12 Kasım 2024

T.C.’nin beka sorunu - 2

Beka, TDK’ya göre kısaca “kalıcılık”  yani konmuş olan kuralların devamı, değiştirilmemesi ya da  kaldırılmaması demek. Bundan sonra, tamamen “mantık olarak” bekanın değişip değişmediğini, partilere veya kişilere atıfta bulunmadan ve hiç kritik etmeden “beka sorunun” nereden geldiğine bir analiz yapalım

Önceki T.C.’nin beka sorunu yazımda  “Türkiye Cumhuriyeti, bugün bazı siyasilerin dediği gibi, Osmanlının bir devamı değildir; aynı, Yunanlı, Sırp, Bulgar, Arap gibi, Osmanlıdan ayrılıp kendi Devletini kurmuş bir yepyeni devlettir” demiştim.

Tarihte, Osmanlıdan önce; Yunanistan (Kuruluş 3 Şubat 1830) Bulgaristan (Kuruluş 5 Ekim 1908) Sırbistan (Kuruluş 13 Temmuz 1878) Arabistan (Araplar yapıları gereği, 400 yıl Osmanlı yönetiminden sonra, hemen devlet kuramamışlar ancak 20,30 yıl sonra 1912’de Suudi Arabistan ve diğer Arap devletleri resmen kurulmuştur)  gibi ülkeler nasıl bulunmuyor ise Türkiye Cumhuriyeti de aynı onlar gibi yepyeni bir ülkedir.

Türk halkı ise Osmanlı halkının devamıdır; atalarının anlattıkları ile kendi gördüklerinin ışığında zamanı değerlendirmiş ve Atatürk’ün yolunu takip etmeye karar vermişlerdir.”

Önceki yazıda da söz ettiğim gibi; diğer bilinen insan etnik toplulukları gibi, ancak onların bir kısmından epeyce önce, MÖ 6000den itibaren avcılık-toplayıcılıktan, çiftçilik-çobancılığa geçmesi ile “Türkleri oluşturacak” insan topluluklarına rastlanmaya başlanıyor.

“Yurt arayışımız” ise “Türk Devleti” olarak Anadolu'da İznik başkent olmak üzere 1077 yılında kurulmuş olan Anadolu Selçuklu Türk Devleti ile tamamlanmıştır.

Türkler doğu kültürlerini batıya ve batı kültürlerini doğuya taşımakla da önemli bir rol oynamışlardır. Başlangıç dinleri Tengricilikten sonra benimsedikleri yabancı dinlerin çok kez öncüsü ve savunucusu olmuş ve yayılmalarını ve gelişmelerini sağlamışlardır. Bunlar, Mani dini, Musevilik, Budizm, Ortodoks ve Nasturi Hristiyanlığı, İslam olmak üzere nerede ise tüm dünya dinlerini kapsar.

Bizler, ilk Türk devleti Büyük Hun İmparatorluğundan T.C.’ye kadar, 17’ncisi Türkiye Cumhuriyeti olan 16 devleti sona erdirdik. Bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından kimin 8000 yıl evvelki ataların genlerini taşıdığı şüphesiz bilinemez.

Büyük Atatürk’ün kısaca “Ne Mutlu Türklere” yerine “Ne mutlu Türküm diyene!” sözcüğünde hayat bulan Atatürk milliyetçiliği; bugünkü topraklarda doğmuş, bu kültür ile yoğrulmuş 85 milyonu kapsar. Dini Müslüman diye hiçbir yabancı benim kardeşim olmadığı gibi, dini Hristiyan veya Musevi, hatta ateist olan, bu toprakların insanı kardeşimdir.    

Tarihin bu dönemine kadar kurulan, yok olmadan metamorfoz geçirip Türkiye Cumhuriyetine evrilen bu 16 ülke halkı 8000 yıldan süzülüp gelen tecrübelerin ışığında T.C.yi kurmuşlar, olur’ları, olmaz’ları, 100 yıl önce bu tecrübelerin ışığında kuruluş akitlerine yazmışlardır. 

Bu olmaz’ların  başında hiç süphesiz, “tek adam yönetimi” bulunur; demokrasi denilen “çoklu yönetim”  eski Yunancada 'demos' (halk) ve 'kratos' (otorite) sözcüklerinin birleşiminden oluşmakta ve halkın kendini yönetmesi anlamına gelmektedir.

Nitekim, Orta Avrupada 15 yüzyılda Katolik Kilisesine ve “tek adam (Papa) otoritesine“ karşı kazanılan “protestan” hareket ardından diğer “tek adamlar” yani kontlar, baronlar, toprak ağaları, sonunda da imparator, çar ve sultanları harpler sonunda elimine edilmiş, coğrafi sınırlar içinde kalan “milletler” demokrasiyi getirmişlerdir.

Ayni dönemlerde Osmanlı devletinde yenilik hareketleri şu alanlarda olmuştur:

1 Yönetim

2 Ordu

3 Eğitim

4 Ekonomi

5 Kültür

Bu dönemde yapılan yenilik hareketlerine “nizamı cedit” (yeni düzen, usul) denmiş ancak, ne Meşrutiyet ne de Meclis-i Mebusanlar, modern, tek adamsız yönetimi getirememiş; “İslamı kendi çıkarlarına göre değiştirip dayatan Dinci yönetimleri” geçememiş, sonunda Osmanlı padişahlığı “teknoloji üretemeyen ve ürettirmeyen” bir yönetim olarak Tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır. 

Tüm 16 Türk devletinin çoğunluğunun, buna benzer ya “inanç” ya da “kişisel menfaat” sebebleri ile battıkları görülüyor.

Temel sebep, ataların koyduğu kuralları değiştirmek

İşte bu tarihi gerçekten ders alan T.C.’nin kurucuları, Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere kendileri zaten eski “Osmanlı aydınları” olarak, önce “Yönetim sisteminden başlamış ve Türkiye Cumhuriyeti Millet Meclisini kurmuşlar ve harp dahil, her ne yaptılarsa Meclisten, yani milletten, izin alarak yapmışlardır.

Yönetim işi böylece halledilince; sıra Osmanlı da olduğu gibi sıra ordu, eğitim, ekonomi ve kültüre gelmiştir.

Zaten Almanlar ile bir miktar modernleşmiş olan Osmanlı ordusundan, Batı kafası ile yetişmiş kurmay subayları vasıtası ile bugünkü, dünyanın 8’inci, NATO’nun 3üncü büyük ve güçlü ordusunu meydana getirmiştir.

1923'te Cumhuriyete geçilirken nüfusun yüzde 85'i köylerde yaşıyordu ve 40 bin köyün 35 bininde okul yoktu.1927’de yapılan ilk sayımına göre toplam okur yazar oranı yaklaşık yüzde 10'du. Kadınların okuma yazma oranı yüzde 2nin altında idi. 1928'deki Harf devriminden hemen sonra 1929'da ülkenin dört bir yanında millet mektepleri, köy enstitüleri kuruldu. 1928-1935 arasınsa okur yazar oranı yüzde 20'lere çıktı.

Bugün toplumun yüze 97'ından fazlası okur yazardır. Harf devrimi yüzde yüz başarılı olmuştur.

Ekonomik manada ise 1922’de tarih sahnesinden çekilen Osmanlı İmparatorluğundan birkaç eski teknoloji fabrika ve yüzde 80’i çiftçi olan, ancak hiçbir modern tarım bilgisi veya alet edevatı olmayan, ağaların yön verdiği bir insan gurubu kaldı. Cumhuriyet döneminin ilk ekonomik politikaları, İzmir İktisat Kongresi ile liberal/karma bir eksene oturdu. 1929 Dünya Ekonomik nunalımı ve İkinci Dünya Savaşı, Türkiye’de devletçi politikaların uygulanmasına sebep oldu. 1945’te ABD’nin hayatımıza girmesinden itibaren, zorunlu olarak liberal bir ekonomi başladı. Demokrat Parti ile gelişen serbest piyasa, 1960 darbesinde planlı kalkınmaya dönüştü. Eskiye kıyas ile müthiş gelişmeler kaydedilmesine rağmen beklenen çıkış yapılamadı.

Türkiye’nin yeni bir ekonomik kalkınma hamlesiyle buluşması ise Demirel/Özal döneminde ihracat odaklı yeni bir ekonomi model ile başladı. Ancak, ülkenin başarılı yöneticiler bulamaması, iyi yetişmiş insanlarının siyasete ilgi duymaması, daha çok özel sektöre rağbet etmesi, on yılda bir gerçekleşen krizlerle, 1980’den itibaren 3-4 yıllık bir süreye indi.

1960’lardan itibaren birçok aydının ancak karma ekonomi ile “muasır teknoloji ve endüstri” bulunabileceğini ikinci sınıf politikacılara anlatamaması sonucu, T.C.nin ilk 15 yılda, yüzde 8.6ya kadar çıkan kalkınma hızı hiçbir zaman yakalanamadı.

Kültür konusundaki gelişmeleri analiz etmeye bilgim ve görgüm yetmez. Ancak, “kadının” tarihte olduğu gibi bin yıl sonra hayatımıza girmesi ile ülkenin birkaç asır mesafeyi 15, 20 yılda aldığını söyleyebilirim..

Şimdi gelelim; “BEKA” sorununa.  İktidar partisi AKP, sürekli bir “beka sorunu uyarısı” yapıyor, kimi zaman vatandaşı uyaran, kimi zamanda tehdit eden bir tavır içinde.

Beka, TDK’ya göre kısaca “kalıcılık”  yani konmuş olan kuralların devamı, değiştirilmemesi ya da  kaldırılmaması demek.

Bundan sonra, tamamen “mantık olarak” bekanın değişip değişmediğini, partilere veya kişilere atıfta bulunmadan ve hiç kritik etmeden “beka sorunun” nereden geldiğine bir analiz yapalım. Sadece kelime manâsı kullanarak.

Hepimizin içine doğduğu, hatta babalarımızından değil, dedelerimizden devraldığımız devlet, Türkiye Cumhuriyeti;

İktidar partisi öncelik ile baki kalması gereken “yönetim” sistemini değiştirdi mi? (Bakın iyi olmuş kötü olmuş demiyorum. Eski yönetim, parlamento falan, bugün baki mi?

Ordu; konusunda bilenler “eski ordu” olmadığını söylüyor; benim alanım değil; ancak değişik olduğun görüyorum; gencecik teğmenler “Atatürk” dediler diye araştırılıyor?

Eğitim konusunda, çok bariz bir resim var, T.C. dini eğitimi kaldırıp “Milli Eğitim” getirdi. Ancak, güncel eğitim bakanı (10’uncu Eğitim bakanı!) T.C.’nin yasaklanmış olan tarikatlara devletten para verip eğitim sistemine sokuyor. Bahane; din! “Bugüne kadar çocuklarımız düzgün yetişmediler; biz düzelteceğiz diyor.” Bu zat nereden “kötü” eğitim aldı bilmiyorum, ama benim din ve eğitim anlayışlarımda bir problem yok..

Ekonomi konusu ise hayli ilginç. İtalyanların yaptığı yerli milli otomobilimiz var; iktidar başkanı ekonomist ama Türk lirası son yıllarda 35 defa değer kaybetti; vatandaş açlık sınırı altında yaşamaya çalışıyor. Eğer 10 yıl içinde toparlanamassak, tarihten siliniriz; ben demiyorum Nobel kazanmış bir Ekonomi Profesörü var, onun yalancısıyım! 

Evet sevgili okurum; kimmiş “beka sorunu?”

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eğitim, eğitilmesi gerekenler…

Hakikaten Atatürk Türkiye’sinin sonunda değiştireceklerini sanıyorlar... Böyle bir gücü kendilerinde vehmediyorlar... Aptallık bile değil bu…

Türkiye Eğitim Derneği Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu'na mektup

Dünyanın hiçbir organizasyonu aynı şahıs tarafından 22 yıl yönetilmez. Her türlü yönetim bilimi ve etik uygulamasına karşıdır. Aile şirketlerinde bile yeni nesil yönetime gelir. Sen niye 22 yıldır oradasın?

Kükreyen fare Selçuk Pehlivanoğlu

Benim ve benim gibi birinci nesil Atatürkçü olan Türklerin, Yusuf Tekin'i anlaması ve muhatap alması olası değil... Ancak, bizi kolejli Selçuk ilgilendiriyor. Onu yeni tıraş olmuş, Fransız kravatları ile sarayda eğitim politikası geliştirirken görmek istemiyoruz

"
"