15 Kasım 2024

CHP’nin vakti daralıyor

Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı ve yaşam biçimine müdahale endişelerinin öne çıktığı kampanyaların nasıl sonuç verdiğini biliyoruz. CHP, eski aklıyla hareket etmeye devam ederse, önümüzdeki seçimde de Erdoğan’ı ve AKP’yi yenemez

ASAL Araştırma tarafından 26 ilde yapılan bir araştırmanın sonucuna göre vatandaşların yüzde 39,5’i “hiçbir parti sorunlarımızı çözemez” diye düşünüyor. Yüzde 9,7 yani yaklaşık her on kişiden birinin ise bu konuda bir fikri yok.

Yani neresinden bakarsanız halkımızın yarısı, sorunlarının çözümü için herhangi bir partiden ümitli değil.

Halkımızın yüzde 21’i “sorunları çözerse AKP çözer” diye düşünüyor.

CHP ise ülkenin sorunlarını çözebileceği konusunda halkın yüzde 18,4’ünü ikna edebilmiş durumda.

Yani bu sonuçlara göre, 22 yıldır ülkeyi tek başına yöneten ve bugünkü ekonomik sorunları yaşıyor olmamızın tek sebebi olan partiye halkın bakışı, ülkenin ana muhalefet partisinden daha olumlu.

Tuhaf bir durum gibi görünüyor ancak değil.

“AKP sorunları çözer” diyen yüzde 22, bu partinin artık dibine vurmuş görünen çekirdek oyu olmalı.

Onlar her ne şart altında olursa olsun böyle davranmaya devam ederler; bu dünyanın her yerinde böyle. Çekirdek seçmenin, tavrını değiştirmesi çok kolay değil.

Ancak eskiden gözü kapalı “Erdoğan halleder” diyenler de artık ortada yoklar gibi.

İşte muhalefetin etkilemeyi başardığı takdirde yanına çekebileceği seçmen grubunu bu kitle oluşturuyor.

Öte yandan ana muhalefet partisinin sorunları çözebileceğini düşünenlerin AKP’nin gerisinde olması da sürpriz değil.

Bu parti, 22 yıllık ana muhalefet partisi olarak hiçbir seçimde vatandaşın önüne sorunların çözümüne yönelik somut bir program koyamadı.

Büyük ölçüde iktidar tarafından kontrol edilip, güdülen bir gündemin içinde kaldı, bunun dışına çıkamadı.

Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı ve yaşam biçimine müdahale endişelerinin öne çıktığı kampanyaların nasıl sonuç verdiğini biliyoruz.

Benzeri bir hatayı Kamala Haris de Trump’a karşı yaptı, onun aldığı sonuç da ortada.

Bu tablo gösteriyor ki CHP, eski aklıyla hareket etmeye devam ederse, önümüzdeki seçimde de Erdoğan’ı ve AKP’yi yenemez.

Onun için CHP gerçekten iktidar olmak istiyorsa önce içindeki koltuk kavgasından kurtulacak.

Genel Başkan’ın ve parti yönetiminin bu cesareti göstermesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları isterlerse gidip kendilerine yeni bir parti kursunlar.

Nasıl olsa dertleri iktidar olmak değil, aynı kapıya çıkar.

Çok oyalanmadan atılması gereken ikinci adım: Partinin öncelikle ekonomik sorunları nasıl çözebileceğini, gelir dağılımını nasıl daha adil hale getirebileceğini en eğitimsiz vatandaşın bile anlayabileceği bir propaganda diline çevirip, anlatabilmesi lazım.

Sadece ekonomiyle ilgili değil; Kürt meselesinden tutun da tarımın ihyasına kadar bütün meseleler ile ilgili olarak böyle bir plan ve bunun iletişimi şart.

CHP, sadece konuşan bir parti olmadığını, ülkeyle ilgili projelere de sahip olduğunu vatandaşa anlatabilmeli ki yukarıdaki tablo değişsin.

* * *

Adliye marifetiyle darbe hazırlığı

Savcının derdi kamu zararına yol açan harcamaları önlemek filan değil. Dertleri muhalif belediye başkanlarını cezalandırmak, bu yolla siyaset sahnesinden silmek
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu

Erdoğan rejiminin, seçim ile göreve gelmiş belediye başkanlarını iş yapamaz hale getirme planının yeni aşamasına geçilmiş görünüyor.

Anlaşılan o ki bu aşamada Adliye kullanılacak; darbe Adliye marifetiyle gerçekleştirilecek.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin düzenlediği bazı etkinliklerde “usulsüz harcamalar yaparak kamu zararına yol açtığı” iddiasıyla resen soruşturma başlattı.

Bu amaçla İçişleri Bakanlığı’ndan da müfettiş istenmiş.

Aynı durum Ankara Büyükşehir ve Beykoz Belediyeleri için de geçerli ve bunun çok yakında bir tür “kusursuz fırtınaya” dönüşüp, bütün muhalif belediyelere yönelmesi sürpriz olmayacak.

Savcılık, resen soruşturma başlatırken çeşitli haber sitelerinde ve sosyal paylaşım platformlarında yayımlanan iddiaları temel alıyor.

Bu işler böyle yürüyorsa savcılara gözlerini daha yukarılara dikmelerini ihbar ediyorum.

Başta Saray olmak üzere, bütün bakanlıklarda kamu zararına yol açan gereksiz harcamalar yapılıyor.

Tabii benim bu ihbarımın bir anlamı olmayacak, çünkü savcının derdi kamu zararına yol açan harcamaları önlemek filan değil.

Rejimin ayaklarından biri olarak muhalif belediyeleri iş yapamaz hale getirmeye çalışıyorlar.

Elindeki güce dayanarak, seçilmiş kişileri görevlerini yapmaktan alıkoymaya “darbe” diyoruz, bu da Adliye marifetiyle yapılan bir darbe olacak demek ki.

Ekrem İmamoğlu, İBB Başkanı seçildiğinde bir dizi soruşturmayla tespit edilen yolsuzluklara ve kamu zararına ilişkin olarak 40’tan fazla yolsuzluk dosyası hazırlatmıştı, hatırlarsınız.

Bunun üzerine Süleyman Soylu’nun bakanlığı döneminde İçişleri Bakanlığı, müfettiş atayarak 35 dosyaya el koymuş, İBB Teftiş Kurulu’nu devreden çıkarmıştı. Dosyalarla ilgili bazı haberlere de erişim engeli getirilmişti.

Bu dosyalar halen İçişleri Bakanlığı’nda bir yerlerde kilit altında tutuluyor.

Savcı Bey, hazır İçişleri Bakanlığı’ndan müfettiş desteği istemişken bu dosyaları da isteyip, içine bir göz atmalıydı.

İstanbul’a gönderilen müfettişlerden biri koltuğunun altına dosyaları alıp getirebilirdi.

Ama savcının derdi, kamu zararını engellemek, kamu zararına yol açanları cezalandırmak filan değil, onun için bu dosyaları elbette istemeyecekler.

Dertleri muhalif belediye başkanlarını cezalandırmak, bu yolla siyaset sahnesinden silmek.

Erdoğan’ın başta türlü seçim kazanamayacağını iyice idrak etmiş gibi görünüyorlar.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bu disiplinsizlik en ağır cezayı mı hak ediyor?

Teğmenlerin, subay yemini yapılmayacağına ilişkin emre rağmen, bu yemini etmeleri kuşkusuz ki bir disiplinsizliktir. Ancak ellerin vicdanlardan çekilmemesi de yararlı olur: TSK Disiplin Kanunu’nun öngördüğü en ağır cezayı gerektirecek bir disiplin suçu mudur?

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Riyad’daki dans gösterisinde Kâbe siluetinin dijital dekor olarak kullanılmasına, “Suud ulemasının sessizliği fecaattir” sözleriyle tepki göstermesini tebessümle karşıladım. Fetullahçılar, her türlü ahlaksızlığı yaparken kendisi Diyanet İşleri Başkanı idi. Bu ülkede yolsuzluğa “hırsızlık değildir” diyen, “rüşvet vermek caizdir” diyen fıkıh uleması bile gördük

İsrail, Kürt kartını açarken düşünelim

“Kürt kartı”, Türkiye’ye karşı kullanılabilecek bir koz olarak görülüyorsa doğru politika ne olmalıdır? Kürtleri yok saymak mı? Kürtlerin bu ülkeye bağlılıklarını güçlendirecek, ayrılıkçılığı minimalize edecek politikaları kurmak mı?

"
"