonra dağılmaya başladık.
Top tutamaz hale geldik.
Ne paslarımız pastı,
ne savunmamız savunmaydı.
Orta sahamız yoktu.
Eyvah!
Abdülkerim de müdahale edemedi;
Ronaldo gayet rahat geldi,
golü hazırladı
ve 21. dakikada
Bernardo Silva
topu kalemize yuvarladı.

Maçta perdeyi savunmamızın hatasıyla Bernardo Silva açtı.
Savunmada hatalarımız maç boyunca da devam etti ve sonucu tayin etti.

Perişanları oynuyoruz.
Derken 28. dakikada
kendi kalemize gol...
Kendilerinden ne kadar emin,
ne kadar rahat
oynamaya başladılar.
Ve 56. dakikada
Fernandes'ten
3. gol kalemizde...
68 dakikada Arda girdi,
ama onu da göremedik
yeşil sahada...
Bir sonraki tura,
ilk 16'ya kalma şansımız
devam ediyor.
Benim futbol kaçıklığı
heyecanım ise
maalesef sönmekte...
Aşağıda, tüm heyecanımla
yazdığım satırlar var.

* * *
Dortmund sokaklarında
sular seller gibi akıyor
futbol kaçıkları... 
Çoktan yanmış durumda
futbol ateşi! 
Hadi maça maça,
Portekiz maçına...
 
Abi, ya Ronaldo?..
 
Ronaldo mu?
Bizim Arda'mız var.
Kerem'imiz var.
Kenan'ımız var.
Mert'imiz var. 
39'luk Ronaldo bize ne yazar?..
Üstelik "kendi evimiz"de,
"kendi seyircimiz" önünde oynuyoruz.
 
"Haydi bastır Türkiyem!"
 
"Abi, amma da milliyetçi oldun!"
 
"Evet öyle,  futbol milliyetçisi,
futbol kaçığı..."
 
Avrupa Arda Güler'in Gürcistan'a attığı müthiş plaseyi konuşmaya devam ediyor.
Dünya futbolu, geleceğiyle tanışıyor bu turnuvada
Tarih yazmaya geliyoruz
diye slogan atarken 
içim elbette pır pır...
Futbol bu,
belli mi olur?..
Meşin yuvarlağa güven olmaz,
hangi köşeden geleceğini 
kestiremezsin futbol topunun...
Gürcistan maçını hatırlasana.
Son dakikada direkten döndük.
Tam golü yerken,
aslan Kerem imdadımıza yetişti.
 
Kerem, Türkiye'nin bunaldığı son dakikalarda topu boş kaleye attığında yaşadığımız o hissi,
futbol kaçıkları hiçbir şeye değişmez
 
Euro 2008'deki 
Portekiz maçı aklıma takılıyor.
Cenevre'deki o maçı unutamıyorum.
Yağmurlu berbat bir hava.
Tarih, 7 Haziran 2008.
 
Maçı bekliyorum bir kahvede.
Meşin top, Türkiye’ye ihanet edecek mi?
Hayat peri masalı değil, 
hele futbol hiç değil
Heyecan dalgası içimde yükselmeye
başladı bile, hem de nasıl...
Çok kritik maç bu akşamki! 
Herkesin favori gösterdiği 
Portekiz’le oynuyoruz. 
Bize mutlaka puan lazım.
Şehrin her yanında Portekiz bayrakları... 
Cenevre’de on kişiden biri Portekizliymiş. 
Eski zamanlarda mevsimlik işçi 
olarak çalışmaya gelmiş, 
sonra yerleşip İsviçre vatandaşı olmuşlar.
Heyecan çok fena ama güzeldir.
Ama güzel futbol heyecanı... 
Futbol hayaleti üç hafta boyunca 
peşimizi bırakmayacak.
Şikayet mi ediyorsun halinden?
Yok yok, hayır.
İyi ki futbol var 
diyenler için böyle turnuvalarda 
bir stadyumdan ötekine 
koşturmanın keyfi çok başkadır. 
Kısa süreliğine de olsa 
bu bir hayat tarzı haline gelir. 
Kafan başka şeyle meşgul olmaz.
Ama sevgili spor yazarlarımız 
arasında da, çatlak sesler az değil, 
beni yakaladılar ya,
kafamı ütülüyorlar:
 
AKP kapatılacak mı?”
“Bırak şimdi bunları...”
“Seni yakalamışken sormayalım mı?”
“Ben futbolcuyum, futbol kaçığı...”
“Ya türban kararı?..”
“Açtırma ağzımı, söyletme kötüyü!”
“Sen de tuhaf olmuşun be abi...”
“Üç hafta siyaset yok dedik ya... 
Sorun Portekiz maçını, 
bülbül gibi şakıyım. 
Çok iyi çalıştım şampiyonaya...”
 
İnce alaylı gülüşmeler:
 
“Tereciye tere satmak gibi bir şey olur bu.
Sevgili abicim, biz de futboldan bıkmışız.
Türkiye’de sezonu kapattık derken, 
haydi buralara. Bu turnuva bitecek, 
hemen arkasından 
bu kez Galatasaray’ın, 
Fenerbahçe’nin kampları için 
yollara düşeceğiz.”
 
Futboldan bıkılır mı hiç?..
Favori Portekiz!
Stadyuma yürüyorum.
Basın merkezinden biletimi alacağım. 
Portekiz bayraklarını 
burnuma doğru uzatıyorlar. 
Ben de “Türkiye Türkiye!” 
diye bağırınca, biri eliyle 
5 işareti yapıyor. 
Ben de “Görürsünüz!” diyorum, 
Türkçe el kol işaretiyle...
Stat küçük ama derli toplu. 
Yeşil saha halı gibi. 
Eduardo Galeano’nun, 
Uruguaylı romancının o beğendiğim 
sözü geliyor aklıma:
 
“Ben basit, iyi bir futbol dilencisiyim. 
Dünyanın dört bir yanını dolaşıyor,
stadyumlarda yalvarıyorum,
Allah rızası için güzel bir maç!”
 
Portekiz'in kadrosunun bir bölümünün biraz yaşlı olduğundan söz etmiş miydim? 2008'den bu fotoğrafta Türkiye formasıyla gördüğümüz Gökhan Zan Hatay Belediye Başkanı adayı oldu, Mehmet Aurelio Fener'de asistan antrenörlük yaptı. Sağ tarafta gördüğünüz, bir dönem yolu Beşiktaş'tan geçen Pepe ise bu akşam yine sahada.
Bu sözde eksik bir şey var.
Maç tabii güzel olsun, 
bol gollü geçsin,
kemik sesleri de arada duyulsun, 
ama sonunda bizim takım kazansın! 
Aynen öyle.
Portekiz’i yenebilecek miyiz?..
Kardeşim;
Hayat nasıl peri masalı değilse, 
futbol hiç değildir.
Topun, meşin yuvarlağın 
kime ihanet edeceği belli mi olur?.. 
Öylesine ihanete uğrar, 
öylesine hayal kırıklığı 
çukuruna yuvarlanırsın ki,
“Kader utansın!” 
demekten başka bir şey elinden gelmez
o 90 dakikanın sonunda...
Evet, Portekiz iyi takım.
Favori gösteriliyor. 
Bize şans veren yok gibi. 
1’e 40, ancak bu kadar. 
Ama unutma, 
bundan önceki Euro 2004'de 
Yunanistan’a 1’e 80 şans tanınıyordu. 
Ancak kupayı kaldıran 
Portekiz değil, Yunanistan olmuştu.
Lizbon’daki o final maçına 
ben de gitmiştim. 
Yunanistan’ınki hiç de güzel futbol değildi. 
Sıkıcı, renksiz, tadı tuzu olmayan 
bir futbol oynuyorlardı. 
Tamamen savunma ağırlıklı, 
gol yememeyi amaç edinmiş, 
göze güzel gelmeyen bir tarz yani...
Futbolda buna realist ekol deniyor. 
Gol yeme riskini en aza indirmeye çalışan, 
şovu, yaratıcılığı arka plana iten 
bir futbol anlayışı...
Ben bunu sevmiyorum.
Benim gönlüm ‘romantik ekol’de yatıyor. 
Gözünü kırpmadan risk alabilen, 
bol gollü, yeşil sahalarda yaratıcılığa 
geniş alan tanıyan futbol tarzı...
Fatih Hoca da sanıyorum 
daha çok bu ikinciden yana. 
Bu yakınlarda bana şöyle demişti:
 
“Benim için savunma futbolu yok. 
Bu benim futbol felsefeme aykırı.
Önce gol yememeyi 
kuran oyun tarzı 
bana göre değil."
 
Tutturabilecek miyiz?..
Savunma göbeği, 
Servet’le Gökhan Zan 
sağlam duracak mı?
Gazeteci milletine açık son antrenmanı 
izliyoruz Nyon’da. 
Çok yetenekli, topa iyi hükmeden, 
hızlı ve genç topçularımız var. 
Hem ileride hem orta sahada. 
Nihat, Tuncay, 
Fatih Hoca’nın yeni Prensleri 
Mevlüt, Arda... 
Onların hemen gerisinde 
Emre Belözoğlu, Marco, Hamit...
Maç başladı.
Heyecan kasırgası...
Ronaldo’ya dikkat!
Hepsi cıva gibi.
Hem topla çok iyiler, 
hem topa çok iyi vuruyorlar.
Bizim de Portekiz savunmasında 
rahatça gedik açabilecek 
çok yetenekli oyuncularımız var.
Nihat amma da vuruyor! 
Çok iyi gözüküyor her şey.
İki bekimiz Sabri‘yle Hakan Balta
öyle anlaşılıyor ki, 
Ronaldo’yla Simao’ya nefes aldırmayacak 
bir oyun disiplini içinde oynayacaklar. 
Kene gibi yapışıp pres yapacaklar 
çalım yememek için... 
Yoksa, özellikle Ronaldo 
bir anda vınlayıp gider, başımıza iş açar.
Basın toplantısında dikkatimi çekiyor,
Portekizli, İspanyol gazetecilerden 
Nihat’la Hakan Balta’ya sürekli olarak,
“Portekiz’den, Ronaldo’dan 
korkmuyor musunuz?” 
yollu sorular geliyor.
Bence bu hava eminim bizim çocukları 
daha beter hırslandırıyordur.
Bir de Servet’in o sözü aklımda:
 
“Bizim kupa açlığımız,
bizim en büyük avantajımız,
kimse unutmasın!”
 
Haydi bastır Türkiye!
 
2008'de Ronaldo başımıza bela olmuştu. Servet yakın markajda. Dünya futboluna imzasını atan bu ikon, 16 yıl sonra bugün yine sahada olacak. / Fotoğraf Vedat Danacı
Financial Times’ta 
yer alan tahminlerde 
bizim şansımız ancak 33’e 1’di. 
Portekiz ise Almanya, 
İspanya ve İtalya’dan sonra
7’ye 1’le dördüncü sırada geliyordu.
Bizim grubun öteki takımları 
Çekler 16’ya 1’le, İsviçre 25’e 1’le 
bizim üzerimizde yer alıyorlar. 
Bize nal toplatmışlardı.
Kafayı takma.
2004 Euro Yunanistan’a 
o zamanlar 80’e 1 şans 
tanındığını aklından çıkarma.
Yani diyorsun ki,
“Umut fakirin ekmeği, 
ye Mehmet ye!”
Hayır, ben bizim topçularımıza güveniyorum.
Yetenekli, güçlü, genç, 
çabuk ve topla çok iyi oynayan,
 topa hükmedebilen futbolcularımız var. 
Üstelik, başlarında Fatih Hoca gibi 
onları iyi hazırlamış, iyi motive etmiş 
bir teknik direktörleri var.
Şunu da unutma:
Savunma göbeğindeki temel direğimiz 
Servet’in deyişiyle, bizim takımın
 bu turnuvadaki en büyük avantajı, 
gençliğiyle birlikte "kupa açlığı"dır.
Bak, London Times gazetesinin
yazarlarından Simon Barnes ne demiş:
 
“Tribünde Türkiye için tezahürat yapacağım. 
Bu turnuvada tutulacak tek takım 
Türkiye Milli Takımı’dır. 
İstanbul’dayken bitirdiğim 
Kara Kitap ile tek kelimeyle büyülenmiştim.
Türkiye’nin bu turnuvada 
ne işi var diye sorabilirsiniz. 
Türkiye, Avrupalı olmadığı hissi yaratıyor.
Vahşi bir havası, derin bir kültürü
 ve ‘Avrupalı zihniyet’in ötesinde 
bir gizemi var. Ancak milli takımı çılgın, 
güçlü, bireysel yeteneği olan, 
bulaşıcı kavgalara eğilimli olsa da 
başarı potansiyeli büyük bir takım... 
Çılgın bir macera yaşamak istiyorsanız, 
bu çocukların peşinden gidin.”
 
Doğrusu, İngiliz meslektaşımdan
içimi ısıtan satırlar... 
Hayal kırıklığı yaşamak istemiyorum.
İstasyondaki o slogan kulağımda hâlâ:
“Finale finale, Viyana’nın fethine!” 
Peki ya Cristiano Ronaldo?..
Meşin yuvarlığın bizi sevmesini,
bizim topçularımıza ihanet etmemesini diliyorum.
Ey top, bize “Kader utansın“ dedirme sakın!
İyi pazarlar!
 
2008'de de herkes Türkiye tribünlerini konuşuyordu
 
* * *
Maç sonrası satırlarım,
biraz hüzünlüydü ama...
Şu satırları göndermiştim
Milliyet'teki köşeme:
 
Futbol tanrısı bizden yanaydı ama...
Futbolun da bir realitesi var.
 bizden çok üstündü Portekiz, 
bize fazlasıyla ağır bastı.
Tek tek ve takım olarak 
bizden daha iyi oynadılar.
Maç boyunca neredeyse 
pozisyonumuz yok gibiydi.
Portekiz’in üç şutu direkte patladı.
Bir başka deyişle:
Futbol tanrısı bizi korudu.
Sonuç olarak 2-0 yenildik.
Çok daha farklı yenilebilirdik.
Peki, şansımız bitti mi?
Hayır, sürüyor.

* * *

Futbol heyecanı öyle bir şey ki,
on yıllar geçse de eskimiyor.
Gerçek bir futbol kaçığı, 
8 yaşında bir maç sabahına nasıl uyandıysa,
80 yaşında da aynı heyecanla uyanıyor.
O heyecan, maç saati yaklaştıkça büyüyor,
insanın içine sığmayacak hale geliyor. 
İlk düdükten sonra gelen ilk pozisyonda,
kalbin kulağa vuran 'güm güm' diye atışıyla zirve yapıyor.
Gerçek bir futbol kaçığı olarak böyle bir sabahta, 
Almanya'da diğer futbol kaçıklarıyla beraber olmamak
benim için kolay değil.
Sosyal medyaya bakıyorum. 
İspanya'nın önemli spor gazetelerinden 
Marca'nın ilk sayfasında kocaman
Arda Güler ve Cristiano Ronaldo.
"Jenerasyonlar düellosu!" 
Göğsüm kabarıyor.

Arda'nın bugün oynayıp oynamayacağı
kesin değil gibi duruyor. 
Montella hoca, hafif bir yorgunluktan söz etti.
Yunus Akgün de başlayabilir deniyor.
Görünüşe göre kafada daha çok kontra atak olacak.
Portekiz'in kadro değeri turnuvanın en üst sıralarında.
Oyuncularından bazıları yıldız kategorisine bile girmez
ikon olmuş isimler.
Ancak bir başka ikonun, Johan Cruyff'un sözleri aklımda:

"Neden daha zengin bir kulübü yenemeyesin?
Hiç para dolu bir çantanın gol attığını görmedim"

Portekiz'i bu akşam yenmememiz hiçbir gerekçe yok.
Sarı duvar yine kırmızı duvar olacak.
Futbol kaçıklarına 90 dakika susmak yok.
Unutmayalım ki, 
mucizeler Türkiye Milli Takımı'nın işidir.

Hadi maça maça, 
tarih yazmaya!

Hasan Cemal kimdir?

Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 

1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 

28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. 

Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. 

Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: 

Tank Sesiyle Uyanmak (1986)

Demokrasi Korkusu (1986)

Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) 

Özal Hikâyesi (1989)

Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)

Kürtler (2003)

Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005)

Türkiye'nin Asker Sorunu (2010)

Barışa Emanet Olun (2011)

1915: Ermeni Soykırımı (2012)

Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014)

Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)

- Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)

- Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var

 

Yazarın Diğer Yazıları

Çekya'yı ite kaka da olsa yine devirdik, son 16'ya kendimizi attık

Elbette sevinelim. Ama şunu da not edelim: 10 kişilik Çekya karşısında iyi oynamadık, nokta! Bu futbolla, ikinci turda Leipzig'de oynayacağımız Avusturya maçı için maalesef umutlu olamıyorum.

Duygusal tutku ile Orta Avrupa futbolu karşı karşıya: Bize beraberlik bile yetiyor, Çekya ise yenmek zorunda, haydi çocuklar!

Milli Takım, itibarıyla kolayca oynanabileceğini sananlara sahada bir ders verecek; son 16 bileti bizim olacak

Futbol kaçıkları Dortmund'da çıldırdı, ilk maçta Gürcistan'ı fena yendik! Berlin'e Berlin'e, finale finale!

Bekle bizi Portekiz, sıra sende. Bizi Ronaldo falan kesmez, bizim Arda'mız, Kerem'imiz, Mert'imiz var, geliyoruz, tarih yazmaya...