Geçtiğimiz hafta “diyalog 2”yi yazmış ve dost görünüp, dost olmayan devletlerin oyunlarından söz etmiştik. Devam edelim.
Kadim dostum Büyükelçi Suha Umar da haklı olarak soruyordu;
Umar- “Bu devletler bizim altımızı oyarken bizim aklımız nerede idi? Bizim T.C.’nin bundan 15,20 sene öncesine kadar Orta Doğu politikası ne idi?
Aruoba- Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayacaksın, sen işine bakacaksın! İşine bakmak ne? Geliştirdiğin teknolojiye, aldığın ihaleye, ürettiğin mala, kazandığına, yurda getirdiği paraya bakacaksın.
Umar- ABD’nin Irak müdahalesine kadar bu iş böyle gitti. Çok kazançlı idik. Üstelik AKP gelene kadar İsrail'e ne istersek yaptırabiliyorduk... Ben o dönemde Ürdün'de büyükelçi idim, İsrail ile “stratejik iş birliğini” ben başlattım. O güne kadar sadece tanımıştık, kağıt üzerinde. O ilişkiler çok ileri düzeylere geldi. Çöl Devriyesi kitabımda bir kısmını yazdım. (Boyut Yayınları)
Böyle bir duruma gelmişken, bir koyup üç alacak iken, biz birden bire ABD'nin peşine takıldık, Irak paramparça oldu, Saddam öldü, ne çıktı ortaya? Bize karşı “Kürtçülük” yapan bir gurubun destekleyicisi bir devlet çıktı. Yani “kendim ettim, kendim buldum!”
Biz bu filimi gördük, Orta Doğu'da neler olduğunu 400 yıl yaşadık... Sonunda ne olduğunu da biliyoruz, daha dün gibi. Peki Suriye’de niye ayni şeyi yaptık? Amerika daha konuşurken biz fırladık, gittik; Şam'a girecektik, şöyle yapacaktık, böyle yapacaktık...
Aruoba- Emevi Camiinde namaz kılacaktık…
Umar- Yahu kardeşim Orta Doğu’yu yeniden tasarlamak senin görevin değil ki...
Aruoba- Bu noktadan devam edersek; bizim gibi yaşını almış iki Türk Vatandaşı değil de -atıyorum- mesela bir Finli olsak; buraları da önceden hiç bilmiyor... AKP döneminden bir önceki dönemlerde Türk hükümetlerinin Orta Doğu politikalarının ne olduğunu görmüş, anlamış olsun. Bu politika ile ciddi gelişmeler kaydettiğini de sayısal olarak görecektir. Bölgedeki bir Türk büyükelçisi değil, konu ile alakasız bir Finli dahi bu “büyük Orta Doğu planı” denilen olgunun bizim aleyhimize planlandığını görebilirdi. Türkiye'nin 80’lerden itibaren endüstriyel mamul üretimi konusunda da “kafa kaldırmakta” olduğunu görür, ve BOP denilen bu işin Türkiye'nin endüstri üretimi bakımından da önünü kesmek için uygulamaya konduğunu düşünürdü. Bu gelişmeler en başlangıçta İngiliz oyunu gibi başlamış olsa da, belki de sonunda İsrail ve ABD tarafından planlandığı görülemez miydi?
Şimdi gelelim bizim Finli’ye... Şöyle düşünmez mi: “Türkler, asırlarca Osmanlı'dan başlayarak, (2002 yılına kadar) Orta Doğu’da her türlü dış müdahaleye ayak diremişler, ancak birden öyle bir iktidar seçmişler ki kendileri aleyhine yıllardır tasarlanan bir 'projeyi' sahipleniyor? Her halde ülkeleri için, kimsenin aklına gelmeyen çok dahiyane bir başka planları var! Bütün dünyayı şaşırtacaklar!"
Bu noktada belki siyasete fazla bulaşmış oluyoruz ama, bu suallerin cevapları siyasetsiz olmaz gibi görünüyor. Kimseyi suçlamadan, sadece “diplomasi” sanatı ve bilimine bakarak; Sayın Başbakan Erdoğan’ın bugünkü neticelerden anlaşılacağı gibi, yanlış bir iş yaptığını düşünür müsün ve “Ben BOP’un eş başkanıyım!” demesini nasıl değerlendirirsin? Bizim Finli, bu hamleyi “kimsenin aklına gelmemiş, dahiyane bir sonuç çıkacak!!” diye bekliyor... Öyle olmuyor;
Öte yandan bu konunun buraya gelmesini sağlayan iktidar, irade, her halde vatan haini değil…
Umar- Biz hepimiz, tarih okuduk değil mi? Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin eğitim sistemi ciddi bir işti, tekti, Atatürk zamanında birleştirilmişti, yok efendim medrese, tarikat idi yoktu.
Aruoba- T.C. kurulduğu dönemlerde yasaklanmıştı; koskoca Osmanlı'yı yıkan da buydu zaten. Ancak 10 yıl önce AKP yönetimi tamamen kaldırdı. Şimdi serbest, hatta devlet bunlara para verecek…
Umar- Aynı filimi, 100 yıl sonra bir defa daha seyrediyoruz. Biz “çağdaş ve milli eğitim” aldığımız için bu gelişmeleri, çok derinliğine olmamak ile birlikte bir çıkarım yapabiliyoruz. Neden? Eğitim sistemimiz sayesinde bilgili yetiştik, kendi alanlarımızda uzun yıllar çalıştık, dolayısı ile deneyim kazandık... Ahmet, Mehmet, isim önemli değil, son 22 yıldır bizi yönetenlerin hiçbir konuda yeterli bilgisi yok, deneyimleri de yeterli değil.
Aruoba- En azından işgal ettikleri koltukların gerektirdiği deneyim ve bilgiye sahip değiller. Yoksa; ne bileyim, mesela kısa zamanda öğrenip “pastırma satıcısı” olabilirlerdi. Detaylı bilgi gerekmiyor... El becerisi yeterli...
Umar- Veya mesela kimisi imamlık, ya da din bilgisi hocalığı yapabilir….
Aruoba- Evet, en azından okuldan temel mesleki bilgileri var...
Umar- Ama devlet yönetmek, mesela belediye yönetmeye de benzemiyor. Şirket yönetmeye hiç benzemiyor... Bizim iş adamlarımızda da bu duygu var; devlet yönetmenin ayrı bir iş olduğunu anlamak istemiyorlar. Para kazanmak için şirket kuruyor, işlerini bu temele oturtuyor.
Aruoba- Ancak, özel olarak T.C. için düşünürsek, Atatürk’ten sonra İnönü’den başlayarak, devlet, özel sektörden uzak durdu, belki de politikacılar kendi kişisel bilgi eksikliklerini “yasaklar, engellemeler” ile kamufle etmeğe çalıştılar. Ancak unutulmasın ki, 1950 den sonra bu ülkede fiili olarak ne yapıldı ise, çoğunluğunu devlet değil, özel sektör yaptı.
Keşke Atatürk’ün metodu karma ekonomi layıkıyla kullanılsa idi, Bugün, özel sektör kendisini bir “taraf” gibi değil de ayni tarafta duran, müşterek bir istikbal için savaşan insanlar olarak görebilse idi. Göremediler. Turgut Özal biraz farklı davrandı ama, o da etrafını saran insanlar tarafından suistimal edildi.
Umar- Bu sözlerinden yola çıkarak sana bir örnek vereyim... Ben hayatım boyunca şirket yönetmedim, devlet maaş verdi, ben onunla geçindim, ne ise o, hâlâ öyle gidiyorum...
Çin örneği çarpıcı; Atatürk 1920, 30'larda ne yaptı ise, günümüzde Çin aynı şeyi yapıyor. Bir sakanlık toplantısında Çin'in komünist olduğu söylenince (Çin’e ben bakıyordum), itiraz ettim ve olmadığını söyledim. Ekonomi bölümü bana şiddet ile karşı çıktılar.
Çin’in yaptığı şu oldu: Devlet yönetiminde kapitalist bir sistem kurdu. İstikameti devlet gösteriyor idi, organize edilen özel sektör yatırım ve işletme yapıyor idi... Yani “para kazanma” olgusu ülke yararına dahi kullanılıyor.
Aruoba- Ben ABD orijinli bir otomotiv şirketin genel müdürlüğünü yaparken, bazı modellerimiz, ABD standartlarında Çin'de üretiliyordu. Bugün, benim çalıştığım şirket battı; markayı başka bir otomotiv şirketi aldı. Bizim arabaları üreten Çin şirketi ise tüm dünyaya bizim ABD’li şirketten öğrendiği teknoloji ile ürettiği Çin otomobillerini satıyor. İlk 5, 10 yıl biraz tökezlediler, ancak arkalarında devlet vardı. Bugün dünyanın en çok otomobil üreten ülkesi Çin ve en üstün teknolojiye sahip. Kaç yılda? 30 yılda! Bizim devlet ne yaptı son 20, 30 yılda? Olanı da sattı, şimdi İtalyan otomobilini, İspanyol gemisini yerli ve milli ilan edip avunuyoruz, kendimizi kandırıyoruz...
Bir Çinli dostuma “siz nasıl yaptınız?” diye sordum: “Siz çok enteresan bir milletsiniz, kurucunuz Atatürk’ü dinlememişsiniz. Şimdi 'siz nasıl yaptınız?' diye bana soruyorsun.. Atatürk sayesinde dostum; onun ne demek istediğini çok iyi inceledik; okumuş insanlarımızı dinledik; bu noktaya geldik; zaten geleceğimizi biliyorduk" dedi.
Umar- Başa dönersek, eğitim ve deneyim sahibi olmadan iktidara gelmişsin. Cumhuriyet çok ciddi bir bürokrat nesli yetiştirdi ve bunu bakanlıklarda bir devri daim haline getirdi. Senin ABD şirketi misalinden devam edersek, bugün, ABD, Trump “Önce Çin'in tepesine bineceğim “ diye bağırıyor... Niye? En başta konuştuğumuz konu; pazar daralıyor, ekonomi batağa saplanıyor, ayakta kalması için sömürmesi lazım; ancak Çin’i elinden tutup pazara sen sokmuşsun, Çin’in ucuz iş gücünü sömürmek için fabrikalarını oraya taşımışsın; bugün anlıyoruz ki Çin hiç sesini çıkarmamış, kendini sömürtmüş; şimdi fatura kesiyor... Batı dünyası zamanında iş birliği yapacağına afyon verip uyutmaya çalıştılar.
Aruoba- Bu Amerikalılar tarih de bilmiyor; Aynı Türkler gibi... Çinin dünyanın en eski ve üstün medeniyeti olduğunun farkında değiller. Tüm temel icatların Çinliler tarafından yapıldığını hiç öğrenmemişler.
Bizim için de, haklı olarak zannediyorlar ki, “biz nasıl Osmanlıları uyuttuysak, bu Türkleri de uyuturuz! ” Ve uyutuyorlar da…
Umar- İşte bugün sorulması gereken en önemli sual de şu: Çünkü, bu aymazlık filan değil, daha ileri bir şey; aydın kesimi nerede ise ihanet diyecekler. Artık bilgisizlik, deneyimsizlik de pek geçerli bajane gibi görünmüyor. 22 yıldır ülke yöneten insanlar, sadece hiç kıpırdamadan durup bekleselerdi bir şey öğrenmeleri lazım... Ama öğrenmişe benzemiyorlar... O zaman nasıl bu oyunlara düşüyorlar? İşte sorulması gereken soru bu! Neden? İktidarı ile muhalefeti ile; bugün ülkeyi yönetenler ve onlara muhalif olanlar neden “bu” politikaları uyguluyorlar... Bunun cevabının bulunması lazım...
Aruoba- Kimisine göre ise bu tıbbi bir durum!
Umar- Geçenlerde, çok güldüm, ABD’de 200 tane psikolog, psikiyatrist toplanıp Trump’ta kişilik bozukluğu olduğuna karar vermişler... Yahu ben adamın suratına bakınca anlıyorum bunu...
Aruoba- Zaten annesi de söylüyor!
Umar- Sadece Trump da değil, bütün dünya bu halde... Senin yıllar önce anlattığın bir hikaye vardı!! “durum bu!” olgusu.
Aruoba- İyi hatırlattın; 1970’li yıllarda, Oyak-Renault’ta genç yaşımda önemli bir pozisyonda çalışıyordum. Ticaret Müdürümüz Can (Göknil) Bey vardı; bazen sohbet ederdik, Ben gençliğin verdiği cesaret ile, “efendim bu niye böyle, şu niye oldu!!” filan diye diklenirdim. Can Bey; “Durum bu İskender Beyciğim...” derdi. Yani şimdi ne yapacağız…. Onu konuşmak lazım...
Önümüzdeki sayı, "diyalog" için sizlerden gelen tavsiyeleri değerlendireceğiz.