09 Mart 2025

Ukrayna'yı satan Trump Türkiye'yi de satar mı?

Narsist Kral Trump'ın gazabına uğramamak için Beyaz Saray'da fırçalanıp eteğini öpmek gerek. Güçlünün haklı olduğu yeni dünyaya hoş geldiniz. Demokratik cumhuriyetten oligarşiye ve kleptokrasiye geçiş kolay oldu. Pax Americana çöküyor. Gönlünde yer yoksa ayakta da gideriz

Beyaz Saray'daki tiyatro

Beyaz Saray'daki basın toplantısında Ukrayna Başkanı Zelensky'yi bağıra çağıra fırçalayan, aşağılayan, savunma garantisi vermeden ülkesinin nadir madenlerine el koymaya kalkışan ve saldırgan Putin'in koşullarını kabul edip hemen ateşkes yapması için bastıran portakal saçlı ve fondötenli reisin günün birinde bizi de satmayacağının hiçbir garantisi yoktur.

Avrupalılar ve aklı başında Amerikalılar ülkesinin Sovyetler Birliği sınırlarına yeniden kavuşacağını söyleyen ve muhaliflerinin çay içtikten sonra eceliyle ölüverdiği otokrat Putin'in yerine Rus işgalcilere karşı üç yıldır kahramanca direnen Batı taraftarı Zelensky'ye diktatör damgasını vuran Trump'ı ve yardımcısı Vance'i dehşetle izliyorlar.

Kendi bindiği dalı kesen, kendi devletini özelleştirme peşindeki dünyanın en zengin adamına parçalattıran, kovduğu binlerce devlet memuruna eşyalarını toplamaları için 15 dakika veren, sağlık bakanlığını dünyanın en büyük aşı karşıtına, savunma bakanlığını sıfır deneyimli alkol bağımlısı bir televizyon sunucusuna, sınır bekçiliğini göçmenlerin çocuklarının ebeveynlerinden alınmalarını savunan birine veren Trump'ı Putin, Xi ve Amerika'nın diğer düşmanları çok seviyor.

Trump ve Vance Zelensky'yi gaddarca fırçalarken Başkanın ofisine onun Meksika Körfezinin adını Amerika Körfezi olarak değiştirmesini kabul etmeyen Associated Press muhabiri değil, Rus Haber Ajansı alınmıştı.

Bernie Sanders gibi hala ayakta kalabilmiş birkaç demokrat ve Avrupalı liderler ülkesinin bağımsızlığını korumak için Rus emperyalizmine karşı kahramanca savaşan Zelensky yerine Avrupa'da 80 yıldan bu yana en kanlı savaşı başlatan diktatör Putin'i destekleyen Trump rejimini eleştirdi.

Ancak kendi içine kapanmayı tercih eden ve sağcı sosyal mühendis troller tarafından beyni yıkanmış Amerikan kamuoyu Ukrayna'nın ipini çekmeye ve Putin'e gümüş bir tepsi üzerinde sunmaya hazır gibi gözüküyor.

Umarım Avrupalılar ya da aklı başında büyükler araya girer de kısıtlı kaynaklarla ülkelerini kahramanca savunan Ukrayna'nın mümkünse toprak bütünlüğü, en azından bağımsızlığı korunabilir. Umarım Türkiye de elinden geleni yapar. Komşuda pişer, bize de düşer. Olası gelecek hem özgürlük ve refahı hem de fakirliği ve Rusya'nın uydu devleti olmayı içeren geniş bir spektrumu içermektedir.

Belirsizlik ve kaygı

Donald Trump'ın başkanlık döneminde ve sonrasında dış politikadaki tutumu birçok ülke için belirsizlik ve kaygı yarattı. Trump "Önce Amerika" doktrini çerçevesinde geleneksel müttefiklerine karşı bile pragmatik ve hatta kimi zaman çıkarcı bir yaklaşım benimsedi. Ukrayna savaşında ABD’nin geleneksel güvenlik politikalarından farklı bir yol izleyerek Kiev’e sağlanan desteğin gereksiz olduğunu savundu ve 2022’de başlayan Rusya saldırısı sonrası bile Ukrayna’nın yardım almasına isteksiz yaklaştı.

Tüccar kafalı Trump ABD’nin müttefiklerine yönelik finansal ve askeri desteğini sorgulayan bir lider oldu. Başkanlık döneminde Ukrayna’ya sağlanacak askeri yardımı geciktirdiği biliniyor. Ayrıca FBI kanıtlarına rağmen Putin'in 2020 ABD seçimlerine müdahale etmediği iddiasına hemen inanması ve Rusya’ya karşı yeterince sert bir tavır almaması Kremlin’in dış politikadaki cesaretini artırdı.

Trump'ın Ukrayna Politikası 

Trump ilk başkanlık döneminde Ukrayna'ya askeri yardım sağlanmasını Biden ailesiyle ilgili soruşturma açılması şartına bağladı ve bu nedenle birinci görevden azledilme sürecine girdi. Başkanlıktan ayrıldıktan sonra ise Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısına karşı Batı'nın verdiği desteği sık sık eleştirdi ve Ukrayna'nın kaderi konusunda kayıtsız bir tutum sergiledi. NATO müttefiklerini de Ukrayna'ya destek konusunda yetersiz katkıda bulunmakla suçladı ve ABD’nin sorumluluğunu azaltmaya çalıştı.

Ben bu satırları yazarken Trump Ukrayna'ya yapılan tüm askeri yardımları ve silah gönderilerini sona erdirdi ve hatta Polonya'ya transit olarak gönderilen silah ve mühimmatın durdurulmasını emretti. Kıt kaynaklarını tüketmek üzere olan Rusya erken bir Noel hediyesi aldı.

Tiyatronun nedeni narsist artist Trump

Beyaz Saray'da yardımcısı Vance ve yandaş gazetecilerle gariban Zelensky'ye ağzını açtırmadan saldıran ve diplomasi derslerinde asla yapılmaması gerekenler bölümünde gösterilecek olan bu tiyatroyu Trump'ın niçin sergilediği konusunda biraz ahkam kesmek isterim.

Trump her şeyden önce egosunu devamlı şekilde tatmin etmek ve kendisini başkalarına göstermek isteyen, kendisine aşık tipik bir narsisttir. Genel nüfusun yüzde 5-6'sını teşkil eden diğerleri gibi çıkarcı, kibirli, sadece kendisini seven, eleştiriye kapalı, hata yapabileceğini düşünmediği için özür dilemesini bilmeyen, tüm kabahatlerin başkalarına ait olduğuna inanan, yalnızca övgü ve iltifata açık biridir.

Narsisizm hakkında biraz daha bilgi edinmek isteyenlere Narsistler içimizde yazımı hararetle tavsiye ederim.

Onun iş adamlığının yanında herkese "Kovuldun!" diye bağırdığı "Çırak" adlı uzun süren bir televizyon artistliği geçmişi vardır. Trump'ın artistliği peruğundan, fondöteninden ve kendisine marka yaptığı uzun kravatından bellidir. Televizyon ekranlarında ve Time gibi dergilerin kapağında çıkmaya bağımlılığı vardır ve bir gün Nobel barış ödülünü kazanacağına cidden inanmaktadır.

Kendisinden küçük gördüklerine, özellikle kadınlara bağırıp hakaret etmesiyle bilinir. Cumhuriyetçi Partinin aday seçimi yarışmalarının yapıldığı sırada yanındaki HP'nin başarılı kadın CEO'su Fiorina'yı gösterip "bu suratla kim sana oy verir" dediği bilinir. Kısa boylu kahraman Zelensky de ayrımcılıktan nasibini almıştır.

Yabancı dil sorunu

O yüz kızartıcı basın toplantısını izleyenler Zelensky'nin İngilizcesinin anadili İngilizce olan o laf ebesi avukatlarla ve iş adamlarıyla başa çıkacak seviyede olmadığını gözlemlediler.

Bu işlerden anlayan biri olarak elimde yeterli veri olmamakla beraber Zelensky'nin İngilizcesine verdiğim not 5 üzerinden 3'tür. 5'i ancak iyi eğitimli ve anadili İngilizce olanlar alırlar. Şivelerinin de yerel olması gerekir. Örneğin İngilizcesi süper olan Kissinger Alman şivesi nedeniyle 4+ almıştır. Üç de iyi bir seviyedir ve soyut kavramlarla da başa çıkabilmeyi gerektirir.

Zelensky o olumsuz deplasman koşullarında bile göreceli kıt kaynaklarını iyi kullandı ve ülkesini utandırmadı. İngilizce onun üçüncü diliydi. Bence patronlarına yağ çekmek için onun üzerine haksızca çullananların utanması gerekirdi.

Bu dünyada dış ilişkilerde iyi yabancı dil bilmenin ne kadar önemli olduğunu inkar edecek hiç kimse yoktur. Ancak son zamanlarda hariciyecilerimizin yabancı dil eksikliği yüzünden harcırahları ödenerek gönderilen tercümanlara da tercüman gerektiği konusunda anekdotlar dolaşmaktadır.

Ukrayna Rusya ile ilişkileri normalleştirme yolundaki bir engeldir

Trump Ukrayna'yı çok daha hayati bir proje olarak gördüğü Rusya ile ilişkileri normalleştirmenin önündeki bir engel olarak görmektedir. Oysa bu siyaset Moskova'nın üç yıl önceki yasadışı işgalinin tarihini yeniden yazmayı, Rus savaş suçlarına ilişkin soruşturmaları düşürmeyi ve Ukrayna'ya güvenlik garantileri vermeyi reddetmeyi içermektedir.

Zaten Trump en başta Ukrayna'nın hiçbir zaman NATO üyesi olamayacağını ve Rusya'nın işgal ettiği topraklardan çıkmayacağını söyleyerek olası bir barış konferansından önce Ukrayna'nın en önemli kozlarını elinden alıp onu Rus saldırısına açık bir vaziyette bırakmıştı.

Eskiden Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün savunucusu olan ve şimdi "ağam bilir" felsefesi uyarınca taraf değiştiren Dışişleri bakanı Rubio Amerika, Rusya ve Çin arasında üçgen bir ilişki kurmak için savaşın ötesine geçmek gerektiğini söyledi.

Rubio senatörken sık sık Rusya'nın saldırgan olduğunu ve Ukrayna'ya saldırısı nedeniyle cezalandırılmadığı takdirde başka bir Avrupa ülkesini hedef alacağını söylemişti. Şimdi Trump'ın borazancıbaşılığı ve ona yağ çekmek alanlarında Vance ile yarışıyor.

Demokratik cumhuriyetten otokratik oligarşiye kleptokrasiye geçiş

Trump'ın demokratik ülkelerle arasını bozup diktatörlüklerle yönetilen ülkelere yanaşması onun ve milyarder yandaşlarının Amerika'yı kleptokratik bir oligarşiye dönüştürmesini kolaylaştırmaktadır.

Dünyanın en zengin adamı Musk devleti küçülterek, hizmetleri azaltarak ve memurları kovarak oligarklara söz verilen vergi iadesini tahsil etme peşindedir. Sosyal Sigortalar ve sağlık hizmeti Medicare'den yapılacak kesintilerin ve yüzde 25'e çıkarılan gümrük vergilerinin kimin cebine gideceğini sanıyorsunuz?

Eğer Rusya ve Çin gibi otokratik ülkeler Amerika'nın en iyi dostu olarak eksik de olsa demokratik olan Avrupalıların yerini alırsa bu ABD'nin demokratik olmayan bir rejime geçişini ve oligarkların halkı soymasını kolaylaştıracaktır.

Pax Americana (Amerikan barışı) çöktü mü?

Sovyetler Birliğinin ve komünizmin çöküşünden sonra Francis Fukuyama ABD'nin galibiyetini kutlamış ve olaya "tarihin sonu" damgasını vurmuştu. Oysa tarih pilavının çok daha su kaldıracağı kesindir.

Amerikalı reis Trump II. Dünya Savaşından sonra Amerika'nın öncülüğünde kurulan sistemin Amerika'nın gücünü harcayıp tükettiğine inanmaktadır. Bu sistem demokratik kapitalizme bağlı müttefiklerle ilişkiye değer veriyordu, hatta Amerikalı tüketicilere bir maliyeti olan ittifakları bile sürdürüyordu. Sistem uluslararası hukuka uymayı, yerleşik sınırlara saygı göstermeyi ve dış darbelerden çekinmeyi gerektiriyordu.   

Trump ise bu sistemin küçük ve güçsüz ülkelere ABD'yi etkileme imkanını verdiğini ve onları savunmak ve refahlarını desteklemek için çok para harcanması gerektiğini söylemektedir.

Aralarında çok sayıda Cumhuriyetçinin de bulunduğu muhalifler ise Avrupa ve Asya'daki ittifakların Amerika'nın en büyük güç çarpanı olduğu, barışı koruduğu ve ticareti artırdığı konularında hemfikirler.

Oysa iş adamı Trump onları kanayan yaralar olarak görmekte ve içe kapanıklığı ya da izolasyonu savunan milliyetçilerin duymak istediklerini söylemektedir. Başkanlık kampanyalarında defalarca Amerika'nın niçin onunla ticaret fazlası veren ülkeleri savunması gerektiğini sormuştur.

Bu sorunun cevabı Batı'nın değerlerini, özgürlüğü ve demokrasiyi korumak için olduğudur. Ancak pragmatik iş adamı Trump'ın demokratik değerlerle fazla bir ilişkisinin olmadığı sabıkalarıyla sabittir.

Trump ikinci kez görev başına gelir gelmez Pax Americana sistemini yok etme planını uygulamaya başladı. Danimarka'nın Grönland'ın kontrolünü ABD'ye devretmesini, Panama'nın Amerikalıların inşa ettiği kanalı iade etmesini ve hatta Kanada'nın 51. eyalet olarak ABD'ye katılmasını istediğini defalarca söyledi. Başkasının ülkesi Gazze'yi ele geçirip halkını sürmeyi, orada lüks oteller ve villalar inşa ederek bir Ortadoğu Riviera'sı yaratmak istediğini her gün duymaktayız. Nedense otoriter liderlerin hepsi gayrimenkul sevdalısı çıkıyor.

Ancak Ukrayna'nın durumu daha değişiktir. Zelensky çok yakın zamanlara kadar Washington'da kahraman bir demokrasi savaşçısı olarak kutlanıyordu. Çok az yabancı lidere nasip olan Kongre'nin ortak toplantısına hitap etmeye davet edilmiş ve cani Rusya'nın saldırısına kahramanca karşı durduğu için hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler tarafından dakikalarca alkışlanmıştı.

Trump Ukrayna'nın biletini kesiyor

Oysa Trump Ukrayna'nın biletini çoktan kesmişti. Geçenlerde bir röportajcıya Ukrayna'nın bir gün Rus olabileceğini söyledi. Vance o ünlü basın toplantısında tam bir Rus ajanı gibi davrandı ve Ukrayna'nın asker toplama çabalarıyla alay etti. Zelensky zokayı yuttu ve Okyanus'un ABD'yi sonsuza kadar koruyamayacağını söyleyip eli yükseltti.

Bunun üzerine odadaki herkes Zelensky'nin üzerine çullandı ve ona konuşma fırsatı verdirmedi. Elon Musk'ın Tesla arabaları için çok istediği lityumu içeren maden anlaşmasını imzalamadan ve öğle yemeği için hazırlanmış biberiyeli kavrulmuş tavuğu ve krem brüleyi yiyemeden adamcağızı Beyaz Saraydan kovdular.

Narsist Trump'ın istediği Zelensky'nin onun egosunu okşaması, kırmızı bir MAGA (Amerika'yı tekrar büyük yap) şapkası giyip karatahtaya 100 kere "Trump dünyanın en büyük lideridir" yazmasıdır. Belki o zaman yardım muslukları biraz açılır.

Türkiye ile ilişkiler: Devlet adamlığı mı iş adamlığı mı?

Trump'ın Türkiye ile ilişkileri de zaman zaman inişli çıkışlı oldu. Başkanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakın ilişkiler kurmasına rağmen S-400 krizinde Türkiye'ye yaptırımlar uygulanmasını engelleyemedi ve F-35 programından çıkarılmasına göz yumdu. Ayrıca Suriye'deki Amerikan askerlerini çekme kararı ve bunu Pentagon'a uygulattıramaması Türkiye'nin terör örgütleriyle mücadele stratejisini etkileyen bir gelişme oldu.

Trump'ın Türkiye'ye Suriye'nin kuzeyindeki askeri operasyonlar için yeşil ışık yakması ülkemizi tamamen gözden çıkarmadığını gösterdi.

Pastör Brunson krizinde Cumhurbaşkanına eğer papaz hemen salıverilmezse Türkiye'nin ekonomisini çökerteceği tehdidini içeren bir mektup gönderdi ve sonradan onu ülkesindeki Trump Tower'ın duvarına astı.

Trump'ın dış politikadaki temel yaklaşımı "Önce Amerika" ilkesine dayanır. Bu ilke stratejik ortaklıkları bile ticari veya jeopolitik pazarlık unsuru olarak gördüğünü gösterir. Bu bağlamda Türkiye gibi önemli bir NATO müttefiki de Trump için pazarlık masasındadır ve ABD'nin geleneksel dış politika çizgisinden büyük sapmalar içerir.

Ukrayna'yı satan Trump Türkiye'yi de satar mı?

"Satmak" ifadesi uluslararası ilişkilerdeki gerçekçi dinamikleri tam olarak yansıtmaz. Ancak Trump'ın pragmatik ve bazen öngörülemez politikaları ve kişisel çıkarlarını ön planda tutan yaklaşımı Türkiye'nin çıkarlarının ikinci planda kalabileceği endişelerini doğurmaktadır.

Uluslararası ilişkiler çağımızda sadece liderlerin kişisel eğilimlerine indirgenemeyecek kadar karmaşıktır.

Trump’ın bu politikaları Avrupa’daki müttefikleri kadar Türkiye gibi NATO üyesi ülkeler için, hatta Tayvan'a gözünü dikmiş Çin için de önemli dersler içermektedir. Ankara'nın Washington ile olan ilişkileri tarihsel olarak inişli çıkışlıdır ve Trump döneminde Türkiye’ye yönelik politikalarda da benzer bir belirsizlik gözlemlenmektedir.

Trump’ın pragmatizmi liderler arasındaki kişisel ilişkilerin belirleyici olabileceğini göstermektedir. Erdoğan ile geçmişte zaman zaman iyi ilişkiler kursa da bu durumun sürdürülebilir olup olmayacağı belirsizdir.

Trump'ın ipiyle kuyuya inilir mi?

Trump’ın NATO’ya yönelik bakışı Türkiye açısından bir risk oluşturabilir. NATO’nun bütçesine yönelik eleştirileri, müttefiklerin ABD’den daha fazla savunma harcaması yapmasını istemesi gibi konular Türkiye’nin ABD ile askeri ilişkilerini zayıflatabilir. Ayrıca S-400 krizi sonrası ABD’nin Türkiye’ye yönelik uyguladığı yaptırımların Trump’ın ikinci döneminde nasıl şekilleneceği de merak konusudur.

Bu bağlamda Türkiye'nin NATO içindeki konumunu zayıflatacak adımlar atılabilir, örneğin F-16 gibi kritik askeri destekler kesilebilir.

Gümrük vergileri veya ekonomik yaptırımlar aracılığıyla Türkiye üzerinde baskı kurulabilir.

Trump’ın Ukrayna’ya yönelik tutumu onun dış politikasının temel motivasyonunun ekonomik ve siyasi kazanç olduğunu göstermektedir. Trump’ın Ortadoğu’daki jeopolitik dinamiklere yaklaşımı İsrail ve Körfez ülkeleriyle kurduğu sıkı ilişkiler göz önüne alındığında Türkiye'nin bölgedeki etkisini azaltacak adımlar atması mümkündür.

Öte yandan Trump’ın Türkiye’ye bakışı tamamen olumsuz olmayabilir. Kendisi Biden yönetiminden farklı olarak pragmatik çıkar ilişkilerine dayalı bir yönetim tarzı benimsediğinden Ankara ile yararlı ticari anlaşmalar yapma isteği gösterebilir. Ancak Trump’ın sadık bir müttefik olmadığı, çıkarlarına uymadığı noktada hızlıca yön değiştirebileceği de göz ardı edilmemelidir.

Gönlünde yer yoksa ayakta da gideriz

Trump’ın Ukrayna konusunda takındığı tutum onun dış politikasının güvenilirlikten ziyade kazanca ve duygularına dayalı olduğunu göstermektedir. Ülkemiz için bu Trump yönetimiyle ilişkilerin dikkatli yürütülmesi gerektiği anlamına gelir. Türkiye uzun vadeli stratejiler geliştirerek yalnızca kişisel ilişkiler üzerinden değil, kurumsal diplomasi ve ekonomik iş birlikleri aracılığıyla Washington ile ilişkilerini şekillendirmelidir.

Aksi takdirde Trump’ın çıkarlarında ve duygularında en ufak bir değişiklik olduğunda Türkiye de "satılabilecek" ülkeler arasında yer alabilir.

Narsist Trump'ın bize de parmak sallamaması ve ülkemin bağımsız bütünlüğünü garanti altına almak için göğsümü siper etmek ve onunla anlayacağı bir dilden konuşmak isterim:

"Ey en büyük reis Trump, gönlünde yer yoksa ayakta da gideriz."

The Economist’in mart ayı kapağı: Don’un yeni dünya düzeni

The Economist dergisi bu ayki kapağına Trump'ı ve onun arkasında yürüyen beş dünya liderini koydu. Bunlar Rusya devlet başkanı Putin, Suudi Arabistan Veliahtı Selman, Çin devlet başkanı Xi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsrail başbakanı Netanyahu'ydu.

The Economist "Don" ifadesiyle Baba romanındaki ve filmindeki Don Corleone karakterine gönderme yaptı ve Trump'ın küresel siyasette mafya benzeri bir güç mücadelesi yürüttüğünü belirtti. Dergi Trump'ın özellikle Rusya-Ukrayna savaşındaki tutumu ve dış politika stili nedeniyle bir mafya liderine benzetildiğini yazdı.

Yazıda küresel hiyerarşinin değiştiği ve liderlerin otoriter eğilimlerinin öne çıktığı ifade edildi.

Amerika bir numara. Sırada satacak kaynakları, yapacak tehditleri ve demokrasi tarafından kısıtlanmayan liderleri olan ülkeler var. Putin Rusya’yı yeniden büyük bir emperyal güç yapmak istiyor. Muhammed bin Selman Orta Doğu’yu modernleştirmek ve İran’ı bölgeden çıkarmak istiyor. Xi güçlü bir Çin için uygun bir dünya düzeni yaratmak istiyor. Üçüncü sırada ise Amerika’nın müttefikleri var. Bağımlılıkları ve sadakatleri kullanılabilecek zayıflıkları olarak görülüyor.

Daha önce Fransız haber dergisi Le PointYeni Dünya Düzeni” başlığıyla ABD Başkanı Trump, Rusya Devlet Başkanı Putin, Çin Devlet Başkanı Xi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bulunduğu bir kapak yapmıştı.

Trump = Chamberlain + Molotov + Ribbentrop + Sykes + Picot

Ben bugünkü Ukrayna'yı II. Dünya Savaşı öncesi Nazi tehdidi altındaki Çekoslovakya'ya ya da Polonya'ya benzetiyorum. 1938'de saftirik İngiliz başbakanı Chamberlain Münih'te yatıştırma politikası uygulayarak yayılmak ve demokratları yok etmek isteyen Nazilere Çekoslovakya'nın neredeyse yarısı dahil inanılmaz tavizler vermiş, yine de de kanlı II. Dünya Savaşının çıkmasını engelleyememişti.

Savaş çıktıktan sonra da Almanya ve Sovyetler Birliği o inanılmaz Molotov-Ribbentrop anlaşmasıyla Polonya'yı aralarında paylaşmışlardı. Bu kez ölümcül dans yine aynı, sadece partnerler değişiktir.

Aklıma gelen bir diğer benzer örnek de 1916'da Osmanlı Devleti'nin Ortadoğu'daki topraklarını İngiltere ve Fransa arasında paylaşan gizli Sykes-Picot anlaşmasıdır.

Trump Ukrayna'yı feda etmiş gibi görünüyor. Oysa Rusya'nın orada duracağının hiçbir garantisi yoktur ve birinin ona sarı ineğin hikayesini anlatması gereklidir. Tabii umurundaysa!

Saturday Night Live: Trump ve Putin

Saturday Night Live: Zelensky ve Trump'ın basın toplantısı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?

Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.

Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.

1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24'te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kusurlu demokrasiden mutlak diktatörlüğe geçiş: Almanya örneğinden çıkarılacak dersler

Demokrasi bize bedava tren bileti ve maaş verecek kadar aptalsa bu onun sorunudur. Medyayı o kadar korkuttuk ki emir vermemiz gerekmiyor. Amerika'nın düşmanı olmak tehlikeli, dostu olmak ölümcüldür

Atı alan New Jersey'i geçti mi, Trump mahkeme kararlarını dinler mi?

Çakma Napolyon Trump: Ülkesini kurtaran kişi yasaları çiğnemez. Watergate'ten sonra en büyük anayasal kriz geliyor. Amerikan halkı derdini mübaşire anlatsın. Gaddar Hitler mi, palavracı Mussolini mi?

Halk ressamı Norman Rockwell

Amerikalı Ara Güler. Sosyal sorumluluk sahibi. Kul değil vatandaş. Görsel mesaj ustası. Sıcak, sevimli ve komik. Detaycı fotoğraf realisti. Dali'nin kaçırılmış ikiz kardeşi...

"
"