20 Ekim 2024

Bir ağaçla arkadaş olabilir misiniz?

‘Bir yerin bizde kalan imgesinde neler neler vardır; su, kaya, çatılar ve meydanlar ama benim için özellikle de ağaçlar.’

Her yeni güne katlanması zor haberlerle uyandığımız bu günlerde hepimiz hayata tutunmak için kendimizce yöntemler geliştiriyoruz.

Herkesin bu zor günlerde yılmadan, yetkinliğince hayata katkı sunmaya devam etmesi çok değerli. Bunu yaparken ben dikkatimi sıradanın ve olağanın içindeki mucizelere vererek basit olandan beslenmeye çalışıyorum.

Hayata, mevsimsel dönüşümlere, ağaçlara, çiçeklere…

Bugünlerde dikkat gösterirseniz sokaklarda sıklıkla karşılaşabileceğiniz hayatı güzelleştiren kelebeklere,

Şekilden şekle, renkten renge bürünen bulutlarıyla ve kendine has ışığıyla sonbahar gökyüzüne dikkatimi verdikçe her şeye rağmen geniş bir nefes alabiliyorum ve bir nebze ferahlıkla, kendi yolumda hayata katkı sunmaya devam edebiliyorum.

Hayatın içine bakarken, yaşadığım yerlerde, sıklıkla kullandığım güzergahlarda varlığına şükran dolu olduğum, arkadaşlarımmışçasına sevgiyle bağ kurduğum, bazen temas ettiğim bazen de uzaktan selam verdiğim bazı ağaçlar var.

Kentsel dönüşüm adı altında gerçekleşen bina yıkımları ve yeniden yapılanma süreçlerinde çok üzücü bir şekilde ağaçlara çok hoyrat davranıldığını gözlemliyorum.

Zaten şehirlerin yeni yapılandırılmakta olan birçok alanının betona hapsedildiği bir zamanda, yalnızca eski mahallelerin sokaklarında ve binalarının bahçelerinde asırlık ağaçlarla karşılaşabiliyoruz. Bu eski mahallelerin birçoğunda kentsel dönüşüm için yapılan yıkımların kolaylaşması veya yeni yapılan binaların daha çok alana sahip olabilmesi için mahallelerin akciğeri olan, onlara ferahlık ve serinlik katan ağaçların pek çoğu kesiliyor. Sokaklar yıldan yıla ağaçsızlaşıyor, cansızlaşıyor.

Geçtiğimiz günlerde işlek bir caddenin köşesinde bulanan, her tarafı gelip geçerken selam verdiğim büyüleyici, dev çınar ağaçları ile çevrili olan binanın boşaltılmış olduğunu fark ettim.

Dikkatimi ilk önce binanın giriş katında bulunan, ağaçların kattığı renk ve yarattığı gölgeyle benzerlerinden ayrılan kafenin bomboş olması çekti. Sonra kafamı yukarı kaldırdım ve tüm binanın boşaltılmış olduğunu fark ettim. Ve aniden gözlerim doldu.

O an bu canım ağaçları belki de son birkaç görüşüm olduğunu anladım ve çok üzüldüm.

Üzüldüm çünkü ne yazık ki adım adım neler olacağını artık biliyorum!

Üzülüyorum çünkü tüm bu dönüşümün bir parçası olan belediyeden müteahhide, mimardan mal sahibine kimsenin önceliği ağaçlar değil. Herkesin önceliği kendinin ne kazanacağı. Kimsenin gözü kentin sokaklarına asıl değeri katan ağaçları görmüyor.

Maalesef öncelikle bu ağaçlar da diğerleri gibi kentsel dönüşüm uğruna katledilecek ve yakın zamanda bu bina yıkılıp yerine sıfır kilometre, çıplak bir beton bina dikilecek.

Herman Hesse, Ağaçlar adlı kitabında hislerime tercüman olan şu satırlara yer veriyor;

‘’Bir yerin bizde kalan imgesinde neler neler vardır; su, kaya, çatılar ve meydanlar ama benim için özellikle de ağaçlar. Bizatihi güzel ve sevilesidir onlar, kendilerini binalarda ifade eden insanın karşısına doğanın masumiyetini koymakla kalmaz, toprağın türü, ömrü, iklim ve hava, ayrıca insanın anlamı üzerine de çok şey söylerler.’’

Herman Hesse, Ağaçlar

Sistemin; yalnızca ağaca, hayvana değil kadın, çocuk her canlıya karşı olan bu umursamaz, hoyrat ve acımasız tavrına direnmek çok emek istiyor ama direnmek ve bir şeyleri değiştirmek istiyorsak yılmadan çalışmaktan da başka çaremiz yok.

Geçtiğimiz günlerde bana nefes olan, size de olmasını dilediğim birkaç sergi, mekân ve deneyimden bahsetmek isterim.

Caddebostan’da bir vaha

Caddebostan, Ömer Paşa Caddesi’nde yıllardır önünden gelip geçerken hem kendine hem de bahçesinde bulunan dev ağaçlarına hayran olduğum eski bir köşk Kronotop adlı bir kafeye dönüşmüş.

Yalnızca Ömer Paşa değil o çevrede geriye kalan ender, geniş bahçeli, müstakil villalardan olan bina geçtiğimiz yıllarda kimsenin girmediği, âtıl bir restoran olarak öylece duruyordu.

Şu anda ise yeni haliyle hem mahalleliye ve hem de diğer semtlerden gelen insanlara dev, asırlık ağaçlarının altında sağladığı ferah oturumu, terasları ve iç mekânda bulunan tatlı köşeleriyle keyifli bir alan sunuyor. Mekânın bahçesi asırlık ağaçları ve yeni yapılmış olan peyzajı ile insanı öyle bir sarıyor ki şehrin göbeğinde olduğunuzu unutuyorsunuz.

Zamanın hoyrat eli buraya da gözünü dikmeden fırsatını bulup hem bu değerli eski İstanbul yapısını görmenizi hem de asırlık ağaçların altında bir fincan kahve içmenizi tavsiye ederim.

Sakıp Sabancı Müzesi ve Georg Baselitz Sergisi

Sakıp Sabancı Müzesi belli aralıklarla ziyaret ettiğim çok özel bir yer.

Sergi gezmenin yanı sıra burası yalnızca bahçesinde oturup bir şeyler okuduğumda da kafesine ya da restoranına gittiğimde de hem ruhumun hem bedenimin hem de zihnimin beslendiğini hissettiğim bir yer.

Müze bugünlerde, dünyaca ünlü Alman ressam, heykeltıraş ve grafik sanatçısı Georg Baselitz’i ağırlıyor. 

Sakip Sabancı Müzesi, Georg Baselitz Sergisi, Bronz Heykel

Baselitz, soyut ifadeyi reddeden ve eserlerinde hatırlanabilir gerçek maddeyi kullanmayı tercih eden, önde gelen savaş sonrası sanatçılarından biri.

Resimlerinde baş aşağı duran insanlar, hayvanlar ve figürler öne çıkıyor. Objelerini tuvalin üzerinde ters bir şekilde konumlandırarak sanatçı hem kendi resim yapma sürecini hem de izleyicinin resmi algılama sürecini yavaşlatıyormuş.  

Georg Baselitz, Pantalon Giymş Geyik

Sergide üst kattan alt katlara doğru indikçe eserlerin boyutları büyüyor. Müze binasının 3 katına yayılmış olan sergi çok sayıda etkileyici resim ve heykelden oluşuyor.

Sanatçının resimlerinde ters duran figürler üzerinde kullandığı naylon çoraplar düşündürücü ve çarpıcı bir etki bırakıyor. İzleyen üzerinde ahşap etkisi bırakan bronz heykellerin ve resimlerin boyutları büyüdükçe etkisi de katlanıyor.  

Sergiye ev sahipliği yapan, canlı İstanbul Boğazı doğası ve manzarasıyla çevrili müze binasıyla değerli sanatçı Georg Baselitz’in etkileyici eserlerinin birlikteliği Sakıp Sabancı Müzesi’ne büyüleyici yeni bir anlam daha katmış.

Ziyaretim boyunca her adımda rahmetli Sakıp Sabancı’ya, sahip çıktığı ve ülkesine miras bıraktığı bu değerli arazi ve kültür çatısı için şükranlarımı sundum. 

Sergi, 2 Şubat 2025’e kadar ziyarete edilebilir.

Galata Rum Okulu - 212 Photography İstanbul Sergisi

En son pandemi öncesi bienal kapsamında bir sergi için ziyaret ettiğim Galata Rum Okulu’na yıllar sonra 212 Photography İstanbul sergisi vesilesiyle gitme fırsatı yakaladım.

Yıllar önce gittiğimde, dönemin neoklasik eklektik mimari üslubuyla bir okul olarak inşa edilmiş olan bu değerli kültür mirası bina bakıma muhtaç bir haldeydi.

Yapının özgün koşullarına uygun olarak restorasyonu tamamlanmış olan Galata Rum Okulu’yla yıllar sonra yeniden buluşabildiğim için çok mutlu oldum.

Galata Rum Okulu

Binanın; yenilenmiş olsa dahi tarih kokan masalsı merdivenlerine, geniş koridorlarına, yer döşemelerine, ahşap ayrıntılarına, yüksek tavanlarına bir kere daha hayranlık duydum ve bütün ayrıntılarını estetik bir güzellik olarak beyin kıvrımlarıma kazıdım.

Gelelim sergiye.

Binada görülecek ilham dolu iki özel fotoğraf sergisi bulunuyor.

İlki, fotoğraf sanatçısı Ebru Yıldız tarafından kürasyonu yapılmış olan Beyond- The Spotlight: Chronicles in Music History adlı sergi.  Sergide müzik tarihine damga vurmuş sanatçıların birçok değerli fotoğraf sanatçısı tarafından çekilmiş ve farklı koleksiyonlardan derlenip bir araya getirilmiş olan, müzik tarihine ayna tutan fotoğrafları bulunuyor.

Diğer sergi ise fotoğraf sanatçısı Viviane Sassen’e ait. Viviane Sasen moda ve güzel sanatlar alanında çalışan Hollandalı bir sanatçı.

Viviane Sassen sergi

Sergide çocukluğunda belli aralıklarla bulunduğu Afrika coğrafyasından ve kültüründen ilhamla ürettiği video çalışmaları ve fotoğraflar bulunuyor. Fotoğraflarının merkezinde doğasıyla, ışığıyla, gölgesiyle, ölümüyle, yaşamıyla Afrika ve Afrikalılar bulunuyor.

Moda endüstrisi için çektiği fotoğraflar da üzerine dikkatleri toplayacak şekilde sıra dışı bir projeksiyon video çalışması şeklinde sergilenmiş.

Galata Rum Okulu’ndaki sergileri 28 Ekim’e kadar görebilirsiniz.

Umut dağıtan İyi ki Vakfı

Bu haftamın bir diğer umut veren buluşması da bir filantropi vakfı olan İyi Ki Vakfı’nın ilk hibe ödülünü kazanan projeyi anons ettiği basın ve dost buluşmasıydı.

İyi Ki Vakfı geçtiğimiz yıl kurulduğundan ve ilk proje çağrısını yaptığından bu yana yakından takip ettiğim bir filantropi vakfı.

Peki filantropi nedir?

İyi Ki Vakfı kurucusu Füsun Kuran, sevgili Özlem Güsar, Levent Erden ve Işıl Arıdağ’ın 2025’e filantropik bakışı değerlendirdikleri söyleşide Işıl Arıdağ’ın belirttiği gibi ‘filantropi’ kelime anlamı olarak sevmek anlamındaki ‘phil’ ve insana yararı olan her şeyi tanımlayan ‘antropoloji’ kelimesinden meydana geliyor.

Bir vakfın filantropi vakfı olması için de vicdani yardımın ve düzensiz bir bağışın ötesinde sosyal bir etki yaratması, disiplinli, düzenli bir alan, sosyal bir girişim ve yatırım sunması gerekiyor.

İyi Ki Vakfı, şeffaflığı ön planda tutarak güvenilir kurumlarla iş birliği içinde oluşturduğu kaynağı, peşinde koştuğu projelerden öne çıkanlara tohum hibe olarak destek vermek üzere sunuyor.

Bir yıl boyunca toplanan proje teklifleri arasından bu sene hibe ödülünü ‘Çocuk Edebiyat Zirvesi’ projesiyle genç öğretmen Çağatay Çakmak ve ekibi aldı.

İyi Ki Vakfı Ödül Töreni

Çakmak ve öğretmen arkadaşları ‘Kuşlar uçar, balıklar yüzer, çocuklar kitap okur’ diyerek yola çıkmışlar.

Önlerinde öğretmenleri, öğrencileri ve ebeveynleri alanlarında yekin eğitimciler ve edebiyatçılarla buluşturacakları Çocuk Edebiyat Zirveleri var.

30 Kasım’da Adana’da ve 21 Aralık’ta da deprem bölgesinde zirveler gerçekleştiriyor olacaklar.

Yollarının açık olmasını ve projenin çok sayıda öğretmen, öğrenci ve ebeveyne ulaşmalarını dilerim.

Bu hafta yazımda hayatın karşıma çıkardığı ve bana umut olan sergi, mekan ve buluşmaları sizlere de umut olması dileğiyle paylaştım.

Önümüzdeki yeni haftada da umut dolu haberlerle karşılaşabilmek ve umutla direnmeye devam edebilmek dileğiyle…

Herkese keyifli bir pazar günü ve iyi haftalar dilerim.

İlksen Utlu kimdir?

Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı.

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.

10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı.

Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor.

Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor.

Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aydınlığın zaferi

‘Gündüz’ galip gelir ve güneş yeniden doğar

Yaşama sanatı ustaları: ‘Superagers’

‘Superagers’ın en belirgin özellikleri; hayata karşı olumlu, esnek, dirençli yaklaşımları ve dayanıklılıkları

Hayatı izlemek yerine ona dokun

Teknolojinin hayatımızdaki yeri her geçen gün büyürken, son yıllarda ekran bağımlılığı kaynaklı pek çok fiziksel ve duygusal sorunla karşılaşır olduk

"
"