20 Kasım 2024

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Riyad’daki dans gösterisinde Kâbe siluetinin dijital dekor olarak kullanılmasına, “Suud ulemasının sessizliği fecaattir” sözleriyle tepki göstermesini tebessümle karşıladım. Fetullahçılar, her türlü ahlaksızlığı yaparken kendisi Diyanet İşleri Başkanı idi. Bu ülkede yolsuzluğa “hırsızlık değildir” diyen, “rüşvet vermek caizdir” diyen fıkıh uleması bile gördük

Jennifer Lopez'in konserinden sonraki gösteride kullanılan Kâbe dekoru, eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez (sağda)

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, Jennifer Lopez’in konserinden sonraki dans gösterisi sırasında Kâbe siluetinin dijital dekor olarak kullanılmasına eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez tepki gösterdi.

“İslam’ın değerlerine açık bir saygısızlık” dedi.

Görmez, “çocuklara hac ve umre eğitimi vermek için dahi Kâbe maketini kullanmayı yıllardır caiz görmeyen Suud ulemasının sessizliği ise bir başka fecaattir” diyor.

Görmez’in “Suud uleması” hakkındaki bu görüşlerini tebessümle karşıladım.

Bu duruma niye şaşırdığını anlayamadım.

Çağımızda İslam uleması dediğimizde iki tip insan var: Yaşadıkları rejimde makbul olup, el üstünde tutulanlar ve makbul olmayanlar.

Tıpkı bizde olduğu gibi.

Makbul sayılmayanların Türkiye’de sokakta dolaşması bile tehlikeli. Bazıları ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Makbul olanlar ise maşallah her türlü imkâna ve konfora sahip olabiliyorlar.

Mesela kendisi Diyanet İşleri Başkanı iken satın alınan lüks Mercedes’e binmek gibi!

Bu ülkede yolsuzluğa “hırsızlık değildir” diyen, “rüşvet vermek caizdir” diyen fıkıh uleması bile gördük.

Görmez’in o tarihlerde “İslami değerlerden” söz ettiğini ise hiç duymadık.

Fetullahçılar, herkesin gözünün önünde İslam dinini kendilerine siper ederek her türlü ahlaksızlığı yaparken de kendisi Diyanet İşleri Başkanı idi.

O vakit de “ulema” olarak ağzını açmamış, bu nedenle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bizzat Cumhurbaşkanı tarafından eleştirilmişti.

Maalesef İslam ulemasının yaşadıkları rejimlerde “makbul” olanların böyle bir sorun var.

İçinde yaşadıkları rejimi eleştirmek, gördükleri haksızlıklara ses yükseltmek, kul hakkının yenmesini önlemek akıllarına hiç gelmiyor.

Konforlarını ve sahip olduklarını kaybetmekten çekinen bir ulema!

Bugün İslam coğrafyasının geri kalmışlığında, hukuk, adalet, yolsuzluklar gibi konularda en alt sıralarda yer almasında bu tip ulemanın da rolü büyük.

İçi boşaltılmış bir İslam anlayışıyla, diktatörlere, otokratlara siper oluyorlar.

Görmez, Suudi ulemaya kızarken haklı elbette. Ama çuvaldızı Suudilere batırırken, bir iğne de kendine ayırsaydı daha iyi olurdu.

* * *

Yaşasın Türk adaleti!

Teğmen Eroğlu’nun fotoğrafının altına “Çirkin bir Kemalist kaşar ama Kemalist olduğu için tecavüz edebilirim buna” diye yazan adamın paylaşımında savcı bir suç görmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla sokak ortasında gözaltına alınan 16 yaşındaki çocuğun yargılanması ise devam ediyor…

Kara Harp Okulu mezuniyetindeki kılıçlı yemin nedeniyle disipline sevk edilen Teğmen Ebru Eroğlu'na cinsel saldırı tehdidinde bulunan kişi hakkında takipsizlik kararı verildi

Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki “subay yemini” nedeniyle ihraç talebiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilen Kara Harp Okulu dönem birincisi Teğmen Ebru Eroğlu’na hakaret eden bir kişi hakkında savcılık takipsizlik kararı verdi.

Adamın biri, Teğmen Eroğlu’nun fotoğrafının altına “Bunu insan s... bile, o kadar çirkin bir Kemalist kaşar ama Kemalist olduğu için tecavüz edebilirim buna” yazmış. Teğmen de savcılığa suç duyurusunda bulunmuş.

Savcı bu paylaşımda bir suç görmedi.

Çünkü yazan adam bu metinde Teğmen’in ismini kullanmamış, fikrini ifade etmiş!

Bu haberi Barış Terkoğlu’nun Cumhuriyet’teki köşesinde okudum.

Savcının bunu nasıl olup da “fikir hürriyeti” olarak değerlendirdiğini çok merak ettim.

Acaba “bu trollerin zaten akılları fikirleri sadece bacak aralarında” diye mi düşündü?

Teğmen Eroğlu’nun “adalet sistemimizle bu ilk tanışması” yaşanırken Sarıyer’de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla sokak ortasında gözaltına alınan 16 yaşındaki çocuğun yargılanması devam ediyor.

Altı aydır düzenli olarak karakolda imza attırılan çocuğun yargılandığı davaya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatının da müdahil olarak ceza istediğini de söyleyeyim.

İsmail Arı’nın Birgün’deki haberine göre 16 yaşındaki lise öğrencisi, 12 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konvoyunun geçişi sırasında küfrettiği iddiasıyla gözaltına alınmış.

Huber Köşkü’nden Dolmabahçe’ye gitmek üzere yola çıkan Cumhurbaşkanlığı konvoyunda görevli bir polis memuresi, Cumhurbaşkanı’nın makam otomobilinin dört araç gerisinde giderlerken, “cam açık olduğu için” çocukların küfrettiğini duyduğunu ve hemen aracı durdurup, çocukları karakola götürdüğünü söylüyor.

O hızla giden konvoyda bunu nasıl başarmış, bilemiyorum.

Bunun için kendisine madalya ya da bir başka ödül verildi mi acaba?

16 yaşında bir çocuğun, bu çocukça hareketi savcı amcalarını da kızdırmış, davayı basmışlar, illaki cezalandıracaklar.

Bu tür durumlarla karşılaşmaması için Cumhurbaşkanı koruma ekibine önerim şudur ki Cumhurbaşkanı kent içinde helikopterle gezsin.

Çünkü 100 araçlık konvoylar nedeniyle kesilen yollarda beklemek zorunda kalanların neler hissettiklerini ve akıllarından neler geçirdiklerini bilemezler.

En iyisi vatandaş da çile çekmesin, Erdoğan’ın konvoyuna da kimse sinirlenmesin.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yolsuzluk ekonomisinin bedelini ücretli öder

Asgari ücretin daha yüksek belirlenmesinin, enflasyonla mücadeleye zarar vereceğini savunanlar var. Eğer Türkiye’deki enflasyonun işçi ücretlerinden kaynaklandığına inanacak olursanız bu görüşlere hak verebilirsiniz. Oysa ekonomide kötü giden her şeyin bir tek sorumlusu var: Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan muradına erecek gibi

Suriye’deki gelişmelerin ardından AKP il kongrelerinin öne alınması da hesaba katılırsa ekonomide düzelme sinyalleri gelmeye başladığı anda öne alınmış bir seçim için konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor

Erdoğan niye “kambura yatıyor?”

Mevcut Anayasa, yapmak istediği neyi yapmasına engel oluyor ki Anayasa’yı “kambur” diye tanımlıyor? Memlekette her gün bir gazeteci tutuklanıyor. Barolara dava açılıyor. Sadece doğrulanmış bir haberi yayınladı diye okuduğunuz bu internet gazetesi T24 hakkında soruşturma başlatabiliyor. Kamburdan kurtulursa ne yapacak, gerçekten merak ediyorum

"
"