Biber gazlı gecelerden, adliye koridorlarına uyanan sabahların mahmurluğu içindeyiz.... Distopik film sahneleri gibi günler yaşarken araya bir de milli maç sıkıştırdık. İyi ki maç uzakta, iyi ki milli maç. Ya derbi olsaydı. Bir şehir kaç Saraçhane yaşayabilir mesela? Kim susturabilir tribünleri? Çarşı’yı, ultrAslan’ı, Genç Fenerbahçeli’yi? Sessiz, seyircisiz derbiler de bizi bekliyor olabilir, kimbilir....
Böyle acayip gecelerde karşımıza acayip bir maç çıktı. Tek kameralı, tek spikerli ve tek yorumculu. Pilot altı kameradan izledik maçı. Penaltı kazandık tekrarını, gol attık sevincimizi izleyemedik. Bahis reklamı içeren reklamları görmememiz gerekiyormuş. Hani dizilerdeki rakı kadehlerini, sigara dumanlarını göremediğimiz blurlu sahneler gibi.
Maç yazmaya konuk olduğumuz klavyemizin her tuşunda gündemin başka maddesi var. Adalet var, Biber gazi var, İmamoğlu var, topyekün muhalefet var, umut var, sandık var...
Spora siyaset karıştırarak maç yazılıyor mu? Yazılıyormuş... Mesela neden tek kameradan maç izledik onu anlamaya çalışırken, Devlet TV’sinin Milli Maçlar yerine Şampiyonlar Ligi yayınladığını kendime soruyorum. E ne var? Milli maçı da yayınlaşana TRT. Mahkeme kararlarını hakimlerden önce açıklamak yerine mesela!...
Fazla traş cildi bozar derdi ben küçükken abilerim. Maçı anlatalım size... Montella takımları böyledir. 4-6-0 oynarlar. Santrfor yoktur. Golcü yoktur. Golcüler vardır... Pozisyon verirler. Gol yemezler de öne geçerlerse farka giderler.
İstanbul’da 3-1 bitmiş, Budapeşte’ye formalite olarak taşınmış bir maç oynandı. 28. dakikaya kadar Macarlar geldi, pozisyon da buldular... Uğurcan’ın parmaklarından döndü bambaşka senaryolar. 28. dakikada Gazdag ceza sahamızda topun altına girip akıl dolu bir vuruş yaptı. Uğurcan parmaklarıyla kurtardı Milli Takımı. Sonra hayati bir hata yapan İsmail penaltıyı aldı... Hakan Calhanoğlu ile öne geçtik. Biz öne geçince Montella’nın tuzağı çalıştı. Hızlı geçiş oyunları ve ikinci gol...
İlk maçta cezalı olduğu için oynayamayan Arda Güler, Montella’nın en önemli eksiğini kapamış oldu. Orta sahada 2 omurga oyuncusu vardı İtalyan teknik adamın... Geride Hakan Çalhanoğlu, ön blokta da Arda Güler. Bu iki isim hem topun hem de etkili servislerin sahibi oldular. Ama en geride Abdülkerim Bardakçı’yı da unutmamak lazım. Böyle iyi pas kullanan stopere sahip olmak büyük şans... Bir de gol atarsa tadından yenmez...
Zaten kadroya bakınca Kerem (Benfica), Kenan (Juventus), Hakan (Inter), Arda (Real Madrid)... Bir de ülkemizin en gözde isimleri. Şampiyonlar Ligi gibi değil mi?
Böylesine üst düzey takımlarda oynayan bir oyuncu grubundan oluşan Milli Takım rakibini 2 maçta da yendi ve UEFA Uluslar A Ligi’ne yükseldi... Ülkede yaşanan önce futbol kaosuna rağmen en iyiler arasında olması gereken Türk futbolu layık olduğu yerde. Bundan sonra A Ligi’nde neyiz ve nerelerdeyiz daha iyi göreceğiz... Haydi hayırlısı…