06 Şubat 2025
Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin (KDC) doğu sınırında bulunan Kivu eyaletinde 30 yılı aşkın huzur, barış ve istikrar sağlanamıyor. Burası tam bir kaynayan kazan; muzır faaliyet diyarı, yok, yok. KDC’nin doğu komşularından Ruanda bu eyalete yerleşen 1994 Ruanda soykırımının sorumlularının dahil olduğu Hutu’ların silahlı örgütü FDLR'in (Forces Democratiques pour la Liberation du Rwanda) kendisi için tehdit oluşturduğunu, uyarılara ve geçmiş mutabakatlara rağmen KDC yönetiminin FDLR ile iş birliği yaptığını ileri sürüyor. Kigali’nin desteklediği, Kivu eyaletinde yaşayan KDC vatandaşı Tutsi’lerin örgütü M23, kontrol ettiği Sake şehrinin ardından, geçtiğimiz hafta Kivu’nun başkenti Goma'yı ele geçirince ortalık iyice karıştı, telaşe ve gerilim tavan yaptı. Fransa Dışişleri bakanı derhal Kinşasa ve Kigali'ye giderek liderleri diyaloğu koparmamaları yönünde uyardı. Çatışmalar sırasında bölgede görev yapan SADC (Güney Afrika Kalkınma Topluluğu) misyonundan 13 Güney Afrikalı askerin hayatlarını kaybetmeleri Güney Afrika ile Ruanda’yı karşı karşıya getirdi.
Hem nüfus, hem yüzölçüm, hem de yeraltı zenginlikleri itibariyle kıtada ön sıralarda yer alan KDC, ülkenin doğusundaki maden zengini Kivu eyaletinde yıllardır duruma hakim olamıyor, güvenlik sağlanamıyor, otorite boşluğundan yararlanan yüze yakın silahlı grupla başa çıkamıyor. Güçlü ve disiplinli bir orduya sahip olmayan KDC'nin talebi çerçevesinde, Goma'da konuşlanan (1999) BM Barış Gücü (MONUSCO) ile bölgesel örgütler EAC (East African Community) ve SADC (Southern African Development Community) tarafından yollanan askerler de Kivu'da arzulanan barış ve istikrarı sağlayamadılar. Kivu'ya komşu 3 ülkenin bu zengin eyalette yerleşik milis güçlerden kaynaklı güvenlik endişeleri mevcut. Ruanda, “soykırımcı” Hutu’ların örgütü FDLR'den, Uganda, “Allied Democratic Forces” milislerinden, Burundi ise muhalif Red-Tabaras adlı isyancı gruptan kaynaklanan tehdidi ileri sürerek “doğu Kongo” sorununda rol ve söz sahibi oluyorlar.
Tutsi azınlığın yönetimindeki komşu Ruanda, Kinşasa ile yaşanan anlaşmazlık ve gerginlik itibariyle en önde geliyor, Kivu eyaletine en fazla müdahil komşu ülke olarak dikkatleri ve şimşekleri çekiyor. 8 milyon nüfuslu Kuzey Kivu eyaletinde yaşayan yarım milyon civarındaki KDC vatandaşı Tutsi’lerin hamisi konumundaki Ruanda’nın KDC yönetiminden 2 temel talebi mevcut. 1994 Ruanda soykırımının sorumlularının dahil olduğu Hutu’ların silahlı örgütü FDLR'in “nötralize” edilmesi ve Tutsi’leri temsil eden M23 ile masaya oturması, onları muhatap kabul etmesi. Kigali yönetimi, Cumhurbaşkanı Tshisekedi'nin verdiği taahhüdü ihlal ettiğini, FDLR'in tasfiyesi bir yana, bu silahlı grupla işbirliği yaptığını iddia ediyor. Öte yandan Tshisekedi'nin, Ruanda’nın desteklediği isyancı grup M23 ile muhatap olmama inadı devam ediyor.
Doğu Kongo sorununun baş aktörü M23'ün adı ilk kez 2012 yılında duyuldu. Bu tarihte, Goma'yı ele geçiren isyancı Tutsi’ler, KDC ordusu ve MONUSCO'nun karşı taarruzundan sonra Uganda'ya sığınmak zorunda kaldılar. 9 yıl aradan sonra 2021 yılında isyancı Tutsi’ler bu defa Kongo'lu kimlikleriyle öne çıkarak tekrar seslerini duyurmaya ve KDC yönetimini rahatsız etmeye başladılar. Ruanda’nın desteklediği ancak desteklediğini inkâr ettiği M23 son üç yıl içinde Doğu Kivu’nun en güçlü silahlı grubuna dönüştü ve Ruanda ile KDC arasındaki ilişkilerin iyice gerilmesine yol açtı. 2 komşu ülke arasında ortaya çıkan krizin çözümünü teminen, bir yandan Afrika Birliği, bir yandan bölgesel 2 örgüt EAC ve SADC devreye girdiler. Afrika Birliği ayrıca bu sorunda Angola'yı “kolaylaştırıcı “statüsüyle görevlendirdi. Neticede “Nairobi süreci” ve “Luanda süreci” olarak adlandırılan forumlarda mutabık kalınan tedbirler ve kararlar uygulamaya konulamayınca (FDLR'nin nötralize edilmesi gibi) ve ardından süreçler rafa kaldırılınca, Ruanda ordusunun desteğini arkasına alan M23, geçtiğimiz hafta, Kuzey Kivu’nun başkenti Goma'yı ele geçirdi. Goma'nın düşüşünün uluslararası toplumu harekete geçirdiğini izliyoruz. Ruanda'ya komşusu KDC'nin toprak bütünlüğüne saygı göstermesi yönünde uyarılar yapılıyor. Kigali ile yakın ilişkileri bulunan İngiltere, Belçika, ABD, Fransa gibi ülkelerden Ruanda'ya yapılan mali yardımların sonlandırılması ve yaptırımlara başvurulması yönünde talepler yükseliyor.
6 bin civarında silahlı milise sahip M23’e 4 bin civarında Ruanda askerinin destek verdiği BM yetkilileri tarafından açıklandı. Goma'nın düşüşünde, Ruanda’nın tüm bölgede kabul gören askeri üstünlüğü kadar, KDC ordusunun geleneksel zayıflığının ve ihmal edilişinin de rol oynadığına işaret edelim. Yıllarca askerlerin darbe yapmasından korkan Kinşasa’daki hükümetlerin ordunun güçlenmesinden tereddüt duydukları sır değil. Kendi ordusunun gücü ve disiplininden emin olamayan KDC yönetimleri çareyi hep dışarıdan aradılar. Lakin, BM Barış Gücü MONUSCO (12 bin kişi), SADC askeri misyonu, ikili anlaşma ile Kivu'da bulunan Brundi askerleri, KDC ordusuna destek yerel milisler (Wazalendo) ve Romanya vatandaşlarından teşkil yabancı lejyon, bunların tamamı M23'ün başarılı taarruzu karşısında varlık gösteremediler. Teslim olan profesyoneller Kigali'ye götürülerek Romanya büyükelçisine devredildiler. Halen M23’ün Goma'ya kalıcı yerleşeceği, ancak Goma'nın son durak olmayacağı konuşuluyor. Bir hafta önce, Güney Kivu’ya yöneldikleri, hedefin bu eyaletin başkenti Bukavu olduğu, hatta Ķinşasa'ya kadar gideceklerine dair iddialar duyulmasına karşın, son defa M23'ün ilerleyişine ara verdiği, insani nedenlerle tek taraflı ateşkes ilan ettiği bildirildi.
Halen, Afrika Birliği, bölgesel örgütler EAC ve SADC ve kolaylaştırıcı Angola bölgede ateşkes ilan edilmesi yönündeki gayretlerini ikiye çıkardılar. Ahiren toplanan SADC tarafından, KDC'nin toprak bütünlüğünün korunması amacıyla bu ülkede bulunan askeri misyonun görevine devam edeceği açıklandı. Ardından iki bölgesel örgütün -SADC ve EAC- birlikte zirve düzenleyecekleri, 8 şubatta Tanzanya’da yapılacak bu zirveye KDC ve Ruanda liderlerinin iştirak edecekleri duyuruldu (KDC her iki örgüte de üye). Afrika Birliği ve EAC nezdinde, Ruanda'nın ve lideri Paul Kagame’nin ağırlığı, etkisi ve saygınlığı olduğunu uzaklardan izliyorum. Goma'nın işgali ertesinde bu iki platformdan yapılan açıklamalarda, M23 tabiatıyla eleştiriliyor, M23'e verilen destek kınanıyor, ancak Ruanda doğrudan telaffuz edilmiyor, M23 ile diyalog öneriliyor. SADC nezdinde durum daha farklı, Güney Afrika, Tanzanya ve Malawi, Tshisekedi'nin müttefikleri, burada dengeler Ruanda aleyhinde. Bu örgütün ağır topu Güney Afrika ile Ruanda ilişkileri eskiden beri gergin. Pretoria ile Kigali’nin yıldızlarının bir türlü barışmadığı biliniyor.
Yılların kurt politikacısı, eski gerilla, kurtuluş örgütü lideri, başarılı olduğu kadar otoriter lider Paul Kagame’nin aklından acaba neler geçiyor? Tüm dünyayı karşısına alarak komşusunun toprağı Kivu'yu Ruanda'ya dahil edemeyeceğini muhakkak biliyordur. Ancak barış masasına eli kuvvetli biçimde oturmak suretiyle, Kivu eyaletinin müstakbel yönetiminde kontrolün Kigali’nin elinde kalacağı tarzda bir düzen kurulmasının hesabını yapıyor olsa gerektir. Bu yeni düzen çerçevesinde, Kivu'dan çıkarılacak madenler yasal zeminde Ruanda üzerinden dünyaya ihraç edildiği takdirde, Kigali’nin beklentileri karşılanmış olur. Ruanda açısından, M23’ün dahil olduğu siyasi/askeri çatı kuruluşunun “Congo River Alliance- Alliance Fleuve Congo” kabul ve takdir edilmesi, bir mensubunun Goma valisi olarak atanması, ayrıca M23 güçlerinin KDC ordusuna entegre edilmeleri halinde amaç hasıl olacaktır. Ardından Kigali'nin, doğu Kongo’nun huzur, refah ve istikrarı için gayret sarf edişine şahit olabiliriz.
Goma'nın düşüşüyle başlayan çatışma sürecinin batı dünyasını telaşlandırdığını ve rahatsız ettiğini izliyoruz. M23 durdurulmadığı takdirde gelişmelerin bölgesel bir savaşa yol açabileceğine dair açıklamalar dikkat çekiyor. Batılı ülkelerin, M23'ün ateşkese razı edilmesini teminen, Ruanda'ya baskı yapmaları yanında, bölgesel örgütler EAC ve SADC ile Angola'ya ateşkes için destek sağlamaları önem arz ediyor. Anayasa değişikliği yapmak suretiyle üçüncü bir dönem tasarladığı sokağa yansıyan Tshisekedi'nin, Ruanda ile uzlaşmayarak Goma'nın düşüşüne sebep olmaktan ötürü, ikinci dönemini bitirememe ihtimali belirdi.
Doğu Kongo'da sona ermeyen çatışma ve istikrarsızlığın anlaşılmasına yardımcı olmak bakımından, Göller yöresindeki Tutsi azınlığın durumu yanında, 1994 Ruanda soykırımının öncesi ve sonrasının bilinmesi faydalı olur. Bu açıdan T24’te 15 Nisan 2019 da yayınlanan “Ruanda soykırımının 25. yıl dönümü ve Fransa'nın sorumluluğu” başlıklı makalem tavsiye olunur.
Hasan Servet Öktem kimdir? Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce'de doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında "meslek memuru" olarak Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana'da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu. Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24'te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor. |
Başbakan Kurti hükümet kurmaya muvaffak olamaz ve erken seçim kararı alınır ise Brüksel ve Vaşington'un mutlu olacaklarına inanıyorum
Biden döneminde ABD’nin Latin Amerika'yı ihmal ettiğini gözlemledik. Çin’in Latin Amerika ile artan ticaretinden ve bölgeye yönelik artan stratejik yatırımlarından rahatsızlık duyan Trump’ın Latin Amerika'ya daha fazla ilgi duyması ve daha faal olması bekleniyor
Ülkemiz Afrika'da diğer bölgelerden daha başarılı, kıtaya ihracatımız ve yatırımlarımız düzenli artıyor. Somali’ye gösterilen özel ilgi çerçevesinde, Mogadişu limanını, havalimanını işletiyor, ordusunu ve donanmasını eğitiyor; bu ülke açıklarında petrol arıyoruz
© Tüm hakları saklıdır.