20 Mayıs 2024

Mersin’de Ütopya’nın adı: ÜTO’s Yeniden

Şan olsun yolundan, ütopyasından ayrılmayan Simurg’lara...     

“...Su bendini yıkar bir gün
gece gündüze çıkar,
Yürü bildiğin yolda
ölümden öte ne var!”

Kazanacağımız keyif dolu bir dünya var, can sıkıntısından başka kaybedecek bir şeyimiz yok. Situasyonist Enternasyonal

Sonunda her şey iyi olacak; olmamışsa daha sona gelmemişiz demektir.

Nobel ödüllü, ABD’li İktisatçı Milton Friedman’ın serbest piyasa-rekabet ve monetarizm ile yaldızlanmış bildik kapitalizmin, yeni dönem ideologları ve Thatcher (İngiltere), Kohl (Batı Almanya), Reagan (ABD) ve bir de onların yerli karikatürü TÖ gibi politik uygulayıcılarının 40 yıl süren iktidarları, insani olan ne varsa çökertti. Adeta tedavülden kaldırdı.

Onurun ve erdemin kahramanı Prometheus terk edilirken, Zeus’un veled-i zinası ve hırsızlığın, kurnazlığın tanrısı, Hermes’in meziyetlerinin saltanatı başladı.

68’e bitmez tükenmez hınç, öfke ve rövanşist kinlerini ayan beyan ifşa etmeyi alışkanlık ve ideolojik bir postüla haline getiren Thatcher, Kohl, Reagan ve TÖ iktidar olmalarına rağmen hegemonyalarını kuramamanın öfkesiyle egemen iktidar blokunun tüm avantajlarını ve her türden imkânlarını seferber ettiler.

200 yıllık ütopyacı birikimin mezarını kazmak ve o birikimi gömerek yok etmek için geleneksel aydınların da zımni desteğiyle devletin ideolojik aygıtlarını, tüm kurumlarıyla tek odaklı olarak süratle işletmeye başladılar.

Aynı süreçte Berlin Duvarı’nın yıkılması, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve reel sosyalist ülkelerdeki nomenklaturanın köhnemiş sultalarının çökmesiyle Neo Liberalizm, küresel transformasyon gerçekleştirdikleri iddialı söylem ve kibir flamasını göndere çekti. Akabinde de neo liberal ideologlarca tarihin sonu ve kapitalizmin – serbest piyasa ve rekabetin alternatifsiz, yegâne/nihai doğru çözüm olduğu ilan edildi.

Yukarıda vurguladığım 200 yıllık ütopya ve birikim bu gelişmelerden azade olamadı. Sendeledi, dizlerinin üzerine yığılsa da son nefesi, tüm boğazlama girişim ve taarruzlarına rağmen, verdirilemedi. Fakat, ‘’Somut bugün soyut bir yarın uğruna feda edildi, ütopyaların peşinde boşuna koşmuşuz, dünya çölleşti’’ kötümserliği giderek melankoliye dönüştü ve yenilginin depresif bir sonucu olarak sinizm dalga dalga ütopyadan vazgeçişleri beraberinde getirdi. İntiharlar (Poulantzas, Deleuze, entelektüel bağlamda Althusser, Guy Debord); alkolizme, tek ve dar hedefli meşguliyetlerle yetinen bir körelmeye, politik/ideolojik işlevsizleşmeye, hayata müdahale eden etkinlikten hayatı sadece seyretme edilgenliğine, isyandan biat etmeye yönelindi. Bir öz yıkım heyulası yaşanmaya başladı.

Elbette, darb-ı meseldeki o büyük orman yangınına minicik gagasıyla taşıdığı bir damlacık suyu döken su sineği misali, yer kürede minik çabalarıyla, fikri namusunu koruma irade ve sebatını gösteren az sayıdaki insan toplulukları, çeşitli ülkelerde yılmadan çalıştılar. Emek zayi olmadı; çok uzun sürdü ama rizomlar göverdi ve ışkın vermeye başladı.

Bu upuzun süreçte, 70’lerdeki bir araya gelme, iletişim kurma ve karar alma mekânlarından kahvehaneler kapandı. Yerine kentlerde ve metropollerde yeni içkili yerler /mekânlar açılmaya başladı. Bu merhalede 68’lilerin o atak dilinin yerine mahcup, melankolik ve düşük oktavlı dil, yeni döneme egemen olmuştu. Bu dil ve ezik bir söylemin sürekli bir tövbekârlıkla zikredildiği yeni mekânlar, ‘’entel bar’’ gibi biraz müstehzi ve aşağılayan bir lakapla ifade edilmeye başlandı. Eski mekânların kaybı, yenilerin de içlere sinmemesiyle zaten kopma noktasına gelmiş iletişim epeyce örselendi.

Hayatın diyalektiği de beri yanda işliyordu ve var olanın zıttı fidan verdi. Bu trendy gelişmelere icabet etmeyen bir irade ve özveri harekete geçmekte gecikmedi. İşte onlardan biri de Mersin’de endüstri mühendisi Behiye Çetin’in güçlü kişiliği, iradesi ve fedakârlığıyla hiç kimsenin, muarızlarının bile entel bar diyemediği ÜTOPYA adlı bir kitapevi ve cafe faaliyete başladı. Çölde bir vaha gibiydi.

Bazen; yabancılaşmanın boğucu bir hal aldığı, insanın değil eve dünyaya sığmadığı zamanlarda kendimizi dar attığımız bir mekân işlevi kazandırdı, Behiye ÜTOPYA’ya. Onlarca yazar, şair, muhalif siyasetçi (Ertuğrul Kürkçü, Sebahat Tuncel gibi), kente gelen hakiki 68’linin uğrak ve buluşma yeri oldu. Mutlu oluyorduk orada. Sonra ki süreçte ÜTOPYA kapanmak mecburiyetinde kaldı. Behiye, o üzüntüyle Hukuk okudu ve avukat oldu. Kentteki sol içi bağlantılar, geniş iletişim ağı iyiden iyiye daraldı. Neredeyse tamamen kopma noktasına geldi. Böyle böyle tam on yıl geçti. Kentteki yerel mevziler birer ikişer kaybedilmeye yüz tuttu.

Artık sadece mazide kalmış güzel anılarla arada sırada yâd ediliyordu ÜTOPYA.

Bir sabah erkence bir saatte, Behiye’den telefon geldi; eyvah, çok sevdiğimiz bir dost, yoldaş vefat etti galiba onu söyleyecek endişesi ile açtım telefonu. Ses neşeliydi ve ÜTOPYA’yı yeniden açmaya karar verdiğini söyleyince göğsümde martılar kanat çırptı.

Mübalağa Ütopya, Behiye ve Mert’in yoğun çaba ve öz verileriyle ÜTO’s Yeniden adıyla açıldı. Açılış bir miting görüntüsünde ve heyecanındaydı. Yaklaşık 200 kişilik misafirin katılımıyla şoke olduğumuz – çünkü en fazla 20,30 kişi bekliyorduk – o günden sonra ilk etkinlik KIZILDERE söyleşisiyle başladı. ÜTO’s Yeniden, tavrını, çizgisini kamuoyuna en namuslu ve en onurlu bir etkinlik tercihi ve duyurusuyla deklare etti.

Ütopya yeni zamanlarda yeniden başladığı yolculuğuna, söyleşiler, film gösterileri, imza günleri, müzik dinletisi etkinlikleriyle Mersin entelektüel ve kültürel yaşamına Zühal yıldızı gibi girdi.

Çok genç yaşına rağmen tipik 68’li meziyet ve reflekslerine sahip ve 60’lardan günümüze ışınlanmış bir DEV-GENÇ’li asaletiyle, neo liberalizmin çok aşındırdığı Asabiyye’nin yeniden canlanmasına, hiçbir karşılık beklemeden paha biçilmez katkılar yapan Behiye Çetin’e ve Mert’e ÜTO’s için Mersin’in demokrat cenahı teşekkür borçludur.

Yerel seçim zaferleri de göstermiştir ki neo liberalizm yangını o küçük su damlacıkları ile söndürülmüş, faunasıyla, florasıyla yeşillikler gövermeye başlamıştır. Vazgeçilmez hayat iksirimiz Ütopya’mıza kavuşmamızın gurur ve mutluluğu her şeye değdi. Çünkü çöken kara bulutların 40 yıl süren kaotik atmosferinden kurtulma çabaları, dayatılan bedeli ödemekten asla kaçınmayarak ve olağanüstü bir deneyim birikimiyle donanarak, yepyeni bir irade ve arzuyla Bin Yayla yolculuğuna, kalınan yerden devam etme iradesi, sekter radikalizmi de mahkûm ederek, tecelli etti.

ÜTO’s Yeniden; bir moral tahkimatın yapılabilmesinin, mağluplara özgü  mağfiret dileyen dilin hızla terk edilerek neşeli bir militan dilin üretici yaratıcı potansiyellerinin inşa sürecinin başlangıç mekânı oldu. Argonotların altın postu aramak üzere yelken açtıkları Argos gemisinin muhayyel muadili misyon ve işlevini üstlendi.

O zor ve umutların tükenme raddesine geldiği, itildiği uçurumun kenarında iken neo liberalizmin öldü, bitti sevinç çığlıkları yankılanırken beklenmedik bir dirayet ve azimle yeniden ayağa kalkıldı.

Tarihsel blokun kentteki organik aydınları öz güvenlerini yeniden kazanmaya ve bir arada olmanın, tüketim toplumunun bireyinin hedonizmiyle değil aksine bir dost bir post ile yetinen dervişlere özgü bir sevgiyi, neşeyi, bölüşmeyi, imha edilen erdem ve onuru diriltmenin provasını ÜTO’s Yeniden de denemeye başladılar.

Kentteson on yılda kaybedilen mevzilerin yeniden kazanılma sürecine girildi.

Sonunda her şeyin iyi olacağı, olmamışsa daha sona gelinmediğinin sarsılmamış bilinciyle o tarihsel Spartaküs geleneğinin özneleri yeni dönem için kolları sıvadı. Cemre düştü ve ikinci bahar başladı.

Yıllarca hiç hak etmedikleri halde yenilginin yüzlerden eksik olmayan üzgün, kırgın ve melankolik ifadesi nihayet yerini gülümsemelere bıraktı.

Açılış günü çalan John Lennon’ın Imagine şarkısının melodileri ÜTO’s da eski günleri hatırlatırken, yıllardır birbirini görememiş insanlar buğulu gözlerle kucaklaşıyor; dönmeden, sönmeden devrimci romantizmi terk etmeksizin var olmayı başarmış olmanın gururunu yaşıyorlardı.      

Şan olsun yolundan, ütopyasından ayrılmayan Simurg’lara...     

Yazarın Diğer Yazıları

Denizleri, Mahirleri, İboları yoktu ama faşizme destansı direnişleri vardı: 78 Kuşağı, Bir Hafıza Topluluğu

"78’liler, neredeyse daha çocuk yaşta denilebilecek dönemlerinde, siyasi bilinçlenmelerinin hemen öncesinde, henüz ideolojik kavramlarla tanışmamışken, 68’li önderlerin ve yaşanılan acı olayların duygusallığı ile sola yöneldiler"

Burhan Sönmez’den bir gerilim ve aşk romanı: Franz K. Âşıkları

Sone eseri Franz K. Âşıkları, okur kitlesinin beklemediği bir biçim ve tarzda olduğundan, Sönmez’den Kuzey ile başlayan çizgisinde bir roman bekleyen okurları için şaşırtıcı bir sürpriz oldu

Deniz Ayma'dan siyasi bellek sosyolojisine tarihsel değerde bir katkı

Nasıl ki yetmişlerin kuşakları ve sonraki nesiller 55 yıl sonra 68 kuşağını ve o dönemi bu kitap muadili çalışmalardan oluşan kaynaklar sayesinde öğrendi ise, 60 yıl sonra da Deniz Ayma'nın eserine 78'lileri öğrenmek isteyenler müracaat edecekler