Türkiye’nin vazgeçilmez ortak konuları vardır. Toplumun tamamının siyaset konusunda söyleyeceği bir fikri vardır ve herkes düşüncelerinin yol gösterici olduğuna inanır. Futbol ile ilgilenenlerin tamamı ise bir teknik direktör kıvamındadır.
Son birkaç haftadır ise ülkenin neredeyse tamamı detektif veya adli tıpçı olmaya soyundu. Her iki rolü üstlenenler de var elbette. Hep beraber Narin cinayetini çözme çabasındayız. Sosyal, yazılı ve görsel medya bu konu ile yatıp kalkıyor. Polisiye diziler seyretmiş olanların bir adım ileride olduğunu da kabul etmemiz gerekir.
Durum böyle olunca da adli tabipliğin tarihine bir göz atmanın iyi olacağını düşündüm.
Çin’de milattan önceki zamanlara ait bambularda yazılan yazılarda yaralanmaların nasıl inceleneceğinin kurallara bağlandığı görülmüş. Tedavi etmek için mi yoksa nasıl olduğunu anlamak için mi kurallar konmuş, pek açık değil.
Daha da geriye gidersek MÖ 2200 yılına ait Hamurabi Kanunlarını görürüz. Hamurabi Kanunlarında hekimlerin hakları ve görevleri ayrıntılı olarak mevcut. Tedavi sırasında hastasına zarar verdiği durumda hekime el kesmekten göz çıkartmaya kadar uzanan cezalar da var. Burada da kararı muhtemelen bir adli tabip görevini yapan kimse veriyordu.
Hekim hatalarına verilen cezalar biraz acımasız görünebilir ama günümüzde verilen cezalar da pek aşağı kalmıyor. Bir hekimin tüm hayatı boyunca kazanamayacağı kadar para tazminatları söz konusu olabiliyor.
Hint, Mısır, İran, Roma yazıtlarında da kimlerin hekimlik yapabileceğini ve yaptırımları görebiliyoruz.
En meşhur kayıt da Julius Sezar’a ait. Senatoda öldürüldükten sonra hekim Antistius, Sezar’ın vücudunda 23 bıçak yarası olduğunu ve bunlardan sadece birinin öldürücü olduğunu kayıtlara geçirmiş. Bundan iyi otopsi raporu olur mu? Yıllar içinde hekimlerin ölüm nedenleri konusunda tanıklık yapmaları tüm ülkelerde uygulanır olmuş.
Paulus Zacchias (1584-1659) adli tıbbın önderi sayılıyor. Papaların da hekimliğini yapmış olan Zacchias’ın “Adli Tıp Soruları” başlıklı yedi kitabı mevcut. Mahkemelerde en güvenilir tanık olarak da ün yapmış.
19. yüzyıla kadar tüm Avrupa ülkelerinde bu konuya kafa yoran araştırmalar olmuş ama en kapsamlı ve anlamlı kitap İngiliz John Gordon Smith tarafından 1821 yılında yazılmış. (The Principles of Forensic Medicine Systematically Arranged and Applied to British Practice.) Smith ayrıca değişik isimlerle anılan bu uygulamayı adli tıp (forensic medicine) ismi altında birleştirmeyi de önerip yaygınlaştıran kişi olmuş.
Adli tıbbın kendi içinde uzmanlaştığını belirtmekte de yarar var. Adli psikiyatri, adli toksikoloji, adli patoloji, adli travmatoloji, adli jinekoloji bu yan dallardan sadece bazıları.
Belli ki insan var olduğundan ve toplumsal kurallar konulduğundan beri suçlar tanımlanmış ve bunların cezaları belirlenmiş. İnsanlar suç işlemeye devam edeceğine göre adli tabiplere her zaman gereksinim duyulacak.
Peki geleceğin adli tabipleri nasıl olacak? Yapay zekanın da yaygınlaşması ile birlikte adli tıp uygulamaları da değişecektir elbette.
İncelenen kişinin veya kişilerin kimlik tespiti bir adli tabibin yapması gereken işlerin başında geliyor. Tek tek olunca nispeten kolay ama deprem, sel gibi afetlerdeki, savaş sırasındaki kitlesel ölümlerde bu çok zorlaşıyor. Kahraman Maraş ve Hatay depremlerinde bunu yaşadık. Hala kaybettiklerinin nerede olduğunu bilemeyenler var. Yapay zeka resim, dövme, yara skarları, parmak izi gibi kişi verileri yüklendiğinde anında kişilik tesbiti yapabilir ve bu bir dron veya benzeri aygıtla yüzlerce kişi üzerinde de yapılabilir.
DNA, parmak izi gibi incelemelerin çok daha hızlı yapılacağı da ortada. Çekilen radyolojik görüntülerin, video kayıtlarının ve benzeri görüntüleme yöntemlerinin yapay zeka ile çok daha verimli bir şekilde kullanılması da beklenmeli.
Yapay zekanın şimdilik nereye kadar gelişeceği kestirilemediğinden adli tıbbın nereye evrileceği de belli değil. Ancak makineler ne kadar gelişirse gelişsin insanın ve bu konuda adli tabiplerin yerini alması gerçekleşmeyecektir.
A. Özdemir Aktan kimdir?
A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi.
1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu.
!982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu.
Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı.
İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2014 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı.
Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor.
Evli ve iki çocuk babası.
|