Maurice Halbwachs "hafızanın sadece bireysel bir özellik olmadığı aksine kişinin dışında yaşayan büyük ve küçük toplumsal gruplarca oluşturulan bir kavram" olduğunu öne sürer. Bir Terrenüm Firuze Engin'in yazdığı, Gülhan Kadim'in yönettiği, İpek Türktan ve Tolga İskit'in seyir zevkini tatmin eden oyunculukları ile hafızası bulanık bir ailenin belleği üzerinden kültür, eğitim, tarih, coğrafya ve kader üzerine sonuna kadar şefkatli bir analiz sunuyor.
Bir kişinin hatıraları herkesinkiyle kesişiyor ve kişisel tarihin siyasi tarihin gerçeklerinden sıyrılmasının imkansızlığı sessizce gösteriliyor. Kişisel olanın politik olduğu bir kez daha ispatlanıyor. Oyunun derdi siyaset yapmaktan çok politik olanın bireysel ve özel alanlara nüfus eden darbelerini göstererek kahramanların dünyasına girmek. 1970'lerden bugüne aile tarihi üzerinden değişen dinamikler her ihtimalin mümkün olduğu buluşmalara, terk edilişlere, ihanetlere ama en çok aşka açılıyor. Öyle iyi niyetli buluşmalar ki aşk her derdin yine de devası ve sevmeyi bilmek en hünerli olanı seçiyor. Akıl unutsa da kalp hep hatırlıyor. Ya sızlıyor, ya özlüyor ama illa ki hep seviyor. Hafıza sorunları yaşayan karakterin yasak aşkını ifade ediş ve gizleme biçimlerinin dilde başka bir alan açması sözcüklerin çok ötesinde duygu, düşünce ve davranışları açıklamaya hizmet ediyor. Belki de herkesin hissedip hiç konuş/a/madığı sözü saptırması yer yer şiire varıyor; unutarak ve sürekli hatırlayarak bilinçli olarak anlamların içi tıka basa dolduruluyor. Kelimeler gerçekten albayım bazı anlamlara gelmekle kalmayıp yüreğin tellerine dokunuyor.
Sadece konusu ve metnin oyuncaklı kurgusu değil dili de dilin olanaklarını zorlayan ve esneten maharetiyle ayrıca büyülüyor. Çünkü Firuze Engin'in hünerli kalemiyle "kelimeler albayım bazı anlamlara geliyor bu kez" ve mikro düzeyde kullanılan Burçak Çöllü'nün muhteşem müzik işbirliğiyle mana taşa taşa çoğalıyor. Üstelik karakterlerin unutkanlığı aracılığıyla söz ve ezgi aklın ve duygunun uzlaşamadığı noktaları da somutlaştırıyor. Bu açıdan üzerinde çokça analizi hak ediyor elbette.
Şiddetli duyguların, düşüncelerin örneğin tüm yasak aşkların türettiği anlatılamaz kaotik neşenin tercümesi yapılıyor adeta! Coşkun, derin, yine de sakin, kritik, gerçekçi ve etkili ifadeler silsilesinden tertemiz ve romantik bir dil oluşuyor ki seyirciyi tam kalbinden vuruyor.
Kelimeler her zamankinden fazla bazı anlamlara geldikçe dilin yarattığı boşluklar, hayal kırıklıkları, mana kaymaları bu kez matruşkalar gibi kendi içinde türüyor. Böylece kelimelerin kifayetsiz kalmayarak ince ince sızlayan gizli yaralara şefkatli tedaviler sunduğu anlar gerçekleşiyor. Aslında bu oyun anlatılmaz, izlenir dedirtiyor albayım!