Kural Bir: Beşiktaşlıysanız kalbiniz sağlam olmalı.
Kural İki: Sabırlı bir karaktere sahip olmak gerekir. Maçın sonuna kadar tırnaklarınızı yiyebilirsiniz ama tribün tezahüratındaki gibi ‘söyle senden başka kimim var benim’ diyerek maçın sonuna kadar bağırmak gerekir.
Kural Üç: Memleketin (İstanbul) doğusu her ne kadar sizi diğer kadim rakiplerle aynı görürken, ya da renk körlüğünü vasata indirgemişken, şampiyonluk sezonları hariç her yılın sonunda, ‘en çok hakkı yenen Beşiktaş’tı’ tesellisine kulak asmamalı.
Beşiktaş-Eyüpspor arasındaki maç tam da böyleydi. Maçı son dakikalarda Beşiktaş’ın penaltısı kazandırdı. Aksi takdirde 6’da 6 yapan rakipten uzaklaşılacaktı.
Arda Turan iyi bir takım kurmuş ve pas oyununu iyi oynuyordu. Zaten Beşiktaş ile oynayıncaya kadar kayıpsız gelmişlerdi. Özellikle acar kanat oyuncuları Beşiktaş’a kök söktürüyordu. Ancak asıl mesele Beşiktaş’a kapanan rakip takım olmaktı. Sivasspor ile yapılan maçtan itibaren rakipler, Beşiktaş’a karşı neredeyse 9 kişiyle kapanıyordu ve Beşiktaş’ın teknik yönetimi bu sorunu çözecek bir formül geliştirememişti. Bu maçta da aynısı oldu. Zorbay Küçük’ün "rol yaptı" gerekçesiyle sarı kartla cezalandırdığı Eyüpsporlu oyuncunun kendisini atmadığına hükmeden VAR hakemleri, kamera önüne çağırınca pozisyon penaltıya döndü ve maçın son 20 dakikası bir sinir harbine dönüştü.
Tribündekiler açısından her ne kadar mutat olsa da yine de parmaklarımızda yenecek et vardı. Yedik. Ta ki oyuna sonradan giren Semih’e ceza sahasında yapılan deşarja kadar…(öğrendikçe futbol terimlerini böyle serpiştireceğiz!) O hareket gözümüzün önünde olmuştu –çünkü yeni açıktaydık- ama hakem "oyna" demişti. Sonra gök gürültüsü gibi protestolar başladı. Hakem oyuncuları duyamaz olmuştu.
Nihayetinde (ki 2 dakika kadar protestolar sürmüştü) VAR, kamu vicdanını dinledi. Hakem de "Oh nasılsa VAR çağırdı" diyerek gitti ve penaltı verdi. Beşiktaş 2-1 öne geçti ama bu seferde 8 dakikalık uzatmayı 12 dakika oynattı, Çıkmadık candan umut kesilmezdi. Eyüpspor atabilirdi. Olmadı ve ben 4 maçlık totem çubuklusuyla evime yorgun, bitik ama bahtiyar dönüverdim.
Sevgili okur, anlaşılmaz biçimde Dolmabahçe (TÜPRAŞ) Stadı’nda seyircinin çıplak gözle gördüğü penaltıyı hakemler ancak ıslık ve yuhalamanın şahika noktasına vardığında metazori kabul etti. Yani penaltıyı pozisyonun gerçeği değil, seyircinin vaveylası kazandırdı. Beşiktaş taraftarı açısından ders niteliğinde olan bu hakikat, umarım aynı duyarlılıkla devam eder.
Geçen hafta sizlere kulübün açıklamasını aktarmıştık. Beşiktaşlı oyuncular çok kolay kart görürken, rakiplerde bu oran Beşiktaş’ın çok ama çok gerisindeydi. Aynı adaletsizlik yine devam etti. Biz de hatırlatmaya devam edeceğiz.
Arda Turan iyi bir takım kurmuş. Beşiktaş’a karşı her zaman saygılı olan Turan, Dolmabahçe’de de aynı hassasiyetini korudu. Futbol dünyasındaki sabıka kaydını başkaları savunsun. Ama o günün özeline yansıyan buydu.
TFF’nin garabet bir uygulamasından söz etmesek olmaz. Beşiktaş Avrupa Ligi’nde 7 maç oynayacak. Maçlardan sonra 7 kere deplasmana gitmek zorunda kalacak. Kur’a diyorlar. Peki ezeli rakipleri? Biri sadece bir kere deplasman maçına çıkacak. Diğer ise tam 7 kere yine kendi sahasında (İstanbul'da) oynayacak. Bu hakkaniyetten uzak tasarrufa da rekabet denecek…. Hadi oradan.