Toplumun hakir gördüğü işlerdendir tuvalet temizleyiciliği ve çöpçülük. Öyle ki çocukken ödevimizi yapmadığımız veya sınava çalışmadığımız zaman anne-babalarımızdan "Sınıfını geçemeyip çöpçü, temizlikçi mi olacaksın?" şeklinde ağır laflar işitmeyenimiz herhalde yoktur.
Bu durumda bir kişinin kendi iradesiyle umumi tuvalet temizleme gibi bir işi seçmesi, hatta o işi hayatının anlamı olarak görüp huzur bulması ve bundan mutluluk duyması mümkün mü?
Wim Wenders'ın tümü Japon oyuncu ve yapımcı kadrosuyla çektiği Tokyo'da geçen son filmindeki ana karakter Hirayama (rolünü neredeyse hiç konuşmadan, sadece yüz ifadesi ve mimikleriyle mükemmel oynayıp geçen yıl Cannes'da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü alan Koji Yakusho) ile tanışana dek ben de bunun mümkün olmadığını düşünmekteydim.
Japonya'nın bu yılki En İyi Yabancı Film dalında Oscar adayı 2023 yapımı "Mükemmel Günler", hayatı olduğu gibi kabul etmenin bilgeliği, en ufak şeylerdeki güzelliği görmenin huzuru, işini özenle yapmanın verdiği tatmini ve her yeni gün atılan ufak bir adımın başkalarının attığı dev adımlarla eşit olduğu anlamındaki ikigai adlı Japon hayat felsefesi üzerine sıcacık bir film.
Fotoğraf: Ilgın Yorulmaz
İkigai'nin ışıkta yansıması olarak Komorebi
Film, Tokyo Toilet Company adlı bir şirketin elemanı, şehrin en hareketli semti Shibuya'daki 12 adet umumi tuvalete her gün büyük bir adanmışlıkla uğrayıp köşe bucak temizliğini yapan yumuşak başlı ve içine kapanık Hirayama adlı ellili yaşlardaki bir adamın rutin hayatını konu alıyor.
Tokyo'nun doğu kıyısında işçi bölgesi olan Oshiage'de televizyonsuz, bilgisayarsız, mütevazi, küçük bir bekar evinde tek başına yaşayan Hirayama her sabah yaşlı bir Japon bayanın yan taraftaki tapınağın bahçesinde düşen yaprakları süpürmesi sesine uyanıyor. (Belli ki yaşlı kadının ikigai'si de her sabah yaprakları süpürmesi.) Alt kattaki mutfak lavabosunda dişini fırçalıyor, bitkilerine su serpiyor, iş tulumunu giyip evden çıkıyor. Makineden Boss marka kutu kahvesini alıp minivanına atladığı gibi Lou Reed, Patti Smith, The Animals gibi "oldies but goldies" seslerden oluşan eski kaset koleksiyonundan bir kaset koyup neşesini buluyor. Sanırsınız ki dünyanın en keyifli işini yapmaya gidiyor, halbuki en kirli işlerden biri olan tuvalet temizlemeye gidiyor. İşi bitince mahalle hamamına gidip yıkanıyor. Sonra Asakusa'da bir pasajın içindeki lokantaya gidip mizuwari içkisini (iki ölçek su, bir ölçek viski ve buz) içiyor, yemeğini yiyor. Sonra bisikletine binip evine dönüyor, William Faulkner okuyor ve yatıyor. Ertesi gün aynı rutin baştan tekrarlanıyor.
Hirayama'nın bu basit, tekdüze, analog yaşamının ve tuhaf biçimde huzur veren günlük rutininin içinde yer alan her hareketi özenli ve bilinçli bir şekilde yapmasını seyretmek her gün sokakta koşturan, eve dönünce bile cep telefonunu elinden düşürmeyen, dijital medyada kaybolmuş modern yaşam kölesi bizlere inanılmaz hipnotize edici geliyor.
Sakin bir tempoda ilerleyen film Hirayama'nın bize farkındalık dersi verdiği ve anda yaşamayı gösterdiği meditatif sahnelerle dolu: Evde gözü gibi baktığı bebek Japon çınarı fidanlarını her sabah bir selamlaması ve okşaması var ki insanlığın geleceği ile ilgili bir an umutla doluyorsunuz. Evden dışarı adımını attığında her defasında kafasını kaldırıp havaya bakması ve yağışlı bile olsa gülümsediği o bir an, her gün evden telaşla çıkan bizlerin aslında neler kaçırdığımızı yüzümüze vuruyor.
Hele bir de en sevdiği parkta otururken rüzgarda nazlı nazlı sallanan ağaçların arasından "bir an parlayıp sönen güneş ışığı"nı (Japonca komorebi demek) yakalayışını görmek bizi de mutlu ediyor.
Aslında aynı ışıltıyı ve gülümseyişi sadece kendisinin görebildiğini hissettiğimiz anlık ama geçici şeylere bakan gözleri de bize hissettiriyor. "Mükemmel Günler"in büyük gücü bu işte.
Hirayama'nın gündüz tuvalet temizlemek, gece müzik, edebiyat, fotoğrafçılık ve diğer yalnız ruhların devam ettiği lokantalarda sohbetle mutlu mesut devam eden hayatına girip çıkan karakterler de onun kadar yaralı.
Müdavimi olduğu barın gizliden gizliye sevdiği sahibesi Mama (aslen enka şarkıcısı olan ve filmde de House of the Rising Sun'ın Japonca cover'ını mükemmel söyleyen Sayuri Ishikawa) "Keşke her şey aynı kalsa" diyerek o anın hiç bitmemesini istiyor. Evden kaçıp kendisine gelen kızkardeşi Keiko'nun kızı Niko, Hirayama'nın "Bir dahaki sefer bir dahaki seferdir. Şimdi ise şimdi." sözünü düstur edinip anda kalmayı öğreniyor.
Hirayama'nın tek ağladığı sahne ise Niko'yu almaya gelen Keiko'nun, babalarının iyi olmadığı haberini vermesine karşın Hirayama'nın onu görmeye gidemeyeceğini bilmesi. Kızkardeşinin gözleri iri iri açılmış bir şekilde "Gerçekten hayatını tuvalet temizleyerek mi kazanıyorsun?" diye acırcasına sorması bile onu bu kadar yaralamıyor.
Senaryoyu Takuma Takasaki ile birlikte yazan Wim Wenders, Hirayama'nın esrarengiz geçmişini kurcalamakla uğraşmayıp dikkatimizi bu andan koparmıyor.
Son olarak filmin üç buçuk dakika süren son sahnesini asla kaçırmayın derim.
"Mükemmel Günler"i izleyince Wenders'in aslında Hirayama'ya özendiği hissine kapılıyorsunuz. Wenders, filmi tasarlarken ve Hirayama karakterini yaratırken onun günlük hayatını en basite indirgediğini anlatıyor. New York Times'a konuşan Wenders, "İndirgemek günümüz medeniyetlerinin en önemli görevlerinden biri. Eğer kendimizi indirgemeyi öğrenirsek gezegenimize ve iklime en büyük iyiliği yapmış oluruz." diyor.
Evet, bazen mutluluk tuvalet temizlenerek elde edilir.
Ilgın Yorulmaz kimdir?
Ilgın Yorulmaz, Japonya ve Amerika arasında serbest gazeteci olarak çalışıyor ve bu ülkelerde dış politika, toplum, teknoloji, kültür ve sanat alanındaki gelişmeleri haberleştiriyor. Toplumun her kesiminden insanlarla konuşmaya ve genel okuyucunun farkında olmadığı kesimlerin seslerinin de duyulmasına yardımcı olmaya çalışıyor. Türkçe yazıları BBC Türkçe'de, İngilizce yazıları ise Nikkei Asia ve diğer dijital mecralarda yayımlanıyor.
6 Şubat Kahramanmaraş depreminden sonra Tokyo Valisi Yuriko Koike ve Japon deprem uzmanlarıyla yaptığı röportajlardan oluşan video-haberde Türkiye'nin Japonya'dan öğreneceği dersleri sorguladı.
Tokyo'dan önce yaşadığı Londra, New York ve İstanbul'da serbest muhabirlik yaptı. İnsan hakları, din, etnik azınlıklar konularında Amerika, Türkiye, Hindistan, Nepal ve Filipinler'den yaptığı haberler HuffPost ve VICE'da yayınlandı. Basın etiği çalışmaları nedeniyle 2016'da Polonya'daki Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı'nda yabancı basınla beraber Türk basınını temsilen incelemelerde bulundu.
Columbia Üniversitesi'nden gazetecilik ve International University of Japan'den uluslararası ilişkiler alanında Master dereceleri var. 2016 yılında bağımsız basın kuruluşu White House Correspondents' Association'ın burs vermek üzere seçtiği 12 gazeteciden biri oldu. 2017'de East-West Center'ın kıdemli gazeteci seminerlerine katıldı.
2018'den beri dünyanın ikinci en eski basın kulüplerinden The Foreign Correspondents’ Club of Japan üyesi. 2020'den beri kulübün ikinci Başkanlığı'nı, Basın Özgürlüğü Komitesi'nin de Eş Başkanlığını yürütüyor. 2020-22 yılları arasında Temple University Japan'de gazetecilik ve etik dersi verdi. Çok iyi derece İngilizce ve Japonca biliyor.
Kuruluşundan itibaren uzun süre düzenli olarak Vogue Türkiye'de aylık köşe yazarlığı yaptı. Şehrin şahsına münhasır mekanlarının görülebildiği Müstesna İstanbul: Küçük Dükkanlar Kitabı 1-2 adlı kitap serisinin yaratıcısı.
Gazetecilik dışında her gittiği ülkenin kahvehanelerini ve kahve kavurucularını geziyor. 2022'te Specialty Coffee Association of Japan'in verdiği barista ve kahve kavuruculuğu eğitimlerine katıldı.
|